Bu yazıyı pazar günü çalışma odamda TRT İnternet Radyo3’te yayınlananChopin’in dinlendirici ve huzur verici piyano sonatlarından biri eşliğinde yazdım. Dinledikçe eskileri hatırladım, hatırladıkça hüzünlendim.15 - 20 yıl öncesine kadar pazar sabahları evimizde sabitritüeller vardı. Erkenden peynirli veya kıymalı pide yenecek, çaylar içilecek ve TRT Televizyonu’nda saat 10.00 da yayınlanan pazar konserine yetişilecek. Öğleden sonra da pazar stüdyosu ve futbol karşılaşmaları izlenecek.Pazar sineması ise pazar konseri ile haftalık dönüşümlü veriliyordu.
Pazar konserlerinin içeriği klasik müzikti ve dünyaca ünlü şeflerin yönettiği senfoni orkestralarının doyumsuz müzik ziyafeti ile doluydu. Lorin MAAZEL, HerbertVon KARAJAN, Leonard BERNSTEIN, Christoph ESCHENBACH, ülkemizden Gürer AYKAL, Hikmet ŞİMŞEK bu ünlü şeflerden aklımda kalanlardır.Ama bu konserlerin biri vardı ki tadından yenmezdi; O da Viyana Senfoni Orkestrasının her yıl sunduğu yeni yıl konseriydi. Bu konser her defasında adeta geleneksel hale gelen Johann STRAUSS’un Radetzky Marşı ile biterdi. Bu marşı salondaki şık giyimli davetliler sabırsızlıkla bekler, sırası geldiğinde orkestra şefinin komutu eşliğinde el ile tempo tutmaya başlarlardı. Bu esnada şefteki o ciddi yüz ifadesi gider, yerine bir eli belinde bir eli batonda seyirciyle empati kuran sevimli ve güleç bir yüz ifadesi gelirdi.
Klasik müzik keyfimiz televizyonla sınırlı değildi şüphesiz. Üniversite hayatım boyunca TRT Radyo3’ te klasik müzik ve caz dinleyerek ders çalıştım, proje çizdim. Klasik müziğin hayatımızdaki çok sesli analitik düşünceye katkısı tartışılmazdır. Ayrıca önemli bir tümevarım kompozisyonudur.Halihazırda evimizdeki müzik arşivimde sayıca 500 civarında bandrollü müzik albümü bulunmaktadır. Bu arşivin bir bölümünü klasik senfonik müzik, caz, Klasik Türk Müziği ve Tasavvuf Müziği oluşturmaktadır.
Günümüzde insanların beğenileri artık çok değişti. Zevkler tartışılamayacak boyutta çeşitlendi. Özel radyo ve televizyonların sayısı arttı. Reyting denilen ekonomik kaygı her şeyde belirleyici oldu.Bu nedenle anlık tüketime yönelik müzik anlayışı özellikle gençlerimizi etkisi altına aldı.
İşte böyle bir ortamda TRT bu kozmopolit beğenilere inat o ciddi yayın anlayışından asla ödün vermedi. Ta ki yaklaşık 4 yıl öncesine kadar.Dinleyenleriniz bilir, Trabzon’da TRT Radyo3, 92.00 frekansta yer alırdı. Burada klasik, caz, ve pop müzik yayınlanırdı. Klasik müzik hem yerli hem yabancı yayınları kapsardı. Yani Klasik Türk Müziğimizden yukarıda bahsettiğim dünyaca ünlü klasik eserlere kadar bir yayın çerçevesine sahipti Radyo 3.İşyerimizde ve otomobillerimizde bu 92.00 frekanstan TRT Radyo3’ü keyifle dinlerdik.Ama ne yazık ki son 4 yıldır Trabzon’da TRT Radyo3 Yayını yoktur. Devletimiz ne düşünmüştür, ne aklından geçirmiştir bilemeyiz, bu yayını Trabzon’da kaldırmıştır. TRT Radyo3 Trabzon’da artık sadece internetten takip edilebilmektedir. Sağlıklı bir internet akışı yoksa bu da sınırlı olabilmektedir.
Bugünlerde yine TRT yine Trabzon’da bir operasyon daha yaparak bölge yayınlarını da kaldırmış bulunuyor.Eğitici olduklarını savunduğum bir insan olarak hem TRT Radyo3’ün hem de bölge yayınlarının kaldırılma sebeplerini özellikle merak etmekteyim. Olumsuz düşünerek konuyu günümüzdeki artistik buz pateni yarışmalarının televizyonlarda yayınlanıp yayınlanmaması tartışmalarına kadar götürmek istiyorum ama buna da vicdanım elvermiyor. Hani yarışmacı bayanların giydiği o şık elbiselere takılan devlet büyüklerimize konuyu bağlayasım geliyor. Geliyor da elimde somut bir veri de yok ne yazık ki.Sanki alttan alta bir şeyler değiştirilmeye çalışılıyor. Hissettirmeden, farkettirmeden.
Klasik müzikte ülkemizde genellikle 2 batılı besteci tanınır.
Bunlardan birincisi Frederic Franciszek CHOPIN’dir. Bu büyük bestecinin çok güzel bir eseri cenaze marşı olarak kullanıldığından insanlar bu esere ve bestecisine önyargılı yaklaşır.Halbuki CHOPIN bu eseri cenaze marşı olarak bestelememiştir.
Diğer ünlü besteci ise Wolfgang Amadeus MOZART’tır ve bu besteciye bakış ise tam trajikomik bir durumdur; Ünlü bir futbolcunun Trabzon’da bir sohbette otomobilinin rampa çıkışındaki performansını anlatırken sarf ettiği cümle klasik müzik anlayışımızı yeterince anlatıyor sanırım;
“Yokuştan çıkarken benim araba tekledi ve Mozart oldu”.
Daha ne diyeyim?
Değişen ve çeşitlenen zevklerin sahipleri her yerde; mecliste, hükümette, futbolda, sanatta, kısaca hayatımızın her bölümünde yer alıyor. İşi milli kültüre kadar götürmek isteyenlere şimdiden cevap verip konuyu kapatalım;
Ülkemizde yayınlanan her müzik kendi kültürümüzü mü yansıtıyor? Var mı böyle bir kanıt?
Müzik evrenseldir. Din, dil, ırk onu bağlamaz.