Trabzon'da ilginç röportaj
Trabzon Lisesi Tiyatro kulübü Murat Gökçer, ile röportaj yaptı.MURAT GÖKÇER: Trabzon'da seyirci profili oluşturamıyoruz. Hayatında hiç tiyatroya gitmemiş çocukları tiyatromuzda konuk edeceğiz.Asırlık manolya ağacının gölgelediği kapıdan çıkarken içimiz
Trabzon Lisesi Tiyatro kulübü Murat Gökçer, ile röportaj yaptı.
MURAT GÖKÇER: Trabzon'da seyirci profili oluşturamıyoruz. Hayatında hiç tiyatroya gitmemiş çocukları tiyatromuzda konuk edeceğiz.
Asırlık manolya ağacının gölgelediği kapıdan çıkarken içimiz kıpır kıpırdı. Rehber öğretmenimizle birlikte on bir kişiydik. Bayağı kalabalıktık. Röportaj yapmak için Trabzon Devlet Tiyatrosu'na gidiyorduk. Öğretmenimiz Kim gitmek ister? deyince, hepimiz gönüllü olmuştuk. O da bizi kıramadı ve şimdi cümbür cemaât yola koyulduk. İyi de Orada nasıl karşılanacaktık? bunu düşünmeyen yoktu içimizde.
Dersimize iyi çalışmıştık ama bu kadar adam-bir kişiyle- nasıl olacak bu iş, merak ediyorduk doğrusu. Gerçi öğretmenimiz bu röportajın klasik, soru-cevap şeklinde, olmasını istemiyordu. Doğal, samimi bir sohbet havası içinde geçmesi gerekir. diyordu. Bakalım, becerebilecek miyiz? Merak ve heyecan içindeyiz.
Tiyatronun idarî binasına gelince, kontrolü elden bırakmak istemeyen öğretmenimiz de şaşırıyor. Birden binanın içine dalıyoruz. Bir gürültü, bir şamata
Elimizde değil tabii. İçimiz kaynıyor, ne yapalım, biz böyleyiz. Alışsınlar artık.
Öğretmenimiz bu anı ölümsüzleştirmek istiyor. Onun için bizi dışarı çıkarıyor. Binanın giriş kapısında ve holde resimler çektiriyoruz. Merdivenleri atlayarak ilerleyip Müdür Beyin odasının bulunduğu üst kata çıkıyoruz. Bir de ne görelim? Herhalde gürültüden, Müdür Bey odasından çıkmış, merdivenin başında duruyor. Aslında biz böyle bir karşılaşma ve karşılama beklemiyorduk. Fakat yine de idare eder. Biraz utanıyoruz ve öğretmenimize bakıyoruz. Hocam, boşuna rol yapmaya çalışma. Beceremiyorsun. Bize şimdi acayip kızıyorsundur. Nasılsa burada bize bir şey söyleyemezsin, yarın da kızgınlığın geçecek. Belki bize hak da vereceksin, içimizden geldiği gibi davrandık diye.
Müdür Bey bizi odasına alıyor. Yerleşme ve hoş-beş faslı uzun sürüyor. Çünkü odada bizim oturacağımız kadar koltuk yok. Üç kişilik koltuğa dört kişi oturuyoruz. Başka odadan sandalyeler alıyoruz. Toplu olabilmek adına da birbirimize yaklaşarak sanki üst üste yığılıyoruz.
Murat Bey, biraz kilolu. İyi ki kilosu var. Kazıttığı saçları ve kilosu ona ayrı bir hava veriyor. Adamın her tarafından pozitif bir enerji yayılıyor. Vallahi, ne yalan söyleyelim, biz kendisini çok sevdik. Sözü uzatmadan hemen belirtelim: Onun burada olması şehrimiz için büyük bir kazançtır.
Sohbetimize başlarken Ülkemizin içinde bulunduğu durumdan ve şehit edilen askerlerimizden dolayı çok üzgün olduğunu belirtiyor. Bu şartlarda tiyatro yapmanın zorluğunu anlatıyor. Hande Onu çok iyi anladığını, bu olaydan dolayı kendisini derslere veremediğini ve geceleri uyuyamadığını söyleyerek bizim de içinde bulunduğumuz durumu özetlemiş oluyor.
―Meltem arkadaşımız, Murat Gökçer'le ilgili bilgi toplamış, onları sıralıyor ve Oyuncu kökenli bir aileden geliyor olmanız meslek seçiminizi etkiledi mi? diye soruyor.
―Etkilenmedim diyemem. Herkes gibi ben de ailemi örnek aldım. Amcam Cüneyt Gökçer, yengem Ayten Gökçer. Onlar benim için örnek teşkil etti ve hep modeldiler.
―Düzenlemiş olduğunuz uluslar arası Tiyatro Festivalleri Trabzon halkını nasıl etkiledi, neler kazandırdı şehrimize?
―Keşke bu soruyu ben size sorabilsem. Sizin cevaplarınızı alabilsem. Asıl önemli olan sizin yorumlarınız. Trabzon'un çok büyük bir sorunu var. O da göç sorunu. Bu nedenle seyirci profili oluşturamıyoruz. Tam bir seyirci kitlesi kazanıyoruz, yani sizin gibi gençleri tiyatroya çekiyoruz, sizler üniversiteyi kazanıp gidince bir daha geri gelmiyorsunuz. Buraya dönmemekte haklısınız. Çünkü bu şehirde yeterli iş olanağı yok. Dolayısıyla biz sürekli al baştan yapıyoruz. Sizler gidince, yeni kuşağı tekrar tiyatroya çekmeye çalışıyoruz. Bu nedenle işimiz zor. Aileler bu konuda duyarsız. Anne ve babalar televizyona endekslenmiş durumda. Çoğumuzun annesi gününün büyük bir bölümünü televizyon karşısında geçiriyor. Ben televizyonda dizi, kendim oynasam bile, izlemiyorum. İnsan bir tutuldu mu diziye yaşamı alt üst oluyor. Biz tiyatromuza sahip çıkmalıyız. Ama festivaller her açıdan iyi oldu. Şehrimizi, oyuncularımızı tanıttık. Biz de yeni kültürlerle tanıştık.
―Peki, Murat Bey, Trabzon'a festival için gelen ülkelerin sanatçıları Trabzon ve Devlet Tiyatrosu hakkında neler düşünüyorlar?
―Görüşleri müthiş, çok beğeniyorlar. Biz de bu konuda mütevazı olamayız. Kalitemiz ortada. Bugün ülkemizin en iyi oyuncularının pek çoğu bizim sahnemizden, Trabzon Devlet Tiyatrosu'ndan geçmiştir. Okan Bayülgen'den Volkan Ünal'a kadar pek çok ünlünün durağı olmuştur burası.
― Az önce, seyirci sorunundan bahsettiniz. Peki, gençleri bu konuda bilinçlendirme çabalarınız var mı?
―Tabiki. Biz her konuda onlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Geçenlerde bir okul tiyatromuzda bir oyun sahnelemek istedi. Biz de kabul ettik. Fakat okul müdürü oyundaki bir sözcük yüzünden oyunun oynanmasına izin vermedi.
Çocuklar çok üzüldüler. Benim yanıma geldiler. Benim önceden beri muzip bir yanım vardır: Onları örgütledim. Onlara Çocuklar, siz gerçekten bu oyunu oynamak istiyor musunuz? dedim. Hep bir ağızdan Evet dediler. Ben de Peki o zaman hepiniz velilerinize durumu anlatıp onları okula çağıracaksınız. Bu işi böyle halledeceğiz. dedim. Ve gerçekten başarılı oldular. Onlara her türlü yardımı yaptım. İstedikleri dekoru ve kostümleri temin ettim.
―Bildiğimiz üzere, daha önce Trabzon Devlet Tiyatrosu'nda görevliyken istifa ettiniz. Ve iki yıl sonra tekrar buraya döndünüz. Bunun sebebi nedir? Merak ediyoruz da.
―Bu kurumun iç sorunu. Şimdi halledildi ve ben buradayım. Trabzon'a gelene kadar her görevi yaptım. Buraya kendi isteğimle geldim. İnanın, odamın penceresinden bakıp da şu yeşilliği görmek bana inanılmaz bir zevk veriyor. Trabzon'u seviyorum. Ankara'daki evim de çok güzel ama her taraf betonlaşmış, orada kendimi taşlar içinde hissediyorum. Trabzon'un doğal güzelliği içinde olmaktan dolayı son derece mutluyum.
―Sayın Hocam, okulumuza birkaç kere Devlet Tiyatrosu oyuncuları geldi. Söyleşi yaptık. Gayet de güzel oldu. Bu söyleşileri daha verimli hale getirmek için neler yapılabilir? Örneğin gelen oyuncular, bizim salonumuzda bir oyun sahneleyebilirler mi?
―Biz amatör oyuncular değiliz. Okulumuzun salonu-ses düzeni, akustik özelliği ve ışıklandırması- buna uygun değil. Ayrıca, bir oyunun hazırlanması, en az, altı hafta sürüyor. Demek ki bu olmaz. Ama yapılabilecek çok önemli çalışmalar var: Drama çalışması gibi. Drama kişinin önce kendisini tanımasıdır. Neye yeteneğiniz olduğunu keşfetmektir; karşımızdaki insanı ve insanları tanımanın en iyi anahtarıdır. Yani drama, sadece tiyatro için gerekli değildir. Toplumdaki her bireyin bilmesi gereken bir kavram, bir etkinliktir. Drama bilmeyen bir doktor, hastasıyla düzgün bir iletişim kuramaz. Mutlaka, drama bilmek gerekir. Bu, sizin ufkunuzu açar. Sizlerle okulda böyle bir çalışma yapabiliriz. Bu tür çalışmalar Nasıl ezber yapıyorsunuz, role nasıl hazırlanıyorsunuz? sorularının cevaplarından daha yararlı olur.
―Trabzon Devlet Tiyatrosu'nun basına da yansıyan Köy Projesi hakkında bizlere neler söylemek istersiniz?
―Projemiz çok güzel
Hayatında hiç tiyatroya gitmemiş çocukları tiyatromuza davet ediyoruz. Onlardan hiçbir ücret talep etmeyeceğiz. Bulundukları yerden otobüsle alacağız ve oyunu izlettikten sonra tekrar evlerine götüreceğiz onları. Bu davetimiz anne ve babaları için de geçerli. Bu etkinlik için bir oyunumuz da var.
Bu oyunda ülkemizin yöresel danslarını, geleneklerini bulacaklar. Mekân sınırımız yok, her yerde oynuyoruz. Kocaman bir davulumuz var, onun üstüne çıkıp oyunumuzu sergiliyoruz. Bize gelemeyenlere, biz sizin ayağınıza geliyoruz mesajını veriyoruz.
―Bu yıl 20. yılınızı kutluyorsunuz. Bilbordlarda gördüğümüz 20 yazılı afişlerin anlamından biraz söz eder misiniz? Bir de kutlamalar için başka çalışmalarınız olacak mı?
―Bilbordlarda gördüğümüz afişler 20. yılımızı anlatıyor. Başka etkinliklerimiz tabiki olacak. Tiyatroya gelince göreceksiniz: Duvarlara 20 yıl boyunca oynadığımız oyunların afişlerini astık. Tiyatromuza opera, modern dans grubu getireceğiz. Aralık ayının ilk haftasında da Ankara Devlet Tiyatrosu konuğumuz olacak.
―Bildiğimiz kadarıyla tiyatroculuk maddi anlamda çok da tatmin edici bir meslek değil. Oyuncu olmak isteyen arkadaşlarımız var. Onlara bu mesleği önerir misiniz?
―Arkadaşlar, meslek seçerken çok dikkatli olun. Dünyaya, Türkiye'ye, Trabzon'a bir bakın. Şartları göze alın. Bana tiyatro okumak istiyorum diyen birine, önce ailesinin maddi durumunu sorarım. İyi değilse, seçme derim. Bence maddi durumu iyi olmayan tiyatroya bulaşmasın. Ben bu konuda şanslıydım. Hem maddi açıdan, hem de dönem açısından
Benim dönemimde bir konservatuvar vardı. Mezun sayısı çok azdı. Şimdi, sanıyorum konservatuvar sayısı on iki
Bir hayli mezun var iş bekleyen. Bizim zamanımızda okulu bitirdin mi işe başlıyordun. Şimdi ise çok zor. Benim size tiyatrocu olun demem de doğru olmaz. Önce siz, kendiniz- ben tiyatrocu olacağım- demelisiniz. Ben size sadece avantajlarını, dezavantajlarını söylerim. Ama ben aç kalırım, yine de bu mesleği yaparım diyorsan, o sana kalmış. Ben de hayırlı olsun derim. Arkadaşlar tekrar söylüyorum, mesleğinizi seçerken her şeyi araştırın. Anne ve babanızın hayır dualarını da almayı unutmayın. Ben hâlâ annemin duasını almadan bir işe girişmem. Mutlaka alırım anacığımın hayır duasını. Yoksa bir aksilik olacağını düşünürüm. Sakın ailenizi karşınıza almayın.
―Tiyatronun geleceği hakkında neler söylersiniz?
―Dünyada tiyatro büyük ilgi görüyor. Ülkemize bakmayın. Bizde durum farklı. Ankara'da on iki tiyatro varken, Londra'da sekiz yüz tane tiyatro var ve her akşam tıklım tıklım doluyorlar. Onların tüm sanat dallarına ve spora ilgileri fazla. 2. Lig maçlarını bile dolu türbünlere oynuyorlar: Biz de öyle mi? Yani orada çok büyük bir kültür farkı var. Hepimize düşen görev, bu farkı kapatmak için, çalışmak olmalıdır.
―Sizden okulumuzda bir konferans vermeniz için söz alabilir miyiz?
―Seve seve gelirim. Sizlerle konuştuğumuz gibi drama hakkında söyleşi yapabiliriz. Hatta hazırlanın, size soracağım: Türkiye'nin en büyük sorunu nedir? Sizlerle iyi anlaşacağıma eminim. Çünkü ben sizleri anne ve babalarınızdan daha iyi anlayabilirim. Sorularımla düşüncelerinizi yönlendirebilirim. Hepinizin şu anda neler hissettiğini bakışlarınızdan anlıyorum.
Murat Bey, soru sorma sırasının kendisine geldiğini belirterek bize çeşitli sorular yöneltti. Bizimle ilgili olduğu için o bölümü yazmayı uygun görmedik. Öğretmenimiz bize ayrılan sürenin bittiğini belirtince, o kadar zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığımızı düşündük. Murat Bey'le resimler çektirdik. Teşekkür edip odasından çıktık.
Atlayarak çıktığımız merdivenlerden inerken sanki ayaklarımız bizi geri çekiyor, sırtımızda ağır bir yük varmış gibi yavaş yavaş iniyorduk merdivenleri. Gerçi, görevimizi yapmış olmanın mutluluğu ve huzuru içimizi rahatlatıyordu ama bu görüşmenin bize yüklediği görev ve sorumlulukları nasıl yerine getirebiliriz sorusu da kafalarımızın içinde dolanıp duruyoruz.