Trabzon Limanı savaş sebebi!
Rusya'nın önemli gazetelerinden İzvesitiya, Güney Osetya'da patlak veren savaştan Türkiye ve ABD'yi sorumlu tuttu. Gazetenin manşetinde yer alan "Gürcistan savaşa nasıl hazırlandı ve kimler yardım etti?" başlıklı haberde Ankara'nın Tiflis yönetimine yaptı
Yayınlanma:
Rusya'nın önemli gazetelerinden İzvesitiya, Güney Osetya'da patlak veren savaştan Türkiye ve ABD'yi sorumlu tuttu.
Gazetenin manşetinde yer alan "Gürcistan savaşa nasıl hazırlandı ve kimler yardım etti?" başlıklı haberde Ankara'nın Tiflis yönetimine yaptığı askeri yardımlara vurgu yapıldı.
Haberde Türkiye'nin Gürcistan'a savunma harcamaları için 45 milyon dolar yardımda bulunduğu ve bu yardımın ABD'nin verdiği parasal destekten bile çok olduğunun altı çizildi. TSK'nın Gürcü subaylara yıllardır eğitim verdiğini de hatırlatan İzvestiya, Türkiye'nin Gürcü ordusuna çok sayıda gelişmiş silah ve mühimmat sağladığını da yazdı. Gazete yapılan yardımları şöyle şöyle sıraladı:
"100 araç, 50 adet PZRK tipi füze rampası, Kılıç 2 ve Doğan savaş gemileri, SkyWatcher hava erken uyarı sistemi, 80 adet MP5 otomatik silah, 1800 M72 el bombası, 10 milyon adet mermi, 160 MP5A3 silahı var...
Peki tüm bu verilere bakarak İzvestiya'nın yorumuna katılmak mümkün mü? Kısmen mümkün olsa da genel olarak hayır. Çünkü Kafkasya'da Soğuk Savaş'ın ardından yaşanan gelişmelerde Türkiye hiç bir zaman belirleyici bir rol oynamadı, hatta istese bile oynayamadı. Türkiye, iki kutuplu dünya düzenin sona ermesinin ardından sınırlarında yaşanan değişime hazırlıksız yakalandı. Daha sonra da süper güçlerin izlediği stratejiler arasından ulusal çıkarlarına uygun gördüğüne eklemlenmeye çalıştı. Uluslararası ilişkiler de 'ulusal çıkar' kavramına göre hareket etmek de reel politikanın en doğal sonucu. Tıpkı Rusya'nın da yaptığı gibi.
Moskova, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra hakimiyet alanındaki eski coğrafyalarda ulusal çıkarlarını koruyabilmek için türlü yollara başvurdu. Bunlardan biri de bağımsızlığını kazanan eski Sovyet ülkelerindeki azınlıkları ve etnik farklıları kaşımak oldu. Gürcistan da, Abhazya ve Güney Osetya sorunlarında bu politikadan nasibini aldı. Bağımsızlığın hemen ardından Moskova'dan uzaklaşmaya çalışan Tiflis, çözümün Kremlin'den geçtiğini görünce çark etti. Aynı senaryo, Karabağ sorunuyla boğuşan Azerbaycan'da, Dinyester'deki Rus azınlıkla problemler yaşayan Moldova'da hatta Ukrayna'da da tekrarlandı. Bu ülkeler sırf bu nedenle, işlevsiz dahi olsa GUAM adlı bir askeri ittifak bile kurdu.
Ancak Rusya'nın eski Varşova Paktı ülkeleri ile Sovyet cumhuriyetlerini etki alanında tutmayı amaçlayan 'Yakın Çevre' siyaseti yıllar için de büyük darbeler aldı. Orta Avrupa'daki tüm eski müttefikler Avrupa Birliği'ne katıldı. Ardından da NATO üyeliğiyle tanıştı. Gürcistan ve Ukrayna gibi komşu ülkelerin de NATO'ya doğru kayması Moskova'yı iyiden iyie tedirgin etti. Son olarak Bükreş'te Ukrayna ve Gürcistan'a NATO kapılarının açılması bir anlamda bardağı da taşırdı. Kremlin, Bükreş'teki toplantının hemen ardından böyle bir durumun kabul edilemez olduğunu duyurdu.
Avrasya'daki enerji rekabeti ve Orta Avrupa'daki füze kalkanı tartışmaları da hatırlanacak olursa bugün Güney Osetya'da başlayan ve yayılma eğilimi gösteren savaşın perde arkasını anlamak daha da kolay olacaktır. Rusya'nın Gürcülerin Güney Osetya'ya yaptığı müdaheleye verdiği sert yanıtın arkasındaki mesaj daha çok Atlantik'in öteki yakasına yönelik. Sırbistan'ın bombalanması, Kosova'nın bağımsızlığı, Gürcistan ve Ukrayna'daki Soros destekli sivil darbeler karşısında hareketsiz kalan Moskova şimdi şunu söylüyor:
Bu bölgede artık benim istediklerim olmuyor ama istemediklerim de olmayacak.
İzvestiya'daki habere dönecek olursak, bölgede istikrar isteyen Türkiye'nin Gürcistan'a verdiği destek zaten gizli değil. Türkiye istikrar için Gürcistan'ın toprak bütünlüğünden yana. Tıpkı Irak'ın toprak bütünlüğünden yana olduğu gibi.
Türkiye'nin bunu yaparken çoğu zaman fedakarlıklarda bulunduğunu da söylenebilir. Örneğin Ankara, Acaristan'da 2003 yılında yaşanan olaylar karşısında sessiz kaldı. Batum ve çevresindeki Müslüman halka karşı Gürcü yönetiminin sürdürdüğü misyonerlik faaliyetlerini uluslararası hukuktan doğan haklarına rağmen görmezlikten geldi. Hatırlanacağı gibi, halen yürürlükte olan ve Türkiye-Gürcistan sınırını çizen 1921 Kars anlaşması gereği Türkiye Acaristan Özerk Cumhuriyeti'nin garantörü.
Türkiye'nin Gürcistan'a verdiği destek, Abhazya ve Kuzey Kafkasya'da akrabaları bulunan kendi vatandaşlarını bile zaman zaman rahatsız etti. Ankara, tarihi bağları olduğu halkaların savaşı karşısında ince bir çizgide durmasını da bildi. Örneğin, Tiflis'in bütün tepkisine rağmen Trabzon'dan Abhazya'ya yapılan gayriresmi feribot seferlerine de göz yumdu.
Türkiye için durum böyle, peki Ruslar neler yaptı? Sovyet döneminde bölgenin demografik yapısındaki oynamalar bugünleri hazırladı. 1990'lı yılların başındaki Abhazya savaşında Gürcistan'a karşı hava operasyonları düzenlendi. Ama Abhazların tek bir uçağı bile yoktu. Başkent Suhumi denizden de bombaladı ama Abhazların donanması da yoktu! Yani Rusya Gürcistan'ı o dönemde de vurdu. Sonra da Osetya ve Abhazya'ya barış gücü aldı altında yerleşti. Yıllar süren anlaşmazlıkta barış gücünün çok uluslu olmasına müsade etmedi. Oset ve Abhaz liderlerler Tiflis'in sesi her yükseldiğinde soluğu Moskova'da aldı. Bağımsız Gürcistan'ın kapatılmasını istediği Sovyet döneminden kalma üsler yıllarca kapatılmadı ve Tiflis'e gözdağı vermek için kullanıldı. Avrupa Konvansiyonel Silahları Sınırlandırma Anlaşması'nda güney kanadı olarak belirlenen bu bölgedeki üslerde, teçhizat sınırlamasına uyulmadı ve uluslararası hukuk ihlal edildi. Dahası baskılar sonucu bu üslerden sökülen teçhizat, Rusya'ya değil Türkiye'ye 30 km uzaklıktaki Ermenistan'ın Gümrü üssüne nakledildi. Son olarak Almanların Abhazya için hazırladığı çözüm planı da Kremlin'den döndü.
Abhazya ve Osetya'da binlerce kişiye Rus passaportu verildi ve bu bölgeler 'de facto' olarak Moskova'ya bağlandı. Şimdi Gürcistan'ı bombalayan Kremlin, kimlik vererek vatandaşı yaptığı bu insanları koruduğunu söylerek kendini savunuyor. Rus lider Medvedev'in, Kıbrıs Barış Harekat'ında Ecevt'in "Ada'ya barış için giyoruz" sözlerini hatırlatan açıklaması ise sadece basit bir meşruiyet çabası...
İzvestiya'nin haberinde yer alan bir başka nokta da Gürcülerin savunma harcamalarının son yıllarda 30 kart artarak 1 milyar dolar seviyesine çıkmış olması. Şimdi soru şu, yukarıda yapılanlar karşısında hangi ülke tehdit algılamaz ve savunma harcamalarını arttırmaz?
Gazetenin manşetinde yer alan "Gürcistan savaşa nasıl hazırlandı ve kimler yardım etti?" başlıklı haberde Ankara'nın Tiflis yönetimine yaptığı askeri yardımlara vurgu yapıldı.
Haberde Türkiye'nin Gürcistan'a savunma harcamaları için 45 milyon dolar yardımda bulunduğu ve bu yardımın ABD'nin verdiği parasal destekten bile çok olduğunun altı çizildi. TSK'nın Gürcü subaylara yıllardır eğitim verdiğini de hatırlatan İzvestiya, Türkiye'nin Gürcü ordusuna çok sayıda gelişmiş silah ve mühimmat sağladığını da yazdı. Gazete yapılan yardımları şöyle şöyle sıraladı:
"100 araç, 50 adet PZRK tipi füze rampası, Kılıç 2 ve Doğan savaş gemileri, SkyWatcher hava erken uyarı sistemi, 80 adet MP5 otomatik silah, 1800 M72 el bombası, 10 milyon adet mermi, 160 MP5A3 silahı var...
Peki tüm bu verilere bakarak İzvestiya'nın yorumuna katılmak mümkün mü? Kısmen mümkün olsa da genel olarak hayır. Çünkü Kafkasya'da Soğuk Savaş'ın ardından yaşanan gelişmelerde Türkiye hiç bir zaman belirleyici bir rol oynamadı, hatta istese bile oynayamadı. Türkiye, iki kutuplu dünya düzenin sona ermesinin ardından sınırlarında yaşanan değişime hazırlıksız yakalandı. Daha sonra da süper güçlerin izlediği stratejiler arasından ulusal çıkarlarına uygun gördüğüne eklemlenmeye çalıştı. Uluslararası ilişkiler de 'ulusal çıkar' kavramına göre hareket etmek de reel politikanın en doğal sonucu. Tıpkı Rusya'nın da yaptığı gibi.
Moskova, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra hakimiyet alanındaki eski coğrafyalarda ulusal çıkarlarını koruyabilmek için türlü yollara başvurdu. Bunlardan biri de bağımsızlığını kazanan eski Sovyet ülkelerindeki azınlıkları ve etnik farklıları kaşımak oldu. Gürcistan da, Abhazya ve Güney Osetya sorunlarında bu politikadan nasibini aldı. Bağımsızlığın hemen ardından Moskova'dan uzaklaşmaya çalışan Tiflis, çözümün Kremlin'den geçtiğini görünce çark etti. Aynı senaryo, Karabağ sorunuyla boğuşan Azerbaycan'da, Dinyester'deki Rus azınlıkla problemler yaşayan Moldova'da hatta Ukrayna'da da tekrarlandı. Bu ülkeler sırf bu nedenle, işlevsiz dahi olsa GUAM adlı bir askeri ittifak bile kurdu.
Ancak Rusya'nın eski Varşova Paktı ülkeleri ile Sovyet cumhuriyetlerini etki alanında tutmayı amaçlayan 'Yakın Çevre' siyaseti yıllar için de büyük darbeler aldı. Orta Avrupa'daki tüm eski müttefikler Avrupa Birliği'ne katıldı. Ardından da NATO üyeliğiyle tanıştı. Gürcistan ve Ukrayna gibi komşu ülkelerin de NATO'ya doğru kayması Moskova'yı iyiden iyie tedirgin etti. Son olarak Bükreş'te Ukrayna ve Gürcistan'a NATO kapılarının açılması bir anlamda bardağı da taşırdı. Kremlin, Bükreş'teki toplantının hemen ardından böyle bir durumun kabul edilemez olduğunu duyurdu.
Avrasya'daki enerji rekabeti ve Orta Avrupa'daki füze kalkanı tartışmaları da hatırlanacak olursa bugün Güney Osetya'da başlayan ve yayılma eğilimi gösteren savaşın perde arkasını anlamak daha da kolay olacaktır. Rusya'nın Gürcülerin Güney Osetya'ya yaptığı müdaheleye verdiği sert yanıtın arkasındaki mesaj daha çok Atlantik'in öteki yakasına yönelik. Sırbistan'ın bombalanması, Kosova'nın bağımsızlığı, Gürcistan ve Ukrayna'daki Soros destekli sivil darbeler karşısında hareketsiz kalan Moskova şimdi şunu söylüyor:
Bu bölgede artık benim istediklerim olmuyor ama istemediklerim de olmayacak.
İzvestiya'daki habere dönecek olursak, bölgede istikrar isteyen Türkiye'nin Gürcistan'a verdiği destek zaten gizli değil. Türkiye istikrar için Gürcistan'ın toprak bütünlüğünden yana. Tıpkı Irak'ın toprak bütünlüğünden yana olduğu gibi.
Türkiye'nin bunu yaparken çoğu zaman fedakarlıklarda bulunduğunu da söylenebilir. Örneğin Ankara, Acaristan'da 2003 yılında yaşanan olaylar karşısında sessiz kaldı. Batum ve çevresindeki Müslüman halka karşı Gürcü yönetiminin sürdürdüğü misyonerlik faaliyetlerini uluslararası hukuktan doğan haklarına rağmen görmezlikten geldi. Hatırlanacağı gibi, halen yürürlükte olan ve Türkiye-Gürcistan sınırını çizen 1921 Kars anlaşması gereği Türkiye Acaristan Özerk Cumhuriyeti'nin garantörü.
Türkiye'nin Gürcistan'a verdiği destek, Abhazya ve Kuzey Kafkasya'da akrabaları bulunan kendi vatandaşlarını bile zaman zaman rahatsız etti. Ankara, tarihi bağları olduğu halkaların savaşı karşısında ince bir çizgide durmasını da bildi. Örneğin, Tiflis'in bütün tepkisine rağmen Trabzon'dan Abhazya'ya yapılan gayriresmi feribot seferlerine de göz yumdu.
Türkiye için durum böyle, peki Ruslar neler yaptı? Sovyet döneminde bölgenin demografik yapısındaki oynamalar bugünleri hazırladı. 1990'lı yılların başındaki Abhazya savaşında Gürcistan'a karşı hava operasyonları düzenlendi. Ama Abhazların tek bir uçağı bile yoktu. Başkent Suhumi denizden de bombaladı ama Abhazların donanması da yoktu! Yani Rusya Gürcistan'ı o dönemde de vurdu. Sonra da Osetya ve Abhazya'ya barış gücü aldı altında yerleşti. Yıllar süren anlaşmazlıkta barış gücünün çok uluslu olmasına müsade etmedi. Oset ve Abhaz liderlerler Tiflis'in sesi her yükseldiğinde soluğu Moskova'da aldı. Bağımsız Gürcistan'ın kapatılmasını istediği Sovyet döneminden kalma üsler yıllarca kapatılmadı ve Tiflis'e gözdağı vermek için kullanıldı. Avrupa Konvansiyonel Silahları Sınırlandırma Anlaşması'nda güney kanadı olarak belirlenen bu bölgedeki üslerde, teçhizat sınırlamasına uyulmadı ve uluslararası hukuk ihlal edildi. Dahası baskılar sonucu bu üslerden sökülen teçhizat, Rusya'ya değil Türkiye'ye 30 km uzaklıktaki Ermenistan'ın Gümrü üssüne nakledildi. Son olarak Almanların Abhazya için hazırladığı çözüm planı da Kremlin'den döndü.
Abhazya ve Osetya'da binlerce kişiye Rus passaportu verildi ve bu bölgeler 'de facto' olarak Moskova'ya bağlandı. Şimdi Gürcistan'ı bombalayan Kremlin, kimlik vererek vatandaşı yaptığı bu insanları koruduğunu söylerek kendini savunuyor. Rus lider Medvedev'in, Kıbrıs Barış Harekat'ında Ecevt'in "Ada'ya barış için giyoruz" sözlerini hatırlatan açıklaması ise sadece basit bir meşruiyet çabası...
İzvestiya'nin haberinde yer alan bir başka nokta da Gürcülerin savunma harcamalarının son yıllarda 30 kart artarak 1 milyar dolar seviyesine çıkmış olması. Şimdi soru şu, yukarıda yapılanlar karşısında hangi ülke tehdit algılamaz ve savunma harcamalarını arttırmaz?
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.