Pontus sorunu
KTÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Öğretim Görevlisi Veysel Usta'nın derlediği Pontus Sorunu adlı kitap çok konuşulacak. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Öğretim Görevlisi Veysel Usta'nın derlediğ
KTÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Öğretim Görevlisi Veysel Usta'nın derlediği Pontus Sorunu adlı kitap çok konuşulacak.
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Öğretim Görevlisi Veysel Usta'nın derlediği 22 tarih bilimcisinin yazısının bulunduğu Başlangıçtan günümüze Pontus Sorunu adlı kitap Serander yayınlarından çıktı.
Son yıllarda uluslararası platformlarda ülkemizin ulusal bütünlüğüne yönelik olarak sistematik şekilde yeniden sahnelenen sorunlardan biri olan Pontus Sorunu bu kitapta derinlemesine incelenmiş.
Beş bölümden oluşan kitap; Doğu Karadeniz bölgesinin antik dönemden günümüze tarihsel süreci hakkında çalışan 22 akademisyenin yazılarından oluşuyor.
KAPAKTAKİ KOMOR ÇİÇEĞİ
Kitabın kapağında Doğu Karadeniz'de yetişen komar çiçeği var. Bunun nedenini sorduğumuz Veysel Usta, Çepni Bölgesinde Kara Ağu denilen Komar çiçeği, Kuzey Anadolu'nun nemli ormanlarında yetişen gölgeye dayanıklı bitki. M.Ö 400 yılında Pers İmparotoru'na yardıma giden ve yenilerek Yunanistan'a dönmek üzere Trabzon'dan sahile ulaşan Ksenophon'un; Anabasis adlı eserinde onbin kişilik ordusundan az yiyenlerin sarhoş, çok yiyenlerin deli olduğunu belirttiği balın bu özelliği Kara ağu denilen bitkinin çiçeklerinde yer alan grayatonoksin adlı bileşiklerden kaynaklanmaktadır. Bu bölge bir Türkmen Bölgesi'dir. Bu bölgeye göz dikenleri bu bölgenin çiçekleri (ağular) öldürür. Bu bölgeyle uğraşmayın. Bu bölge bizim bölgemizdir dedi.
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Öğretim Görevlisi Veysel Usta haber61'e yaptığı açıklamada ülkemize yönelik olarak sürdürülen faaliyetlerin kökenini, kapsamını, amacını ve stratejisini ortaya koyan 'Pontus Sorunu' adlı kitabın 552 sayfadan oluştuğunu belirterek Türk literatüründe konuya ilişkin en geniş kapsamlı ve en ayrıntılı çalışmadır. Kitap, Yunan iddialarına yönelik bir antitez olmayı değil, tarihsel süreçte yaşanılan gerçekleri, yine tarihsel zemininde değerlendirerek nesnel kanıtlara dayalı olarak ortaya koymayı amaçlıyor dedi.
Kitabı ve Pontus sorunu hakkında konuştuğumuz KTÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Öğretim Görevlisi Veysel Usta, haber61'e önemli açıklamalarda bulundu.
Geçmişten günümüze Pontus Sorununu anlatan Usta, 19. yüzyıldan itibaren pozitivist bir anlayışın ürünü olarak, tarihsel bilginin kimi bireysel ve toplumsal çıkarlara alet edilir hale geldiği görülmektedir. Moderniteyle birlikte tarihsel olgular, bağlamından ve öznesi olan insandan soyutlaştırılarak matematiksel bir dizge halinde bilgiye dönüştürülmekte ve güncel siyasetin malzemesi olarak kullanılmaktadır.
Özellikle Fransız Devrimi'nden sonra ulus devletler çağının başlaması, buna bağlı olarak kapitalizmin emperyal bir boyut kazanması dikkate alındığında, faydacı bir anlayışla üretilmiş bulunan tarihin, batının yayılmacı emellerine bir araç olarak hizmet ettiği şüphe götürmez bir gerçekliktir. Kuşkusuz bu yaklaşımın en önemli uygulama alanı da, dağılma sürecine girmiş bulunan Osmanlı Devleti ve onun coğrafyası olmuştur. Şark Meselesi'nin halledilmesinde suni olarak üretilen Ermeni Meselesi ve Pontus Meselesi gibi sorunların çözümünde bu yaklaşım oldukça profesyonelce kullanılmıştır.
İbretle belirtmek gerekir ki, emperyalizm tarafından üretilerek Osmanlı Devleti'nin dağılma sürecinde etkin bir şekilde kullanılan bu yön-tem, Ulusal Bağımsızlık Savaşı ve Lozan Antlaşması'yla kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti döneminde de son bulmamıştır.
Söz konusu olan Ermeni ve Pontus Meseleleri, 20. yüzyılın başlarında yaşanılan tarihsel süreçte insan kaynağından yoksun hale gelmesine rağmen giderek yükselen bir ivmeyle Türk ulus devletinin aleyhinde küresel bir kampanyaya dönüştürülmeye çalışılmaktadır.
Ne yazık ki bu girişimler, belli bir amaca yönelik olarak üretilmiş/kurgulanmış tarihsel bilginin, siyasal zeminlerin aracı olarak kullanılması şeklinde sürdürülmektedir.
Sovyetler Birliğinin dağılmasının mevcut dengeleri değiştirmesiyle birlikte Birleşmiş Milletler gibi kuruluşların işlevleri göreceli olarak ortadan kalkmaya başlamış, hakkın ve hukukun adaleti yerine gücün ve güçlünün adaleti yeniden ortaya çıkmıştır. Gelişen zaman içinde kendisini evirerek küresel hale gelen emperyalizm, tarih sahnesine çıktığı günden itibaren yaptığı gibi; günümüzde de özgürlük ve adalet kavramlarını kirli emellerine alet ederek dünyaya yeniden nizamat vermeye girişmiştir dedi.
Pontus sorununun Yunanistan Devleti'nin tarih sahnesine çıkartılması sürecinde (1814) kurulan Filiki Eterya Cemiyeti'nin programının siyasi tarih literatüründe simge adı olan Megali İdea'nın hayata geçirilmesinde kullanılmak üzere çarpıtıldığını belirterek, Üretilen tarihsel bilginin, yeniden siyaset arenasına taşınması şeklinde tezahür etmektedir. Başka bir deyişle, antik dönemde Doğu Karadeniz'de bir coğrafya adı olarak kullanılmaktan başka hiçbir anlamı ve bağlantısı olmayan Pontus kavramının, etnik bir tanımmış gibi Yunanlılaştırılması ve bu yaklaşım üzerinden siyaset yapılması söz konusudur. Bu projenin üreticileri, kuşkusuz insan kaynağından yoksun olduğunun farkında oldukları için politikalarını; bölgeye dair kimlik bunalımına yönelik psikolojik faaliyetler, uluslararası kamuoyuna yönelik olarak ise Türkiye'nin dışlanması ve etkisizleştirilmesi üzerine bina etmeye çalışmaktadırlar.
Her ne kadar numaralı cumhuriyetçiler (!) ve İslami evrenselciler (!) tarafından paranoya olarak nitelendirilse de, Sevr paylaşımına karşı Türk Ulusal Direnişin simgesel başlangıç tarihi sayılan 19 Mayıs tarihi Yunanistan tarafından sözde Pontus soykırımı tarihi olarak kabul edilerek anıtlar dikilmesi ve tıpkı 1919-20'lerde Paris paylaşım konferansında sürdürdükleri çabalarla örtüşecek biçimde Doğu Karadeniz bölgesini içine alan Pontus devleti haritaları yayınlamaktan geri durulmamaktadır. Bununla da yetinilmeyip bu kararın Avrupa'nın diğer devletleri ile ABD nezdinde de yaygınlaştırılması için özel çabalar sarfedilmektedir ifadelerini kullandı.
Öte yandan sayısı yüzlerle ifade edilebilecek düzeyde Pontus dernekleri kurulduğunu ifade eden Usta, İletişim teknolojisinin olanaklarından da yararlanılarak bu derneklerin propagandaları yaygınlaştırılmak ve etki alanları genişletilmek istenmektedir. Türkiye'ye yönelik bütün bu çabaları Sevr paranoyası olarak nitelendiren sözde aydınlarımıza şunu sormak gerekir. Osmanlı Devletinin mirasçısı olduğumuz ve bugün söz konusu coğrafyadan ayrılan 30'u aşkın bağımsız devletin varlığı da dikkate alındığında, Türkiye Cumhuriyetinde mevcut en uç siyasi görüşlerden bile, başka bir ülke sınırları içinde yeralan herhangi bir bölgeyi kendi devletimizin sınırları içinde gösteren veya ilhak etmek isteyen yayın, propaganda, harita vb. çalışma yapıldığına tanık olan var mıdır? O halde başta Yunanistan, Avrupa Birliği ve ABD tarafından hemen her fırsatta ülkemizin Tam Bağımsızlık ve Ulusal Egemenlik ilkelerine, dolayısıyla bu ilkelerin yaratıcısı Mustafa Kemal'e yapılan amansız saldırılar nasıl izah edilebilir? Bunun tek bir cevabı olabilir, o da; Türkiye'nin uluslararası arenada etkisizleştirilmesi ve meşruiyetinin tartışılır hale getirilmesidir şeklinde konuştu.
Ulusal literatürümüzde bu sorunu başından itibaren ele alarak ortaya koyan kapsamlı bir çalışmanın bulunmaması, bu çalışmayı önemli kılan diğer bir husustur diyen Usta, Kitap, Yunan iddialarına yönelik bir antitez olmayı değil, tarihsel süreçte yaşanılan gerçekleri, yine tarihsel zemininde değerlendirerek nesnel kanıtlara dayalı olarak ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu sayede; bir yandan içte ve dışta ülkemizi mahkûm etmek isteyenlerin tezlerinin tarihsel dayanak ve gerçeklikten yoksun olduğu bilimsel yöntemle ortaya koyulurken, öte yandan yurttaşlarımız üzerinde yaratılmak istenilen psikolojik travmayı önlemek ve geçmişte yaşanan gerçeklikleri bilerek geleceğe dair karar sürecinin bu deneyimin üzerinden inşa edilmesini sağlamak arzulanmıştır.
Giriş bölümünde, bu sorunun kavramsal değerlendirmesi yapılmakta, ulus devletlerin kurulması, emperyalizmin ortaya çıkışı, sömürgecilik faaliyetleri ve bunun en önemli aracı olarak kullanılan yapay ulus devlet üretme projesini etraflıca anlatmaktadır. Tarihi Alt Yapı adını taşıyan I. bölümde antik dönemden başlanılarak Osmanlının fethine kadar Doğu Karadeniz bölgesinin siyasi ve etnik yapısı irdelenmektedir. Yunan İsyanından Milli Mücadeleye Kadar başlıklı ikinci bölümde Filiki Eterya Cemiyeti ile başlayan Megali İdea projesi ve Yunanistan'ın bağımsızlığından sonra Anadolu'da ortaya çıkan Pontusçu faaliyetler Türk, İngiliz, ABD, İsviçre vb. ülke arşivlerindeki belgeler ışığında değerlendirilmektedir.
Milli Mücadele Dönemi adlı üçüncü bölümde Osmanlı Devletinin paylaşılarak tasfiye edilme sürecinde yaşananlar, burada yabancı devletlerin rolü ve Fener Patrikhanesinin ayrılıkçı faaliyetleri anlatılmaktadır.
İngilizlerin Arnold Toynbee'ye hazırlattığı Mavi Kitap (The Blue Book) ile Osmanlı Devleti aleyhine uluslararası kamuoyunda yaptığı etkiyi örnek alan Yunan hükümeti tarafından desteklenen ve yönlendirilen çeşitli örgüt ve cemiyetlerce hazırlanıp yayımlanan Siyah Kitap (The Black Book) adlı propaganda kitapları ilk kez kapsamlı ve ayrıntılı olarak bu bölümde incelenmiştir. Sonuç Yerine adlı beşinci bölümde ise, insan kaynağından yoksun hale getirilen Pontusçuluğun propaganda yöntemiyle günümüzde yürüttüğü faaliyetler ele alınmakta, aslında masum girişimler olarak kamuoyuna sunulan ama gerçekte bu girişimlerden nelerin amaçlandığı günyüzüne çıkarılmaktadır.
552 sayfadan oluşan ve Türk literatüründe konuya ilişkin en geniş kapsamlı ve en ayrıntılı çalışma olan bu kitapla birlikte, Yunanistan'ın bağımsızlığından sonra izlemeye başladığı ve taktik değiştirerek bugün de sürdürdüğü İrridentist politikanın içyüzü açıkça ortaya koyulmakta, bir ifadeyle Türkiye'ye yönelik Pontusçuluk faaliyetlerinin maskesi düşürülmektedir dedi.