Doğan'ın umudu Yargıtay'da
''Balyoz planı'' iddiaları soruşturması kapsamında hakkında yakalama emri çıkarılmasının ardından tutuklanan emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın avukatı, müvekkili hakkında mahkemelerin verdiği aleyhte kararların Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ''
''Balyoz planı'' iddiaları soruşturması kapsamında hakkında yakalama emri çıkarılmasının ardından tutuklanan emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın avukatı, müvekkili hakkında mahkemelerin verdiği aleyhte kararların Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ''kanun yararına bozulması'' istemiyle, İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği aracılığıyla Adalet Bakanlığına başvuruda bulundu.
Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne gelen Çetin Doğan'ın avukatı Hüseyin Ersöz, Adalet Bakanlığına gönderilmesi amacıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği'ne bir dilekçe sundu.
Dilekçede, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi nöbetçi hakiminin, tutukluluğa yapılan itirazı değerlendirerek emekli Orgeneral Doğan ve bir grup şüpheli hakkında gerekçeli bir tahliye kararı verdiği hatırlatıldı. Dilekçede, Cumhuriyet Savcılığının bu karara itirazı sonucu aynı mahkeme heyetince, nöbetçi olunmadığı halde tahliye kararının kaldırıldığı ve emekli Orgeneral Doğan hakkında yakalama emri çıkartıldığı ifade edildi.
Söz konusu karar ve gerekçesinin vahim hukuki hatalar içerdiği ve Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun (CMK) 104/2. maddesindeki açık ve emredici hükme aykırılık oluşturduğu savunulan dilekçede, mahkemenin ''tutukluluk durumuna itiraz'' ile ''tahliye istemi'' arasındaki farkı gözden kaçırdığı ve olayı bir tutukluluğa itiraz sonucu salıverme gibi gördüğü aktarıldı.
Dilekçede, CMK'nın 260. maddesinin de yorumuna giren mahkemenin, ''kanun yollarına başvurma hakkı'' içinde temyiz hakkını da barındıran ve genel bir madde olan söz konusu maddenin, CMK'nın 104/2 hükmünü bertaraf edici bir madde olmadığı bilgisi verildi.
Mahkemenin kararında, lehteki CMK'nın 267. maddesinden söz etmediği ve bu maddenin ''kanunun gösterdiği hallerde'' sözünü içerdiği belirtilen dilekçede, mahkemenin CMK 270 ve 271. maddelerinin uygulanmasını esasa etkili görmeyerek aslında savunmanın görüşünün alınmasını esasa etkili görmediği ve bu anlayışın yalnız hukuka değil, demokratik düzene de aykırı olduğu iddia edildi.
-''POYRAZKÖY'DE ELE GEÇİRİLEN MÜHİMMAT''A İLİŞKİN DAVA DURUŞMASINA ATIF-
CMK'nın 270 ve 271. maddelerinin içeriğinin anlatıldığı dilekçede, görsel olarak yapılan ''Poyrazköy'deki kazılarda ele geçirilen mühimmat'' davasının duruşmasında heyet ve Cumhuriyet savcısının hazırlanan barkovizyon ekranına bakmamakta direndikleri ve bu sırada avukatlarca heyetin uyarıldığı hatırlatıldı.
Dilekçede, söz konusu duruşmadan da anlaşıldığı kadarıyla mahkeme başkanının, ''kendi bildiğini okuduğu'', bu tutumun savunma ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHM) 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına açıkça aykırılık oluşturduğu öne sürüldü.
''Mahkemenin tutuklama kararını esasa ilişkin kararla karıştırdığı ve tutuklama kararının kesinleşmesinden söz ettiğinin'' ifade edildiği dilekçede, ''Bir defa tutuklama kararları kesinleşmez. Kesinleşme demek bir daha bu yönde bir istemde bulunulamaz demektir. Oysa CMK 104/1 her aşamada tahliye istenebileceğini açıkça düzenlemiştir'' denildi.
-İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİNİN KARARINA DA İTİRAZ-
Doğan hakkında İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi heyetince yakalama müzekkeresi çıkartıldığı ve bu kararının yok hükmünde sayılması gerektiği yönündeki taleplerinin de reddedildiği hatırlatılan dilekçede, bu konudaki itiraz ile kararın gönderildiği İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin de istemi kesin olarak reddettiği ifade edildi.
Dilekçede, ''Bu aşamada CMK 309. maddesi gereğince konunun Adalet Bakanlığınca incelenerek kesinleşmiş bulunan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 21 Nisan 2010 günlü kararındaki açık yasaya aykırılıklar nedeniyle Yargıtay'ca bozulması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirilmesini talep etmekteyiz. Tutukluluğun devamına ilişkin kararlar da itiraz edilebilen kararlardan olup, temyize tabi değildir. Bu nedenle CMK 309. madde gereğince Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirilmesi gerekmektedir'' ifadesi yer aldı.
Dilekçede özgürlük hakkının Anayasa ve uluslararası sözleşmeler gereği dokunulmaz bir hak olarak kabul gördüğü ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 13. maddesinde yer alan ''etkili başvurma hakkı''nın ihlal edildiği belirtilerek, CMK'nın 309. maddesi gereğince öncelikle Adalet Bakanlığının bu başvuruyu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına göndermesi gerektiği savunuldu.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 20 Kasım 2007 tarihli bir kararında ''Budapeşte İlkeleri''ne atıfta bulunulduğuna dikkat çekilen dilekçede, verilen örneklerin tahliye kararına karşı itirazı yapan Cumhuriyet savcısı ve kararı veren heyetin kurallara aykırı davranışlar sergilediğini gösterdiği iddia edildi.
Dilekçede, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 1 Nisan 2010 tarihli kararı ile bu kararda hukuka aykırı bir yön bulmayan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 21 Nisan 2010 tarihli kararının bozulması için CMK'nın 309. maddesi gereğince Adalet Bakanlığı'nın harekete geçmesi ve ''Kanun Yararına Bozma'' yoluna başvurması talebine yer verildi.