O erler dehşet gecesini anlattı!

Kuleli Askeri Lisesi'ndeki erler konuştu...

O erler dehşet gecesini anlattı!
İstanbul Cumhuriyet  Başsavcılığınca Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine ilişkin  yürütülen soruşturma kapsamında 36'sı tutuklanan, 14'ü ise serbest bırakılan  Kulesi Askeri Lisesi'nde görevli erlerin mahkeme sorgusunda anlattıkları, darbe  girişimi gecesi Çengelköy'de yaşanan dehşeti gözler önüne serdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu  tarafından sevk edildikleri nöbetçi İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği tarafından  sorgulanan Kuleli Askeri Lisesi Lisesi Emniyet ve Muhafaza, Hizmet ve Ulaştırma  Bölükleri'nde görevli erler, 15 Temmuz darbe gecesi, İstanbul'da olayların  başladığı Çengelköy'de neler yaşandığını anlattı. Sevk edilen askerlerin  birçoğunun terhislerine çok az bir zaman kaldığı dikkati çekerken, Azerbaycan  uyruklu misafir bir askeri öğrencinin de o gece gözaltına alınanlar arasında  olduğu belirlendi.

'HALKI TERÖRİST DİYE DÜŞÜNDÜM' 

Sorgulanan erlerden Şafak Korkut, olay günü gazinoda olduklarını ve  Yüzbaşı Samet Örenler'in herkesi çağırdığının kendilerine söylendiğini  belirterek, "Biz diğer kapıdan çıkıp kaçarken komutanlar gelmemizi söyledi. Samet  Yüzbaşı bana, 'inşaat takımına çık, arkadaşlarını bul, halı sahadaki kale  direklerini sök' dedi. Yardıma gelen bir kaç erle birlikte kale direklerini  söktük. Başka bir arkadaş gelerek bizi mühimmat aldırmaya yolladı.  Komutanlarımıza da mühimmat aldık. Sonra, 'helikopter gelecek' dendi ve geldi,  halı sahanın ışıkları kapattırıldı. Biraz durdu helikopter. Komutanlarımıza ne  yaptığımızı sorduk. 'Tatbikat olduğu, prosedür gereği olduğunu' söylediler."  ifadesinde bulundu.

Helikopterin ayrılıp ikinci kez geldiğini ve içinden çıkan 3 kişinin  okulun içine koşmaya başladığını aktaran Korkut, "Aykut Satmaz astsubaya telefon  geldi. Bölük komutanı Samet Örenler arıyordu. 'Tüm askerleri toplayın, mühimmat  alın ve nizamiyeye gelin' dedi. Nizamiyeye gittik ve çıktık. Sağda solda polisler  vardı. O arada karşıda cami imamını rütbeliler çıkartmaya çalışıyordu. İmamı  neden çıkardıklarını bilmiyorum. Cami imamı halkı sokağa çağırdı. Daha sonra  rütbeliler gibi onu aldılar. Polisleri görünce, 'terörist eylemi olabilir, bizi  de en yakın birliğiz diye çıkarıyorlar' sandım. Araca bindirdiler. 10 kişi  kadardık. Bizi Çengelköy'e götürüp benzinlikte beklettiler. Sonra ileri  gitmememizi söylediler. Halkı, 'terörist' diye düşündüm." dedi. Hiçbir sivile zarar vermediklerini, okul komutanı olan Albay Mürsel  Çıkrıkçı'nın bu sırada herkesi yere çöktürüp bir alana topladığını gördüğünü  anlatan Korkut, siyah bereli, adının "Halit" olduğunu düşündüğü bir yüzbaşının  ileride halka doğru ateş açtığını, araçlar geldiğini, orada bayağı bir süre  durduklarını ve sonra yanlarına Üsteğmen Mustafa Paycı'nın gelerek komutana,  "ileriden çok kişinin kendilerine doğru geldiğini" söylediğini dile getirdi.
 
  CAMİDEN ÇIKAN İNSANLARA ATEŞ AÇTILAR 

Üsteğmen Paycı'nın ateş etmesini istediğini, buna rağmen ateş etmeyip  geri çekildiğini anlatan Korkut, şunları anlattı:   "Üsteğmen Paycı, hedef alarak ateş etmeye başladı ve çoğu kişi  dağıldı. O ateşte ölen olmadı. Sonra Paycı yanımızdan gitti ve siyah bereli olan  yüzbaşı ile kaldık. O esnada tam önümüze bir araç geldi ve ben kaçtım. Yüzbaşı da  arkamızdaki aracın arkasına kaçtı. Gelen kişi yüzbaşının silahına saldırdı birkaç  defa vurdu. Ben hiçbirine dokunmadım. Şahıs yüzbaşının silahını yere düşürdü.  Yüzbaşı bana, 'şunu tara' dedi. Ben hiçbir şekilde ateş etmedim ve evlerin  arkasından arkaya gittim. Aracın içinde yaralı insanlar vardı. Yüzbaşı, 'aracın  lastiklerine ateş et' dedi. Ben sadece aracın lastiklerine ateş ettim. Sonra,  'aracın içindekileri hedef al' diye söyledi, ben hedef almadım. Sonra yüzbaşıya  dönüp, 'emin misiniz' diye sordum. Aracın içindekiler indi. 3 kişilerdi. 20  yaşlarında bir genç, 'ne olur ateş etmeyin yaralı var' dedi. Yüzbaşı inenleri  taramamı istedi ve ben hiçbir şekilde ateş etmedim. 'Ne yapalım?' diye sordum. O  da, 'araçlarına binsinler geldikleri yere dönsünler' dedi. Tahminimce bu şahıs  (yüzbaşı) helikopterle geldi. Üsteğmen Paycı'nın sivillere ateş ettiğini, birini  vurduğunu gördüm. Eski evlerin arkasından geri kaçtım. Yüzbaşı sanırım bir polisi  vurmuştu. Ben arkadaşımla geri kaçtım. Arkamızdan, 'ileridekiler geri çekilsin'  diye ses geldi. Gittiğimde polis olduğunu tahmin ettiğim kişi yerde yatıyordu.  Biz polisi yaralı halde görünce kaçmaya çalıştık. Geri çekilmemiz söylendi.  Nizamiyeye doğru girince yüzbaşı beni gördü. Kendi silahını bana verdi ve yukarı  çıkarmamı söyledi. Ben de emniyet muhafıza çıkarttım. Şafak yüzbaşı, 'silahları  doldurt boşalt yapmamı' söyledi. Yapıp silahları bıraktık. Koğuşa gittik birkaç  saat sonra teslim olduk. Vurulma anlarının gerçekleştiği zaman gündüz  saatleriydi.  Üsteğmen Mustafa Paycı ve yüzbaşı, camiden çıkan 50-60 yaşlarında  insanlara da nişan alarak öldürmek amacıyla ateş etmeye başlamıştı. Sabah namazı  saatleriydi. Orada karşımızdakilerin halk olduğunu anladım. Camiden çıkanlar  sadece karşıdan karşıya geçiyordu ve ne sözlü ne de fiziki direnişleri söz  konusuydu. Biz orada sadece 'terörist var' sandık. Sonradan uyandım. Birliğe  dönünce hemen üzerimizi değiştirip teslim olduk."

 'HALKA SIKMAYIN KAFASINA SIKARIM' 

Er Recep Özbakır da, nöbet sonrası içtima olduğunu ve akşam tatbikat  olacağının bildirildiğini belirterek, ona göre hazırlık yaptıklarını, akşam saat  19.00-20.00 arası iç bahçeye toplandıklarını, söylenmesi üzerine silah ve  mühimmatlarını alarak aşağı indiklerini, o arada öğrenciler bulunduğunu ve her  öğrenci başına bir asker verildiğini söyledi.  Kendilerini dışarı çıkararak ayrı yerlere gönderdiklerini ve  kendisinin Beykoz istikametine doğru 35-40 kişi ile beraber gittiğini kaydeden  Özbakır, şöyle konuştu: "Albay Mehmet Karapekmez, bize yoldaki kişileri, 'sıkı yönetim ilan  edildi' şeklinde uyarmamızı istedi. Beykoz’a  yaklaşınca bazı insanlar karşı  gelmeye başladı. Albay Mehmet Karapekmez bunun üzerine havaya ateş etmeye  başladı. Bize tatbikat olduğu söylendi. İnsanlar fazla olduktan sonra Kuleli'ye  geri döndük. Halk bizi, 'en büyük asker bizim asker' diye kolladı. Yarbay Erdal  Kılınç, 'kalabalık halka silahlarınızı sıkın yoksa ben sizin kafanıza sıkarım'  şeklinde söyledi. Ben sadece bir kere havaya ateş ettim. O da zorla ettirildim.  Bizi Kuleli'nin yanında sabaha kadar bekletip içeri soktular. Mühimmatlarımızı ve  silahlarımızı aldılar. Kuleli'nin aşağı bölgesindeki lojmanların orada 25-30  kişiydik. Haberlere baktık. Operasyon var diye gördük. Komutanlar kalmamıştı. Biz  ilk önce teslim olmaya giderken teslim olmamıza izin vermeyen okul komutanı  Kurmay Albay Mürsel Çıkıkçı idi. Sonra öğlene doğru sivillerimizi giyip teslim  olmaya karar verdik. Bölükçe hep beraber teslim olduk."

  Şüphelilerden er Şevket Şen ise, olay günü tatbikat olduğu için aşağı  inmelerinin istendiğini ve bölük komutanları Yüzbaşı Samet Örenler'in geç  kaldıkları için kendilerini azarladığını belirterek, "Sonra üstümüzü giyip  silahlarımızı aldık. Kale direklerini ve brandaları söktük. Helikopter geleceği  söylendi. Helikopter bir kere indi. Bize ışıkları kapattırdılar. Birilerini  aldılar ancak ben görmedim. 15-20 dakika sonra helikopter yine gelerek birilerini  aldı ve gitti. Daha gelmedi. Aykut astsubayı nizamiyeden arayarak silahlarımızı  alıp gelmemiz gerektiğini söylemişler." dedi.

HAYDİ ASLANLARIM ÖNÜNÜZE GELENİ VURUN 

 Nizamiyeden arabalara bindirilip Çengelköy'e götürüldüklerini ve okul  komutanı Çıkıkçı'nın kendilerine, "Haydi aslanlarım göreyim sizi, önünüze geleni  vurun" dediğini aktaran Şen, "Bizi arabaların arkasında mevzi alacak hale  getirdiler. Ön tarafta çatışanlar vardı. Onlar polisle çatışıyordu. Başka ateş  eden yoktu. Sadece ikisi vardı. Askerler de mevzi aldı ve bekliyorlardı.  Sivilleri uyarıyorlardı. İsmini bilmediğim uzman onbaşımız sivilleri oturtuyordu,  2 tane de özel kuvvet polisi vardı. O polisler ve ismini bilmediğim uzman  çavuşlar sivillerin ellerini kelepçeleyip oturtuyorlardı. Okul komutanım Çıkıkçı,  sivilleri bayağı bir dövüyordu. Sabaha kadar oradaydık. Saat 05.30- 06.00  sularında emir geldi ve biz Kuleli'ye döndük. Silahları teslim ettik. Polisler  bizi aldı. Buradaki herkesi Kuleli içinde aldılar." ifadesini kullandı.  Tatbikat olacağını öğrendikten sonra silahını bulamadığını, Yüzbaşı  Samet Örenler'in normal bir silah alabileceğini söylediğini ve okul komutanının  kendilerini topladığını söyleyen er Şükrü Şahin Yükselmiş de, "20-25 kişilik bir  grup halindeydik. Bize, 'kimse çekilmeyecek, korkmayacak, şu an sadece tatbikat  yapıyoruz, ileriye yürüyeceksiniz' dedi. Herkesi zorla nizamiyede kamyonete  bindirdiler. Kamyonetler yarım saat sonra teker teker çıktı. Ben binmedim, arkada  kaldım bilerek. Herkes mühimmat almak için yürüdü, biz de, 'tatbikat için neden  almamız gerektiğini' sorduk. Bize okul tarafında gelen araçlara, 'devam edin,  durmayın evlerinize gidin, ortalık güvenli değil' gibi uyarılar yapmamızı  söyledi. Biz de bunu yaptık." şeklinde konuştu.

'ÇEVİK KUVVET BİZE YARDIMCI OLUYORDU'

 Gece saat 01.00 sularında okul komutanı Çıkıkçı'nın kendi aracıyla  Çengelköy'e doğru ilerlediğini ve ileriden çatışma seslerinin gelmeye başladığını  dile getiren Yükselmiş, şunları kaydetti: "Bu arada çevik kuvvetler de nizamiyede araçları ve yayaları  geçirmemizde bize yardımcı oluyorlardı. Okul komutanımız geldiğinde sivil  insanları darp etmeye başladı. Biz o zaman farklı bir şey olduğunu anladık. Ben  ilk defa tatbikat gördüm. Bunu da eski okul komutanımızı uğurlama amacıyla  yapacağımızı söylediler. Biz nizamiyeden girmeye çalışınca komutanlar içeri  sokmadı. Biz karşı gelince bu sefer, 'kafana sıkarım' şeklinde tehdit etti. Sonra  ben Çengelköy'e doğru yürümeye başladım. Saat 2.00 sularıydı ve silah sesleri  azalmıştı. Okul komutanı Çıkrıkçı şüphelendiklerini ellerini kelepçeleyerek ya da  yanındaki çevik kuvvete yaptırarak diziyordu. Biz elleri kelepçeli şahıslara  yiyecek içecek verdik. Bilekleri sıkanları çözdük. İleride çatışmada arada kalan  kişiler gördük, yardımcı olduk. Geri çekildik. Sabah saat 06.00 sularıydı. Mürsel  Çıkrıkçı bize, 'tam dolduruş yapacaksınız' dedi. Birkaç er komutana karşı geldik.  Telefon görüşmesi yaparak tanımadığı bir askeri Çengelköy tarafına yolladı. Sonra  geri gelmeler başladı. Biz de sabah okul civarında bulunan çevik kuvvet  otobüslerine bindirilerek okula getirilip sonrasında polis ekiplerine teslim  olduk. Saklanabilen varsa saklanmıştır. Ben silahımı bulamadım başkası da benim  silahımı almış olabilir."

ASTSUBAY YÜZBAŞIYA SİLAH DOĞRULTTU 

Kısa dönem erlerden Nazım Usta da, terhisi için saat saydığını ve  kendisi gibi terhisine az kalan erlerle birlikte zimmetlerini teslim ettikleri  için aşağı inmeyip koğuşta kaldıklarını anlatarak, "Kuleli sınırları dışına hiç  çıkmadım. Sonra haber gönderdiler, 'herkes gelsin' diye. Teslim etmemiz gereken  kamuflajları giyip elime bir silah aldım. Aykut astsubay bizi nizamiyeye  gönderdi. Silahım boştu. Öğrencilerden birkaç metre sağda oturduk bekledik. Hem  askerler hem de polisler vardı. Ben halen tatbikat olarak düşünüyordum çünkü  şarjörler boştu." dedi.

 Koğuşa su getirmeye giderken saat 23.00 sularında televizyona  baktığını ve daha önce darbe olduğunu duyduğunu aktaran Usta, şunları söyledi: "Ancak televizyondan bakınca olmadığını düşündüm. Sonra bize mühimmat  verdiler, nizamiyeye geri döndük. Nizamiyede bizi mühimmat almaya gönderen bölük  komutanı Samet yüzbaşına, Astsubay Kemal Vurgun, 'Siz kimden emir alıyorsunuz,  siz 3-5 vatan haini emir almışsınız, ben bu askerleri yem ettirmem' dedi. Bölük  komutanı da, 'askerler emrediyorum, benimle gelin' dedi. Ben haberlerde  Genelkurmay ve 1. Ordu'nun onaylamadığını gördüm. Kemal Vurgun'un yanında 3 asker  vardı. Bu askerler Kemal astsubay ile birlikte birlik içerisindeydiler.  Aralarında çatışma çıktı ve silahlar çekildi. Kemal astsubayın silah doğrulttuğu  kişi Samet yüzbaşıydı. Sonradan ismini bilmediğim bir yarbay gelmişti. Kemal  astsubay, 'benimle gelin' deyince onunla gittik. 'Dağılın' diye bir ses geldi.  Oradan uzaklaşmaya başladık. Birbirimizi kaybettik. Sabaha kadar er gazinosuna  gelerek bekledik. Kapıları kilitledik."

Çay ocağında görevli piyade er Mustafa Güneri de, saat 22.30'da içtima  olacağının ve silahlarını alıp çıkmalarının söylendiğini anlatarak, birkaç erle  mühimmat almaya gittiklerini, nizamiye dışındaki kule önüne çıkarıldıklarını ve  gelen geçen araçlarla yayaları göndermelerinin istendiğini anlatarak, "Saat 01.00  sularında Çengelköy istikametine doğru ilerliyorlardı. Kurmay Albay Çıkrıkçı,  kamera görüntüsü alan sivil bir vatandaşın telefonunu alarak darp etti ve  ellerini kelepçeledi. Komutanlardan Şafak Gündoğdu ve Mahbub başçavuş vardı.  Bizden ileride çatışıyorlardı. Kimle çatıştıklarını anlamadım. Mahbub başçavuş  yaralanmıştı. Büyük ihtimalle çatıştıkları polisti ancak bize söylemediler."  ifadesini kullandı.

  Öndekilerin tahminen 20-25 kişi olduğunu ve 12 er sayabildiğini  aktaran Güneri, şunları söyledi:  "Çoğunluğu rütbeliydi. En son Çengelköy'de benzinciyi biraz geçince  ışıkların orada durduk ve kendimizi sipere aldık. Sürekli kurşun geliyordu.  Komutanlar, 'geri dönmeyin ileri bakın, sağa sola dikkat edin' diyordu. Ben bu  manzarada ne olduğunu anlayamadım. Ancak ilerleyen saatlerde bizden önceki grup  polis merkezine doğru saldırmaya başlamış, okul komutanı Mürsel Çıkrıkçı,  dipçikle karşı çıkanlara vuruyordu. Sokağa çıkan halk mücadele için çıkanlardı.  Bir vatandaşı karşı çıktığı için de süpürge sapını kırarak dövdü. Şafak Gündoğdu  yüzbaşı 05.00-06.00 sularında Çıkrıkçı'ya durumları bildirdi. Panzerler geldiğini  söyledi. Çıkrıkçı da, 'devam edin, geri dönmeyin' dedi. Arkamızdaki Uzman Çavuş  Sadık Atıcı ve Uzman Onbaşı Abdullah Çoban geri dönmemizi engelledi. 'Halka ateş  etmemizi' söyledi. Tahminen polise doğru birkaç kez daha ateş ettiler. Arkadan  sırayla haber geldi, 'geri çekilin' dendi. Biz hemen arkamıza bakmadan kaçmaya  başladık. Kuleli'ye koşarak devam ettik. Geride kalanları araçlarla toplayıp  getirdiler. İçeride doldur boşalt yaptık. Kuleli Askeri Lisesi'ndeki çoğu kişi  katıldı. Hiç dışarı çıkmasa bile nizamiyenin kapısında silahlı olarak durdu. Eli  silahsız olan kişi yoktu. Ben çay ocağında görev yapıyorum. Bana bile zimmetim  olmadığı halde silah verdiler. Silahlarımızı teslim ettik. Yorgunluktan soyunmaya  fırsat bulamadık. Yattım. Gördüğüm kadarıyla tüm öğrencilerde silah vardı.  Şarjörleri dolu muydu boş muydu bilmiyorum. Biz sonrasında polislere teslim  olduk."

 KOMUTANLAR KENDİ SİLAHLARINI ALMADI 

 Kısa dönem hizmet bölüğü erlerinden Musa Yeşilyurt ise, olay günü  öğlen Özgür Aktay ve İbrahim Özdil başçavuşların, saat 15.00 sularında kendisine  muhafız bölüğündeki mühimmatı hazırlamasını söylediklerini ve hazırladıktan sonra  da yardım için diğer askerleri çağırdığına dikkat çekerek, "Bu her gün olan bir  şey değildi. 'Nedir' diye sorduğumda, başçavuş, 'yeni okul komutanının yaptığı  gereksiz işler' dedi. Açıkçası huylandım. Biz hizmet bölüğüyüz. Haberlerden  Fransa'daki olayları da duydum. 'Terör için önlem alınıyor olabilir' diye  düşündüm. Mermiler dizilmişti hizmet bölüğünde. Bölük komutanı, 'tatbikat var  silahlara koş' dedi halı sahaya geldiğimde. Saat 21.00 civarında olmuştu bu.  Bizde günlük 9 kişi nöbet tutar. Silahları sadece silah numarasına göre teslim  eder buna göre teslim alırım. Silahları 15-20 kişiye normal prosedüre göre  vermeye başladım. Samet yüzbaşı, 'sıradan ver' dedi. 'Bir kargaşa olduğunu, bunun  tatbikat olmadığını' düşündüm, yine de emin olamadım. Her silahtan mazgal  numarası almaya çalıştık. Komutanlar askerlere silah dağıttılar. Ortalık  darmadağın oldu. Çaktırmadan silah numaralarını yazmaya başladım. Herkes  gittikten sonra kalan silahların komutanlara ait olduğunu gördüm. Kendi  silahlarını almadıklarını anladım. Savaş şartlarında dahi olsa subay sınıfında  bir askerin rastgele silah alması ve vermesi mümkün değildir. Tatbikatta da asla  olamaz." diye ifade verdi.

 Haberlerde darbe girişimi olduğunu gördüğünü ve Kemal astsubayın,  'şerefsizler darbe yapıyor' dediğini belirten Yeşilyurt, Astsubay Kemal Vurgun  ile birlikte darbeci üstlerine nasıl karşı geldiklerini de şu sözlerle dile  getirdi:  "Kemal astsubay telefonda sivil bir memurla konuşuyordu. Ona, 'Darbe  yapılıyor, burada genç yaşta çocukları tatbikat diye dışarı çıkardılar, hiçbir  askerin haberi yok' şeklinde konuşuyordu. Kemal astsubay ile aramızda ne  yapacağımızı konuştuk. İki eri orada olduğundan çağırdı. Eski asker  olduklarından, askeri daha iyi tanıdıklarından onlardan, askerlere durumu  anlatmalarını, haberdar etmelerini istedi. Biz de silahlarımız alıp indik.  Mermimiz yoktu çocuklardan ne olur olmaz diye birer tane aldım. Kemal astsubay  bir başçavuşu arayarak, 'katılmayın onlara, destek vermeyin' diye ısrar etti.  Sonra nizamiye kısmına geldik 4 kişi. Kemal astsubay ortaya gelerek Samet yüzbaşı  ve bir rütbeliye, 'şerefsizler darbe  yapıyorlar, siz gençleri kullanıyorsunuz,  gençler durmayın burada, çekilin' dedi. Ben de, 'durmayın kaçın' dedim, askerler  kaçtılar. Orada engel olma amaçlı bekletilen erler vardı nizamiyede. Sonra çıktık  geldik saklandık. Kemal astsubay, 'beni paket ederler' diyerek saklanmamızı  önerdi. O ateş etse ben de ateş edecektim, mevzimi almıştım. Daha sonra  döndüğümde saat 01.30 sularıydı. Gidip saklandık, kimseye güvenemedik. Biz 4 kişi  olaylara katılmadık."

'EVLATLARIM BİR OYUN VAR SİZİ KULLANACAKLAR'

Er Sezgin Yarış da, "tatbikat var" dendiği için aşağı indiklerini.  halı sahanın orada rütbelilerin olduğu yere gittiklerini belirterek,  "Rütbelilerden Furkan Aydın, Kemal Vurgun, Aykut Satmaz ve Gökhan Ceren vardı.  Bize, 'helikopter için tenteleri sökmemiz' söylendi. Helikopter gelince kim bindi  kim indi görmedik." diye konuştu.

Bölük çavuşu olduğu için Aykut Satmaz'ın kendisinden, 'askerleri saat  22.00'den sonra Samet yüzbaşının yanına götürmesini' istediğini ve yaklaşık 10  dakika sonra okul komutanı Mürsel Çıkrıkçı'nın bir polisi dövdüğünü gördüğünü  anlatan Yarış, şöyle devam etti:

"Bunu görüp şaşırdım, 'nasıl tatbikat' diye düşündüm. Samet yüzbaşıya  soracaktım ama bulamadım. Birkaç asker gelerek, 'Kemal astsubay bize darbe olacak  dedi, Kemal astsubay ile mühimmat alıp geleceğiz, siz de yanımıza geçin' dedi. 15  dakika kadar sonra 30 yaşlarında olan Kemal astsubay bize, 'Askerlerim,  evlatlarım, bir oyun var, sizi kullanacaklar. Oyunlarına oyuncak olmayın, beni  takip edin' dedi. Sonra Samet yüzbaşı geldi, 'dinlemeyin' dedi. Sonra Kemal  astsubay, 'Samet sen karışma' diyerek tartışmaya başladılar. Başka rütbeliler de  geldi. Kemal astsubay, 'Allah'ıma kitabıma hepinizi vururum, çocukları bırakın.  Siz bir örgütün itliğini mi yapıyorsunuz?' diye söyledi. Kemal astsubay silahını  çekince, arkasına geçtik ve biz de rütbelilere karşı silah doğrulttuk.   Biz sonrasında korkup yanımızda bulunan arkadaşlarla, toplam 16  kişiydik sanırım bölük bölgesine doğru kaçtık. Hatırlamadığım kişiler de vardı,  saklanma pozisyonuna geçtik. Saat 02.00 sularında bu olaylar olmuştu. 02.15  sularında ben, Umut Akyol başçavuşu arayıp Samet yüzbaşı ve Kemal astsubay  arasındaki olayı anlattım. O da bana, 'Kemal'i dinle, çok dikkatli olun, oradan  sakın ayrılmayın' diye söyledi. Biz gidip bir ağacın altında yattık ama uyumadık.  Uçak sesleri, silah sesleri, bağırma sesleri geliyordu. Umut başçavuşun arayıp  söylemesi üzerine, sabaha kadar Furkan Aygın'ın odasına gidip saklandık. Onun  yanında da bir er vardı. Sabah saat 07.00'ye kadar hiç çıkmadık. Şafak ve Samet  yüzbaşıyı gördüm, 'silahları toplamamızı' söylediler. Arkadaşım Kurtuluş'un şehit  olduğunu da duyduğumda bunlara, 'bu olanların burada kalmayacağını, herkese  anlatacağımı' söyledim, bana bir şey yapmadılar. Bu yüzbaşıları da polisler  aldılar. Sonrasında biz de teslim olduk.

'POLİSİ DÖVÜP ÜNİFORMASINI ÇIKARDI'

Sorgulanan erlerden Kuleli Askeri Lisesi Komutanı Albay Mürsel  Çıkrıkçı'nın habercisi olan er Şenol Kılıç, okul komutanının daha yeni görevi  devraldığını ve olayın olduğu gün akşam 16.00 sularında 1. Ordu'dan 4 adet unimog  aracın içeriye alındığını vurgulayarak, "Astsubaylar getirmişti. Okul komutanımız  bu astsubaylar ile bizzat görüşerek onları 1. Ordu'ya geri gönderdi. Saat 19.30  civarı komutan Çıkrıkçı makamından çıkış yaptı, 'tatbikat olacağını' söyledi.  Rütbelilere talimat verip nizamiyede unimoglara askerleri bindirdi. Araçları  kendi şoförleri kullandı. Birer rütbeli olan araçlara erleri doldurdular. Sonra  araçlar çıkış yaptı." ifadesini kullandı.  İtfaiye aracının üzerine de erlerin bindirilip çıkış yapıldığını,  nizamiyede eski ve yeni okul komutanları varken beklediklerini kaydeden Kılıç,  "Çelik çapraz bariyerlerle nizamiyeyi kapattılar, geçen araçları uyarmaya  başladılar. Sonra çevik kuvvetten 15-17 kişilik bir ekip otobüsle geldi. Okul  komutanı bize, 'destek için geldiklerini' söyledi ama zoraki geldikleri belliydi.  Üçerli gruplar halinde polisleri dağıttılar, bu kez polisler, 'hızlı bir şekilde  evlerinize gidin' diye söylediler. Okul komutanı çevik kuvvetten bir arkadaşı  telefonda konuşurken gördü. Sonra çevik kuvvet arkadaşı darp etmeye başladı, çok  sinirlendi, kendi tüfeğindeki mermiyi ağza verip, 'vuracağını' söyledi. Zaten  öncesinde birkaç sivili de darp etmişti. Erler çok şaşkındı. Çevik kuvveti darp  ettikten sonra silahını aldı ve üstündeki üniformayı çıkardı. 'Bu size ibret  olsun, kimse kendini düşünmeyecek, bunca şehit varken' dedi bize dönerek."  beyanında bulundu.

'POLİS KARAKOLUNA NİŞAN ALMAMIZI İSTEDİ' 

Şafak yüzbaşının okul komutanının emriyle Çengelköy'e doğru yürümeye  başladığını ve yanında da harp akademisinden geldiğini duyduğu siyah bereli  "Mahmut" isimli yüzbaşı olduğunu ve yol kenarında sağlı sollu gittiklerini  aktaran Kılıç, şöyle dedi:   "Okul komutanı bunları yere çöktürdü, karşıda kalabalık bir grup  vardı, sanırım sivildiler. Sivil olduklarını bilmiyorduk o sıra. Bu yüzbaşılar  grubun üstüne hedef alıp ateş ettiler. G3 silah kullanıyorlardı, çok sayıda ateş  edip neredeyse şarjör bitirdiler. Ölen olup olmadığını, karanlık ve uzak olması  nedeniyle anlamadım. Aynı üniformaya sahipler.  Grup orada dağıldı. Şafak ve  Mahmut yüzbaşı fazlaca ilerledi. Biz daha geride, benzin istasyonu yakınında  kaldık. Orada olan halkı güvenli bir alana topladık. Okul komutanı halktan karşı  gelene kelepçe kaktı, tüm emirleri o veriyordu. Orada 3,5 saat hiçbir şey  yapmadan Çengelköy Çınaraltı çay bahçesinin yanında bekledik. 20-25 kişi vardık.  Okul komutanı sonra, 'polis karakolundaki polislere tam dolu nişan almamızı'  istedi ancak biz nişan almadık. Sonra okul komutanına gelen telefondan sonra  okula doğru geri çekildik."

Komutanların saat 15.00'te içtima emri verip herkesin tatbikat için  akşam hazır olmasını istediklerini ve akşam 21.00 sularında hücum sesi duyduğunu  ifade eden er Niyazi Emre ise, "Bölükteki herkes hazırlanıp toplandı. İçtima  alanında 40 kişi kadar toplandık, aşağı bahçeye çıktık. Okul komutanı konuşmasını  yapıyordu. 'Korkmayın, gerçekçi bir operasyon olacak, sıkı yönetim ilan  edilmiştir, herkes hızlıca mühimmatını alıp geliyor' dedi. Biz de silahlarımızı  alıp geldik." diye konuştu.  

İçtimadan sonra kendilerini iç bahçe dışına çıkarttıklarını ve orada  bulunan her öğrenci sınıfına dörder asker görevlendirdiklerini belirten Emre,  sonraki süreçten şöyle bahsetti: "Bunun dışında kalan askerleri de Mustafa Paycı, 'bizi takip  edeceksiniz' diye çağırdı. Biz de ardından giderek mevzi aldık. Akşam saat  22.00'de nizamiye dışına çıkardılar. Sonra çevik kuvvetler geldi. İnsanların  araçlarını durduruyorlardı. Çevik kuvvet insanlara, 'burası güvenli değil,  evlerinize dönün' dedi. Çevik kuvvetten bir kişi diğerlerinin telefonlarını aldı.  Bir iki tanesine geri verdi. Biz cami hocasını çağırdık. 'Haberlerde bir şey var  mı' diye sorduk. 'Tatbikat değilse yapmayalım' dedik. Cami hocası baktı, 'bir şey  olmadığını' söyleyince rahatladık. Bizi gece saat 24.00'de oradan çıkardılar.  Okul komutanı Şafak,  Mahmut ile ismini bilmediğim yüzbaşı rütbeli bir kişiye,  'öne geçmesini' söyledi. Bir müddet yürüdüler daha sonra Mürsel Çıkrıkçı, Şafak  yüzbaşıya, 'atış serbest' diye hitap etti. Karşıda kalabalık varmış. Okul  komutanı karşıdaki kalabalığa, 'hemen dağılıyorsunuz, yoksa üzerinize bir tabur  askeri yığarım' dedi. Şafak yüzbaşıya da, 'seriye takıp tarıyorsun' dedi. Atış  yapanlar en öndeki 3 rütbeliydi. Atış yapa yapa gittiler. Vurulan olup olmadığını  görmedim. Muhtemelen vurulmuştur.

Çengelköy'e geldiğimizde olayın gerçek olduğunu anladım. Yaralı  görmedim. Mürsel  Çıkrıkçı ileride bir araç içinden sivil çıkararak dövdü. Ben  bunu görünce yanında duramadım, arkadaşlarımın yanına çekilmek istedim. Okul  komutanı izin vermeyip ileri gitmemi istedi. Ben ileri gidince atış sesleri  gelmeye başladı. Araya girdik. İleriye baktık Mahmut yüzbaşı karşıdan gelen  araçlara ateş ediyordu. Yanında bir de er vardı, araçlara önce, 'geri dönmesini'  söylüyordu, ilerlemeye devam ederse ateş edip vuruyordu. Araç içerisinde bir  şahsı vurdu. Bu olaydan kısa bir süre önce Opet benzinliğine gittik. İçeride bir  görevli vardı. 'İçeriden çıkmamasını' söyledik. Sonra Uzman Çavuş Recep Ayıkdere  içeride bir bayanın oturduğunu gördü. Gece saatleriydi. Kadına, 'korkmanıza gerek  yok sizin güvenliğiniz için bunu yapıyoruz' dedi ve oradan çıkarttı. Karşıdan  biri ateş etmeye başladı. Biz mevzi aldık. Birkaç el daha ateş edildi. Ben oradan  otoparkın olduğu yere geçtim. Mahmut yüzbaşının yanında durmak istemedim.  Sürekli, 'vur' emri veriyorlardı. 'Vurmayanı biz vururuz' diyorlardı. O sırada  Abdullah Çoban isimli uzman onbaşı sivilleri göstererek, 'ayağa kalkan olursa  vur' dedi. 'Nasıl yani?' dediğimde, 'ayağından değil kafasından vur' diye  söyledi. Bu uzman onbaşı ara sokaklardan sivilleri toplayarak getiriyordu. Gelmek  istemeyen sivilleri Mürsel Çıkrıkçı'ya söyleyerek dövdürüyordu. Mürsel Çıkrıkçı  polis karakolunun önüne geçerek, 'acil boşaltın' dedi. Birkaç kişi mevzi aldı. '3  dakikanız var boşaltmazsanız burayı yıkarım' dedi. Ben o anda darbe olduğunu  kesin olarak anladım. Sonra polis karakolunu bıraktılar. Sivillere, 'biz geri  çekiliyoruz' dedi. Otobüslerle birliğe geri döndük. Sabah da teslim olduk."

 Er  Görkem İlhan da, unimog araçların girişine şahit olduğunu ve  araçları karşıladığını belirterek, "Bu araçlar saat 17.30-18.00 arası geldiler  diye hatırlıyorum. 'Araçların aranmadan direk içeri alınması' söylendi. Bizi  mühimmatsız ve koruması olan öğrencileri korumamız için verdiler. Dışarıda yol  güvenliği için bizi dizdiler. Çevik kuvvet polisleri de vardı. Polisleri de  görünce bunu tamamen tatbikat olarak algıladık. Göksel Eren isimli yüzbaşıya,  'İçişleri Bakanlığına bağlı polisler nasıl darbeye yardım edebilirler' diye  sordum, o da bana güldü." dedi. Göksel yüzbaşının kendisinden, insanları evlerine gitmeleri için  uyarmasını istediğini ve bir helikopterin 2 kez gelip 2 kez gittiğini gördüğünü  aktaran İlhan, şöyle konuştu:

 "İlerleyen saatlerde Yüzbaşı Ferhat Bayar'ın, araçları, 'asker  yönetime el koydu, hemen evlerinize gidin' diyerek uyardığını, soru soranlara  tüfek dipçiği ile vurmaya başladığını gördüm. Sonra camilerden anons geçildi.  'Demokrasiye sahip çıkın' deniyordu. Yüzbaşı Bayar ve Astsubay Gökhan Ceren  camiye saldırarak, kapıları yumruklamak suretiyle insanları çıkarttılar.  Sonrasını göremedim. Okul bölgesinden bir ateş sesi duyduk. 'Yere yatıp mevzi  almamız' söylendi. Öğrenciler de yattılar. Sonra askerler ve çevik kuvvetler  çağrıldı. O esnada çevik kuvvetle sohbet etme fırsatı bulduk. Çevik kuvvet  polisleri biber gazı getirerek yolu kapattılar. Gelen araçlara, 'geri  dönmelerini' söylediler. Kendilerine karşı çıkan birkaç araç içindekileri de  Ferhat Bayar yüzbaşı ve Erdal Kılınç yarbay darp ettiler. Biz askerler ve çevik  kuvvet polisleri ile orada rehin alınmış gibiydik. Erdal Kılınç isimli yarbay  halka, 'hainler hepinizi öldüreceğim' dedi. Bize de, 'ateş edin yoksa kafanıza  sıkarım' dedi. Biz de havaya doğrultarak ateş açtık. Polislere de, 'biber gazı  atmalarını' söylediler. 2 tüp biber gazı sıkıldı. Sonra birkaç kişi daha geldi.  Bunun üzerine Erdal Kılınç yarbay ve Ferhat Bayar yüzbaşı halka hedef alarak ateş  açtı. Ben ara sokağa attım kendimi. Bu nedenle ölen olup olmadığını görmedim.  Yaralısı olan araca, '1 dakika süre verdiğini hepsini vuracağını' söyledi. Sonra,  '20 saniyeleri kaldığını' söyledi ve ateş açmaya başladı. Gördüğüm kadarıyla  kimse vurulmadı.

Erdal yarbay, 'gördüklerimizi vurmamızı' söyleyerek Beykoz yönüne  doğru ilerledi. Ferhat yüzbaşı ve Erdal yarbay, 'gördüğümüzü vurmamızı'  istediler. Erdal yarbay çok agresifti. Muhtemelen yaralıyı o vurdu. Ferhat  yüzbaşı çalışan bir silah istedi. Ben de bozuk silahımı aldım ki etrafa zarar  vermeyeyim diye. Sabaha kadar bekledik. Ses çıkartanlara Göksel Eren yüzbaşı,  Erdal Kılınç yarbay ve Gökhan Ceren astsubay daha yukarılara doğru hedef almadan  ateş açtılar. Sonra iç bahçeye geçtik. Doldur boşalt yapıldı. Şu an hatırladım.  İbrahim Karataş yüzbaşı da halka ateş eden rütbeliler arasındaydı."

 AZERİ MİSAFİR ÖĞRENCİ DE İFADE VERDİ 

Hakimlikçe Azerbaycan uyruklu Nazim Memedov'un da ifadesi alındı. Kuleli Askeri Lisesi'nde misafir öğrenci olduğunu ve askeri lisede okuduğunu belirten Memedov, "Son sınıfım. Azerbeycan'da devlet okulunda mezun  olarak Kuleli Lisesi'ne geldim. 'Mezuniyet var' diye çağrıldık. Bu normal bir  durumdu. Mezuniyete çıktık, okul komutanı değişimi oldu. Bu temmuzdan temmuza 2  senede bir olur. 2 senesi bitmişti. Biz de okula onun için gelmiştik. O sırada  öğrenciler tatildi. Yakın bir arkadaşımın babası ve dayısı gelmişti. '15  Temmuz'da da kalalım' diye düşündük. Olay günü dolaştıktan sonra okula erken  döndüm. Arkadaşlarımı gördüm, kokteyl olduğunu söylediler. Ben çağrılanlar  arasında yoktum. Ancak İstanbul'da olduğumdan misafirhanede kaldım." dedi.  Gece saatlerinde bir arkadaşının söylemesi üzerine televizyona  baktığını ve olanları oradan öğrendiğini anlatan Memedov, "Sadece asker sokağa  çıktı diye gördüm. Türkiye genelinde bir faaliyet olduğunu anladım. Misafirhane  okulun aşağı tarafındadır. Diğer askerleri görme ihtimalim yoktu. Dışarıda kalan  arkadaşım babası ile geri dönecekti. Ancak olaylar nedeniyle dönemediler. Bana  etrafta komutan olup olmadığı soruldu telefonla, nizamiyeye doğru gittim, bir  karartı gördüm. Bölüktü sanırım. Misafirhaneye geri döndüm. Tekrar aradılar,  'okulda kimsenin olmadığını, yapacak bir şey olmadığını' söyledim. Kapıyı kapatıp  uyudum. Sabah uyandığımda diğer Azeri olan Amrah Amirov isimli arkadaşım geldi. O  da misafirhanede kalıyormuş. Onunla birlikte çantalarımızı topladık dışarıya  çıktık. Nizamiyeye gittiğimizde polisler vardı. Bizi çağırdılar. Olaylara katılıp  katılmadığımızı sordular. Biz de, 'bilgimiz yok' dedik. Yine de bizi götürdüler."  şeklinde konuştu.

BÖLÜK KOMUTANI TESLİM OLMAMIZI ENGELLEDİ 

Diğer erlerden Önder Altin, "15 Şubat'tan beri askerim. Terhisime 9  gün kaldı. 10 Mart'tan beri Kuleli’de dış birlik olarak askerlik yaparım. Olay  gecesi birden, 'tatbikat var' dendi. Bize dolu mühimmat verdiler. 'Herhalde  doğuda sıkıntı var' diye bana söylendi. Ben de eşimi arayıp sordum. Sıkıntı  olmadığını söyledi. Saat 21.00-22.00 arası tatbikat emri verildi. " dedi.   Mustafa Karaca ise, "Cuma günü sabah tek gün için kamera  gözetlemesinde sabit emniyet adında görevlendirildim. Mühimmatları izliyordum.  Öğlen 14.00 sularına kadar her şey normaldi. İsmini bilmediğim bir başçavuş  geldi. 10 sandık mühimmat getirdiler. Hizmet bölüğüne de 3 asker gelerek saat  14.00'den akşama kadar şarjör doldurdular. 15.30-16.00 sularında bölük  komutanımız Yüzbaşı Şafak Gündüz askerlerin hepsini içtimada topladı ve 'tatbikat  olduğunu, akşama hazırlıklı olmamız gerektiğini' söyledi. Nöbetteyken Kartal  istikametinden bir helikopter geldi ve kulenin tüm ışıkları söndü. 21.00  sularında gelen helikopter 22.30'da gitti. Sabah 06.00'ya kadar bulunduğumuz  yerden ayrılmadık. Darbe olduğunu öğrendik, korktuk. Herkes kendi bölüğüne  ayrılmıştı. Aşağıda anons sesleri geldi. 'Teslim olun bir şey yapmayacağız'  şeklinde. Okul komutanı kapıları kapatmış. Bölük olarak sivil elbiselerimizi  giydik teslim olacaktık. Bölük komutanı bizim çıkmamızı engelledi. Sonra polisler  gelerek bizi gözaltına aldılar ve götürdüler." ifadesini kullandı.

Er Mustafa Sungur da,  "Tatbikat olacağı söylendi. İçtimaya katıldım.  Bölük komutanımız Şafak Gündoğdu bize, 'yeni komutanımız geldi, görev yerini  aldı, akşam tatbikat var, okulun emniyetini nasıl aldığınıza bakacak, sizleri  kontrol edecek, fazla sağa sola ayrılmayın' şeklinde söyledi. Akşam 20.00  sularında alarm verilince de herkes hareket etti. Herhangi bir askerin hareket  etmeme ihtimali yoktur. Aşağıya arkadaşlarla indim. Boş şarjör ile indiğimizi  gören bölük komutanı mühimmat almamızı söyledi. 30-35 öğrenci Mevlüt Acar  binbaşının emrindeydi. Öğrencilerin elinde silah vardı ama mühimmat yoktu.  Fazlalık görünsün diye gelmişlerdi. Mevlüt binbaşı beni ve arkadaşlarımı çağırdı.  Kilitli olan kapının kilidinin kırılmasını istedi. Biz 1.5 saat kadar bekledik.  Öğrencileri alıp nizamiyeye gitmemiz söylendi. Önünde silah nöbeti tuttum,  dışarıya çıkmadım."

KEMAL ASTSUBAYA YARDIM EDEN ASKERLER SERBEST

 İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği,  "kasten adam öldürme ve kasten  yaralama" suçlarından tutuklanmaları talep edilen şüpheli erlerle ilgili,  kuvvetli suç şüphesinin bulunmaması nedeniyle bu suçla ilgili tutuklama  taleplerinin reddedildiğini bildirdi.   Hakimlik, askerlerden ikisini, üzerlerine yüklenen suçu işlemedikleri  ve anayasal suç işlemek konusunda kararlı olan örgüt üyelerine karşı koyarak  engel oldukları için, aralarında Azeri misafir öğrencinin de olduğu 8 askeri,  kuvvetli suç şüphesinin bulunmaması, askeri birlik dışında veya nizamiyede  silahlı bir vaziyette ve suçun işlendiği anda bulunmadıkları için ve 4 askeri de,  aynı askeri birlikte görevli Astsubay Kemal Vurgun ile birlikte hareket ederek  fiillerine kendiliklerinden son verdikleri için serbest bıraktı. Diğer 36 şüpheli erin tutuklanmasına karar veren hakimlik, tutuklanma  gerekçesi olarak da, "şüphelilerin TSK’nın hiyerarşik yapısı içerisinde hareket  etmeyerek Türkiye Cumhuriyeti devletini ortadan kaldırmayı amaçlayan ve bu amaç  doğrultusunda devletin çeşitli kurum ve kuruluşlarına sızarak kamu hukukundan  kaynaklanan gücü kendi amaç ve doğrultularında kullanarak faaliyette bulunduğu  kamuoyuna yansıyan birçok hazırlık soruşturması ve kamu davalarından anlaşılan  FETÖ/PDY ile bağlantılı olarak hareket ettiği kanaatine varılan 'Yurtta Sulh  Konseyi' isimli yasa dışı örgütün faaliyeti içerisinde yer almalarını" gösterdi.  FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün amaçlarını gerçekleştirmek amacıyla  15 Temmuz günü başta Ankara ve İstanbul olmak üzere Hava, Kara ve Jandarma  komutanlıkları bünyesindeki yasa dışı oluşumun emir ve direktifleri doğrultusunda  "Yurtta Sulh Konseyi" kurarak darbe girişiminde bulunduğunu belirten hakimlik,  yapılanmanın eylemlerine iştirak ettikleri anlaşılan şüphelilerin, üzerilerine  atılı "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Cumhurbaşkanına suikast,  TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme,  Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını  engellemeye teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma" suçlarını  işledikleri yönünde kuvvetli suç şüphesine dayanan deliller bulunduğu kanaatine  varıldığını bildirdi.Suçların yasada öngörülen ceza miktarı, önemi, katalog suçlardan  olması, tutuklama nedeninin var sayılması, kaçma şüphelerinin olması, FETÖ  üyelerinin fırsat bulduklarında yasal gayrı yasal yollarla yurt dışına  kaçtıklarının daha önceden görülmesi ve soruşturmanın henüz tamamlanmamasını göz  önüne alan hakimlik, şüphelilerin, "kanunsuz emrin yerine getirilemeyeceği ve  anayasal düzenin değiştirilmesine yönelik suçun yani halk arasında bilinen adıyla  darbenin fiili olarak erlerin katılımı olmaması halinde hayata geçirilemeyeceği"  hususuna dikkati çekerek 36 şüphelinin tutuklanmasına hükmetti.

HABERE YORUM KAT
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler