Geçen haftaki Bilim ve Spor başlıklı yazımda, bu iki disiplinin birbirini desteklemesi gerektiğinin altını çizmiştim.
Sporda başarı için, ulusal ve uluslararası verilere ve verilerin işlenerek bilimin ışığında gerçekçi spor politikalarına dönüştürülmesine çok ihtiyacımız var.
Ankara’da “Spor Bilim Kurulu” var;
Kurul, Gençlik Spor Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlıkları arasındaki protokole dayanarak “spora yatkınlık” ölçümlerini (81 il ve 135 merkezde) ilkokul üçüncü sınıflardan başlattı.
Başlattı ama hem Trabzon’da hem de Ülkemizde bu işe itiraz çok güçlü…
Kim mi itiraz ediyor dediniz?
Öğretmenler, antrenörler, okul müdürleri ve az da olsa veliler…
Evet, çocukları “spora yatkınlık ölçümlerine” göndermediler.
Nedeni ne olursa olsun vasatlık, geçmişin sadece gözleme dayalı önyargıları ve kaygıları ya da başka nedenlerle öğrenci göndermedikleri raporlara yansıdı.
Bu defansı nasıl aşabileceğimizin yoluna bakmak ve bir etki analizi yapmak için Bilim Kurulu olağanüstü toplantıya çağrıldı.
Yapılacak tarama testleri yeterince tanıtılamadı
Öğrenci göndermeyen Okul Müdürleriyle ve sorumluluk almayan Beden Eğitimi öğretmenleriyle ilgili idari baskı uygulayabilir, bir çözüm bulabilirsiniz.
Peki veliler? Ya çocukların kendileri, gençler? Ya da onları öyle ya da böyle bir takım kulüplerde çalıştıran ekmek parası derdindeki antrenörler?
Nasıl ikna edeceğiz bu insanları?
Dünyada bu konuda başarılı ülkelerde yıldız sporcular var, gençlerin örnek aldığı. Onların çocukları, gençleri spora teşvikte çok önemli payları var. Biz de Türkiye’de sporun bilinen yüzleri veya sporu seven sanatçıların desteği ile hazırlanacak kısa filmlerle gençlerin spora yönelmesini teşvik edebiliriz. (Sporu seven sanatçı deyince, “tüm toplum” tarafından sevilen, göstermelik değil gerçekten sporla uğraşan sanatçıları kastediyorum).
Bu videolar “hadi spor yapalım” tadında olmamalı. Spora yatkınlık ölçümlerinin neden yapıldığını, Türkiye’nin bu programla ile neyi amaçladığını anlatmalı. Unutmayın bu ölçümler her yıl tekrarlanacak ve sekinci sınıflara kadar büyükçe bir veriye ulaşılacak.
Dünyada böyle bir çok örnek var.
Zaman ve yer çekimi ile mücadelede uluslararası skorlara ulaşmanın yolu, verilere dayalı, teknoloji ve yeni metotlar ile desteklenmiş profesyonel süreçlerden geçiyor. Gözlemlere dayalı karar süreçlerini kutsayanlar (Yavuz Selim’de futbolcu izleyip hiçbir veriye dayanmadan, sadece gözlem ile yetenek aramak gibi) bilim ve sporu yan yana getirmek istemeyenlerdir.
Bilim kuruluna önerilerimizi lafı uzatmadan söyleyelim:
- Varsayımlarımızı ve alışkanlıklarımızı sorgulayalım
İşinize olan bakış açısınız, değer, beklenti ve davranışlarınızı yönetir. İlk adımınız, varsayımlarınızı ve alışkanlıklarınızı sorgulamak olmalı.
- Sporcu yetiştirme sürecini “veri ve veriye dayalı analize” göre yönettiğimizden emin olalım
Sporda “sağlıklı veri üretimi, stoklanması ve analizi” alanında ne yaptığımızı ve ne yapacağımızı netleştirmeliyiz; ancak bunun üzerine sağlıklı bir gelecek planı kurabiliriz, kurmalıyız.
- İşe yarar verilerden yeni bir ‘ürün ve ‘metot’ geliştirelim
Sporun rekabetçi yapısını geliştirmenin gerek şartlarından biri de metot geliştirmedir. Akademik çalışmalara konu olacak yeni çalışma teknikleri farklı disiplinlerin birlikte çalışması ile ortaya çıkacaktır.
Sözü uzatmaya gerek yok…
Önce vasatı aşmak, sorunları çözmede bilimin tek çare olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir.