Yıllardır sportif organizasyonlarda olmazsa olmaz olgunun kurumsallaşma olduğu, bu olgunun benimsenmediği anlayışların yok olmaya mahkum olduğu algısının yerleştirilmesi için çırpınıp durduk. Kurumsallaşmanın, organizasyonların doğru ve mecrasında yürütülmesi, ekonomik fair play, sportif başarı, altyapı, tesisleşme gibi başarının sağlanmasında krıter olan bir çok etkenin elde edilmesi ve doğru yürütülmesinde şart ve gerekli olduğunu haykırıp durduk. Kulüplerdeki popülist yaklaşımların kısa vadeli başarılar sağlanmasında etkili olabileceğini, fakat uzun vadede gerek ekonomik gerekse sportif anlamda mevcut yapıyı uçuruma sürükleyeceğini ifade etmek için çaba sarfettik. Liyakat anlayışının yok edildiği yapıların, işin ehline teslim edilmediği organizasyonların sonunda yok olup gideceğini anlatmak ve bu konuda insanları ikna etmek için yıllarca uğraştık. Fakat ne yazık ki sadece kendimiz söyledik, kendimiz duyduk. Ne yazık ki popülizm ve iş bilmezlik bu kentin nitelikli insanları karşısında galip geldi ve karşımızda koskoca bir enkaz kaldı.
Kim ne derse desin bu kentin sportif dinamosu Trabzonspor’dur. Trabzonspor’u yönetmeye talip olanlar ne kadar “Bizim işimiz futbol” deyip kolaya kaçma gibi bir anlayışı benimseseler de realite böyle değildir. Trabzonspor bir spor kulübüdür ve tüm sportif branşları kucaklamak gibi bir misyonu vardır. Bu sorumluluktan kimse kaçamaz. Yıllardır Trabzonspor’un futbol dışındaki branşları kulübün bünyesine almasının, futbolun değerini düşüreceği ve futbola aktarılması gereken mesaiyi azaltacağı gibi saçma sapan düşüncelerle amatör branşları yok etme anlayışı benimsenmiştir. Oysa sorunun, futbol dışı branşlar değil kulübün doğru yönetilememesi olduğu, futbol dışındaki branşlara kaynak yaratma gibi çabaların gösterilememesi gerçeği hep unutuldu. Bu gerçek, amatör branşlara kulübün sırtını dönmesine rağmen futboldaki başarının sağlanamaması ve çöküşün devam etmesiyle acımasızca yüzümüze vurulmuş oldu.
Trabzonspor’da çok değil birkaç yıl önce pilot takım olarak kurulan ve birinci ligde mücadele bir futbol takımı vardı. Süper ligde bir hentbol takımı, süper lige çıkma hedefini kıl payı kaçırmış bir voleybol takımı ve Trabzonspor’un ismiyle önemli başarılara imza atmış süper ligde oynayan bir basketbol takımı vardı. Bugünkü tabloda 3. Lige kadar düşmüş ve bu ligde dahi küme düşme potasında mücadele veren pilot takımı, kapatılmış bir hentbol ve voleybol şubesi, sürekli mali anlamda sorun yaşayan ve küme düşme potasında mücadele eden, oyuncularını kaybetmiş bir basketbol takımıyla karşı karşıyayız. Buna rağmen karşımızda ekonomik anlamda çöküntü yaşayan bir Trabzonspor kulübü var. Buna bir de süper ligde mücadele ettiği halde hiçbir destek sağlanmadığı için kapanmak zorunda kalan İdmanocağı kadın voleybol takımını da eklememiz gerekiyor. Sorunun, kulübün kısa vadeli başarı hedefleriyle yönetilmesi ve sadece futbol A takımını vitrin olarak kullanmayı hedefleyen yönetici profili olduğu aşikar. Belediyelerin de Trabzon’daki sportif yapılanmalara sırtını döndüğü gerçeğini düşündüğümüzde kentte sportif anlamda tarihin en büyük çöküşünün yaşandığına üzülerek şahit oluyoruz.
Yanlış uygulamaların koskoca tarihi bir kenti, sportif anlamda nasıl yerle bir ettiğini ve nereden nereye geldiğimizi yorumlamaız gerekiyor. Artık silkinip kendimize gelerek mevcut çöküntüyü anlamak adına çaba sarfetmemiz gerektiği gerçeğini görmek için zaman geldi de geçiyor. Artık çağdaş kulüplerin nasıl yönetilmesi gerekiyorsa, kulüplerimizin öyle yönetilmesi gereğini benimsenmesi gerekiyor. Büyük olabilmek için büyük organizasyonlara fakat doğru ve realist yaklaşımlarla, nitelikli insanlarla imza atılması gereğinin rehberimiz olması gerekiyor. Aksi halde yok olmak üzere olan sportif branşlarımızdan elimizde hiçbir şey kalmayacak ve “Spor Kenti Trabzon” ifadesi, eskimiş, yırtılmış afişlerde bir slogan olarak unutulup gidecektir.
Spor Kenti Trabzon!!!
Spor Kenti Trabzon!!!