Türkiye Rusya krizi ve Suriye meselesinde son durum
ABD, TÜRKİYE'NİN İSTEDİĞİ SİLAH SİSTEMLERİNİ VERMİYOR Haber61 - Gündem Haberler - Türkiye ve ABD’nin başta Suriye olmak üzere bölgesel konulardaki farklı yaklaşımları, iki NATO müttefiki arasındaki savunma işbirliğine de yansıdı. Ankara’nın Washington’dan
ABD, TÜRKİYE'NİN İSTEDİĞİ SİLAH SİSTEMLERİNİ VERMİYOR
Haber61 - Gündem Haberler - Türkiye ve ABD’nin başta Suriye olmak üzere bölgesel konulardaki farklı yaklaşımları, iki NATO müttefiki arasındaki savunma işbirliğine de yansıdı. Ankara’nın Washington’dan uzun süredir talep ettiği dört ayrı silah sistemi için satış izinleri tıkandığı belirtildi.
Hürriyet gazetesinden Tolga Tanış'ın haberine göre, konu, Yüksek Seviye Savunma Grubu görüşmelerinde de ele alındı.
İşte Türkiye’nin ulusal güvenlik açısından önemli gördüğü ancak bir türlü satış izni alamadığı silah sistemleri:
Silahlı İHA'lar
Türkiye’nin ABD’den onay beklediği silah satışları arasında geçmişi en eskiye dayanananı, insansız hava araçları (İHA) alımı meselesi. Ankara, hem MQ-1 Predator hem de MQ-9 Reaper İHA’lar için eski Washington Büyükelçisi Nabi Şensoy zamanında ABD yönetimine biri 2008 Aralık, diğeri 2009 Şubat ayında olmak üzere iki ayrı talep mektubu (LOR) gönderdi. Kongre’yle gayriresmi istişare için bile Nisan 2010 tarihi verildi. 2010’da önce İran’ın nükleer programı için Türkiye veBrezilya’nın arabuluculuğa soyunup Tahran yönetimiyle bir anlaşma imzalamaları ve ardından gelen Mavi Marmara krizi ise sürecin durmasına neden oldu. Nitekim 2010 başında göreve gelen eski Büyükelçi Namık Tan’ın 2014 başına kadar süren mesaisinin bir bölümünü İHA’ların satışı konusu oluşturdu. Ancak olmadı. Satış, şimdiki Büyükelçi Serdar Kılıç’a devroldu. Ve neredeyse 7 yıldır konu hiç ilerlemedi. En son, Amerikan Savunma Güvenlik İşbirliği Ajansı’nın (DSCA), Obama yönetiminin geçen şubat açıkladığı İHA’ların müttefiklere satışına ilişkin yeni düzenlemeye göre Türkiye’den LOR talebi olacaktı. Ses yok.
Genel maksat helikopterleri
Ankara, genel maksat helikopteri ihtiyacı için Amerikan Sikorsky firması ile Nisan 2011’de sözleşme müzakerelerine başlama kararı aldı. Ve Türkiye’de ortak üretim şartları da içeren bir sözleşme nihayet Şubat 2014’te sonuçlandı. Buna göre Türkiye Sikorsky’den 109 helikopter satın alacak, ayrıca Türkiye’de üretilecek aynı sayıda helikopter de yurtdışına ihraç edilecekti. Her şey hazır olmasına rağmen ABD yönetiminden satış sözleşmesine onay için uzun süre yanıt gelmedi. Sikorsky’yle imzalar atıldıktan tam 18 ay sonra gönderilen cevapta ise sözleşmede birçok provizyon talebi oldu. Türk tarafı ne kadar provizyon talep edildiğini açıklamıyor. Üzerinde çalıştıklarını söyleyip bunların geri alınacağını umuyorlar. Ancak aylar sonra gelen cevapta tamamlanmış bir sözleşme üzerinde bu kadar çok değişiklik talebini şaşkınlıkla karşılıyorlar.
Akıllı mühimmat
Türkiye için PKK’yla mücadelenin yeniden başladığı bir dönemde en kritik konu. Kısaca PGM de denilen ve hedefe isabet oranını artırmak, sivil kayıpları önlemek için kullanılan akıllı mühimmatları Türkiye daha önce ABD’den tedarik etti ve 2010’dan beri de bu sistemler envanterinde. Nitekim, ABD yönetiminin daha önce verdiği izin kapsamında, limit dolmadığı için Boeing firmasından yapılan ‘Ortak Doğrudan Saldırı Levazımat’ (JDAM) alımları halen sürüyor. Ancak sorun, bu akıllı mühimmat ve kitlerinin üretimi 1.5-2 yılı buluyor. Ve Türkiye’nin ABD’den daha önce aldığı alım izni yakında limite ulaşacağından, Washington yönetiminin Türkiye’ye akıllı mühimmat satışı için yeni bir izin vermesi gerekiyor. O izin ise geçen seneden beri bir türlü çıkmıyor. Savunma kaynakları, tedarikte bir aksama yaşanmaması için izinde son tarihin çoktan aşıldığını söylüyorlar. Yani eğer ABD izni verip, Türkiye’nin alacağı akıllı mühimmatların üretiminin tamamlanmasını beklemeden bu malzemeleri öncesinde kendi stoğundan karşılama yoluna gitmezse, TSK, PKK’yla savaşta yoğun biçimde kullanılan bu mühimmattan bir süre yoksun kalacak.
Firkateyn ve römorkor
Türkiye, ABD’den uzun süredir ikisi yüzer halde, biri yedek parça olarak kullanılmak üzere üç Oliver Hazard Perry sınıfı fırkateyn ve bir de okyanus römorkörü edinmek istiyor. Nitekim Amerikan Donanması’nın da emekliye ayırdığı Perry sınıfı fİrkateynlerden ikisi aslında 2012 sonunda Amerikan Kongresi’nde hazırlanan bir yasa ekiyle Türkiye’ye hibe edilecekti. Ama iş Washington’daki Türkiye lobilerine takıldı. Türk savunma kaynakları, şimdi işin daha kolay olduğunu çünkü bütçe kesintileri sonrası bu sene emekliye ayrılacak Perry sınıfı fİrkateynlere Türkiye’den başka kimsenin talip olmadığını söylüyorlar. Ancak buna rağmen Türkiye’ye satış onayı verilmemesi, Türk tarafında engellerin teknik değil politik olduğu düşüncesini doğuruyor.
RUSYA'DAN TÜRKİYE'NİN İLAVE GAZ TALEBİNE RET
Rusya Türkiye'ye Mavi Akım üzerinden 3 milyar metreküp ilave gaz göndermeyi kabul etmedi.
Hürriyet'te yer alan habere göre, Rusya Gazprom CEO'su Alexei Miller, Türkiye'nin Mavi Akım üzerinden 3 milyar metreküp ilave gaz isteğinin reddedildiğini söyledi. Türkiye ile Rusya yaklaşık iki yıl önce bu konuda mutabakat sağlamıştı.
Fakat Miller en az 2 milyar metreküp gazın, planlanan Türk Akımı boru hattından gönderilebileceğini belirtti.
ERDOĞAN: RUSYA İNANDIRICILIKTAN UZAK
Fransa ve Belçika'daki temaslarını tamamlayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan buradan Japonya'ya geçti. Erdoğan, Tokyo yolunda kendisini takip eden basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
İşte Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkanlar;
Fransa ve Belçika seyahatlerimizi bugün tamamlamış olduk. Strasbourg'da Avrupalı vatandaşlarımızla buluştuk. Gerek coşku gerekse katılım çok iyiydi. Belçika ziyaretimiz de dolu dolu bir ziyaret oldu.
Daha sonra Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schultz, AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ve AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker ile görüştük. Her üç isimle de görüşülen meselelerin başında, mülteciler konusu vardı. Hakeza Türkiye'nin AB'ye tam üyelik sürecini de görüştük. Açılması gereken fasıllardaki gecikmeleri gündeme getirdik. Özellikle 15, 17, 23, 24. ve 30. fasılları kendileriyle tek tek masaya yatırdık.
AB'NİN TUTUMU OLUMLU
AB Komisyonu Başkanı Juncker, müzakere sürecinin hızlandırılması gerektiğini belirtti. Özellikle vize muafiyetini hızlandırma; 2017'den daha öne çekme gayreti içerisinde olduklarını gördüm. Gerek Schultz, gerek Tusk, gerek Juncker'in, daha önceki temaslarımızdan çok daha olumlu bir yaklaşım içerisinde olduklarını müşahede ettim.
Özellikle mülteciler konusunda, Türkiye'nin çok ciddi bir yükü olduğunu vurguluyorlar. Tabii ki bizim yükümüzün ne kadarını nasıl alacaklarını, kendi aralarında belirleyecekler. Avrupalılar mülteciler konusunda mevcut hassasiyeti sürdürürlerse, iyi bir ilerleme sağlanabileceğine inanıyorum.
VERİLEN MESAJ AÇIK
Bizim Brüksel'de bulunduğumuz sırada malumunuz olduğu üzere NATO Konseyi, Rusya'nın ülkemizin hava sahasını ihlalleriyle ilgili sert bir açıklama yaptı. Verilen mesaj son derece açık: Türkiye'nin hava sahasını ihlal, NATO hava sahasının ihlalidir.
Rusya'nın bu ihlallerle ilgili açıklamalarını ciddiyetle bağdaştıramadığımı belirtmek durumundayım. Rusya'nın Türkiye gibi kendisiyle komşu olan; dahası, üst düzey işbirliği konseyi mekanizmasının yürürlükte olduğu bir ülkeye yönelik bu tür ihlaller yapmış olması elbette hoş değil.
CİDDİYETLE BAĞDAŞMIYOR
Arife günü Moskova'da kendisiyle yüzyüze görüştük, ardından hava operasyonlarının hemen akabinde kendisiyle telefon görüşmemiz oldu.. Tüm bunların ardından, halihazırda yaşananlar da hava sahası ihlalleri de ciddiyetle bağdaşmıyor. Yaşananlardan dolayı elbette kırgınlık içindeyiz. Böyle bir şey olmamalıydı.
DERTLERİ LAZKİYE'DE BİR ÜS KURMAK
Rusya da ABD de DAİŞ'le mücadele için PYD'yi destekleyeceklerini söylüyorlar. Bu hususta iki büyük devletin aynı noktada birleşmiş olmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye'nin söz konusu olduğu bir meselede, ABD ve Rusya'nın tümüyle aynı çizgide olabileceklerini düşünmüyorum. Her şeyden önce Türkiye olarak biz ABD ile müttefikiz; NATO üyesiyiz. Türkiye'ye yapılacak bir yanlışlıkta her iki ülkenin aynı çizgide olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Böyle bir durum mümkün değil.
PYD'nin PKK ile iç içe olduğunu herkesin bilmesi lazım. Rusya, son açıklamasında, Irak davet ederse, DAİŞ için orada da hava operasyonu yapabiliriz diyor. Rusya, Suriye'de DAİŞ'i vurmuyor ki!
Bir keresinde ağızlarından kaçırarak, 'Rejime karşı her unsur bizim için teröristtir' dediler. Sonra toparlamaya çalıştılar. Görünen o ki bunların asıl derdi, Lazkiye'de üs kurmak, Suriye'de askeri varlıklarını güçlendirmek. Oraya 50 uçak gönderdiler. Orada ciddi bir askeri oluşum içindeler.
Brüksel'deki NATO Konseyi toplantısından sonra, başta ABD olmak üzere tüm ülkelerin ortaya farklı bir tavır koymaları gerekecek. Mevcut durumu bu haliyle kabullenemeyiz. Hava ihlalleri konusunda Rusya'nın izahatları inandırıcı değil.
PUTİN'İ ARAMAM
İki ülke arasındaki gerilimin sıcak bir çatışmaya dönüşme ihtimali söz konusu mu?
Rusya'nın böyle bir şey yapacağına ihtimal vermiyorum. NATO Konseyi'nin hemen bir olağanüstü toplantı yapması da işin ciddiyetini gösterdi. Moskova'da Putin'le arife günü uzun bir konuşma yaptım. Ondan sonra neler yaşandı biliyoruz. Hava operasyonlarının başlaması akabinde telefonla görüştüm. Görüşmenin ardından hava sahası ihlali oldu. Bu şartlarda benim tekrar aramamın
anlamı yok.
OBAMA İLE GÖRÜŞECEĞİM
Rusya çok agresif hareket ediyor. Buna karşılık ABD'den karşı bir hamle de gelmedi..
Suriye konusunda Türkiye-ABD görüşmeleri çok önceden başladı. Uzun zamandır görüşmelerimiz sürüyor. Gelinen son durumu da, dışişleri bakanlarımız, askeri yetkililerimiz görüştüler, görüşüyorlar. Muhtemelen önümüzdeki hafta, ben de Obama'yla bir telefon görüşmesi yapabilirim; bu şekilde konuyu teferruatlı biçimde de ele alabiliriz.
Almanya gibi ülkeler, Türkiye'deki patriotları geri çekme kararı almışlardı. Bu çerçevede müttefiklerden destek talebiniz olacak mı?
Görüşmelerde herhangi bir kopukluk yok. Askerler de dışişleri de görüşmeleri sürdürüyor. Bu konularda gereken neyse yapılır zaten.
NATO OLASI SALDIRI DURUMUNDA 48 SAAT İÇİNDE TÜRKİYE'DE OLACAK!
NATO Genel Sekreteri, "Türkiye'yi korumaya hazırız" demişti. Bunu yenileyen Stoltenberg, "48 saat içinde oradayız" diye konuştu.
NATO, Ukrayna için oluşturulacak 13 bin kişilik çevik gücü Rusya tehdidine karşı Türkiye'ye kaydırabileceğini dünyaya duyurmuştu.
"48 SAAT İÇİNDE ORADAYIZ"
Stoltenberg, Brüksel'deki NATO Savunma Bakanları Toplantısı'na verilen arada düzenlediği basın toplantısında, NATO'nun ortak savunmasını kuvvetlendirmek üzere adımlar attıklarını belirterek "Müdahale kuvvetlerimizi güçlendirme planına yeşil ışık yaktık. Bu kuvvet mevcuttan iki kat fazla sayıda yani 40 bin askerden oluşacak. Bu müdahale kuvveti gereken ve ihtiyaç olan her bölgeye 48 saat içerisinde konuşlanabilecek" diye konuştu.
İngiltere Savunma Bakanı Michael Fallon (solda), ABD Savunma Bakanı Ashton Carter (ortada), NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg (sağda)
"TÜRKİYE'Yİ SAVUNMAYA KAYA GİBİ BAĞLIYIZ"
Stoltenberg, Türkiye'nin NATO'nun kuvvetli bir müttefiki olduğuna dikkati çekerek şunları söyledi:
"Türkiye yüzde 100 NATO güvenliği altında. Kaya gibi sağlam. Biz bu mesajı güçlü veriyoruz. Bizim sorumluluğumuz onun yanında olmak ve gerekli caydırıcılığı gösteriyoruz. Türkiye'yi savunmaya kaya gibi sağlam şekilde bağlıyız."
DIŞİŞLERİ'NDEN YANIT: TALEBİMİZ YOK
Rus uçağının Türk hava sahasını ihlal etmesinin ardından NATO'dan gelen "Türkiye isterse asker gönderebiliriz" açıklamasını değerlendiren Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç, “NATO’dan asker talebimiz yok” dedi.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç, NATO’dan asker talebinin olmadığını söyledi.
Rusya’dan askeri heyet talebinde bulunduklarını dile getiren Bilgiç, buna henüz yanıt gelmediğini ifade etti.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, yaptığı açıklamada “Türkiye’yi korumak için hazırız, gerekiyorsa asker gönderebiliriz” demişti.
İRAN'IN SURİYE KOMUTANI ÖLDÜRÜLDÜ
İran Devrim Muhafızları Ordusu Suriye Komutanı Tuğgeneral Hüseyin Hanezani'nin, Suriye'nin Halep kentinde öldürüldüğü açıklandı.
"DÜN AKŞAM ÖLDÜRÜLDÜ"
İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı yayın organlarında yapılan açıklamada, "Suriye ordusuna danışmanlık yapan Tuğgeneral Hanezani'nin dün akşam Halep'te öldürüldüğü" belirtildi.
Açıklamada İranlı komutanın IŞİD tarafından öldürüldüğü iddia edildi.
SURİYE'DEKİ OPERASYONLARIN BAŞINDAKİ İSİMDİ
Hanezani, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimine destek vermek için İran tarafından Suriye'ye gönderilen Fatimiyyun ve Zeynebiyyun Tugayları ile Lübnan'daki Hizbullah örgütünün Suriye'de yürüttüğü operasyonların başındaki isim olarak biliniyordu.
ÖLDÜRÜLEN İRANLI GENERAL SAYISI 8'E YÜKSELDİ
Hamdani'nin ölümüyle birlikte IŞİD ile mücadelede ölen İranlı general sayısı 8'e yükseldi.
'KRİTİK ÖNEM' İVME KAZANDIRIR MI?
Türkiye’nin Avrupa Birliği hedefine öteden beri soğuk bakan Almanya Başbakanı Angela Merkel, bu hafta içinde Avrupa Parlamentosu’na hitap ederken mülteci krizinde Türkiye’nin kilit önemde olduğunu söyledi. Merkel, aynı günlerde katıldığı bir televizyon programında da “Avrupa ve Türkiye’nin karşılıklı olarak birbirine ihtiyaç duyduğunu’ vurguladı.
Türkiye’nin önemine vurgu yapılan tek başkent Berlin değil.
Belçika Başbakanı Charles Michel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile düzenlediği ortak basın toplantısında Türkiye’nin Suriyeli mülteciler için gösterdiği çabaları övdükten sonra, Ankara’nın AB’ye tam üyelik sürecine destek verdiklerini de anımsattı:
“Belçika da bildiğiniz gibi AB’nin kurucu ülkelerinden ve burada çok önemli olumlu bir rol oynaması gereken bir ülke, AB ile Türkiye ilişkileri açısından.”
Yalnızca liderler değil, yakın bir zamana kadar Türkiye’ye yönelik ağır eleştirilerde bulunan Batı basını da, birbiri ardına Türkiye’nin ‘kritik’ önemine dikkat çeken yazılar yayınlamaya başladı.
'Türkiye'ye güvenmek'
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 6 Ekim 2015 tarihinde yaptığı Bürüksel ziyareti öncesinde ve sonrasında konuyla ilgili yayınlanan yazılarda AB’nin Türkiye’ye ihtiyaç duyduğuna dikkat çekildi.
Örneğin İngiliz Times gazetesi "Türkiye'ye güvenmek" başlığını kullandığı makalede, sığınmacı krizine bulunacak çözümün Avrupa ile Türkiye arasındaki işbirliği içinde çözülebileceğine dikkat çekti. Böyle bir işbirliğinin iki tarafın da yararına olacağı anlatıldı.
Guardian gazetesinde yer alan bir makalede ise, sığınmacı krizi ve IŞİD ile mücadele nedeniyle Avrupa'nın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a her zamankinden fazla ihtiyaç duyduğu görüşünü dile getirdi.
Ortak eylem planı
Karşılıklı işbirliğinin önemine vurgu yapılmasına rağmen şimdilik atılan en somut adımlardan biri, Avrupa Birliği Komisyonu’nun sığınmacı krizinde Türkiye’ye yardım için hazırladığı eylem planını açıklaması.
“AB ve Türk hükümetleri arasında sığınmacı kriziyle ilgili yapılacak kapsamlı işbirliğinin ve koordinasyonun’’ ana hatlarını ortaya koyan plana göre AB, Türkiye’ye 2015 ve 2016 yıllarında 1 milyar avro destek sağlayacak. Plan, Türkiye’ye daha fazla sığınmacı gelmemesi için alınacak önlemleri de içeriyor.
Tek sorun mülteci krizi değil
Avrupa’nın tedirginliğini arttıran tek sorun, mülteci krizi değil. Rusya’nın hamleleri de Batı’yı tedirgin ediyor. Soğuk Savaş dönemi sırasında Türkiye’nin önemini, coğrafi konumu ve Rusya ile olan sınırdaşlığı çerçevesinde değerlendirme alışkanlığı olan Batı, Moskova’nın Suriye hamlelerinden de rahatsız. Rusya’nın Türk hava sahasını ihlal etmesinin ardından NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de “NATO, Türkiye de dahil tüm müttefiklerini tüm tehditlere karşı korumaya hazır ve muktedirdir” demişti:
Bütün bu gelişmelerin ve Türkiye’nin önemini vurgulayan açıklamaların ne anlama geldiğini, uzun süredir iyi gitmeyen AB-Türkiye ilişkilerine ivme kazandırıp kazandırmayacağını uzmanlara sorduk.
Düşünce kuruluşu SETA'nın siyaset araştırmacısı Galip Dalay, ilişkilerin seyrinin 1 Kasım seçimlerinin sonucuyla ilişkili olduğunu savunuyor:
"Türkiye ve batı ilişkilerinde kısmi olarak iç siyaset meselelerini konuşuyorduk. Bu çerçevedede de ilişkiler kötüleşiyordu. Özelikle Gezi olaylarından sonra. Şimdi iç siyasetten daha çok dış siyaseti ve jeo-stratejik açıdan karşılıklı bağımlılığı konuşmaya başladık. 1 Kasım'a kadar, Batı'dan gelen iç siyaset eleştirilerinin daha kısık sesle dile getireleceğine tanık olacağız. Ancak bu son gelişmeler ışığında, ilişkilerin yeni bir ivme kazanıp kazanmayacağı da 1 Kasım seçimlerinin sonuçların abağlı olarak değişecektir. AKP-CHP koalisyonu olursa, ilişkiler ivme kazanabilir ama, AKP-MHP koalisyonu çıkarsa bunun olacağını pek sanmıyorum. Tek başına AK Parti hükümeti çıkarsa da, AK Parti'nin iç siyasette takınacağı tavra göre, ivme görebiliriz."
Uzun süre dışişleri bakanlığı müsteşarlığı yapan Emekli Büyükelçi Özdem Sanberk'e göre, AB açıkça söylemese de, Türkiye'yle işbirliğini mülteci kriziyle sınırlı tutmak istiyor:
"Bu sınırlı işbirliği mesajları karşılıklı sürdürülürse, ilişkiler yeniden ivme kazanabilir. Bir süreden beri durgunluk ve zaman zaman da gerginlik içeren bir süreçten geçti ilişkiler. Yeniden güven yaratılabilirse, ilişkiler eski haline dönebilir ama garanti değil. Şu anda AB’nin mülteci kriziyle Türkiye’ye ihtiyaç duyuyor olabilir ama bu ihtiyacın başka alanlarda da olabileceğini göstermek, bundan AB’nin de kazançlı çıkacağını anlatmak gerekir."
Emekli büyükelçilerden Ünal Çeviköz ise, NATO'nun verdiği mesajların asıl amacının Türkiye'ye destek olmaktan çok Rusya'ya itiraz etmek olduğu görüşünde. NATO'nun, Rusya'ya aba altından sopa gösterdiğini savunan Çeviköz, "Mülteci kriziyle ilgili Batı’dan gelen açıklamaları da, Türkiye–AB ilişkilerine ivme kazandıracak gelişmeler olarak görmek isteyenler olacaktır ama ben mülteci krizindeki işbirliğinin, diğer alanlara da işbirliğine katkı sağlayabileceğini düşünmüyorum. Mülteci krizinde de, Avrupa kendi üzerindeki baskıyı hafifletmek istiyor yoksa asıl amaç Türkiye’yi rahatlatmak değil" diyor.
Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Profeösür Oktay Tanrısever de, son gelişmelerin Türkiye-Batı ilişkilerini mutlaka etkileyeceğini düşünüyor:
"Artık bu sorunun çözülebilmesi için güçlü bir işbirliği gerekiyor. Çünkü, Rusya boşlukları değerlendirerek güvenlik açığı yaratıyor. Bütün tarafların sorunu uzun erimli bir biçimde ve Transatlantik ittifakı çerçevesinde değerlendirmesi gerek. Türkiye’nin de kendi Suriye politikasını AB ile daha koordineli bir hale getireceğini bekleyebiliriz. AB ile ilişkilerin ivme kazanabilmesi için, yalnızca mülteci krizindeki işbirliği değil, yapısal sorunlarda da, meselâ Kıbrıs konusunda da ilerleme kaydedilmesi gerekir."