Dil toplumun aynasıdır. O ayna ki ; toplumun ne olduğunu, nasıl olduğunu yansıtan mihenk taşıdır.Tarihi sürece bakıldığında Türk dili ve kültürü dünya kültürü içerisinde önemli bir yere sahiptir. Dünyada en çok konuşulan diller arasında yer almaktadır. Ancak ne acıdır ki , süreç içerisinden kendi varlığını korurken bazen de farklı dil ve kültürlerin etkisi altında kalmıştır. Karahanlılar devleti bu etkiyi görmüş ve Türk dilini ve kültürünü koruma adına önlemler almıştır. Sonrasında etki kendisini göstermeye devam etmiştir. Kurulan Türk devletinin , yeni coğrafyaların ve egemenliklerinin altında yaşayan milletlerin dillerinin baskısına boyun eğmeye başlamıştır.
13. yüzyıl içerisinde bir taraftan Moğol baskı ve zulmü bir taraftan Fars etkisi şiddetli devam ederken; kültür , dil alanında büyük bir baş kaldırı , diriliş hamlesi yapan Karamanoğlu Mehmet bey işte bu boyunduruğu kırma adına ". Şimden gerü hiç gimesne divanda, dergahda, bergahda, mecliste, meydanda ve dahi her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye." (13 Mayıs 1277)diyerek öz dile dönüş hamlesini yaptı. Ancak Osmanlı devletinin çok uluslu yapısı nedeniyle zaman içinde dilimiz içerisinde hoşgörü anlayışı ile yeni dillerin vücut bulduğunu gördük. 1789 Fransız devrimi sonrası milliyetçilik hareketleri , ulusların kendi dillerine , öze sahip çıkmaya iterken , Türk yönetici ve halkında bu yönde arayışlar filizlendi. Ancak yaşanan karmaşa sonucu dilin özellikle sokaktaki yansımasının olumsuz hale geldiğini gördük. Yozlaşma kendini halk arasında , sokakta gösterir oldu. Bu yozlaşmada hem kurduğumuz devletlerimizin ilgili kurum ve birimlerinin hem de vatandaşların yeterli hassasiyeti göstermemesi etkili olmuştur.
Toplumları var eden yaşatan iki önemli unsurdan biri dil kavramıdır. Dilin korunması yaşatılması hatta geliştirilmesi toplumların varlığının güçlü bir şekilde devam etmesinde etkilidir. Toplum ve devletin aynı dilde bütünleşmesi güçlü devlet için hayati öneme sahiptir. Bu noktadan hareketle Türk dilinin korunup yaşatılması milli varlığımızın devamı için hayati bir durumdur. Görev ve sorumluluk öncelikle devletin sonra ise vatandaşlarındır. Dilin korunup geliştirilmesinde sorumluluk üstlenenler , gerekli tedbirleri almazlar ise o zaman her Türk vatandaşı dilini kültürünü koruma ve geliştirme adına azami hassasiyeti göstermelidir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu sonrası Mustafa Kemal Atatürk, milli devlet kimliğini güçlendirme adına önemli bir irade ortaya koymuş, özellikle Türk Dil Kurumu'nu kurmuş yanında; dili , kültürü koruyup geliştirme adına önemli adımlar atmıştır.1950 sonrası özellikle batı etkisinin altında halkın dilinde her alanda olduğu gibi her geçen gün bozulma kendisini gösterdi. Hatta 2000'lerin başından itibaren gençler arasında batı özentisi gençlerin kılcal damarlarına kadar işledi.
Bütün bu düşünceler ışığında bugün sokağa indiğimizde ne büyüklerin ne de onların yetiştirdiği gençlerin büyük bir kısmının milli kültür ve dili koruma adına hassasiyeti göstermediğini görüyoruz. Doğal olarak görünen ortam gelecek adına kültürümüz adına bizleri korkutuyor, kaygılandırıyor, üzüyor. Dil eğitimi önce evde sonra okullarda şekillenir.Sonra sokak devreye girer. Ancak 21. yüzyılın başlarında başlayan baş döndürücü iletişimsel , medyasal vb.araçlar toplumları ve toplumumuzu sokak dili yönünden korkunç bir yozlaşma yönünde derinden etkiledi.En çok etkilenenler gençler oldu. Küresel dünyanın etkisi altında ne doğulu ne batılı olamadık. Kendimiz olamadık. Dil ve kültürlerin baskısını derinden yaşar olduk. Dönüşümde olan dünya ve ülkemiz gençliği, batı özentisini yaşarken , sokağımızın gençleri en çok dilde olumsuz evrilmeye girdi. Sokaktaki gençler birbirini gördüğünde selamlaşmaları, birbiriyle konuşmaları, insanlara hitap şekilleri hatta konuşurken jest ve mimikleri , beden dilleri bile farklılaşmış. Biz biz olmaya çalışırken belki de farkında olmadan farklılaşmışız. Aslından kökünden uzaklaşan kopan bir gençlik bu sayede bir sel kütüğü gibi üzerimize üzerimize geliyor. Sokak ağzı dediğimiz yeni bir ağız karşımıza çıktı. Böyle olunca da sokakta köklerinden kopmuş yeni bir kültür doğdu.."Günaydın, iyi akşamlar, hayırlı günler, mutlu yarınlar, sıhhatle kalın vb."ifadeler yerini " bay, hay ,çak, cüs ,flu , kanka "vb. ifadelere bıraktı. Gençler arasında normalmiş gibi sin- kaflı , küfürlü konuşmalarla karşılaşır olduk.Hemde kadın erkek demeden... Giderek artan bu tip bir dil sokağa hakim oldu. Özellikle küfür dili öyle yaygınlaştı ki anlamak mümkün değil . Acı olan şey ise gençleri uyardığınızda ya hoş olmayan bir tepki veriyorlar ya da dikkate almıyorlar ,umursamıyor. Kullandıkları dilin normal olduğunu düşüyorlar. Argo kelimeler iletişim araçlarında karışıklı yazışma dili oldu. Durum , yaşı ilerleyenlerle gençler arasında iletişimsizlik, uzaklaşma ve kopukluk yaşanmasına ortam hazırlar oldu. Sonuçta ne yazık ki sokağa egemen bir durum oluşur hale geldi. Artık , dil ve davranışlar, sorumsuzluklar sonucu aslında evden başlayıp okuldan sokağa inen sevimsiz yaşam haline geldi. Zamanla ebeveynler istemediği halde aynı konuşma ve davranışları sergilemeye başladı.
Burada bir parantez de medya kuruluşlarına açmak gerekir.Gençlerimizin bu hale gelmesinde filmlerde, dizilerde kullanılan dil oldukça etkilidir. Özellikle komedi filmleri ve dizilerinde kullanılan küfürlü dil ,ayrıca bu dilin öne çıkarılması önemli etkenlerdendir. Küfürlü konuşmak komiklik ve normal kabul edilir oldu.İnsanların sokakta bağıra çağıra küfürlü konuşmaları kişiliklerinin parçası haline geldi. Ülkemizin ve gençliğimizin geleceği adına ilgililer gerekli sorumluluğu üstlenmelidir. Yoksa bu gidiş önü alınamaz hale gelirki , her haliyle toplumsal sorunlar çözümsüz bir yumağa dönüşür. Belkide farkında olmadan toplumun temeline dinamit koymuş oluruz ki bunun altından kimse kalkamaz. Herkes altında kalır , kurtulmak için ne yaparsanız çözümsüz hale gelir. Korkum odur ki oraya doğru büyük bir gürültüyle gidiyoruz.
Yozlaştırılan milli dilimizin sokaktaki yansımasında gençlerin küresel etki altında kalması etkilidir. Ancak yeni nesil eğitim kadrosu içerisinde dilimizin öğretilmesi konusunda hassas davranmadıklarını hatta bu tip eğitimcilerin de gençlere ayak uydurduğunu gözlemleyebiliyoruz. Bir eğitim ve millet gönüllüsü olarak bundan hicap duyuyorum. Bu manada eğitim fakültelerinde gerekli olan dil eğitiminin öğretmen adaylarına aşılanması gerekir.Dilin önemi ve kullanım şekli öğretilmelidir.Üniversiteye başlayan her gence Türk Dili ve Edebiyatı dersi verilmesine rağmen değişen bir şey olmadığını görüyoruz. Neticede neresinden tutarsan çürüyen ,eriyen , pasifleşen, her gün güç kayben bir dil yapısıyla karşı karşıyayız. Neticede; bu durumun Türk toplumunu , kültürünü , gençlerini , milli devlet yapısını çökertme projesi olduğu kanaatindeyim.Her konuda olduğu gibi bu konuda dertlenen ve çözüm ve çare arayan bireylere ve kurumlara acil ihtiyaç vardır. Yaşanan toplumsal çöküşe bir an önce el atmak , deva aramak gerekiyor. Ahlanıp vahlanmamak , çok geç kalmamak için bütün dinamiklerimizle el ele vermek dileğiyle...
Milletimizin, devletimizin köklü kültürümüzün güçlenerek devamını sağlamak , zengin dilimizin varlığını korumak ve geliştirmekten geçmektedir.Toplum ahlakının ayakta kalması da süreçteki en önemli hedeflerimizden olmalıdır. Öncelikle ebeveynlere, eğitimcilerie, Türk Dil Kurumu'na ve istikrarlı bir dil politikasına ihtiyaç vardır. Evin , eğitimin ,sokağın dili ne zaman aynı düzleme gelirse o zaman iradesiyle, benliğiyle , özgüveniyle kendisini güçlü hisseden ve gelecek vadeden bir gençlik göreceğizdir. Milli diliyle kendinden söz ettirecek bir gençlik özlemiyle....
"Her insanın terbiye ve tahsilinde, kazanması icap eden bir meziyet , ana dilini dosdoğru öğrenmek ve söylemektir."
Charles Eliot
"Dilimizi daima iyi kullanmalıyız. O, sizi mutluluğa götürdüğü gibi felakete de götürebilir."
Hz. Ali
“Kainatın hakimine Anadilime olan sevgimi paylaşacağım , nesil vermesi için dua ediyorum.”
Neğume Şora
“Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde ahlakını, ananelerini, hatıralarını, menfaatlerini kısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyinin dili sayesinde muhafaza olduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.” diyor. Ahlaksız, ananesiz, hatırasız, kalpsiz, zihinsel bir millet yaşayabilir mi? Varlığını sürdürebilir mi?
Mustafa Kemal Atatürk