Avrupa'da Türk dönemi başladı
“Avrupa kıtasında önümüzdeki altı ayın Türk dönemi olacağını ifade etmek istiyorum…” Bu sözler, Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na ait.Davutoğlu, bugün Türkiye adına, Avrupa Konseyi’nin Bakanlar Komitesi başkanlığını altı aylık bir süre için üstl
“Avrupa kıtasında önümüzdeki altı ayın Türk dönemi olacağını ifade etmek istiyorum…” Bu sözler, Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na ait.
Davutoğlu, bugün Türkiye adına, Avrupa Konseyi’nin Bakanlar Komitesi başkanlığını altı aylık bir süre için üstlendi.
Bu sözleri Strazburg’da söylerken, hemen yanında, Avrupa Konseyi’nde en üst seviyede görev yapan bir Türk duruyordu;
Ocak ayında Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi başkanı seçilen Ak Parti Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu.
Çavuşoğlu da benzer konuşuyor;
“Bu 6 aylık dönem süresinde birlikte yapacağımız çalışmalar ile birlikte Türkiye'nin Avrupa Konseyine damgasını vuracağını düşünüyorum.”
Kısacası, Avrupa Konseyi’nin yürütme organı olan Bakanlar Konseyi de, danışma ve yasama organı olan Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi de, Türkler tarafından yönetilecek.
Davutoğlu, duygularını şöyle anlattı:
“Bugün ülkemiz açısından son derece onurlu bir gün yaşıyoruz. AK Bakanlar komitesi dönem başkanlığını devralmış bulunuyorum. Bu sene başında da değerli dostum Çavuşoğlu AKPM başkanlığını seçimle almıştı. Önümüzdeki 6 ay bu çerçevede Avrupa kıtasının belki de dünyanın en köklü bir kurumunun başkanlığını Türkiye üslenmiş oluyor.”
Türkiye’nin, Avrupa Konseyi’nde, Avrupa Konseyi’ne bağlı çalışan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde reform için oldukça iddialı planları var.
Peki, benzer planlar Türkiye’de demokrasi ve insan haklarını geliştirmek için de mevcut mu?
İşte bu soruyu soruyorum Davutoğlu’na.
Tarihi bir örnek veriyor. 1980’lerden, darbe sonrası Türkiye’den bahsediyor. O dönemde Türkiye ile Avrupa Konseyi arasındaki krizi örnek vererek, “bakın bugün AKPM’nin başında bir Türk var” dedi Davutoğlu.
Ve ayrıca bir de söz verdi:
Türkiye’nin de demokratikleşmesinin sürecini söyledi.
Biz gazetecilere düşen de sanırım, bu sözün yerine getirilip getirilmeyeceğini izlemek olacak…