Erdoğan: Herkes konumunu haddini bilecek

 AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin, Afyonkarahisar'da NG Güral Termal Otelde düzenlenen, 22. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'ndaki kapanış konuşmasına, Türkiye ve dünyadaki tüm annelerin ve salonda bulunan anneleri

Erdoğan: Herkes konumunu haddini bilecek
 AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin, Afyonkarahisar'da NG Güral Termal Otelde düzenlenen, 22. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'ndaki kapanış konuşmasına, Türkiye ve dünyadaki tüm annelerin ve salonda bulunan annelerin Anneler Günü'nü kutlayarak başladı.
 
İstişare toplantısının ilk gününde AK Parti genel başkan yardımcısı ve bakanların kendi alanlarına dair çalışmaları sunduğunu, soruları cevaplandırdığını, toplantının ikinci gününde de genel görüşme yaptıklarını, 30 kişinin söz alarak, sorular yönelttiğini, ilgili bakanların da cevaplar verdiğini anlattı.
 
Türkiye ekonomisini bir kez daha toplantıda enine, boyuna değerlendirme fırsatı bulduklarını, Çözüm Süreci'nin çeşitli boyutlarıyla gündeme geldiğini, 30 Mart seçimlerinin sonuçlarını ve teşkilatın yapısını değerlendirdiklerini ifade eden Başbakan Erdoğan, cumhurbaşkanlığı seçimleri ve ulusal güvenliği tehdit eden "Paralel Örgüt" ile diğer illegal yapılanmalarla mücadele konusunun ağırlıklı olarak gündeme alındığını kaydetti.
 
Erdoğan, son 200 yıl boyunca, bu toprakların asli unsurların yani milletin, yoksulların, okuyamamış olanların, kendisini ifade edemeyenlerin, çıkış yolları bulamayanların, fırsatları, imkanları olmayanların, milli ve manevi değerlerine sımsıkı bağlı olanların sistematik bir tahkire, aşağılanmaya, ötelenmeye maruz kaldıklarını belirterek, "Rahmetli Oğuz Atay, onları, yani bizleri, 'Tutunamayanlar' olarak tarif etmişti. Evet... Hiç bir ayrım yapmadılar... Dikkatinizi çekiyorum, Elit bir zümre, Türk demeden, Kürt demeden, Alevi, Sünni demeden, Doğulu Batılı demeden; halk yığınlarına karşı sürekli bir kibir sergilemişti" diye konuştu.
 
- "Kibir abideleri 12 yıl boyunca defalarca yolumuza çıktı"
 
Son yıllardaki birçok konuşmasında bu konunun üzerinde durduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
 
"Bizim özgüvenimizi yok etmek istediklerini, bizim de buna karşı direnmemiz, başımızı dik tutmamız, özgüven içinde olmamız gerektiğini defalarca ifade ettim. Hani dikleşmeden dik durmak diye ifade ettiğim konu. Milletin, 77 milyon, ayrımsız şekilde bu toprakların birinci sınıf vatandaşı olduğunu, bu toprakların asıl sahibi olduğunu defalarca vurguladım. 3 Kasım 2002 seçimleri, esasen, işte bu kibir abidelerinin milletten ağır bir cevap aldığı bir tarih olmuştu. O kibir abideleri, 12 yıl boyunca defalarca yolumuza çıktılar. Hep diyorum ya, bir mürebbiye edasıyla bizlere ve millete parmaklarını sallayarak, küstahça bizi terbiye etmeye kalkıştılar. Her zaman tepeden baktılar, tepeden konuştular. Kendilerini hep müstesna bir konumda gördüler.
 
Hani ülkede çoğunluğun oyunu alamıyorlar ya biz azınlıkta kaldık diyorlar, dolayısıyla şimdi de azınlık olarak çoğunluğa biz tahükküm etmeliyiz diyorlar. Kendilerini ülkenin asıl sahibi addettiler, ülkenin asıl sahiplerine hiç fırsat tanımadılar. Kararları onlar vermek istediler, ülkeye onlar istikamet çizmek istediler, ülkenin kaynaklarını adil biçimde paylaşmak yerine, tüm kaynakları kendileri için kullanmak istediler. Kendileri dışında hiç kimseye, makam hakkı, girişim hakkı, ifade özgürlüğü, özellikle de karar hakkı tanımadılar. Demokrasiye rağmen, seçimlere rağmen, sandık sonuçlarına rağmen kendilerini imtiyazlı gören bu kesimler, kibirlerinden bir milim bile geri adım atmadılar. İşte 12 yıldır, biz, bu kibri kırmaya, bu imtiyazları yok etmeye, milletimize tarihinde olduğu gibi yeniden özgüven kazandırmaya çalışıyoruz. Bu ülkenin, bu milletin, neler yapabileceğini, neleri başarabileceğini, hangi seviyelere ulaşabileceğini göstermeye çalışıyoruz. Hamdolsun, bunu da yaptık."
 
- "Herkes bilsin ki biz bu ülkede varız"
 
Başbakan Erdoğan, 12 yıl içinde milletin içerde ve dışarda özgüven kazanabilmesi için gece - gündüz çalıştıklarını, 77 milyonun her bir ferdinin de kendilerinin bu hissiyatını paylaşmalarını özellikle arzu ettiğini belirterek, "Herkes bilsin ki, biz bu ülkede varız, biz bu ülkenin sahipleriyiz, biz bu ülkenin eşit vatandaşlarıyız" dedi.
 
Türkiye'de ihtilal dönemlerinin kapandığını, seçkin bir zümrenin, kendisini imtiyazlı kabul eden bir zümrenin, parmağını sallayarak millete kibirle ders verme dönemlerinin artık kapandığını vurgulayan Erdoğan, "Birileri, kürsülere çıkıp konuşurken, kendilerini Yassıada Mahkemelerinin savcısı, bizi de Yassıada Mahkemelerinde sanık gibi görüyor" diye konuştu.
 
"CHP Genel Başkanı, Milli Şef, diktatör, 54 yıl önce Meclis kürsüsüne çıkıp, mütekebbir bir edayla, 'Sizi ben bile kurtaramam' diyerek Meclis'i tehdit etmişti. Artık bu tehditlere boyun eğecek bir Meclis yok" diyen Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
 
"Yassıada'da olduğu gibi, ülkenin seçilmiş Başbakanını karşısına alıp, arkasındaki silahlı efendilerinden aldığı güçle Başbakanlara, Bakanlara hesap soracak hukuk katili hukukçulara artık hiç kimsenin eyvallahı yok. Herkes haddini bilecek. Herkes konumunu, sınırını, hududunu bilecek. Siz, babalarınızın, dedelerinizin çarpık istikametinde yürümek isteyebilirsiniz. Babalarınız, dedeleriniz gibi, siyasete parmak sallamak isteyebilirsiniz. Ama biz, babalarımızın, dedelerimizin, ecdadımızın kutlu ve şanlı izinden yürüyoruz ve hiç kusura bakmayın, bu istikametimizi asla değiştirmeyeceğiz.
 
Karşınızda artık boynu bükükler yok. Karşınızda artık yüzünü yere eğip, haklı öfkesini içine atacak mazlumlar, mağdurlar yok. Evet... Geçti o günler... Yassıada günleri geçti. Sizin karşınızda, merhum Menderes'in akıbetiyle korkutulan, korkan, sinen, pısırık Başbakanlar, bakanlar yok"
 
Konuşmasının bu bölümü salondakiler tarafından uzun süre alkışlanan Başbakan Erdoğan, bulundukları makamlara kendilerini milletin getirdiğini, milletin mührünün bütün mühürlerin üzerinde, milletin imzasının da tüm imzaların üzerinde bulunduğunu söyledi.
 
- "Hiçbir atanmış, kalkıp da milletin temsilcilerine ders vermeye yeltenmesin"
 
Salonda bulunanlara "Bakın kardeşlerim" diyerek hitap eden Başbakan Erdoğan, "Hiçbir atanmış, kalkıp da milletin temsilcilerine ders vermeye yeltenmesin" dedi.
 
Başbakan Erdoğan, dün Danıştay'ın 146. kuruluş yıldönümü kutlamasına katıldığını anımsatarak, şu anda yaptığı konuşmasında, sadece İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'na katılanlara değil, 77 milyon vatandaşa hitap ettiğini ve bazı şeylerin milletçe bilinmesi, çok iyi bilinmesi gerektiğini söyledi.
 
"Bizler 'Korkma' diye başlayan bir İstiklal Marşı'nı sahiplenmiş milletin evlatlarıyız" diyen Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
 
"Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum diye tarif edilen bir Asım'ın nesliyiz. Bunu bir defa çok iyi anlamamız gerekiyor. Dünkü toplantıda malum sabah 10'da burada olacaktık, fakat biz gerçekten Sayın Başkan'ın o nezaketli daveti sebebiyle buradaki konuşmamızı öğleden sonra saat 14.00'e aldık ve saat 10.00'da Danıştay'daki toplantıya Adalet Bakanımla katıldık. Sayın Cumhurbaşkanımız orada, Genelkurmay Başkanımız orada, bakanlar orada, tüm yargı camiasının mensupları orada. Danıştay Başkanı çıkıyor, 25 dakikalık herkesin saygı duyacağı konuşmayı yapıyor. Gerek yasama, gerek yürütmeyle ilgili gerekse yargıyla ilgili değerlendirmelerini geniş açıdan gayet güzel şekilde takdim ediyor ve 25 dakika süren konuşma yapıyor. Kim bu? Ev sahibi. Ev sahibi bu konuşmayı yaptıktan sonra, orada konuşma hakkı, konuşma yetkisi olmayan... Araştırmasını da yaptırdım, ne içtüzüğünde ne tüzüğünde, yasalarda zaten yok, onu orada söyledim, bunu biliyorum. Daha sonra incelettim ki tüzüğünde, iç tüzüğünde böyle birşey yok.
 
Meğerse bu bir gelenek olduğu için, bunları da savunma makamı olarak kabul ettikleri için söz verilirmiş. Yargıtay'da da bu şekilde, hani Adli Yıl'da da, Yargıtay'da bu konuşma yapılır ya, orada da yıllar yılı maalesef buna benzer şeyler hep olur, daha sonra tabii gitmedik. Danıştay'da da bundan dolayı böyle bir söz verilmiş. Oraya konuşmaya çıkan kişi, karşısındaki insanların herhangi bir savunma hakkı var mı? Hukukçusun orada konuşmanı yapacaksın, ama karşısına gelen devlet ricaline orada her türlü saygısızlığı yapacaksın, hakareti yapacaksın. İşte Baro Başkanı çıkıyor... Sayın Danıştay Başkanının 25 dakika konuşma yaptığı yerde kendisine de 15 dakika, bilemedin 20 dakika konuşması söylenmiş, bir saat konuşma yapıyor. Devlet protokolünde böyle birşey olamaz, sen misafir olarak geliyorsun, orada konuşma hakkın yok, çıkıyorsun orada 1 saat zehir zemberek konuşma yapıyorsun. Ve seçilmişlere, işte o hücrelerine sinmiş kibirle parmak sallamaya yelteniyor, insan da en başta bir nezaket olur. Devlet protokolünün karşısında nasıl konuşulacağını, ne kadar konuşulacağını, ne konuşulacağını insan bir kendisine dert eder, bunu düşünür. CHP Kurultayı'nın kürsüsünden değil, Danıştay'ın kürsüsünden konuşuyorsunuz."
 
- "Danıştay salonunda mıyız, yoksa CHP kurultayında mıyız?"
 
Başbakan Erdoğan, gelecek çarşamba 14 Mayıs günü itibariyle tek parti CHP döneminin kapanmasının üzerinden tam 64 yıl geçmiş olacağını hatırlatarak, "İnanın, Danıştay salonunda mıyız, yoksa CHP kurultayında mıyız, şaşırdım" dedi.
 
"Bir yüksek mahkemenin kuruluşunda, kuruluş yıl dönümünde memleketin son 100 yıldaki bütün gündem konularını tek tek hatırlatıyor, her bir gündem maddesi üzerinden siyasete, siyasetçiye hiza vermeye çalışıyor" diyen Başbakan Erdoğan, "Engelliler konusunda başlıyor, anlattığı şeylerden görüyorum ki engellilerle ilgili ne yaptığımızdan adamın haberi yok. AK Parti iktidarının engelli vatandaşlarımıza yaptıklarını bugüne kadar hiçbir iktidar yapmadı. Babadedesi de yapmadı, onun iktidar olduğu partiler yapmadı. Biz yaptık, ama haberi yok, oradan geçiyor basın özgürlüğüne, oradan çıkıyor çevre meselesine, oradan çıkıyor sokak olaylarına..." diye konuştu.
 
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun dün Danıştay'da yaptığı konuşmasında Van depreminden de bahsettiğini, depremden sonra Van'da birşey yapılmadığını ileri sürdüğünü belirten Başbakan Erdoğan, "Orada insan nasıl olacak da buna tahammül edebilecek. Avrupa Birliği'nden de bahsediyor, ASELSAN, ROKETSAN, HAVELSAN'dan da bahsediyor. Yav sen kim, ASELSAN kim, HAVELSAN kim. Kimsin sen ya... HSYK yasasına da değiniyor, sanat hakkında görüşlerini de anlatıyor, tövbe tövbe..." ifadelerini kullandı.
 
Erdoğan, Van depreminin ardından, o akşam kendisi ve birçok bakan arkadaşıyla Van'a gittiklerini, Kızılay, AFAD başta olmak üzere ilgili kurumların, arama - kurtarma, yardım ekiplerinin Van'a ulaştığını anlatarak, ilk etapta 13 çadırkent, 35 konteyner kent kurduklarını, şehirdeki yığılmadan dolayı araçların hareket bile demez hale geldiğini kaydetti. Bakanların yardımlar ve müdahale konusunda yetkilendirildiğini, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın koordinatör bakan olarak atandığını ifade eden Erdoğan, 29 bin 486 konteyneri depremzedelerin barınma hizmetine sunduklarını, 175 bin 70 afetzedenin buralarda geçici olarak barındığını ve ülke genelindeki devletin sosyal tesislerinin de depremzedelere tahsis edildiğini, isteyenlerin buralara otobüslerle taşındığını hatırlattı.
 
Van'daki kalıcı konutların temelini depremden 39 gün sonra attıklarını ve ilk yıl bu konutların çoğunu tamamlayarak hak sahiplerine verdiklerini anımsatan Başbakan Erdoğan, Van, Edremit ve Erciş'te 17 bin 489 konut, Evini Yapana Yardım yöntemiyle köylerde 6 bin 202 konut ve 2 bin 325 ahır inşa edildiğini, toplamda inşa edilen konut sayısının 23 bin 691'e ulaştığı bilgisini verdi.
 
Başbakan Erdoğan, Van'a depremden sonra yapılan yatırımın 5 milyar liraya ulaştığını ifade ederek, "Bundan haberin var mı senin? Neymiş 'ona öyle bilgi verilmiş'. Sen bilginin kaynağına inmemişsin ki senin gibi düşünenler, senin şaklabanların sana geliyor bu bilgiyi veriyor. Sen çıkıyorsun bu işin asıl sahibinin karşısında, bu doğru olmayan sözleri konuşuyorsun. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Sana yalan konuşmak yakışır mı? Sen bir hukukçusun, güya önünde de profesör var, nasıl bunu yapıyorsun" dedi.
 
Van'daki konteyner kentin istismar konusu edildiğine, şu anda konteynerlerde sadece 67 ailenin kaldığına ve bunların da hak sahibi olan afetzedeler olmadığına işaret eden Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
 
"Bizler orada, hak sahibi olanlara yaptığımız konutlardan verirken arta kalan konutlardan da kiracı olanlara kura çekmek suretiyle verdik. Kiracı kiracıdır, ama bir kısmına verebildik. Eğer diğer kiracılar da almak istiyorsa, onlar yine ya kiracı olarak bir yerlere yerleşecek veya TOKİ olarak konutlar yapmaya devam ediyoruz, illa konut almak istiyorsan TOKİ'den konut alır. Sen nasıl hukukçusun? Eğer hukukçuysan, hak sahibi olan orada, hak sahibi olan kişi neyse ona bizim önce çözüm bulmamızdır. Kiracı olana bizim 'alsa sana ev' deme mecburiyetimiz yok, ama ona kiraya yer bulduğumuz gibi, konteynerleri bulduk, konteynerleri oraya getirdik, bunların dışında devletin bütün sosyal tesislerinde onları misafir ettik, ülkemizin çok değişik yerlerinde."
 
Erdoğan, şu anda bütün konteynerlerin boşaltıldığını, konteyner kentlerin kaldırıldığını ama 67 ailenin buraları boşaltmak istemediğini, direndiğini belirterek, "İşte böyle, BDP, CHP, MHP zihniyetindeki istismarcılar, fotoğrafın bütününü bir kenara bırakıyor, bu 67 aileyi istismar ediyor. Yani biz, 23 bin 691 konut inşa ettik, onlar görülmüyor, onlar takdir edilmiyor; şu anda, hak sahibi olmayan bu 67 aile, bütün Van'ın manzarası gibi sunuluyor" diye konuştu.
 
- "Ölümler üzerinden istismar yapmaya çalışıyor"
 
"Bu beyefendi, Danıştay kürsüsünden yakın zamanda gösterilerde hayatını kaybedenlerin isimlerini sayıyor, ölümler üzerinden istismar yapmaya çalışıyor" diyen Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
 
"İstanbul'da yatıyorlar, kalkıyorlar Berkin Elvan... O da o gün onu zikrediyordu. Yüzünde maskesi, sapanı, cebinde patlayıcılar, ama kalkıyor malum medya 'ekmek almaya giderken...' Ekmek almaya giderken maskeyle mi gidilir, sapanla mı gidilir, patlayıcılarla mı gidilir, bu nasıl iştir? Ama yine aynı o olayların olduğu günde kalkıp da terör örgütü Okmeydanı'nda gelip Burakcan'ı orada şehit ederken, o Burakcan'ı bu Baro Başkanı zikretmiyorsun. Çünkü o teröre kılıf bulmamıştı, o evinin kapısının önünde, oradaki gelen kalabalıkların o gelişinde kurban olmuştu. Sıkıntı burada. Çünkü Burak, istismara elverişli değildi. Ama diğerleri istismara elverişlidir. Burak için belki her yıl bir mütevazi anma töreni yapılacaktır, ama bunlar için bu isimler tamamen istismara açık, her yıl yapacakları kutlamalarla kendilerine göre bunlardan oy devşireceklerini zannedecektir, çünkü hayatları bunun üzerine kuruludur."
 
Feyzioğlu'nun konuşmasında, 1960 darbesinden ve Menderes'in idamından, ondan sonra da 3 gencin asılmasından ve Nazım Hikmet'in çektiği acılardan bahsettiğini ifade ederek şunları kaydetti:
 
"Nazım Hikmet'e vatandaşlığını iade eden kim? Bizim iktidarımız. Bunu yapan biziz. Ne zaman kalktınız da teşekkür ettiniz? Ama burada bir şeyi söyleyeceğim: inanıyorum ki birçok arkadaşım belki bunu bilmiyor. Bütün bu acıları çektiren kim biliyor musunuz? Bu idam kararlarını veren kim? Bu konuşanın dede babası da o imzaların içinde. 3 tane idamla ilgili Turan Feyzioğlu'nun da orada ismi var. Yani o zamanki heyetin içinde o da var. Sen önce bunun hesabını ver ya..."
 
"Türkiye'ye büyük acıları yaşatan, genel başkan olmayı heveslendiğin parti, CHP'dir. Arkadaşlar, işte bu, CHP zihniyetidir, bu pişkinliktir, bu yüzsüzlüktür" ifadesini kullanan Erdoğan, şöyle devam etti:
 
"Merhum Ahmet Kaya için söylemiştim hatırlarsınız. 27 Mayıs olurken, bunlar, zihniyetleriyle oradaydılar. Menderes idam edilirken, bunlar zihniyetleriyle partileriyle dede babalarıyla oradaydı. Çorum, Kahramanmaraş, Sivas olayları olurken, Danıştay saldırısı olurken, terör 30 yıl bu ülkede can alırken, işte bunlar zihniyetleriyle iktidardı, hep oradaydı. Danıştayın faturasını kime kesmek istediler hatırlayın. Sonra altından ne çıktı? 3 genç idam edilirken, 12 Eylül idamları yapılırken, masum insanlar hapsedilirken, hukuk çiğnenirken, faili meçhuller ülkeyi karartırken, bunlar ve bunların zihniyeti hep oradaydı. 1 Mayıs 77'de işçiler ölürken de oradaydılar, katliamların üzeri örtülürken de oradaydılar, Biz gelene kadar 1 Mayıs, işçi bayramı,, emeğin bayramı olarak ilan edilebildi mi, edilemedi. Çıkmış yine, açıklamasında şunu söylüyor: 2011 yılında Taksim Meydanı'nda en ufak bir olay olmadı. Onu Hak-İş'in başkanına sorun, Türk-İş'in önceki başkanına sorun, olay oldu mu olmadı mı? Hatta bunları konuşturmadılar. Türkiye'nin en büyük işçi sendikası, Türk-İş, ikinci sıradaki Hak-İş, onlar da konuşma fırsatı bile bulamadılar, zorla alanı terk ettiler. Sanki alan kendilerine tahsis edilmiyormuş gibi kalkıp konuşma yapıyor. Çünkü orada asıl itham ettiği kişilerin kalkıp da çıkıp kendisi orada bir şey konuşamıyor ki.
 
Meydanı boş buldu konuşuyor. Bir yere kadar buna tahammül edilir. Bunlar hukuk siyasallaşırken de oradaydılar. Sanki hiç orada değillermiş gibi, pişkince sıyrılmaya çalışıyorlar. Hiç kaçamazlar. Biz orada değildik, diyemezler. Dede babalarıyla zihniyetleriyle değişmez Cumhuriyet Halk Partisi ruhuyla hep oradaydılar. İşte şimdi tarih arşivler konuşuyor. Şu kullandığı ifadeye bakar mısınız: 'Seçmenin seçimler yoluyla iktidarın değişmeyeceğini düşünmeye sevk edilmesi, demokrasiye büyük zarar verir.' Bunu kim söylüyor? Bu adam söylüyor. Oldu. CHP bu ülkede hiç seçim kazanamıyor. Ne yapalım? Alın siz yönetin mi diyelim? Demokrasi anlayışınız bu mu? İhtilal gerekçeleriniz bu mu?"
 
- "Bu saygısızlık, bir zihniyetin değişmez ruh halidir"
 
"Bazı köşe yazarları, bunları biliyorsunuz, şimdi bunları göreve davet ediyor. 'Neredesiniz' diyorlar" diyen Erdoğan, şöyle konuştu:
 
"Dün, devlet protokolüne karşı yapılan bu saygısızlık, aslında tek bir şahsın değil, bir zihniyetin değişmez ruh halidir. Her yıl dönümlerinde, biz, nezaketle anlayışla hoşgörüyle kutlamalara katılıyoruz ama birileri bunu bir fırsat olarak görüp, o kürsüleri siyasetçiye fırça çekebileceği imkan olarak görüyor. Siz kimsiniz ya? Siz kimsiniz, siyasetçiye ayar verme cüretini kendinizde görüyorsunuz? Seçilmişlere kibirle parmak sallamaya, hiçbir zaman hakkınız yok, bunların dede babalarının alışkanlığıydı bitti. O artık mazi oldu. Biz, 5 yılda bir milletin huzuruna çıkacağız, hatalarımızın doğrularımızın hesabını millete vereceğiz ama bu beyefendiler, ömür boyu kuruldukları koltuklarından millete ve milletin temsilcilerine tepeden bakacaklar. Yok öyle yağma. Biz bu ülkede siyasete itibar kazandırdık ve bu itibarın zedelenmesine, bu itibarın çiğnenmesine asla izin vermeyeceğiz Siyasetin alanının daraltılması özlemi içinde olanlara fırsat tanımayız."
 
- "Bundan böyle bunların konuşacağı yerde hiçbir zaman katılmam"
 
"Bu törenlerin, her yıl, ihtilalci zihniyet tarafından siyasetçiye ayar verme ayinlerine dönüşmesinden de çok rahatsızız" ifadesini kullanan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
"Bunu da önümüzdeki günlerde konuşacak, bir usule bağlayacağız. Bu makamda olduğum sürece de bundan böyle bunların konuşacağı yerde hiçbir zaman katılmam. Ne adli yıl açılışına ne diğerlerine... Çünkü bunların konuşma hakkı olmadığı halde bunlara söz veriliyor. Sayın başkanlar çıkar konuşmalarını yapar biz onları dinleriz. Ama bunların konuşma hakları yok. Eğer konuşması gereken birileri varsa bunların irtibatı olan, adalet bakanına söz verilmesi gerekir. Eğer illa bir şey gerekiyorsa öbür tarafta da en azından özlük hakları noktasında Başbakan Yardımcısı, Danıştayda ona söz verilir, eğer verilecekse. Yoksa bunun dışında idare ile ilişkisi olması bakımından burada Danıştay böyle bir durumda olabilir. Öbür taraftan da adalet bakanı olabilir, diğerinin hiçbir noktada kalkıp da ne tüzükte ne şurada ne burada böyle bir söz hakkı yok."
 
- "Bizi hizaya çekme cüretlerine asla pabuç bırakmayız"
 
"Dün o kürsüde konuşmayı yapan zat belli ki CHP kurultayında yapacağı konuşmayla Danıştay konuşmasını karıştırmış. Sıkıntı burada" diye konuşan Başbakan Erdoğan, "Bir Baro Başkanı, CHP'ye genel başkan olma sevdasıyla kürsüyü bu şekilde istismar edemez. Nereye genel başkan olacaksa olsun. Nerenin çatısı olacaksa olsun. Ama bilsin ki atanmışların, cübbelerine sığınanların bizi hizaya çekme cüretlerine asla pabuç bırakmayız ve bırakmayacağız" ifadesini kullandı.
 
- "Paralel yapıyla mücadele"
 
Başbakan Erdoğan, 30 Mart'ta, milletin, kendilerine paralel yapıyla mücadele talimatı verdiğini, bu konuda hep birlikte görevlendirildiklerini kaydederek "30 Mart öncesinde biz bu mücadeleyi yeni bir istiklal, istikbal mücadelesi olarak isimlendirmiştik. Gerçekten de Paralel Yapı'nın lojistik desteğinde, ülkemize, birliğimize, bağımsızlığımıza yönelik çok alçakça, çok haince, aynı zamanda unutulması, üstünün örtülmesi, affedilmesi mümkün olmayan bir saldırı yapıldı" diye konuştu.
 
"Karşılarında, mertçe ortaya çıkan, iddialarını ortaya koyan, silahlarını, araçlarını, hedeflerini mertçe sergileyen bir yapının olmadığını" vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
 
"Bu öyle bir yapı ki sütün içine karışmış pis suya benziyor. 35 yıl boyunca, o ak sütün içine sızmışlar. Orada çok rahat şekilde gizlenmişler. Dışarıdan baktığınızda nasıl ki sütün içindeki o pis su anlaşılamazsa gözle görülemezse bu yapı da maalesef bakmakla görülemiyor. Çünkü amaçları için bunlara her yol mübah. Yalanla takiyeyle kendisini sinsice gizleyerek saklanarak olduğundan farklı görünerek düşündüğünün tersini söyleyerek inandığının tersini yaparak bu yapı hücrelere sirayet etmiş. Eğer karşımızda mert bir düşman olsaydı karşımıza çıkar, hamlesini yapar, sonra da şerefli bir düşman gibi yenilgiyi kabul edip kenara çekilirdi. Ama ne yazık ki hasımlarımız, en asgari insani vasıflardan, en asgari şeref belirtilerinden dahi yoksunlar.
 
Tabii, düşmanımın düşmanı dostumdur anlayışıyla bu yapının, Türkiye içinden de destek gördüğüne şahit olduk ve oluyoruz. CHP, bütün ilkelerini, bütün tarihini tüm söylemlerini ayaklar altına alarak bu yapıyla işbirliğine gitti. İşte seçim sonrası kendi aralarında ne hale geldiler gördünüz. MHP, aynı şekilde, istismar ettiği milliyetçiliğin, vatanseverliğin tüm ilkelerini çiğneyerek bu yapının arkasında vagon oldu. Yargı içinde, emniyet içinde kimi unsurlar, vicdanı bir kenara bıraktılar, bu yapının tahakkümü altına girdiler. Şunu da açık açık ifade etmeliyim ki: Hiç ummadığımız, hiç tahmin etmediğimiz makamlar tarafından bu yapı desteklendi, desteklenmese bile bu yapıya karşı sessiz kalındı, tepkisiz kalındı. Biz, işte böyle çok zor bir yapıyla mücadele ediyoruz. Hem mertçe kendisini göstermeyen hem de hasımlarımız, rakiplerimiz tarafından kullanılan bir yapıya karşı mücadele veriyoruz."
 
- "Önümüzdeki yıl çok farklı yıl olacak"
 
Başbakan Erdoğan, bu mücadelenin zorlukları olacağına işaret ederek şunları söyledi:
 
"Ama şundan emin olunuz ki bu yapının ayakta kalması, Türkiye'ye yeni zararlar vermesi artık mümkün değildir. Bu yapının ana damarları, beslendiği ana kaynaklar zaten ciddi şekilde köreltildi, yıpratıldı. Anadolu'da, Trakya'da, bu paralel yapıyı bir hizmet örgütü zannederek destekleyen samimi ihlaslı vatandaşlarımız, artık bu yapıyla aralarına mesafe koymaya başladılar. Anneler, babalar artık çocuklarını bu yapının okullarından, dershanelerinden almaya başladı. Öyle zannediyorum ki önümüzdeki yıl çok farklı yıl olacak. Şu anda tabii henüz okullar kapatılmadı, böyle bir süreç içerisinde herkes kesin kararını veremedi. Bunlar tabii aileleri birbirine düşürdüler. Bunlar evde karı kocayı birbirine düşürdüler. Böyle bir noktada böyle aşırılığa işi getirdiler. Bu yapının, dini değerlerimizi, milli ve manevi değerlerimizi, Hazreti Kur'an'ı, Hazreti Peygamber'i, mübarek zatları, işte Bediüzzaman Said Nursi'yi nasıl istismar ettiği artık herkes tarafından açıkça görüldü. Hayatlarını, birikimlerini, mal ve mülklerini bu yapı için seferber eden samimi, ihlaslı, temiz insanlar, aslında farkında olmadan bir uluslararası ihanet şebekesine destek verdiklerini anladı ve desteklerini çekti."
 
"Eğer samimiysen, dürüstsen, Pensilvanya'da ne işin var? Çık kendi ülkene gel, gel ülkene. madem suçun filan da yok, gel ülkene niye gelmiyorsun? Gel. Demek ki vatansever değil, milletperver değil" diye konuşan Erdogan, şöyle dedi:
 
"İnzivaya çekilmiş, nasıl olur da Pen inziva yeri oluyor? Benim güzel vatan topraklarımda çok inzivaya çekilecek yerler var. Hani sen Bediüzzaman'ı çok seviyordun? Bediüzaman'ın, Emirdağ Risalesi'ni hiç okumadın mı? Afyonkarahisar'da inzivaya çekil, Bursa'da çekil, memleketin Erzurum'da inzivaya çekil. Buralar güzel yerler. Münzevi insanlar için çok güzel yerler. Madem münzevisin, gel buraya. Ama gelemez. Çünkü o suçluluk psikolojisi içerisinde orada duruyor. Ama ne olursa olsun takipçisiyiz. Uluslararası platformlarda bu yapının gerçek yüzü artık görülmeye başladı. Hukuk içinde, henüz arzu ettiğimiz derecede olmasa bile, bu yapıya karşı cesur çıkışlar başladı. Adana'da, İstanbul'da, Ankara'da, yürekli savcılar, yürekli hakimler, tüm baskılara, tüm tehditlere göğüs gererek mesleklerinin gerektirdiği vicdani sorumluluğu yüklendiler ve vatanseverce adımlar attılar, atıyorlar. 1999'da Türkiye'den çıkış ve 15 yıl niye gelmiyorsun, gel."
 
- "Bunları adım adım takip etmek durumundayız"
 
Başbakan Erdoğan, söz konusu yapıyla mücadelenin bir cadı avına dönüşmesi meselesinin konuşulduğunu ifade ederek şöyle devam etti:
 
"Paralel yapıyla mücadelenin, bir cadı avına dönüşmesini ikide bir konuşuyorlar. Arkadaşlar, eğer bu ülkeye ihanet edenlerin bir yerden görevden alınıp başka yere atanması cadı avıysa evet biz bu cadı avını yapacağız, bunu da bilin. Bakanlıklarımızda, oturdukları makamda her türlü orada provokatif eylemleri sinsice yapanları bulup çıkardıkça gereğini yapacağız. Eğer yapmazsak biz bu ülkede ihanet içerisinde oluruz. Bunu defaatle bakan arkadaşlarıma da söylüyorum, bunları adım adım takip etmek durumundayız. Bu işin mücadelesi öyle sıradan mücadele değil. Onun için ben siz değerli arkadaşlarıma söylüyorum: Bu konuda nerede, kim, neler yapıyorsa bunları bize bildireceksiniz. Bütün vatandaşlarıma da söylüyorum: bildireceksiniz ki gereğini yapalım. Bakın açık söylüyorum, yani tüm belediye başkanlarıma, il başkanlarıma, hepsine de söylüyorum. Ama milletvekili arkadaşlarıma da tüm kurucu arkadaşlarıma, hepsine söylüyorum: Hukukun dışına ve demokrasinin dışına çıkmadık, çıkmayacağız ve çıkılmasına da müsaade etmeyeceğiz. İnançlı kesimlerin, dernek, vakıf, insani yardım kuruluşlarının, cemaatlerin, dayanışma ruhunun yıpratılmasına da asla meydan vermeyeceğiz. Bir cerrah hassasiyetiyle sütün içine karışmış bu pis suyu, gerekirse kaynatarak gerekirse moleküllerine kadar tespit yoluyla sterilize edeceğiz.

HABERE YORUM KAT
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler