“Futbolun, 22 adamın bir topun peşinden koşması olduğunu düşünmenin, kemanın telden ve yaydan, Hamlet’in kağıt ve mürekkepten ibaret olduğunu söylemekten bir farkı yoktur” der bir Fransız filozof…
Trabzonspor’un ilk resmi maçında olmasa da, ilk hazırlık maçı olan ve 1-1 biten Samsunspor’a karşı, rahmetli Selahattin’in pasıyla ilk golünü deplasman da atan futbolcusu olarak tarihe geçen futbolcularımızdandır Emiroğlu Abdullah…
Bordo-Mavi tarihin resmi karşılaşmalardaki ilk golünü ise geçtiğimiz 2011 yılının eylül ayında vefat eden rahmetli Sarı Mehmet, Adana Demirspor’a atmıştır.
Abdullah Emiroğlu, Trabzonspor’un Şana mevkiinde 1942 yılında doğdu.
Devlet memuru Merhum Aziz ve Refia çiftinin ikisi kız, altı çocuğundan biri.
Zamanın önemli ilkokullarından Ülkü İlkokulu’ndan sonra orta okul ve liseyi Ticaret Lisesi’nde okudu.
Çocukluk yılları Yenicuma Mahallesi’nde geçen 77 yaşındaki bu ‘tığ gibi delikanlı’yı görseniz; 77 yaşında oluşuna akıl sır erdiremezsiniz…
*****
Futbola lisanslı olarak başladığında yıl 1960 idi. Doğanspor’dan, Yalıspor’a ardından, 1966 yılında kırmızı-beyazlı renklerle ilk kurulan Trabzonspor’a transfer oldu.
Gerisini isterseniz kendisinden dinleyelim:
“Trabzonspor’da bir sezon oynadım… 2.Lig’de ilk sezondan önceki Trabzon’daki bir hazırlık karşılaşmasında, futbola başladığım ilk takımıma, Trabzon Doğanspor’a karşı da oynadım. Rahmetli Toto Salih’in pasıyla golü ben atmış ve maçı 1-0 almıştık. Trabzonspor’un resmi maçlarından önceki, ilk golünü haliyle ben attım. Aynı zamanda YSE’de (Yol-Su-Elektrik İdaresi) çalışıyordum. Çalıştığım dönemde izin almam problem olabiliyordu. Futbol o zamanlar bu kadar popüler değildi, ama oyuncular popülerdi. Bana iş yerinden bir gün “Ya futbol, ya iş” dediler. Haliyle o zamanlar futbola öyle şimdiki gibi para yok, biz de “iş” dedik. Böylece 26 gibi genç bir yaşta profesyonelliğe üzülerek ama mecburen veda ettim.”
“En iyi bildiğim şeyler ahlak ve yükümlülükleridir, bunu da futbola borçluyum” der ünlü yazar Albert Camus. Bu söze katılmamak ne mümkün, diyor Abdullah Emiroğlu ve devam ediyor:
Profesyonelliğe ilk adımımı nasıl attığımı dün gibi hatırlıyorum. O tarihlerde amatör oynarken, takım arkadaşlarım rahmetli Cevat Alkan ve yaşamını benim gibi İstanbul’da sürdüren kaptan Şevki Gençosmanoğlu ile birlikte bizi notere getirmişlerdi ve imzalarımızı atarak profesyonel olmuştuk. Nereden nereye! Eskiden notere giderdik, şimdi imza törenleri düzenleniyor; ama bu nesil yaptığı mesleğin kıymetini maalesef bilmiyor.”
Futbolla hiç alakaları olmayan üç yetişkin çocuk babası olan Emiroğlu’nun, altı tane de torunu var.
“Çocuklarım İstanbul’da büyüdükleri için mekan ve zaman onları futbolla hiç tanıştırmadı; ama eğer Trabzon’da doğsaydılar belki de futbolla ilişkileri daha iyi olurdu. Şimdi ise futbol onlara, onlar futbola yabancı” derken, bazen hüzünlenip dalıp gidiyordu Emiroğlu.
Yaklaşık 45 yıldır İstanbul’un Çatalca mevkiinde oturan santrafor Abdullah, o dönemde net bir lakabı olmayan ender futbolculardandı. YSE’deki işinden istifa edip, babasının İstanbul Bahçelievler’deki torna tesviye atölyesinde çalışmak üzere İstanbul’a göç ettiklerinde, arkadaşlarını ve de anılarını geride bırakmıştı.
*****
Sohbetimize devam ederken ünlü bir futbol adamının sözleri aklıma geldi. Alex Ferguson’un dediği gibi “Futbol Allah’ın belası bir şeydir. Yani mikrop gibidir aslında, kurtulmak hiç kolay değildir.’’
Emiroğlu “Bizim dönemin oyuncuları futboldan doğru dürüst, hatırı sayılır bir para kazanmadı. Bu yüzden çoğunun futbol hayatında yaşı otuzu geçmedi. Ben hep santrafor oynadım, ama arada bir sağ tarafta, ortanın sağında da forma giydiğim oldu. Keşke şu an 18 yaşıma geri dönebilsem, neler vermezdim, neler!”
Maçka’da Sumela Manastırı’nın önünden ayrılırken, döndü arkasına, başını kaldırdı adeta kartal yuvasında tüm heybetiyle duran Sumela Manastırına baktı, baktı. Tekrar önüne döndü, başını öne eğdi ellerine cebine soktu. Arabaya doğru yavaş yavaş yürüdü, kim bilir aklından neler geçiyordu?