Okul çağında aşı rahim ağzı kanserini önlüyor
Kadınlarda sık karşılaşılan kanser türü olan rahim ağzı kanserinin, hastalığa yol açan virüse göre geliştirilmiş aşılarla yüzde 75 oranında önlenebildiği bildirildi.
Avrupa Jinekolojik Onkoloji Topluluğu (ESGO), Türk Jinekolojik Onkoloji Derneği, bölge üniversiteleri ile eğitim ve araştırma hastanelerinin kadın hastalıkları ve doğum anabilim dallarının katkılarıyla Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi Kışla Yerleşkesinde düzenlenen “2. Geleneksel Jinekolojik Onkoloji Toplantısı”, Türkiye’nin dört bir yanından uzmanları bir araya getirdi. 1-7 Nisan Kanser Haftası dolayısıyla gerçekleştirilen ve 2 gün süren toplantıda, kadın kanserleriyle ilgili dünyadaki son gelişmeler ele alındı.
Açılış bölümünün ardından Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Başkanı Prof. Dr. Ateş Karateke, Türk Jinekolojik Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Macit Arvas, Başkent Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalından Prof. Dr. Ali Ayhan, Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezinden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Hüsnü Çelik ile birlikte basın mensuplarının karşısına geçen Rektör Ali Haberal, kanserle ilgili konuların tartışıldığı Kanser Haftasında, konunun en yetkili uzmanlarının “2. Geleneksel Jinekolojik Onkoloji Toplantısı” için Adana’da bir araya geldiğini ifade etti.
Tüm kanser türlerinde koruyucu hekimliğin ön planda olması, tarama programlarının rutin olarak uygulanması gerektiğinin altını çizen Haberal, “Ülkemizde yaşadığımız en büyük eksiklik bu. Bugün bakıldığında dünyada sadece kadın kanserleri değil, tüm kanserlere yönelik gerek cerrahi gerek tıbbi açıdan her türlü tedavi imkanı var. Tanıya yönelik üst teknoloji cihazlar kullanılıyor. Bunların getirdiği hem maddi yük hem de yapılan işlemler sonucunda, hastanın ve hasta yakınlarının yaşadığı çok ciddi sorunlar var. İş ameliyat etmekle bitmiyor. Ameliyat sonrası alınacak olan ışın tedavileri ya da ilaç tedavileri, tümöre yaptığı tedavi etkisinin yanı sıra normal vücut dokularında da birçok olumsuzluklara neden olabiliyor. Bizim bugün ülke olarak yapmamız gereken, büyük hastaneler açmaktan ziyade bu işi koruyucu hekimlikle çözmek” diye konuştu.
Kanserin sadece hekimlerin değil, tüm toplumun konusu olduğuna işaret eden Haberal, “Tüm yurttaşlarımız öncelikle tarama programlarına girmeli ve bu konuda sağlık kuruluşlarına birinci basamaktan olmak üzere başvurmalı. Sağlık Bakanlığımızın oluşturduğu KETEM organizasyonları bu konuda çok basit şekilde, Türkiye’nin birçok yerinde yaygın olarak ücretsiz hizmet veriyor. Tüm kadınlarımızın bu kurumlara müracaatlarında kendi sağlıkları açısından yarar vardır. Ben herkese kansersiz bir yaşam diliyorum” dedi.
“Jinekolojik onkologlar çok önemli görevler üstleniyorlar”
Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Başkanı Prof. Dr. Ateş Karateke ise derneklerinin, 4 binin üzerinde üyesiyle kadın doğum branşının en üst derneği olduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Türk Jinekolojik Onkoloji Derneği bizim en büyük gruplarımızdan birisi. Bu derneğimiz, kadın sağlığı ve özellikle gebe sağlığı konusunda topluma önemli katkılar sunuyor. Gebe hanımların ölümlerinde kanama önemli bir unsur. Kanama ile mücadelede jinekolojik onkologlar çok önemli görevler üstleniyorlar. Bu açıdan ülkemizdeki kadınların çok şanslı olduğunu düşünüyorum.”
Kanseri azaltmanın yollarından birinin de genel kadın sağlığına özen göstermek olduğunu ifade eden Karateke, “Az kilolu olmak, spor yapmak, tarama programlarına katılmak kadın kanserlerini azaltmak için önemli bir unsur. Bunların yanında bazı kanserler vardır ki bu riskli grubu belirlemek ve bu riskli grup üzerinde daha çok çalışmak gerekebilir. Özellikle meme kanseri olduğu zaman, bunun diğer aile bireylerinde de olması. Kansere yol açan genler tespit edilebilmektedir. Bireylerin risk azaltıcı cerrahi dediğimiz, belli bir yaşa ulaştıktan sonra bu riskli organları alarak kanseri engellemek gibi yeni stratejiler var” şeklinde konuştu.
“Kanser bütün dünyanın sorunu”
Türk Jinekolojik Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Macit Arvas da, sağlık sorunları genel olarak ele alındığında, kanserden kaynaklı ölümlerin kalp ve damar hastalıklarından sonra ikinci sırada geldiğini belirtti. Kanserin sadece Türkiye’nin değil, bütün dünyanın sorunu olduğuna dikkat çeken Arvas, “Bizler hiçbir zaman birinci planda kanser tedavisinin peşinde değiliz. Çünkü önemli olan, kanseri kanser olmadan ortaya koyabilmektir. Bunun için halkın bilinçlendirilmesi son derece önemli. Neticede hasta kanser olduktan sonra önünüze geldiği zaman bizim işimiz çok daha zorlaşıyor” ifadelerini kullandı.
Belirtilerin genellikle ağrı, akıntı ve kanama şeklinde olduğunu dile getiren Prof. Dr. Macit Arvas, şöyle devam etti:
“Bu belirtiler normal insanda da oluyor. Ancak, belirtiler kansere bağlıysa işimiz çok zor. Yani kanserin esas tedavisi her zaman cerrahi değil. Cerrahideki yeni yöntemler; robot olsun, laparoskopi olsun, açık cerrahi olsun, şunu bilmemiz gerekir ki bu üç yöntemin de sonucu aynıdır. Hiçbir şekilde sonuç değişmez. Bazıların konforu vardır, maddi açıdan problemi vardır. Bazılarının da konforu daha azdır ama sonuç yine aynıdır.”
“Aşı konusu devlet politikası olarak ele alınmalı”
Başkent Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalından Prof. Dr. Ali Ayhan ise kadın üreme organları kanserleri denildiğinde; rahim ağzı kanserleri, rahim içi kanserleri, yumurtalık kanserleri ve dış kısım olarak ifade edilen vulva kanserlerinin ön plana çıktığını kaydetti.
Kadınlarda en sık karşılaşılan rahim ağzı kanserinin önlenebilir bir kanser türü olduğunu vurgulayan Ayhan, şöyle devam etti:
“Bu kanserin nedenini bugün biliyoruz. Nedene yönelik yaklaşımlara baktığımız zaman aşılama sistemi denilen sistem var. Yani rahim ağzı kanserini yapan virüse göre geliştirilmiş aşılarla bugün için yüzde 70-75 önleyebiliyoruz. Dolayısıyla şöyle bir mesaj vermek istiyoruz. Biz rahim ağzı kanserlerini kız ve erkek çocuklarımıza okul çağında aşı yaptırmak suretiyle bugün için önleyebilir durumdayız. Ancak bu olayların devlet politikası olarak ele alınmasından yanayız. Aşılamada temel felsefe, cinsel ilişkiden önce olmasıdır. Artı genç yaşta aşı bir antijendir. Çünkü bu hastalık cinsellikle geçen bir hastalıktır. Virüsün taşınması aşı ile önlenmiş olur. Bu aşı kabaca 9-26 yaş arasında yapılabilir. İlerleyen yaşlarda da yaptırılabilir ama beklenti daha düşük olur. Ülkemizde aşılama şu anda bireye bağlı yapılıyor. Devlet şu anda aşılama programına girmiş değil. Herkes bilinçlendiği doğrultuda, kendi parasını vererek aşılama yapabilmekte. Orana bakıldığında, ülke bazında ele aldığımız zaman aşılama düzeyi düşük” ifadelerini kullandı.
“Aşılanın, kansere yakalanmayın”
Diğer önemli konunun ise tarama olduğuna işaret eden Ayhan, “Ülkemizde 30 yaşından itibaren her kadın, rahim ağzı kanseri, meme kanseri ve kolon kanseri açısından ücretsiz taranabilmektedir. Taramanın amacı erken tanıdır. Erken tanıda elde edilen sonuç nedir? Hasta bazında yüzde 70 oranında rahim ağzı kanserinden ölümü azaltmaktadır. Rahim ağzı kanseri konusunda vermemiz gereken iki mesaj var. Aşılanın, aşılandırın, yakalanmayın. İkincisi ise arama-tarama programına girin, erken teşhis olun; hastanelerde yatmadan, para ödemeden basit polikliniklerde muayene olarak işinize dönün” dedi.
“Yumurtalık kanserinde erken tanı şu an için zor”
Yumurtalık kanserleri konusunda bilgiler veren Prof. Dr. Hüsnü Çelik ise kanser tedavisinde en büyük avantajın erken tanı olduğunu, ancak yumurtalık kanserinde bunun pek mümkün olmadığını ifade etti. Yumurtalık kanserine yakalanan hastanın şikayetleri başladığında hastalığın üçüncü evreye ulaşmış olduğunu belirten Çelik, şöyle devam etti:
“Biz bu hastalığın ancak yüzde 25’ini birinci ve ikinci evrede yakalayabiliyoruz. Üçüncü evre demek kanserin yayılması anlamına geliyor. Erken tanı çok önemli ama yumurtalık kanserlerinde erken tanıda pek yol alabildiğimiz söylenemez, bu dünya için geçerli. Yumurtalık kanserlerinde semptomlar genellikle hazımsızlık, şişkinlik, daha sonra karında kitlenin hissediliyor olması veyahut karında sıvı toplanması gibi durumlar. Bunlar da yüzde 70 hastanın ileri evrede olduğunu gösteriyor. Özellikle ailesinde kanser olanlar, genetik kanser taşıyıcılığı olanlar, mesela bir meme kanseri yoğunluğuna sahip ailenin üyesi olanlar yumurtalık kanseri açısından riskli gruptur. Bunların yakın olarak taranması gerekebilir ama yumurtalık kanseri için bugün kabul edilmiş bir tarama protokolü yoktur.”