Ulusoy'dan yatırımcıya öğütler
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Ulusoy, doların 1,400-1,500 YTL seviyelerinde istikrar bulmasının Türkiye'nin lehine olacağını, Merkez Bankası'nın yapmadığını küresel dalgalanmanın yap
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Ulusoy, doların 1,400-1,500 YTL seviyelerinde istikrar bulmasının Türkiye'nin lehine olacağını, Merkez Bankası'nın yapmadığını küresel dalgalanmanın yapmakta olduğunu söyledi.
Ulusoy, yaptığı açıklamada, 2007 yılından itibaren, ABD'de önce Mortgage piyasasında başlayan, sonra yatırım bankalarını etkileyen ve iflasları beraberinde getirip dünya finans sistemini sarsan büyük bir krizle karşı karşıya olunduğunu ifade etti.
Amerika'da yaşanan ve tüm dünyayı etkileyen ekonomik çalkantının artık piyasacı neoliberal politikaların tartışılmaya, devletçi Keynesyen politikaların prim yapmaya başlamasına neden olduğunu vurgulayan Ulusoy, ''Yani tarih tekerrür ediyor. Kimileri 1930'lu yıllara kimileri de 1970'li yıllara dönüş var deniliyor.
Hem uluslararası gıda fiyatlarının artması hem de petrol fiyatlarının yüksekliği (son haftalarda azalma eğilimine girse bile yine de yüksek) gelişmiş ülkeler dahil çok sayıda ülkede fiyat artışına neden olmaktadır. Dünyadaki ekonomik büyümeyi sürükleyen Çin ve Hindistan'da bile büyüme rakamları azalmakta, zaten Avrupa yıllardır durgunluk yaşıyor'' dedi.
Ulusoy, bir tarafta enflasyon, diğer tarafta işsizlik ve durgunluğun ortaya çıktığını, 1970'li yılların stagflasyonunun tekrar geriye dönmesinin söz konusu olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
''Tek tek ülkelerin batan finans kurumlarına destek paketi açıklamalarına şahit olmaktayız. Önce ABD destek paketini meclisten geçirdi. İngiltere, Almanya ve diğer ülkeler kendi ülkelerinde zor durumdaki finans kurumlarına destek sağlamaktalar. Ve halen krizin derinliği belirlenemedi.
Dolayısıyla piyasaların alınan tedbirlere yeterli tepki vermediği görülmektedir. Yani kriz devam ediyor ve her geçen gün yeni bir kurumun batışını, başka bir kurumla birleşmelerini ya da devlet tarafından el konulmasını seyretmekteyiz. Konut sektörü, bu sektöre verilen kredilere dayanılarak çıkartılan tahviller hızla değer kaybetmektedir.
Bu değer kaybetme aşırı boyutlara ulaştığından bankalar tek tek batmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta batan bankalar mevduat bankaları değil yatırım bankalarıdır.''
Prof. Dr. Ulusoy, kağıda aşırı yatırım yapıldığını, dünyadaki yıllık üretimin 65 trilyon dolar olmasına rağmen, dünya piyasalarındaki menkul kıymetlerin değerinin 600 trilyon doların üzerinde olduğunu, bu rakamın dünya üzerinde ne büyük fonların işlem gördüğünü anlamak bakımından çok önemli olduğunu kaydetti.
-''TÜRK BANKACILIK SİSTEMİNDE AŞIRI BİR ULUSLARARASI DALGA
YAŞANMADIĞI MÜDDETÇE SORUN OLMAYACAKTIR''-
''Bizim piyasalar sağlam bize bir şey olmaz'' diyenlerin de artık olayın ciddiyetinin farkına vardığını ifade eden Ulusoy, şunları söyledi:
''Türkiye'nin kriz konusunda bağışıklığı olduğu, özellikle Kemal Derviş'in uygulamaya koyduğu ve hükümetin de sadık kaldığı programın sonucu bankacılık sektörünün krizlere dayanıklığı üst düzeyde tutulmaktadır.
Finans krizleri, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde döviz krizi olarak yansımaktadır. Bankaların döviz pozisyonları ve sermaye yeterlilikleri BDDK tarafından sürekli kontrol edildiğinden, Türk bankacılık sisteminde aşırı bir uluslararası dalga yaşanmadığı müddetçe sorun olmayacaktır. Hatta bu yapı, Avrupa ve ABD'deki mevduatlar için Türkiye'nin güvenli bir liman olduğu vurgulanarak avantaja bile dönüştürebilir. Yine ABD'de konut sektörüne yatırım yapanların Türkiye'deki konut sektörüne yatırım yapması teşvik edilebilir.''
-''DOLARIN 1,400-1,500 YTL SEVİYELERİNDE İSTİKRAR BULMASI TÜRKİYE'NİN LEHİNE''-
Prof. Dr. Ahmet Ulusoy, kurların yükselmesinin, Merkez Bankası'nın yıllardır uyguladığı yanlış faiz politikalarının cezalandırdığı reel sektörün aldığı pozisyonu değiştirmesine neden olacağını ileri sürerek, şöyle konuştu:
''Türkiye'deki reel sektör Merkez Bankası'nın yüksek faizlerle baskı altına aldığı kurların düşüklüğü nedeniyle iç piyasaya TL olarak değil, dış piyasalara dolar olarak borçlandı. Dolardaki artış en çok dış borç alan özel reel sektörü etkileyecektir. Banka dışındaki reel sektörün 130 milyar dolar üzerinde dış borcu olduğu bilinmektedir.
Düşük kur, firmaları ara mal ve hammaddeyi iç piyasadan değil, dışardan almaya zorladı. Böylece yedek parça, ara mal sanayi üretiminde büyük düşüşler yaşandı. Kurların artması belki orta vadede yan sanayi dediğimiz ara mal üreten sanayiyi tekrar canlandırabilir. Yani kurlardaki artış kısa sürede iç piyasalarda olumsuz sonuçlara neden olacaktır.
Orta vadede sanayinin yapısında değişikliğe neden olarak ihracatın teşvikini, ara malı sanayinin ve dolayısıyla istihdamın gelişmesini ve ithalatın kısılmasını beraberinde getirebilecektir. Bu geçişi, hükümetin iyi yönetmesi gerekiyor. Doların 1,400-1,500 YTL seviyelerinde istikrar bulması Türkiye'nin lehinde olacaktır. Merkez Bankası'nın yapmadığını küresel dalgalanma yapmaktadır.''
Türkiye'nin en zayıf karnının, ekonomideki kırılganlığı en belirgin hale getiren unsurun cari açıklar olduğu ve bunun yüksek faiz politikalarının bir ürünü olduğunun unutulmaması gerektiğini vurgulayan Ulusoy, ''ABD'de FED faizleri düşürdü.
Avrupa merkez bankaları bir araya geldi, faizler düşürüldü. Japonya'da faizler sıfıra yakın. Ama Türkiye'de düşmez. Durgunluk yaşanan ekonomilerde para politikası olarak faizler düşürülür. Dünya bu politikayı uyguluyor. Biz seyrediyoruz'' diye konuştu.
-''ÜLKEMİZDE DE MUHTEMEL GELİŞMELER İÇİN DESTEK AMAÇLI BİR FON OLUŞTURULMALI''-
Ulusoy, dünyadaki finansal krizin, neo liberallerin önerilerinin aksine devlet müdahalesiyle önlenmeye çalışıldığını belirten Ulusoy, şöyle konuştu:
''Küreselleşmeyle finans piyasaları yakın etkileşim içinde olduğundan bu krizden Türkiye'de etkilenmektedir ve etkilenecektir.
Kriz devam etmektedir. Nasıl ki sistemi kurtarmak için krize giren kurumlara devlet desteği sağlanmaktadır, ülkemizde de muhtemel gelişmeler için destek amaçlı bir fon oluşturulmalıdır. Ayrıca Türk vatandaşlarının yurt dışındaki mevduatlarının Türkiye'ye getirilmesi için başta vergisel teşvikler olmak üzere bir takım kolaylıklar getirilmelidir.
Avrupa ve ABD'den ürken özellikle petrol üreten ülkelerin ellerindeki fonlar başta konut sektörü olmak üzere diğer yatırım imkanları ve kolaylıkları sunularak Türkiye'ye çekilmelidir. Türk yatırımcısı pozisyon değiştirmemeli, daha çok likit kalmalıdır.''