Kurban bayramı vesilesi ile yazdığım Yaklaşık 40 yıl başlıklı yazımda da de-
ğindiğim gibi 43. yaşımı sürdüğüm bu günlerde 40 yaş sendromu mudur nedir eskiyi her geçen gün daha çok arar oldum. Galiba gençliğimizde büyüklerimiz ve ileri gelen-
lerimizin Küçük İstanbul Trabzon hedefi gerçekleşme yolunda emin ve hızlı adım
larla ilerliyor. Oturduğumuz binalarda dahi tanışan ya da görüşen insan sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Kim kime dum duma almış başını gidiyor. Merdiven veya asansör kültürü tam bir facia. İnsanlar birbirlerine günaydın demekte dahi zorlanıyor.
Herkesin yüzünden düşen bin parça. Ya çocuklarımız? Kaçımızın çocuğu veya ço-
cukları arkadaşları ile geniş bir sosyal ilişki kurabiliyor? Kaçımızın çocuğu bireysellik-
ten uzak yaşıyor? Yolda karşılaşan kaç kişi birbirlerinin ailesine, annesine, babasına selam gönderecek kadar birbirlerini tanıyor veya birbirlerine samimi duygular besliyor.
Gençlik yıllarım Cumhuriyet Mahallesi, Vali evi, Hacıkasım, Aldı Kaçtı Yoku-
şu üçgeninde geçti. O Aldı Kaçtı Sokaktaki daha doğrusu yokuştaki taşların dili olsa da konuşsa..Orada yaptığımız futbol maçlarının haddi hesabı yoktur. Her golden sonra top Hacıkasım Fırınına kadar inerdi. Şanssız kalecide arkasından tabii ki. Oku
lumuz Karma ( Kanuni) Ortaokulu dahi bu üçgen içinde idi. Seçmeli sosyal ders sa
atlerinde tiyatro yapardık. Hocamız Allah uzun ömür versin Sayın Hüseyin SERDAR tiyatro, skeç, okuma gibi sanat dallarına çok önem vermekte idi. Hatta beni o dönem Trabzon Sanat Tiyatrosuna önermiş idi. Birkaç provadan sonra bu tiyatro o dönem ki siyasal kavgalara kurban gitti ve kapandı. Ben de ne yazık ki tiyatro merakımı ora-
da bitirmek zorunda kaldım.
O dönem gençliği üretken idi. İlişkilerde bireysellik yoktu. Kişisel çıkarlar söz
konusu değildi. Ders çalışmalar bile ortaklaşa gerçekleşirdi. Bugün olduğu gibi bilgiler veya öğretiler birbirinden gizlenmezdi. Başarı kıskanılmaz paylaşılırdı. Nerede ise
herkes sokakta büyürdü. Ama kimse sokak çocuğu olmazdı. Çünkü gerçek anlamda
sokak kültürü kentin her yerinde ağırlığını hissettirirdi. Sokaklarda yalnız futbol değil
diğer spor dalları da gençliğin ilgi alanına giriyordu. Hatta yalnız spor mu? Kültürel
uğraşlar dahi sokaklarda gençlerin paylaştıkları etkinliklerdendi.
Sokak kültürü denilince akla ilk gelen şahsiyetlerden biri tabii ki bekçilerdi. Ne güzel insanlardı onlar. Bizden biriydiler. Her gece düdük sesleri ile onları benliği-
mizde hissederdik. Devletin başkalaşmamış, resmileşmemiş haliydi onlar.
Sokak kültürü içinde komşuluk bir başka güzeldi o günlerde. Yan apartman-
daki arkadaşlarımla balkonlarımız arasında teleferik yapar, annelerimizin arkadaş
günlerindeki pastaları aşırıp bu teleferik yardımı ile birbirimize gönderirdik.
Sokak Kültürü gerçek bir kültür kaynağı idi. Teraslarda yarışma programları düzenlerdik. Hele hele bendenizin apartman terasında bütün mahalleye sunduğu Karagöz Hacivat Gösterisi epey ses getirmişti o günlerde.
Sokak Kültürü içinde yine apartman teraslarında yaptığımız uçurtmaları ne
büyük bir keyif ve neşe içinde uçururduk anlatılır gibi değil.
Sokak Kültürü zıtlaşmayı da barındırırdı tabii ki. Mahalleler arası yaptığımız
futbol müsabakaları az kavgaya tanık olmamıştır. Ama son her zaman mutlu biterdi.
Müsabaka günü olmasa bile ertesi gün bir araya gelinir barışılırdı.
Giyimler çok özenli idi. Herkesin modayı takip etmesi beklenemezdi. Ama yakışanı giymek ve giyimini davranışlarına yansıtmak esas idi. Kent Merkezinde
yürümek, otomobil kullanmak başlı başına özen gerektirirdi. Kurallar hiçe sayılmaz
uyulması konusunda azami gayret gösterilirdi. Sözün özü Trabzonluluk kentlilik idi. Özen gösterilen bir olguydu.
Bu konuda belediyeye çok büyük sorumluluk düşmektedir. Gelecek hafta
konuya bu yönden yaklaşacağız.