Yeni yılın ilk hamlelerinden biri, Katar ile başta Suudi Arabistan olmak üzere Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Mısır arasındaki sorunları gidermeye yönelik dikkat çekten adım atılmış olmasıdır. Körfez ülkeleri arasında var olan sorunları gidermek ve bölgede barış tesis etmek elbette hem körfez coğrafyasının hem de bölge komşularının huzuru, geleceği adına önemlidir.
Tabiki bölgedeki barış ortamı Türkiye Cumhuriyeti devletinin çıkarınadır ama kurulan oyunlar, planlar bu ana kadar özellikle Türkiye ve İran üzerine olduğu aşikardır. Küresel unsurların sözde barış, özde menfaatleri üzerine kurmaya çalıştıkları düzen önce bölge halklarına sonra Türkiye ve İran aleyhine olmuştur. Oluşumların arkasında ABD, İSRAİL, RUSYA ve diğerlerinin hakimiyet mücadelesi yer almaktadır. Özellikle bölgede strateji değiştiren ABD'nin ve ortağı İsrail'in yeni planları etkilidir. Körfez ülkelerine yönelik bu yeni adımın arkasında ABD'nin olduğunu düşünmek saflık olmaz herhalde... Sonuçta varolan sorunların oluşumunda zaten ABD ve ekürileri merkezli olduğu bilinen bir gerçek...
Türkiye karşıtı küskün kediler; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır yönetimlerinin böyle bir adım atmasında sebep nedir ? ABD'nin arkasında olduğu adımda hedef nedir ? Kendi bozduğu bölge düzenini nasıl yeniden tesis etmek istiyor ? Kendince aceba yeni bir stratejik planlama peşinde midir ? Daha akla ve dile gelen çok sorular var ki, ister istemez insan kuşkulanıyor.
ABD seçimleri sonrası yeni başkanı BİDEN'ın resmen göreve başlamamasına rağmen Pentagon ve Amerikan derin unsurlarının Katar üzerinden böyle bir hamle yapması sonrasında, MC GURK'un Ortadoğu ve Kuzey Afrika koordinatörü olarak atanacağı haberleri Amerika'nın bölgede yeninden bir düzen tesis edeceğinin izlerini taşıyor. Bu girişimler coğrafyanın fay hattını tetikler, yeni kırılmalara neden olur. Çünkü, bu şahıs daha önce Suriye'deki terör unsurları ve temsilcileri ile görüşmeler, toplantılar yapmış. Yaptıkları basına medyaya yansımıştı. ABD'nin teröre olan desteğini göstermişti.Katar üzerinden KİK eliyle yürütülen bu manevra, ABD'nin körfez bölgesindeki yeni düzeni kurma fişeğini attığının göstergesidir.
ABD'nin girişimleri ile Suudi Arabistan kanlı bıçaklı olduğu Katar'a kara, deniz, hava sahasını açtı. Katar Emir'i de uzun aradan sonra (KİK) Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi toplantısına katılmak için Suudi Arabistan'a gitti. Kuveyt, Körfez ülkelerinin Katar'a uyguladığı ambargoyu kaldırdıklarını duyurdu. Arkasından hangi hamleler gelecek, bekliyoruz. Hani Katar teröre destek veriyordu, ne oldu ?
Diyeceksiniz ki bu planları üç aşağı beş yukarı zaten biliyoruz. Ancak dikkatli bakılırsa; siyasi, askeri ve ekonomik açıdan Katar üzerinden Türkiye Cumhuriyeti'ne ve İran'a yönelik bir planlamanın ayak sesleri geliyor. ABD, İSRAİL eksenli diğer küresel güçlerin bölgeyi yeniden dizayn etme girişiminin öncü politikası ve manevrasıdır bu girişim... Türkiye tarafından bakıldığında yanlızlaştırılması yönünde atılan stratejik adımlardan biri gibi görünüyor. Özellikle ekonomik ve siyasi açıdan Katar'ı Türkiye'den uzaklaştırmak, etrafında oluşturulan çemberi daraltmak girişimidir. Zaten Türkiye'nin; Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkiler dondurucuya konmuş durumda. Bu da yetmiyormuş gibi bu ülkeler ABD, İsrail ile antlaşmalar imzalıyorlar, Doğu Akdeniz'de Türkiye aleyhtarı politilar takip ediyorlar. Türkiye'nin Azerbaycan politikasını tasvip etmiyorlar, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesimi ile işbirliği halindeler.Kısaca Türkiye'nin dış siyasette her manevrasında bu ülkeler ABD ve avaneleri Türkiye karşıtı iş tutmaktadırlar. ABD, İsrail başta olmak üzere batılı devletler bu ülkelerin kukla yönetimleri ile Türkiye'yi sıkıştırma girişimlerine yeni bir halka eklemek gayretindeler.
Küskün ikiyüzlü bu üç ülke yönetimi Türkiye'nin bölgedeki etkinliğinden rahatsız...Başta Suudi Arabistan olmak üzere diğer Arap Ülkeleri Katar'ı yeniden KİK içerisine alıp onu kontrol altına almak hem de Katar üzerinden Türkiye'nin bölgedeki varlığını zayıflatma gayretindeler. Arap ülkeleri bunu yürütürken ABD'ni dümen suyuna girerek işbirliği sonucunda Türkiye'nin siyasi , ekonomik ticari askeri ve turizm faaliyetlerine darbe vurmaya çalışıyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin sınırları dışındaki son dönemde atmış olduğu adımları sekteye uğratmak isteyen bu küresel güçler Katar'ı kendi yanlarına çekip Türkiye'nin kendi içerisine çekilmesini sağlamak; siyasi, ekonomik, askeri, ticari, turizm kaynakları bakımından sorunlarla uğraşmasını, istenilen duruma gelmesi için Türkiye'ye çökertme hamlesi yapıldığını görüyoruz. Türkiye'nin Katar'daki askeri üs ve varlığı, ekonomik işbirliği ve siyasi yakınlığı Ortadoğu'daki ileri karakolu özelliği taşıyor. Bu durum hem bu kukla devletleri hem de ağa babalarını derinden rahatsız etmektedir.
Türkiye'nin son dönemde Libya'da, Doğu Akdeniz'de, Münhasır Ekonomik Deniz Sahası'nda, Mavi Vatan'da, Kıbrıs'ta, Karabağ'da, Suriye'de, Irak'ta, içeride ki terörün sonlandırılmasında atmış olduğu doğru adımlar ve sıkışan kabuğunu kırma girişimleri karşısında bölgede menfaati olan küresel güçlerin ve körfez bölgesi iki yüzlü, riyakar kuklaların işine gelmemektedir. Bu sahtekar yönetimlerin tabiyetindeki müslüman halklar ise eziyet altında tiyatroyu izlemektedir.
Katar'a uygulanan tüm ambargoları kaldırmakla Katar'ı kendi saflarına çekerek Türkiye'nin Körfez bölgesindeki etkinliğini kırmak sonrasında Irak ve Suriye'deki varlığını, gücünü kırmak yönünde stratejik bir adım atmışlardır. Hasım siyaset izleyen müslüman maşa yönetimler eliyle batılı devletler öncelikle Türkiye'nin önünü kapatmak sonra sınırları içerisine çekilmesini sağlamak daha sonrasında kendi iç sorunları ile uğraşan devlet haline getirme amacındadırlar. Son noktada hedefleri, Türkiye Cumhuriyeti ve coğrafyasını teslim almaktır.
Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetenleri, dış politika bürokrasisi ve ülkenin diğer siyasi aktörleri uyanık olmalıdır. Kurulan yeni oyun karşısında tuzağa düşmemek gerekir. Geriye dönük bakıldığında dış siyasette düşülen hatalar, yapılan yanlışlar, bu süreçten sonra yapılmamalıdır. Oluşturulan yeni stratejik oyunu karşı Türkiye Cumhuriyeti yönetimi gardını alıp karşı politikalar geliştirmelidir.Bu noktada ülkeyi yönetenler; kendi başlarına değil ülkenin birikimli, etkin, yetkin, liyakatli tüm unsurlarından fikir ve destek alarak milli birlik olgusu içerisinde iktidar, muhalefet demeden ortak bir dış politika zemini geliştirmek iç birliktelik ile dış arenada güçlü diplomatik yol izlemelidir. Bu yolun izlenmesinde öncelikli görev, milli iradenin temsil yetkisini verdiği sorumluluk sahibi iktidar gücünün olup, muhalefetle birliktelik ortamı oluşturmak, iletişim kanallarını açık tutması, sonrasında muhalefet gücünün de gerekli katkıyı sunması elzemdir. Dış politikada ülkenin tüm milli güç unsurlarının devreye sokulma kaçınılmazdır.
Unutulmamalıdır ki; devletin varlığı ve geleceği, sınırlar dışında izlenecek siyasetle, yapılacak hamlelerle oluşturulacak yaşam alanları ve var olan haklarını korumaktan geçmektedir. Dış politika; milletin ortak değeridir, hiç kimse onu iç politika malzemesi olarak görmemeli ve kullanmamalıdır. Kısır çekişmelerden uzak durulmalıdır. Görünen o ki; 2020 sonrasında dünyada artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Devlet olarak bizlerde yeni dünya düzeninde yerimizi almak, çocuklarımıza yaşanabilir gelecek bırakmak dileğiyle...