Ekonomi profesörü Daron Acemoğlu, dünyaca ünlü “Ulusların Düşüşü (Why Nations Fail)” kitabında özetle şöyle diyor:
Bir ulusun yükselişi yahut düşüşü, sahip olduğu kurumların kapsayıcı yahut sömürücü olmasına bağlı. Kapsayıcı kurumlarda yönetim tabana yayılmış durumda ve güçler ayrılığı, hak, hukuk, eşitlik gibi demokratik kavramlar sağlam olarak korunuyor. Sömürücü kurumlarda ise yönetimler baskıcı ve özel bir zümre elinde bulunuyor. Demokratik haklar korunmuyor ve bu ortam içinde yönetici zümre kendi iktidarını zorla sürdürmek istiyorlar.. Eğer ülkenin kurumları kapsayıcı ise o ulus daha başarılı olacaktır. Eğer kurumlar sömürücü ise uzun vadede o ulus geride kalacaktır.
Ekonomimiz zorda, dolar aldı başını gidiyor ve bunca müdahaleye rağmen dolar ve enflasyon karşısında güçlü değiliz.
Bu ulusal bir konu doğru ama yerelle bağı nedir?
Şudur: Yerel ürün veya hizmetlerimizin küresel pazarlara açılması lazım. Aksi halde en ufak rüzgarda dut gibi silkeleniyoruz.
Peki ama nasıl?
Akıl çapımızı geliştirmemiz, doğru bildiklerimizi (sonuç alamadığımız ortada olduğuna göre) unutup yeni yol ve yöntemleri denememiz...
Ancak bu yolla ürün ya da hizmetlerimize küresel raflarda yer açabileceğiz.
Bu sözün gereğini yapmaya çalışanlara karşı ciddi bir muhalefet var, bu açık.
Biz daha yerele inelim.
Mesela spora yatkınlık testlerine öğrenci göndermeyenler, bu kez de T3 Türkiye Teknoloji Takımı Vafkının icatçı gençler yetiştirmek üzere düzenlediği Trabzon seçmelerini gereksiz harcama olarak gördüklerini, hatta yararsız iş olarak gördüklerini ulu orta söylemekten çekinmediler.
Neyse ki T3’ün bu seçmesine dörtyüz çocuk katıldı (Keşke binlerce çocuk katılsaydı). Veliler çocuklarının yaz kamplarına alınması, yeni çağın okuryazarlığı (kod yazma gibi) becerilerini geliştirmelerini talep ediyor.
Her devrimsel yeniliğe karşı duruşlarını ulu orta seslendirenler, sırça köşklerinde rahatları bozulacak diye korkanlar aslında. Çünkü onların çağı yakalamak, katma değerli çıktı üretmek gibi bir dertleri yok.
İcat çıkarmazsak çok geride kalacağız
Telefon ve internet teknolojilerinin yarattığı ürünler için söyleyebileceğimiz ortak özellik; insan aklının özgür düşünceyle ve hayal gücüyle ürünlere yaptığı katkıların küresel pazarda değer yaratan çıktılara dönüşmeleridir. Özgür düşünce ve icat çıkarma (inovatif düşünce) bizim topraklarda yadırganan işler. “Eski köye yeni adet getirme” ya da “biz bu işi kırk yıldır böyle yapıyoruz” deyimlerimiz ile direnç gösteriyoruz.
Değer zinciri yaratılması, insan aklı ile ortaya çıkan ürün ya da hizmetlerin, küresel anlamda rafa ulaşabilmesi, rafta yer açması demektir. Küresel değer zincirinde yer açmak, “zenginleşmek demektir”.
Bütün mesele hammaddeye akıl katmaktır.
Bir ürüne ya da hizmete akıl nasıl katılır?
Akıl çapını genişleterek, AR-GE ve İNOVASYON yaparak. Yani biraz delilik, biraz sıradışılık, çokça çalışma, çok da deneme... Özgür düşünce...
Bunu ister ürün, isterseniz hizmette düşünün, amaç “yüksek katma değer yaratmaktır”.
Değer zincirine ürün katmak için; hammadde (doğal kaynak), sermaye, emek ve girişim gücü gereklidir.
Yetmez.
Maliyeti bize bağlı “akıl“ için ise ekosistemin de uygun olması elzemdir.
Ekosistem?
İşte kaba deyimle “zurnanın zırt dediği yer” burası.
Daron Acemoğlu’nun da vurguladığı kapsayıcı ekosistem. Yani içinde yaşanılan ortam.
Yetiştirme çiftliğinde balığın havuzdaki ekosistemi su ısısı, sudaki oksijen ve beslenmesine kadar her şey balık çiftçisinin kontrolü altındadır. Örneğin havuzdaki suyu kirli bırakıp, oksijeni azaltırsanız balıklar ya bir yolunu bulup havuzdan kaçmaya çalışır, ya da ölürler.
Bir toplumun “küresel değer zincirinde, yani rafta, ürün/ürünlerinin yer alması” için ekosisteminin uygun olması gerekir.
Bir toplumun ekosistemini oluşturan demokrasi ve özgürlük, eğitim, hukuk, adalet, bilgiye erişim, liyakat, girişimciliğin geliştirilmesi gibi pek çok parametreyi sayabiliriz.
Hiç lafı evirmeyelim, akvaryumdaki balığın ekosisteminde oksijen neyse küresel değer sistemine ürün sunabilmek için de toplumsal ekosistem içinde yukarıda saydıklarımız o değerdedir.
Varolan yetmez, geliştirilmesi koşuldur. Bunun için ortak akla ve katılımcılığa ihtiaç vardır. 4-5 yılda bir oy verdiğiniz siyasilerin tek derdinin bu olduğu kabulüyle “ben oyumu verdim, yapsınlar işte” diyemezsiniz.
Peki ne yapacağız
Ekosistemin tüm parametrelerinin gelişmiş ülkeler standırdına getirilmesini talep edeceğiz. Çok kuvvetli talep edeceğiz üstelik. Siyasi önyargılarımızdan kurtulmak zorundayız. Ülkemizin asıl beka sorunu budur. Bu tespiti yapmadan, bize “ama terör var”, “ama dış güçler dolar ile ülkemize ekonomik tuzak kuruyor”diyen siyasilerin de, planı ve programı zayıf “kişiler üzerinden muhalefet eden” siyasilerin de samimiyetini sorgulayacağız. Gerçekten sorgulamalıyız.
Biz ekosistemimizi geliştirseydik, küresel değer zincirinin önemli bir parçası olabilseydik, kimse bizim ekonomimize dolar ile müdahale edemezdi. Biz yetişmiş çocuklarımızı yurtdışına kaçırmadan, bilim ve sanatın kanatlarında uçursaydık, dışarıdan gelecek sıcak paraya muhtaç kalmazdık. Darvin’in dediği gibi “bilim ve sanat bir kuşun iki kanadı gibidir, iki kanadı olanlar uçar; diğerleri tavuk olurlar, önlerine atılan yemi gagalarlar ama arkadan yumurtalarının alındığını fark etmezler.”
Yerelden başlayıp, ulusal seviyede gelişmiş bir toplum talep edeceğiz. Bize başka masal okuyanlara “değiştir kafanı” diyeceğiz. Değiştirmeyen siyasetçileri değiştireceğiz. Sivil toplum örgütlerine katılacağız. Tek başına eğitim seferberliğinin yetmediğini bilecek, hukuk, demokrasi, bağımsız kurumlar, liyakat talep edeceğiz. Kamusu özel sektörü herkes bu ortak paydada buluşacak.
Gelecek bizim değil, bizim korkacak birşeyimiz yok, biz çocuklarımıza ne bırakacağız bunu düşüneceğiz. Süreçli seçim yapan, sürekli siyaset konuşan bir toplum olamayız. Siyasi önyargılardan (olabildiğince) uzak birşekilde bu konularda onlarca yazı yazmış, fikir üretmiş bir vatandaş olarak, hepinize çağrımdır. Sporda, tarımda, turizmde, tasarımda, sanatta, yerelde fark yaratan çocukları yetiştirecek ekosistem için hepimiz güçbirliği yapacağız. Ortak paydamız bu olacak. Siyasetimiz bu olacak. Yetki makamındakilerden TALEP EDECEĞİZ. Başka yol yok dostlar. Başka çıkış yok.