Geçen gün eski yazılarımı karıştırıyordum. 2014 tarihli şu yazımı görünce, kelimesini değiştirmeden yayınlasam bugün de aynı geçerliliğini korumaz mı diye aklımdan geçirdim. Aklımdan geçeni yapmak istiyorum ve yazımı aynen alıp bugünün tarihi ile tekrar değerlendirmenize sunuyorum. Koca 5 yılda ne değişti Trabzon'da? Yorumlara fikirlerinizi yazarsanız, tartışabiliriz.
Marka kent olma iddiasında olan Trabzon’da 1946’dan bugüne, yıkılırsa göz yaşı dökeceğimiz bir tek yapı yapıldı: Ziraat Bankası.
Bütün yapılar sözüm yasa ve yönetmeliklere uygun, meclis kararlarına dayanılarak yapıldı.
Yapıldı da ne oldu?
Sonuç ortada. Görenlerin yazık etmişler güzelim kente dedikleri bir şehir!
Çıkarılacak ders: Kentleri yasa ve yönetmelikler değil; o şehrin insanları yapar.
Eğer lafta kalmayacaksa,
Ortahisar Belediyesi, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Trabzon İl Koordinasyon Kurulu ortaklaşa düzenledikleri “Ortahisar İmar Sorunları Tesbit ve Çözüm Arama Çalıştayı”nı bugünlerde (23- 24- 25 Eylül) Zorlu Otelde yapıyor.
“Ortahisar’da Planlama sorunları” masasında konuk, “Kamu açısından Ortahisar’da İmar ve Planlama Sorunları” masasında ise moderatör olarak çalıştım.
Her iki çalışma gurubundan çıkardığım ders şudur: TRABZON VİZYONSUZDUR!
Vizyonsuz bir kent nasıl yönetilir?
Çok kolaydır. Sonuçları ise ortada; iç karartıcı.
Vizyon geleceği tasavvur (hayal) etmek…
Vizyona bağlı stratejiler geliştirilir. Eylemler de bu stratejiler bağlı olarak ortaya çıkar. Turizm kenti Trabzon vizyonuna uygun bir kentleşmemiz olduğunu söyleyenler parmak kaldırsın lütfen !!
Tamam siz yazının geri kalanını okumayın zaten, siz mevcut kentleşme modelinden memnunsunuz. Yazının geri kalanı, Trabzon’a bakınca acı çekenler için.
VİZYONSUZ KENT
Trabzon’a bakınca içimizi acıtan şeyleri sıralamaya kalksak, herhalde sayfalar dolusu yazabiliriz. Ben sadece bir kaç soru sorarak, ilk aklıma gelenleri sizlerle paylaşayım.
İçinden dağ fışkırmış Trabzon’un silüeti kaybolmuştur. Şehrin yeşili bitmiş, inşaata kurban verilmemiş son yerler de binalaşmaktadır. Bu yapılaşma, hangi şehircilik mantığıyla yapılmaktadır?
Deniz şehrinde yaşadığımıza bin şahit lazım. Denizle hukukumuz bitirilmiştir. Bize soruldu mu denizle bağımız koparılırken?
Çömlekçi, Vadiler, Boztepe… Bir kentin çeşitli bölümlerine neden müdahale edilir?
Kente müdahale (dönüşüm) için tek seçenek istimlak mıdır? İstimlak paraları halka sus payı mıdır?
Stadyum nereye yapılmalı? Stadyuma ne ad verilmeli?
Tamam da kitap ne diyor?
Her bir yapı, strüktür (barınmak veya başka amaçlarla kullanılmak için yapılmış her türlü mimarlık eseri), fonksiyon (.. başka yapılardan ayırt etme imkânı) ve estetik açıdan şehri değer katma sorumluluğu taşır.
Kitabın ortasına bir ek de benden.
Yani kitap diyor ki: her bir yapı şehre karşı sorumludur.
Ziraat Bankasının binası ve koruma altına alınanlar hariç hepsini bir anda yıkın, yıkılan tek bir Opera Binamıza üzüldüğüm kadar üzüntü duymam.
Trabzon (kent) forumunu kurmalıyız
Katılımcılık üzerine onlarca yazı yazdım. Köylüsünden akademisyenine kadar bu şehirde yaşayan herkesin yaşadığı yerle ilgili bir sözü olmalı, fikri alınmalı dedim. Peki ama nasıl?
Belki bir şehir forumu ya da düşünce kulübü kurmalıyız.
Müdahale edebileceğimiz işler, yerler alanlar var mı vb.? soru/ sorularına cevap aramalıyız.
İki proje konusu önerisi, kent forumu için şimdiden hazır
“Trabzon kentsel müdahalelerinde etik araştırması”
“Kent dönüşümlerinde ortaklık modelinin araştırılması”
Rant (kar- zenginlik) kentlerde yaratılır
Bütün sorun bunun dağıtımıdır.
Şehirlerde bazen bir bölge harabeye döner ya da fonksiyon kaybı yaşar; Çömlekçi örneğinde olduğu gibi. Bazen ise bir bölge dönüşüm adıyla yeni bir rant alanına döner, Erdoğdu’da olduğu gibi.
Rantın önü İstimlak edilerek açılıyor,
Rantdan ne birey ne de yerel yönetimler (Kamu) hak ettiği payı alabiliyor.
Yerel Yönetimlerin, rant oluşturan alanlarda “yapacağım-benimle didişmeyin” mantığı, ne kente, ne kendisine, ne de hak sahiplerine bir fayda sağlamamaktadır.
Özellikle Karayollarının “dediğim dedik çaldığım düdük” tutumu anlaşılmazdır.
Denge, masaya çeşitli alternatifler ile oturmaya bağlıdır.
Kente yapılan müdahalelerde (muhtelif bölgeler için) farklı seçenekler ortaya konmalıdır…
Birlikte yaşamayı ve kolektif aklı nasıl ateşleriz?
Ülkemizde olan biten, halen devam eden “temsili demokrasi”nin,
Katılımcı demokrasiye dönüşmesi için atılan adımların hazmedilmeyişidir.
Gelecek;
Merkezden yerele kayan yetki,
Şeffaflık,
Hesap verme ve sorabilme,
Ve katılımcılık üzerine inşa edilecektir.
Dört ya da beş yılda bir sandığa gitme dönemi çok gerilerde kaldı. Sandık çok şeydir, ama herşey değildir.
Gelişmiş ekonomi ve demokrasilerle aramızdaki en temel farkın bu olduğu açıktır.
Sorun, yaratılan zenginliğin paylaşımındaki adaletsizliğin giderilmesidir.
Zaman, devam eden “çalıştayda” konuşulanların lafta kalıp kalmayacağına tanıklık edecek.
Sağlıcakla kalın.