50/D kapsamındaki araştırma görevlilerinin kadro sorunu meclise taşınacak
Eğitim- Bir-Sen, 50/D kapsamındaki araştırma görevlilerinin doktora sonrası akademisyen kadrosunun devam etmesi için mücadele verecek.
Eğitim-Bir-Sen, 50/D kapsamındaki araştırma görevlilerinin akademisyenlik kadrolarının sonlanması konusunda rapor hazırladı.
Bilindiği üzere 50/D kapsamındaki araştırma görevlilerinin doktora bitiminde kadroları sona eriyordu.
Eğitim-Bir-Sen’in konuyu TBMM’ye taşıyarak alınan kadroların sonlandırılmadan devam etmelerini istediği belirtildi.
Bu konuda konferanslar düzenlenmeye ve çözüm önerileri sunulmaya devam ediliyor.
Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri Latif Selvi, 50/d kapsamında görev yapan araştırma görevlileriyle video konferans yöntemiyle bir araya gelerek, alandaki sıkıntılara, beklentilere ve çözüm önerilerine ilişkin istişarelerde bulundu.
Eğitim-Bir-Sen’in Genç Memur-Sen ve Genç Akademisyenler Birliği’nin katkılarıyla hazırladığı “Güvencesiz Meslek, Belirsiz Gelecek: 50/d, Tespit ve Öneriler’ başlıklı raporun detaylarını açıklayan Latif Selvi, “Araştırma görevlilerinin ilk atamalarının 50/d kadrolarına yapılması, hem iş güvencesinden yoksun bir çalışma ilişkisi kurulmasına neden olmakta hem de 50/d maddesinin amaç ve işlevine ters düşmektedir. İş güvencesinden yoksun 50/d kadrosunun neden olduğu belirsiz geleceği ortadan kaldıracak ve geleceğin bilim insanlarının yetiştirilmesi adına tahsis edilen araştırma görevliliği kadrosunun öngörülebilir bir gelecek sunmasını sağlayacak bir kadro sisteminin tesisi bilimsel gelişim açısında önem arz etmektedir” dedi.
Raporda, araştırma görevlilerinin mevcut özlük haklarının, görev tanımına ilişkin sorunlarının, akademik performans kıstaslarına bakışlarının, gelecek kaygılarına ilişkin görüşlerinin, doktora sonrası kadrolarına ilişkin sorun alanlarının, akademik performansa ilişkin sorunlarının, kurum ve meslek aidiyetlerine ilişkin görüşlerinin belirlendiğini ifade eden Selvi, sözlerini şöyle sürdürdü: “2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda öğretim elemanları, doktor öğretim üyesi, doçent ve profesörler ile öğretim görevlileri ve araştırma görevlileri olmak üzere gruplandırılmıştır. Doktor öğretim üyesi, doçent ve profesörler ‘öğretim üyesi’ olarak, araştırma görevlileri ve öğretim görevlileri ise ‘öğretim üyesi dışındaki öğretim elemanları’ olarak ifade edilmektedir. Bunun yanı sıra, 09.11.2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Öğretim Üyesi Dışındaki Öğretim Elemanı Kadrolarına Yapılacak Atamalarda Uygulanacak Merkezi Sınav ile Giriş Sınavlarına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik, araştırma görevlilerinin atamalarında uygulanacak sınavlara ilişkin usul ve esasları düzenlemektedir. 50/d maddesine göre atanıp da yüksek lisans eğitimlerini tamamlayanların, doktora eğitimine altı ay içinde başlamaları kanuni zorunluluk hâline getirilmiş, altı ay içinde eğitime hangi nedenle olursa olsun başlayamayanların kurumlarıyla ilişiklerinin kesileceği ifade edilmiştir.”
Sorunların başında öğretim elemanı açığı, doktora sonrası işsizlik ve gelecek kaygısı oluşturan 50/d’nin varlığı gelmektedir
Türkiye’de güvencesiz ve sözleşmeli Araştırma Görevlisi mesleğine ilişkin sorunların başında yetişmiş öğretim elemanı açığının geldiğini kaydeden Selvi, doktora sonrası işsizlik ve gelecek kaygısı oluşturan 50/d kadrosunun varlığının da söz konusu sorunlardan biri olduğunu söyledi. Selvi, “Doktora sonrası kariyerlerine akademi alanında devam etmek isteyen 50/d’li araştırma görevlilerinin işsizlik ve gelecek kaygısı yaşamalarına neden olan bir başka husus da üniversite dışındaki istihdam sorunudur. Araştırmaya ve geliştirmeye ilişkin doktora mezunu istihdamı az olduğu ve kamu sektörüne alımlarda doktora mezunlarına ilişkin bir düzenleme bulunmadığı için araştırma görevlileri stresli lisansüstü eğitim sürecini bu kaygılarla yürütmektedir” şeklinde konuştu.
50/d kadrosunun uygulandığı tarihten itibaren sorunlu ve muğlak bir durum teşkil ettiğinin mevcut çalışmalarda görüldüğünü belirten Selvi, bu bağlamda yapılan çalışmalarda 50/d’li araştırma görevliliği kadrosunun mobbing, gelecek kaygısı, aidiyet sorunu, iş güvencesizliği gibi mesleki problemlerin yanı sıra ruhsal ve fiziksel sağlık sorunlarına yol açtığının ortaya konulduğunu dile getirerek, “Dolayısıyla Türkiye’de akademinin önemli bir problemi olan 50/d’li araştırma görevlilerinin sorunlarının ve yaklaşımlarının incelenmesinin gerekliliği aşikârdır. Bu rapor, mevcut literatüre ek olarak 50/d’li araştırma görevlilerinin sorun ve yaklaşımlarını incelemeyi ve söz konusu sorunlara çözüm önerileri sunmayı hedeflemektedir. Raporumuzda, 50/d kapsamında görev yapan araştırma görevlilerinin sorunlarını belirlemek amacıyla karma yöntem kullanılmıştır. Araştırma kapsamında hem araştırma görevlilerinin deneyimlerine odaklanılması sebebiyle nitel yöntem hem de problemlerin genel haritasını oluşturabilmek amacıyla nicel yöntem kullanılmıştır. Bu çalışmada 50/d kapsamında görev yapan araştırma görevlilerinin sorunlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Nicel verilerin toplanması için, Türkiye’de 2020-2021 eğitim-öğretim yılında devlet ve vakıf üniversitelerinin çeşitli fakülte ve enstitülerinde 50/d kapsamında görev yapan 1122 araştırma görevlisiyle görüşülmüştür. Böylece mevcut durumla ilgili ülke geneline yönelik daha kapsayıcı betimlemeler yapılmıştır. Nitel verilerin toplanmasında ise Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde görev yapan ve eğitim gören toplam yedi katılımcıyla görüşülmüştür. Çalışmanın nicel verileri, 50/d kapsamında görev yapan araştırma görevlilerine araştırmacılar tarafından geliştirilen ‘Kişisel Bilgi Formu’ ve ‘50/d Kapsamında Görev Yapan Araştırma Görevlilerinin Sorunları Anketi’ Google Forma aktarılıp uygulanarak toplanmıştır. Çalışmanın nitel verileri, içinde bulunduğumuz salgın sürecinden dolayı katılımcılarla online görüşme yapılarak toplanmıştır” ifadelerini kullandı.
50/d’li akademisyenlerin yüzde 81,3’ü haklarından memnun değil
Bulgular ışığında mevcut özlük durumuna ilişkin sorun alanlarına bakıldığında 50/d kadrosu kapsamın haklarından memnun olmayanların oranının yüzde 81,3, memnun olanların oranının ise 8,5 olduğunu söyleyen Selvi, “Yapılan nitel görüşmelerde de katılımcılar var olan belirsizlikler nedeniyle özlük haklarından memnun olmadıklarını belirtmiştir. Bilimsel çalışmalarını özgür ve sorunsuz devam ettirebilme durumları sorulduğunda, katılımcıların yüzde 53,9’u devam ettiremediğini, yüzde 20’si kararsız olduğunu, yüzde 26,2’si devam ettirebildiğini ifade etmiştir. Nitel çalışmamızda da benzer sonuçlar elde edilerek özlük haklarının iyileştirilmesi neticesinde bilimsel çalışmaların daha sağlıklı biçimde devam ettirilebileceği görüşü dile getirilmiştir. Katılımcıların yüzde 84,7’si yurt dışında benzer pozisyonda görev yapan meslektaşının kendilerinden daha iyi bir durumda olduğunu belirtmiştir. Görev tanımına ilişkin bulgulara gelindiğinde, katılımcıların yüzde 66,9’u kanun kapsamında görev tanımlarını ve sorumluluklarını bilmemektedir. Katılımcıların büyük çoğunluğu (yüzde 79,8) yaşadıkları problemin nedenini görev tanımının net olmaması olarak dile getirmiştir. Benzer şekilde nitel veriler de görev tanımının net olmamasıyla ilgili 50/d’li araştırma görevlilerinin sorunlarını ortaya koymaktadır” diye konuştu.
Yüzde 71,9’u akademik performansı ölçen mekanizmaların herkes için adil olmadığını düşünüyor
Akademik performansa ilişkin bulgular incelendiğinde, 50/d kapsamındaki araştırma görevlilerinin yüzde 53,8’inin kendi akademik gelişimini ölçecek mekanizmaların olduğunu düşünmediğini ifade eden Selvi, şunları söyledi: “Diğer taraftan, yaklaşık dört kişiden biri (yüzde 26,6) akademik performanslarını ölçecek bir mekanizmanın olup/olmadığı noktasında kararsız olduklarını ifade etmiştir. Yüzde 19,6’sı ise kendilerinin akademik gelişimini değerlendiren mekanizmaların olduğuna işaret etmektedir. Akademik performansı ölçen temel kıstasların bilimsel yayınlar olduğu görüşüne ise en temel kıstasın bu olduğunu düşünenler yüzde 39,5 iken, aksini düşünenler/aksi görüştekiler ise yüzde 39,9’dur. Katılımcıların yüzde 71,9’u akademik performansı ölçen mekanizmaların herkes için adil olmadığını düşünürken, yüzde 10,2’si adil olduğunu düşünmektedir. Benzer biçimde akademik performansı ölçen mekanizmaların her araştırma görevlisi için aynı işlediği düşüncesine yüzde 71,5’i katılmazken, yüzde 20’si kararsızdır. ‘Katılıyorum’ diyenlerin oranı ise yüzde 13,4’tür. Nitel bulgular da benzer biçimde ortaya konulmaktadır.”
Yüzde 91,8’i doktora sonrasında işsiz kalma kaygısı taşıyor
Selvi, katılımcıların yüzde 91,8’inin doktora sonrasında işsiz kalma kaygısı taşıdığına dikkat çekerek, “Katılımcıların bu noktada 50/d kapsamında görev yapmaları nedeniyle evlilik, aile kurma, çocuk sahibi olma gibi hususlarda da karar alma noktasında problem yaşadıkları görülmektedir. Ayrıca katılımcıların yüzde 86,1’i doktora sonrasında işsiz kalma kaygısından dolayı akademik çalışmalarına odaklanamadıklarını ifade etmiştir. Katılımcıların yarısından fazlası 50/d kapsamında görev yaptıkları için kendilerini ikinci sınıf araştırma görevlisi olarak görmektedir. Katılımcıların yüzde 93,2 gibi büyük çoğunluğunun belirttiği görüşe göre 50/d’li araştırma görevlilerinin doktora sonrasında 33/a kapsamında Doktor Araştırma Görevlisi olarak devam etmek istediği anlaşılmaktadır. Verilerden anlaşıldığı üzere 50/d’li araştırma görevlilerinin 33/a kadrosunu performansa dayalı kadroya göre oldukça yüksek bir yüzdeyle talep ettiği görülmektedir. Katılımcıların doktora sonrası yurt dışına yönelimlerini ölçmek amacıyla sorulan sorulara verdikleri cevaplara göre yüzde 56,6’sı doktora sonrasında Türkiye’de kadro bulamadığı takdirde yurt dışında çalışmak istemektedir. Akademik performansa yönelik bulgulara bakıldığında katılımcıların yaklaşık yarısı doktor öğretim üyesi olarak atanmada sadece bilimsel yayınların yeterli olmadığını düşünmektedir. 50/d kadrosuna sahip araştırma görevlilerinin mevcut durumu, kurum ve meslek aidiyetlerini oluşuz etkilediği, hem nitel hem de nicel veriler ışığında tespit edilmektedir” dedi.
Öneriler
Latif Selvi, raporda yer alan önerilerden bazılarını şöyle sıraladı: “2547 sayılı Kanun’un 50/d maddesi uyarınca atanmış araştırma görevlilerinin görev tanımlarının yapılması, görev tanımı haricinde iş verilmemesi yönünde düzenleme yapılmalıdır.
2547 sayılı Kanun kapsamında araştırma görevlilerinin ilk atamalarının 50/d kadrolarına gerçekleştirilmesi hem iş güvencesinden yoksun bir çalışma ilişkisi kurulmasına neden olmakta hem de 50/d maddesinin amaç ve işlevine ters düşmektedir. Dolayısıyla iş güvencesinden yoksun 50/d kadrosunun neden olduğu belirsiz geleceği ortadan kaldıracak ve geleceğin bilim insanlarının yetiştirilmesi adına tahsis edilen araştırma görevliliği kadrosunun öngörülebilir bir gelecek sunmasını sağlayacak bir kadro sisteminin tesisi bilimsel gelişim açısında önem arz etmektedir.
Doktora sürecini kadrosunun bulunduğu üniversite bünyesinde tamamlayan 50/d araştırma görevlilerinin, kadrolarının bulunduğu üniversitelerde öğretim üyeliğine atanması hâlinde norm kadro kısıtlaması haricinde bırakılması gerekmektedir.
Araştırma görevlilerinin 50/d maddesi kapsamında atama sürelerinin yenilenmesi objektif, somut, açık, net ve denetlenebilir kurallara bağlanmalı; yeniden atanmama işlemlerinin gerekçelerinin haklı, somut, net ve hukuki denetime açık bir hâlde ortaya konulma zorunluluğu getirilmelidir.
Türkiye’nin mevcut öğretim üyesi açığının, daha önce hazırlamış olduğumuz Yükseköğretime Bakış raporunda 82 bin 551 olduğunu hesaplamıştık. Bu açığın kapatılması önem arz etmektedir.
Yükseköğretimde mezuniyet sayısının başarı olarak addedilmesinin yanında mezuniyet süresi de dikkate değer bir değişkendir. Mezuniyet sürecinin uzatılmasının en önemli sebebi, araştırma görevlilerinin ilişiği kesilme durumu nedeniyle yaşadığı geçim ve gelecek kaygısıdır. Bu durumun kamu kaynağının etkin kullanılmamasına yol açtığı aşikârdır. Söz konusu 50/d’li araştırma görevlilerinin özlük hakları noktasında olumlu yönde yapılacak bir değişim, zaman ve kaynak israfı açısından kayda değer bir sorunu ortadan kaldıracaktır.”