Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Vizyon 2023 belgesi adını verdikleri bir plan çerçevesinde atılacak her adımın veriye dayalı olacağını söyledi.
Harika!
Veri dediğin ölçümle elde edilen sonuçlardır.
Mesela güncel bir tartışma konusu, dünyada adından söz edilen beşyüz üniversite arasında adını yazdırabilmiş üniversitemizin olmayışı. Neye göre değerlendiriyorlar üniversiteleri? Tabiki veriye!
Tamam, veri önemli, söylenenler de kulağa hoş geliyor. Ama!
İktidar partisi mensuplarının dahi kabul ettiği üzere bu iktidarın geçmiş eğitim politikaları başarısız ve eğitimi ileri değil geri götürdü. Tamam, geçmiş ne kadar başarısız olsa da, bu vizyon belgesinin altında MEB ve Cumhurbaşkanının imzası olduğuna göre, bize düşen geçmişte olduğu uygulamayı takip edip eleştiriler getirmektir.
Nereden başlanacak?
Açıkçası nereden başlanacağını ben de merak ediyorum.
Eğitimin kanayan yaraları o kadar çok ki!
Ben o yüzden veri odaklı sorun çözme yaklaşımının önemini sizlere örnek ile aktarıp bırakacağım.
Bunun için de Prof. Selçuk Şirin hocadan alıntı yapacağım.
Eğitimde Ödev Konusu
Mesela eğitimin kanayan yaralarından biri olan ödevler konusu.
Nerden belli?
Üyesi olduğumuz OECD’nin raporundan anlıyoruz.
“ … ödev yükü okuldan ve öğrenmeden soğuma dışında başka bir işe yaramıyor”...
OECD ülkelerinde yapılan PİSA testlerinde (sekizinci sınıflarda yapılan uluslararası ölçümlerden elde edilen skorlar) sonlardayız.
PİSA testlerinde çocuklara “Malazgirt savaşı kaç yılında oldu?” gibi sorular sorulmuyor. Testin kökeninde kendi dilinde okuduğunu anlama, farklı bilgileri bir araya getirip kullanabilme ve problem çözme becerisi gibi yetkinlikler yatmaktadır. Türkçe okuduğunu anlama, matematik, fen skorlarımızın elle tutulur yanı yok.
Türkiye, okul ders saati ve ödeve harcanan süre bakımından maşallah en başlarda. Ama sonuçlar vahim! Demek ev ödevlerinden başına kaldıramayan çocuklarımızda belirgin bir gelişme olmuyor. Bu ilginç değil mi?
Gelin bunu, bu konuya en fazla kafa yoran insanlardan biri olan Prof. Dr. Selçuk Şirin’den dinleyelim.
“OECD tarafından 2014 yılında matematik ödevleri üzerinden yapılan ilginç bir çalışma var. Amaç her bir saatlik matematik ödev artışının, öğrencilerin PISA matematik puanına olan etkisini araştırmak. Tahmin edeceğiniz gibi hafta içinde her bir saatlik ödev artışı çocukların başarısını ortalama 5 puan arttırıyor. Yani ödev başarı getiriyor. Ancak bu denklemi en çok bozan OECD ülkesi biziz. Tüm OECD ülkelerinde ortalama olarak her bir saatlik ödev artışı puanları yaklaşık 5 puan arttırıyorken Türkiye’de bu durum tam tersi. Bizim çocuklarda 1 saatlik artış, 5 puanlık düşüşe denk geliyor. Oysa İtalya ve Almanya’da aynı oranda ödev, 15 puanlık artışa sebep oluyor. Japon öğrenciler için bu artış 20 puan, Çin’de ise 30 puanı geçiyor! Finlandiya ve Güney Kore’yi saymıyorum zira yıllardır eğitimde zirvede olan bu ülkelerde ödev ya hiç yok ya da çok sınırlı bir şekilde var. Ev ödevlerinin ise genel olarak katkısı yok hükmünde.”
Fende de durum aynıymış. Devam:
“Türkiye 2015 PISA verilerine göre 34 OECD ülkesi içinde fen alanında en çok ödev veren ülke. Bizim çocuklar haftada ortalama 4.7 saat fen ödevi yapıyor. Bu rakama özel ders ve kurslar da dahil. Peki fen dersleri için ödevlere harcanan zamanda OECD ortalaması kaç saat dersiniz? 3.2 saat! OECD içinde fen puanında zirvede olan Japonya’da çocuklar ödev, kurs ve özel derslere haftalık ortalama 2 saat harcıyor. Bizim çocuklar Japon akranlarından iki kat fazla ödev yapıyor ama PISA sonuçlarına baktığımızda Japonya zirvede biz ise sonunculuğu Meksika ile paylaşıyoruz.”
“Harris Cooper’ın yüzlerce araştırmayı özetlediği meta- analizine göre ödevler başarıya katkıda bulunuyor ama bu etki okul seviyesine ve ödevin niteliğine göre değişiyor. Çocukların yaşı ilerledikçe ödevin de etkisi artıyor. İlkokul çağında ödevin etkisi az, ortaokul ve lisede daha fazla. Önemli olan ödevin niteliği.
Ders tekrarı (pratik) için verilen ödevlerden çok, derse hazırlık amacıyla verilen ödevler çocukların merak duygusunu arttırıyor ve derste geçen zamanı daha verimli kılıyor.”
Sevgili Selçuk Şirin hocamız, hepimizin anlayacağı dilden, eğitimde ölçümleme ve veri kullanımını nedir çok net ifade etmiş.
Sonuç
Ödev örneğinden yola çıkarak varacağımız sonuç şudur.
Bugün eğitimde tartışılan bütün konuları ölçümlenmiş veriler üzerinden konuşmalıyız. Tek adamın (başkan, bakan, bürokrat farketmez) yönettiği bir eğitim politikası bizi geleceğe taşımayacak, asla! Eğitimi siyasetin dışında tutmamız gerekiyor. Bu konu ülkemiz için “gerçek beka meseledir”.
Ölçeceğiz, veriyi toplayıp değerlendireceğiz ve iyileştireceğiz. Bilimin ışığından başka çaremiz yoktur.
Bunu şimdi dert etmez iseniz, çocuklarımız için çok geç olacak.
Vizyon belgelerine, siyasi söylemlere karnımız tok maalesef.
Biz uygulama görmek istiyoruz.
Son not: İstanbul Sanayi Odasının raporunda söylediği gibi bitirelim. Eğitim reformuyla birlikte Yeni Anayasa ve Hukuk Reformu aciliyetini koruyor. Eğitim, hukuk ve demokrasi kalitemiz, dünyadaki yerimizi belirleyecek.