Mimarlık?
Şöyle kısa ve öz akademik tanım yapabiliriz;
İnsanlara yaşanabilir fizik mekan tasarlama sanatı.
Tanımdaki amaçta mimarlığın; yaşamın en eski mesleği olabileceği açıkça görülmektedir. Zira insanoğlu doğal şartlardan dolayı barınma ihtiyacını kendisine
kapalı bir mekan arayarak ya da yaparak gidermeye çalışmıştır.
Bunu bulunduğu bölgenin yapısal, iklimsel özelliklerine göre kendi üslubunca gerçekleştirmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Yani bulunduğu bölgenin taşlık, çorak
çöl, ağaçlık, orman, dağlık..vb. olmasına göre barınaklarının fiziki özellikleri çeşitlilik
gösterebilmiştir. Sosyalleşme çabaları ve bulundukları yere uyum sağlama ve bulun-
dukları ortamı yurt belleyip içselleştirmenin zaman içinde kültürel bir çeşitliliğe dönüş-
mesi kaçınılmaz olmuştur. Bu kültürel çeşitlilik; geçmişi merak etme ve geçmişten bilgi alma dürtüsünün doğal sonucu olan tarih olgusu ile kaynaşarak birbirlerini ta-
mamlayıcı ve ayrılmaz ikili olarak insan yaşamındaki yerlerini almışlardır.
İnsanoğlu kendi görüntüsünü keşfetmesinden bugüne kendisini karşısındaki muhatabına sürekli olarak bir beğendirme gayreti içinde olmuştur. Yüzündeki boya
dan vücudundaki desene, korunma amaçlı giysisinden elindeki savunma veya av amaçlı el aletine kadar bir gösteriş merakı insan hayatında önemli bir yere sahip ol-
muştur. Böyle bir insani davranış şüphesiz, oluşturulan barınaklarda da devam et
miştir. Burada estetik bir anlayışın zaman içinde sanatla buluşması söz konusudur
ki bu da yerel mimarlığın temelini oluşturmaktadır.
Uygulama alanlarının çeşitliliği mimarlıkta kendi içinde mesleki ihtisaslaşmayı getirmiştir. Mimarlık; sivil mimarlık, şehir mimarlığı, bahçe mimarlığı, iç mimarlık gibi ihtisas alanlarına adeta mitoz bölünme gibi dağılmış bulunuyor.( Bu başlığımızın dı-
şında kaldığından şimdilik burada kesiyorum.)
Yapılan iş bir sanattır. Estetik işin olmazsa olmazıdır.
Mimarlık eğitiminde Form fonksiyonu izler başlıklı bir akım anlatılır. Bunu çok doğru ve mimarların ayaklarının yere basmasını sağlayan bir anlayış olarak görmek-
teyim. Yani tasarlanan fiziki mekanın biçimi, şekli, küçüklüğü, büyüklüğü mekanın kullanılabilirliğinin ardından gelir. Mekanın öncelikli derdi kullanılabilirliği ve ihtiyaçlara verebileceği bir cevabının olmasıdır. Bu temel kabul edildikten sonra işin estetik ve sanatla beraber yoğrulmasına sıra gelir ki zurnanın cırtladığı yer tam da buradadır. Çünkü günümüzde bir çok meslektaşım ne yazık ki konuya bu iki esastan birini ihmal ederek yaklaşmaktadır. Türkiye gibi gelişmekte olan ve de ekonomik zenginleşmeyi kendisine birinci derecede hedef gören ülkelerde işin sanat ve kültür yönü uzun bir süre göz ardı edilmiştir. Yani sanatsal yaklaşımın maliyetli olduğu kabulu ile ta
sarlanan kutucuk binaların kısa yoldan ekonomik zenginleşmeye katkı sağlaya-
cağı gibi dramatik bir yanılgı içinde olmuştur mimarlar ve yükleniciler. Oysa günü
müzde bir mimari tasarımdaki estetik ve sanat kurgusunun mekanın genel maliyeti içinde önemli bir boyutta olmadığı herkesin malumudur.
Buradaki bir diğer yanılgı da uçmaktır. Yani ayağı yere basmayan, uçuk kaçık
sadece biçimin ve iddiasında bulunulan estetiğin ön planda olduğu ama insanların mekan içinde yatağını, masasını koyacak yer bulamadığı tasarımlardır bunlar. Bu yaklaşımda gelişme hızı içinde, ülkede yeni ne malzeme varsa mimarlar tasarımla-
rında kullanmaya çalışmaktadır. Sonuç ta da ego tatminine giden bir durumun mimarlığı ortaya çıkmaktadır.
Gelecek hafta yerel mimarlık ve Trabzon Örneği ile devam edeceğiz.