Ağar'ı Sözünün Eri Sanmıştık

Doğrusu, ben Ağar'ı sözünün eri zannettim. İstifasını açıkladığında, bu beyana inandım, 5 yaşında bir çocuk gibi 48 saat sonra geri döneceğini düşünmedim. ..."DP Genel Başkan Adayı Nevval Sevindi, Başakhayat adlı derginin kendisiyle yaptığı söyleşide isti

Ağar'ı Sözünün Eri Sanmıştık

Doğrusu, ben Ağar'ı sözünün eri zannettim. İstifasını açıkladığında, bu beyana inandım, 5 yaşında bir çocuk gibi 48 saat sonra geri döneceğini düşünmedim. ..."

DP Genel Başkan Adayı Nevval Sevindi, Başakhayat adlı derginin kendisiyle yaptığı söyleşide istifa ettiğini açıklamasından sonra geri dönüş yapan DP lideri Mehmet Ağar'ı topa tuttu ve "Ben onu sözünün eri zannettim" dedi.

Aliye Yaman'ın hayli geniş söyleşisinin bir kısmını sizlere sunuyoruz:

Sizin açınızdan siyaset nasıl bir iş?

Siyaset çok stresli bir iş. Aslında demokratik koşullar altında, belirli bir düzeyde stres normaldir, ama onun dışında da her şey çok kurallı gitmiyor. Siyasete çok alışkın değilseniz, ağır bir stres altında kalabiliyorsunuz. Benim hoşuma giden taraf strateji kurma işi. Siyaset öngörü isteyen bir alan. Uzun vadede stratejiler kurmayı, düşünmeyi sevdiğim için siyasetteyim. Tabi, pratik siyasette ve günlük siyasette ne yazık ki durum daha farklı olabiliyor. Daha gündelik ve daha kişisel şeylere dayalı oyunlar oynama alışkanlıkları var. O oyundan çok fazla hoşlandığımı söyleyemem. Ama yine de siyaseti seviyorum, çünkü siyaset aynı zamanda bir vizyon oluşturmaktır.

Evet, mutlaka siyaseti sevdiniz ki, milletvekili adaylığından sonra Demokrat Parti Başkanlığı için de aday oldunuz.

Bizi kimler yönetiyor diye herkesin uzaktan bir fikri var. Gazeteci olarak çok uzağında değildim siyasetin ama, içinde olmak başka bir şey. Çünkü dışarıdan aklınızla kavradığınızı, içinde olduğunuz zaman duygularınızla da kavramış oluyorsunuz. Bence stres nedeni de bu. Yani duygularınızla kavradığınız şey, çok gerçek. Hiçbir mazereti yok ve onu çırılçıplak gördüğünüzde, pek hoşunuza gitmiyor. Ben Türkiye'nin çok daha akil adamlar tarafından yönetilmesini, gerçek politika yapılmasını, gerçek politik tartışmaların olabileceği bir ortam doğmasını çok isterim. Tabi bunu istemek yetmiyor. Bu yüzden ben de elimi taşın altına koydum bir anlamda. El yetmiyor tabi, insanın kolunu da istiyorlar. Siyasete devam kararı almamın nedeni siyaseti Türkiye'de çok ciddi düzeyde değiştirmek gerektiğine inanmam oldu. Yani var olan siyasi ortamın, Türkiye'yi ileriye götürecek gerçek bir sjyaset üretmeyi sağlayabilecek bir ortam olduğuna inanmıyorum.

"Onların güç olarak görmediği ama "asıl güç" olan her şey bende var; itibar var, akıl var, çok büyük bir deneyim var, kitaplar var, belli bir düzeyde bilgelik var, nefsini kontrol altına almış, büyük bir hastalığı yenmek için mücadele etmişlikvar, topluma hizmet var, bu hizmet anlayışıyla sivil toplumda belli bir kariyer sahibi olduğum bir geçmiş var... Bunlar batılı demokrasilerde çok büyük güçlerdir. Bunların bir tanesiyle bile başbakan olabilirsiniz."

İçeriden gördüğünüz manzara nasıldı, biraz daha açar mısınız?

Oyunun çok fazla bireysel oynandığı, açık ve şeffaf olmadığı, doğrular yerine göz boyamanın daha egemen olduğunu gördüm. Güç kavramının yanlış anlaşıldığını gördüm. Bilgi, deneyim, eğitim gibi şeyler de güçtür ama böyle algılanmıyor. Güç olarak anlaşılan şeyler; para, kaba kuvvet, silah, çeteleşme... Bu da siyasi algının yanlış olduğunu gösteriyor.

ANAP ile DYP'nin birleşme döneminde yaşanan sıkıntılar ve onların yansımalarını gördünüz. Onun da bir etkisi oldu mu kararınızda?

Pek çok şeyin etkisi oldu kararımda, birleşme de bunlardan biri. Samimi ve iyi niyetli davranırsanız, olmayacak hiçbir şey yok. ilkzamanlardaki olabilirlik de tamamen bu iyi niyet çerçevesinde gerçekleşti. Kurmaylar olmadan iki başkan iyi niyet çerçevesinde birleşmeyi ilan edelim, kurmayla detayları tamamlasın ve bu işi bitirsin kararı aldı. Bu çerçevede ben de katkıda bulunmaya çalıştım. Birleşmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum çünkü. Fakat bu bireysel iyi niyet çerçevesi iki hafta içerisinde maalesef yıkıldı ve güvensizlik ortaya çıktı. Kendinize güven duymuyorsanız politika yapamazsınız. Kendilerine güven duymayan insanlar başkalarına hiç güven duymazlar. Politika esnek bir iştir ve herkese güven duymanız gerekir. Yoksa esnek olamazsınız. Politika yapabilmek için, insana inanmanız şart. İşte bu noktada insana inanmamayı gördüm. Benim için fazlasıyla nefse dönük bir şeydi bu. İnsanın egosuna dönük bir şeydi. Politika bizim özel dertlerimiz için yaptığımız bir iş değil; insanlara, topluma, dünyaya, misyona, ideallere hizmet için yaptığımız bir iş olmalı. En azından ben öyle bir politika istiyorum.

Ben kendi adıma sizin başkanlık adaylığınızı hoş, naif ama çok da iddialı olmayan bir hareket olarak gördüm. Zannederim parti içerisinde de biraz "heves etmiş, aday olmuş" şeklinde karşılandı. Siz nasıl tanımlıyorsunuz adaylığınızı?

Bunu naif olarak algılamaları biraz önce bahsettiğim güç kavramından kaynaklanıyor. Onların güç olarak görmediği ama "asıl güç" olan her şey bende var; itibar var, akıl var, çok büyük bir deneyim var, kitaplar var, belli bir düzeyde bilgelik var, nefsini kontrol altına almış, büyük bir hastalığı yenmek için mücadele etmişlikvar, topluma hizmet var, bu hizmet anlayışıyla sivil toplumda belli bir kariyer sahibi olduğum bir geçmiş var... Bunlar batılı demokrasilerde çok büyük güçlerdir. Bunların bir tanesiyle bile başbakan olabilirsiniz. Buradaysa bunların hiçbiri güç olarak algılanmıyor. Her şeyden önce, partinin bakış açısından yola çıkarsak, kadın olmanız bile yöneticiler açısından bir naiflik zaten. Bir kadın olarak buna cesaret etmiş "vah vah, yazık!"deniyor. Sonra bakıyorlar nesi var diye; silahı yok, parası yok, arkasında onu kollayacak zengin adamlar yok, yani dayandığı hiçbir şey yok. insanın hiçbir yere dayanmadan böyle bir iddiada bulunması tamamen naiflik. Çünkü birey olarak var olamıyor insanlar. Ben iddiamda gayet ciddiyim. Anadolu'dan iddiamın ciddiyetine aynı ciddiyetle karşılık buluyorum. Beni görmeye beldelerden ve kasabalardan geliyorlar. Gerçekten de bir çaba harcıyorlar bunun için ve aslında ellerindeki her şey bitmiş durumda. Yani 2 dönemdir varlık gösterememiş bir partiyi açık tutmak için kendi ceplerinden harcayan insanlar bunlar. Sadece duygusal bağlılıkları var partiye, hizmetleri var. Onların da anlaşılmadığını, partinin üst kademesiyle, genel merkezle halkın ilişkisinin tamamen kopmuş olduğunu görüyorum zaten. O nedenle de halk ciddiye alıyor, genelmerkez almıyor. Bu benim açımdan olumlu bir şey tabi. Başka türlü olsa rahatsız olurdum.

Seçim öncesi dönemde medyada hep siz vardınız DP adına. Şu anda durum nasıl?

Ben olmadığım yerde haber yok. Demokrat Parti'nin halkla ilişkileri çok zayıf, medya ilişkileri hiç yok. Medyada da demokrat parti diye bir şey yok. Seçim dönemi ile ilgili bir medya araştırması yaparsanız, benim olduğum her yerde Demokrat Parti de benimle birlikte adını geçirtebildi. Seçim sürecinde de tam anlamıyla bir medya çalışması yapabilmiş tek kişiydim ben zaten partide. 13 Ağustos'ta genel başkan adaylığımı ilan ettiğimde bütün gazeteler bu haberi verdi. Ankara'da olduğum için İstanbul'un taleplerine yetişemedim hatta. Daha sonra Çiller'le görüştüm, o da medyada yer aldı. Ne zaman ben varsam, o zaman Demokrat Parti'nin adı geçiyor medyada. Bu ara çıkmıyorum, Demokrat Parti de yok. Partinin halkla ilişkileri benim üzerimden yürüyor bir anlamda.

Deniyor ki; Nevval Sevindi'yi bir politikacı olarak Mehmet Ağar lanse etti. Ağar'ın desteği ile bir noktaya geldi. Şimdi ise ona karşı aday oldu. Yani Ağar'a ihanet etti. Nasıl bakıyorsunuz bu duruma?

Mehmet Ağar politikaya kendi kendine mi girdi acaba? Mehmet Âğar'ı politikaya kim lanse ettiyse, ona ihanet ederek, onun elinden koltuğu alarak genel başkan adayı olmuştu. Benim açımdan önee iyi ilişkiler yaşayıp sonra ihanet etmek söz konusu olmadı. Benim genel merkezle en ufak bir para ilişkim ve bir bütçe ilişkim olmadı. Genel Başkan bana haytr olsun diye politikaya davet etmedi beni. Benim marka değerimi kullanmak için yaptı bunu. Doğru Yol Partisi'ni ortadan kaldıracağını biliyordu ve Demokrat Parti gibi hiçbir marka değeri olmayan bir isimle seçime girmesi, benim gibi marka değeri yüksek olan isimlere büyük bir ihtiyaç doğurdu. O nedenle, bir ihanet varsa, benim marka değerimi kaybedeceğimi bile bile kullanmış olmasındadır. Neyse ki benim karizmam böyle bir kayıpla çizilebilecek bir karizma değil, ama onun karizmasının çok ciddi çizildiği ortada. Doğrusu, ben Ağar'ı sözünün eri zannettim. İstifasını açıkladığında, bu beyana inandım, 5 yaşında bir çocuk gibi 48 saat sonra geri döneceğini düşünmedim. Ortada bir genel başkan yokken, genel başkanlığa adaylığımı koymam gayet doğal. Açık ve şeffaf politikadan yanayım. Açık ve şeffaf politika olmazsa, gizli saklı, kapalı kapılar arkasında yapılan politikayla Türkiye'nin geleceğini iyi görmüyorum. Böyle bir ortamda politika değil kişisel çıkarlar üretilebilir ancak... Kişisel çıkarlara karşı, milletin çıkarını, toplumun çıkarını savunmak üzere böyle bir çıkış yaptım. Hiç olmazsa "işte böyle bireysel bir çıkışta oldu, demek ki mümkünmüş" densin ve benden sonra da insanlar böylesi bir cesaret gösterebilsin istiyorum.



HABERE YORUM KAT
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler