Çocuğunuza nasıl hayır demeli
Çocuğuna hayır diyemeyen yeni nesil anne babalara günümüzde hayli sık rastlıyoruz. Oysa bu tarz çocuk yetiştirmedeki psikolojik hatalar, sadece kendini önemseyen bir nesil yetişmesine yol açıyor ne yazık ki Özgüven pompalamasıÖzgüven her koşulda iyidi
Yayınlanma:
Çocuğuna hayır diyemeyen yeni nesil anne babalara günümüzde hayli sık rastlıyoruz. Oysa bu tarz çocuk yetiştirmedeki psikolojik hatalar, sadece kendini önemseyen bir nesil yetişmesine yol açıyor ne yazık ki
Özgüven pompalaması
Özgüven her koşulda iyidir şeklinde düşündüğümüz için çocuklarımıza müdahale etmekten kaçınabiliyoruz bazen. Ancak klinik psikolog Sinem Demir, pek çok önemli kuramcının çocuklara özgüven pompalamasının, katkıdan çok zarar getirdiği konusunda birleştiklerini söylüyor. Yani çocuğa, Sen çok özelsin, farklısın mesajlarının sıklıkla gitmesi, erken yaşta aşırı şişen bir 'benlik' duygusuna yol açabiliyor. Çocuğun her davranışını mercek altına almamak, sürekli ona açıklamalar yapmamak; yani hayatta 'sürekli ve sadece' onun merkezde olduğu algısını ortadan kaldırmak, özgüvenden bencilliğe gidebilecek yolu kesebilir diyor Sinem Demir.
Yapma diyebilmek
Modern ebeveynlerin çoğu çocuklara asla kızılmayacağı, onlarla yüksek sesle konuşulmayacağı gibi ortak bir hatanın içine düşebiliyorlar. Evet, çocukların onurlarını kırmamak, onları ruhsal ve fiziksel olarak korumak sadece ebeveynlerin değil, hepimizin görevi. Ancak çocuk, kimi zaman net ve sert yönlendirmelere de ihtiyaç duyar diyen Sinem Demir, şöyle bir örnek veriyor:
Annesine herkesin ortasında tekme atan 3 yaşındaki bir çocuğa, sakince 'bu yaptığın pek hoş değil' demek yerine, sert ve net bir ses tonu ile 'yapma!' denilerek, sert ve donuk bir yüz ifadesi ile tepki verilebilir. Çünkü şiddet göstermesi neredeyse normal karşılanan bir çocuk, bu davranışı artırarak yineleyecektir.
Başkalarının yanında ikaz etmek
Çocuğa başkalarının da olduğu bir ortamda kızılmayacağı, aksi takdirde çocuğun gururunun kırılacağı inancı hepimizde yaygındır. İşte bunu bilen bazı çocuklar da ne yazık ki başkalarının yanında dizginlenemez davranışlar sergileme konusunda engel tanımaz. Bu noktada başkalarının yanında bile olsa sürekli gürültü yapan bir çocuğa da sert bir şekilde hayır denilebilmesi gerektiğini belirtiyor Psikolog Demir.
Çünkü çocuk, çevreye verdiği rahatsızlığın farkında olmaz. Ona sınırlarını öğretecek olan anne ve babadır. Çocuk bu sınırları ihlal etiğinde, anne ve baba o anda müdahale ederek, net yönlendirmelerle bu ihlallere 'dur!' diyen taraf olmalıdır diyor.
Başkasının çocuğuna nasıl davranmalıyız?
Çoğumuz için başkalarının çocuğunu ikaz etmek ayıp ya da ebeveyni tarafından ters tepebileceğinden korkulan bir davranıştır. Oysa toplum içinde ortalığı birbirine katan bir çocuğu görmezden gelmek, çocuğa gülümsemek yerine, anne-babayı rencide etmeyecek şekilde çocuğa dönerek, Anneni çok zor durumda bırakıyorsun ve gürültünle de hepimizi rahatsız ediyorsun denilebileceğini belirtiyor Psikolog Demir.
Çocuğun her sorusuna cevap vermeli mi?
Çocuklar konuşmayı öğrendikten sonra merak ettikleri her şeyi sorarlar. Ve tabii 'sorumluluk' sahibi olduğunu düşünen her yetişkin de bıkmadan, usanmadan ya da öyleymiş gibi davranarak her sorusuna cevap verir çocuğun. Oysa Sinem Demir, çocuğun her merakının giderilmesi gerektiği fikrinin yanlış olduğunu belirterek, nedenini şöyle açıklıyor:
Çocuğun her sorusu ayrıntılarıyla cevaplanırsa, düşünceleri ve hayal gücü yetişkin cevapları ile 'sınırsızca' karşılık bulursa, 'çevrenin onun sorularına ve konuşmalarına yetişemediği ve bir süre sonra rahatsızlık vermeye başlayan' bir çocuk haline gelebilir. Çocuk, bazı sorularının cevabını kendi hayal gücünden tamamlayabilir. Her şeyi ayrıntısıyla bilmek zorunda değildir. Her sorusunun ayrıntılarıyla yanıtlanması, düşünce hızını ve konuşma miktarını kontrolsüz hale getirebilir. Bu da onun kaygı düzeyini artırabilir, 'yetişkin dili' ile konuşan (büyümüş de küçülmüş) bir duruma getirebilir.
Bazen duymazdan gelmek gerekir
Çocuğun her sorusunu cevaplamak gibi her seslenişine karşılık vermek de çoğu yetişkinin yaptığı bir hata. Oysa Psikolog Demir'e göre; her seslenişine, o anda bir yetişkin ile muhabbet halinde iken bile karşılık alan çocuk, 'sınır' problemi yaşar. Bir başkası ile konuşan anne-babasını bölen çocuğa her seferinde cevap vermek, ona 'diğerlerinin birlikte yaptıkları şeyler değil, sadece senin ne istediğin önemli' mesajını gönderir. Çocuk, isteğinin anında giderilmesini ister.
Demokrasinin fazlası zarar!
Modern aileler, aile içi demokrasi gereği, herhangi bir meselede mutlaka çocuğun da fikrini almak gerektiği konusunda ısrarlı olabiliyorlar. Hatta bazen 6 yaşında, ancak hafta sonunda nereye gidileceğine karar vermesi istenen; 8 yaşında ancak eve alınacak mobilyayı seçen; 4 yaşında ancak akşam menüsü onun seçimine göre düzenlenen çocuklar yaratılabiliyor.
Demokratikliğin çocuğu da kapsaması demek, aile içindeki önemli her karara çocuğu da katmak demek değildir diyor Psikolog Demir, Bazı kararları sadece yetişkinler vermelidir. Karar verme sistemine 'her zaman' çocuğu da katmak, hatta onu 'asıl karar verici' yapmak çocukta yük yaratır, ego şişmesine yol açar.
Yemek yemeyen çocuklar
Çocuğa yemek yedirme meselesi annelerin en büyük sorunudur aslında. Bazıları zorla çocuğun ağzına tıkarak bu işi başarırken, özellikle yeni nesil anneler zorlamamak, çocuğu kendi haline bırakmak gerektiğine inanırlar. Oysa iki davranış biçimi de yanlış! Psikolog Sinem Demir, 7-8 yaşlarındaki çocuğun ağzına yemek tıkılması (bağımlılık açısından riskli bir belirtidir) ne kadar sağlıksız ise, yapısal olarak 'yememeye yatkın' çocuklara asla baskı yapmamak da gerçekçi değildir diyor. Bu tür çocukların, tamamen kendi insiyatiflerine göre yemek yiyemediklerini, özellikle 2 yaş civarı çocukların, bu konuyu iyice oyuna çevirdiklerini ve yemek yerken gezme davranışı gösterdiklerini belirtiyor. İşte bu durumda, gezerken ya da masadayken, ağızlarını açmak istemedikleri zamanlarda çocuklara net bir şekilde, ancak şiddet ve aşırı öfke göstermeden, yönlendirmelerle yemek yedirilmesi gerektiğini belirtiyor.
Özgüven pompalaması
Özgüven her koşulda iyidir şeklinde düşündüğümüz için çocuklarımıza müdahale etmekten kaçınabiliyoruz bazen. Ancak klinik psikolog Sinem Demir, pek çok önemli kuramcının çocuklara özgüven pompalamasının, katkıdan çok zarar getirdiği konusunda birleştiklerini söylüyor. Yani çocuğa, Sen çok özelsin, farklısın mesajlarının sıklıkla gitmesi, erken yaşta aşırı şişen bir 'benlik' duygusuna yol açabiliyor. Çocuğun her davranışını mercek altına almamak, sürekli ona açıklamalar yapmamak; yani hayatta 'sürekli ve sadece' onun merkezde olduğu algısını ortadan kaldırmak, özgüvenden bencilliğe gidebilecek yolu kesebilir diyor Sinem Demir.
Yapma diyebilmek
Modern ebeveynlerin çoğu çocuklara asla kızılmayacağı, onlarla yüksek sesle konuşulmayacağı gibi ortak bir hatanın içine düşebiliyorlar. Evet, çocukların onurlarını kırmamak, onları ruhsal ve fiziksel olarak korumak sadece ebeveynlerin değil, hepimizin görevi. Ancak çocuk, kimi zaman net ve sert yönlendirmelere de ihtiyaç duyar diyen Sinem Demir, şöyle bir örnek veriyor:
Annesine herkesin ortasında tekme atan 3 yaşındaki bir çocuğa, sakince 'bu yaptığın pek hoş değil' demek yerine, sert ve net bir ses tonu ile 'yapma!' denilerek, sert ve donuk bir yüz ifadesi ile tepki verilebilir. Çünkü şiddet göstermesi neredeyse normal karşılanan bir çocuk, bu davranışı artırarak yineleyecektir.
Başkalarının yanında ikaz etmek
Çocuğa başkalarının da olduğu bir ortamda kızılmayacağı, aksi takdirde çocuğun gururunun kırılacağı inancı hepimizde yaygındır. İşte bunu bilen bazı çocuklar da ne yazık ki başkalarının yanında dizginlenemez davranışlar sergileme konusunda engel tanımaz. Bu noktada başkalarının yanında bile olsa sürekli gürültü yapan bir çocuğa da sert bir şekilde hayır denilebilmesi gerektiğini belirtiyor Psikolog Demir.
Çünkü çocuk, çevreye verdiği rahatsızlığın farkında olmaz. Ona sınırlarını öğretecek olan anne ve babadır. Çocuk bu sınırları ihlal etiğinde, anne ve baba o anda müdahale ederek, net yönlendirmelerle bu ihlallere 'dur!' diyen taraf olmalıdır diyor.
Başkasının çocuğuna nasıl davranmalıyız?
Çoğumuz için başkalarının çocuğunu ikaz etmek ayıp ya da ebeveyni tarafından ters tepebileceğinden korkulan bir davranıştır. Oysa toplum içinde ortalığı birbirine katan bir çocuğu görmezden gelmek, çocuğa gülümsemek yerine, anne-babayı rencide etmeyecek şekilde çocuğa dönerek, Anneni çok zor durumda bırakıyorsun ve gürültünle de hepimizi rahatsız ediyorsun denilebileceğini belirtiyor Psikolog Demir.
Çocuğun her sorusuna cevap vermeli mi?
Çocuklar konuşmayı öğrendikten sonra merak ettikleri her şeyi sorarlar. Ve tabii 'sorumluluk' sahibi olduğunu düşünen her yetişkin de bıkmadan, usanmadan ya da öyleymiş gibi davranarak her sorusuna cevap verir çocuğun. Oysa Sinem Demir, çocuğun her merakının giderilmesi gerektiği fikrinin yanlış olduğunu belirterek, nedenini şöyle açıklıyor:
Çocuğun her sorusu ayrıntılarıyla cevaplanırsa, düşünceleri ve hayal gücü yetişkin cevapları ile 'sınırsızca' karşılık bulursa, 'çevrenin onun sorularına ve konuşmalarına yetişemediği ve bir süre sonra rahatsızlık vermeye başlayan' bir çocuk haline gelebilir. Çocuk, bazı sorularının cevabını kendi hayal gücünden tamamlayabilir. Her şeyi ayrıntısıyla bilmek zorunda değildir. Her sorusunun ayrıntılarıyla yanıtlanması, düşünce hızını ve konuşma miktarını kontrolsüz hale getirebilir. Bu da onun kaygı düzeyini artırabilir, 'yetişkin dili' ile konuşan (büyümüş de küçülmüş) bir duruma getirebilir.
Bazen duymazdan gelmek gerekir
Çocuğun her sorusunu cevaplamak gibi her seslenişine karşılık vermek de çoğu yetişkinin yaptığı bir hata. Oysa Psikolog Demir'e göre; her seslenişine, o anda bir yetişkin ile muhabbet halinde iken bile karşılık alan çocuk, 'sınır' problemi yaşar. Bir başkası ile konuşan anne-babasını bölen çocuğa her seferinde cevap vermek, ona 'diğerlerinin birlikte yaptıkları şeyler değil, sadece senin ne istediğin önemli' mesajını gönderir. Çocuk, isteğinin anında giderilmesini ister.
Demokrasinin fazlası zarar!
Modern aileler, aile içi demokrasi gereği, herhangi bir meselede mutlaka çocuğun da fikrini almak gerektiği konusunda ısrarlı olabiliyorlar. Hatta bazen 6 yaşında, ancak hafta sonunda nereye gidileceğine karar vermesi istenen; 8 yaşında ancak eve alınacak mobilyayı seçen; 4 yaşında ancak akşam menüsü onun seçimine göre düzenlenen çocuklar yaratılabiliyor.
Demokratikliğin çocuğu da kapsaması demek, aile içindeki önemli her karara çocuğu da katmak demek değildir diyor Psikolog Demir, Bazı kararları sadece yetişkinler vermelidir. Karar verme sistemine 'her zaman' çocuğu da katmak, hatta onu 'asıl karar verici' yapmak çocukta yük yaratır, ego şişmesine yol açar.
Yemek yemeyen çocuklar
Çocuğa yemek yedirme meselesi annelerin en büyük sorunudur aslında. Bazıları zorla çocuğun ağzına tıkarak bu işi başarırken, özellikle yeni nesil anneler zorlamamak, çocuğu kendi haline bırakmak gerektiğine inanırlar. Oysa iki davranış biçimi de yanlış! Psikolog Sinem Demir, 7-8 yaşlarındaki çocuğun ağzına yemek tıkılması (bağımlılık açısından riskli bir belirtidir) ne kadar sağlıksız ise, yapısal olarak 'yememeye yatkın' çocuklara asla baskı yapmamak da gerçekçi değildir diyor. Bu tür çocukların, tamamen kendi insiyatiflerine göre yemek yiyemediklerini, özellikle 2 yaş civarı çocukların, bu konuyu iyice oyuna çevirdiklerini ve yemek yerken gezme davranışı gösterdiklerini belirtiyor. İşte bu durumda, gezerken ya da masadayken, ağızlarını açmak istemedikleri zamanlarda çocuklara net bir şekilde, ancak şiddet ve aşırı öfke göstermeden, yönlendirmelerle yemek yedirilmesi gerektiğini belirtiyor.
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.