Ak Parti İl Danışma Meclisi Toplantısında Açıklama
Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, "İnsanların etnik kökeni ne olursa olsun, mezhebi, inancı ne olursa olsun anayasada bireye Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına eşit vatandaşlık bağlamında bir tarif yapıp o hakkı verebildiğin an Kürt kökenlisi de başka köken
Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, "İnsanların etnik kökeni ne olursa olsun, mezhebi, inancı ne olursa olsun anayasada bireye Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına eşit vatandaşlık bağlamında bir tarif yapıp o hakkı verebildiğin an Kürt kökenlisi de başka kökenlisi de hepsi "arkadaş bu anayasada benim hakkım savunuluyor" diye bakar. Buradaki gereksiz bahane olarak gösterilen bu problemlerin çoğu da hallolur" dedi.
Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, Cemil Meriç Kültür ve Kongre Merkezinde düzenlenen AK Parti İl Danışma Meclisi Toplantısında yaptığı konuşmada, terör olaylarına değinerek şöyle konuştu:
"Sınır güvenliğimiz dediğimiz şey de, sınırın iki tarafında da kolluk kuvvetinin olması lazım. Gümrüğün, denetimin olması lazım. Ama Türkiye güneyinde Suriye ve Irak'tan bahsediyorum toplam bin 358 kilometrenin sadece sınırın üzerinde Türkiye Cumhuriyetinin kolluk kuvvetleri gümrük teşkilatı şusu busu var. Onun altı her iki ülkede de anarşistin teröristin değişik grupların elinde ve onların denetiminde. Bu hudut denetlenemiyor mu? Buradan adam nasıl giriyor. Almanya ile Fransa'nın arasında hudut olduğunda bir Fransız ordusu var bir Alman ordusu var AB olduğu halde. Gelip geçerken de iki tarafın birden gümrükçüsü var. Bizim burada aşağıda eşkıya üstte de biz bunu önlemeye çalışıyoruz. Zulümden kaçan da geliyor, anarşistte geliyor, her şey geliyor. Muhalefetin dili maşallah büyük "bunlar önlenemiyor mu" gel sen önle. 7 Haziran'dan beri şu yüke bir ortak giriverin dedik hiçbiri girdi mi girmedi. Oradan oturup da sırtına yük almayacaksın ondan sonra da bunu nasıl halledemiyorsunuz?"
"2,5 MİLYON ADAMA POTANSİYEL SUÇLU DİYE BAKAMAYIZ"
Ankara'daki terör saldırısıyla ilgili ise Türkeş, şunları kaydetti: "Patlama sırasında bir eli kopuyor ve oradaki parmak izinden 1,5 sene önce Türkiye'ye girdiği tespit edildi, bulundu. Hemen internette komplo teorileri "bu kadar çabuk bulduklarına göre demek ki adamı tanıyorlardı." Bir tane kopmuş elde parmak izinden bulunması bize neyi gösterir. Türkiye'ye giren 2,5 milyon Suriyeli mülteciyi biz çok güzel kayıt altına almışız ülkede. Yani her girenin parmak izi bizde var. Biyometrik fotoğrafı da var. Bu 2,5 milyon Esad'ın zulmünden kaçıp gelen bütün Suriyelilere de içinde 5-10 terörist var diye 2,5 milyon adama potansiyel suçlu diye bakamayız. Bulamazsan haberin yok muydu diyorlar. Bulsan bu kadar çabuk niye buldun zaten biliyordun. Kim ister kendi insanlarının kendi başkentinde zarara ziyana uğramasını hayatını kaybetmesini, yaralanmasını yanmasını. Elimizden geldiğince devletin istihbaratı çalışıyor. Yakalayıp bulmaya çalışıyoruz bulunuyor da çok. Bunların bir kısmı da açıklanmıyor işin güvenlik sebebiyle onun bağlantılarını bulmak için. Arada bir tane kaçsın o bir tane bile hepimizin çok canını yakıyor. Bunlarla uğraşıyoruz."
"ANAYASADA HERHANGİ BİR ETNİK GRUBA, DİNİ GRUBA, MEZHEBE TARİF EDEREK ONU DÖKEREK BİR AYRICALIK VERMEK ANAYASANIN EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRIDIR"
Meclis'te anayasanın konuşulduğunu söyleyen Türkeş, şunları söyledi:
"Anayasa günlük hayatınızda sizi çok etkilemiyor. Vatandaşa baktığınızda vatandaşın gündeminde yok gibi geliyor. Ama ülkenin siyasi meselelerinin odağında, merkezinde buradaki uygulama aksaklıklarının yarattığı problem var. Şimdi bu terörist, eşkıya güya hak talep ediyor. Ne hakkı talep ediyor. Bir etnik grubun, Türkiye'de etnisitesi anasından babasından edindiği etnik yapısı itibariyle haksızlığa uğradığını iddia ediyor. Halbuki Lozan'a göre burada azınlık Müslüman olmayan gruplardır, Yahudiler, Ermeniler vesaire. Onun haricinde Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren burası eşit insanların ülkesi olarak tarif edilmiş ve Cumhuriyet öyle gelişmiştir."
Anayasalarda zaman içinde hele de ihtilal sonrası yapılan anayasalarda bunun aksaklıkları olduğunu anlatan Türkeş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hedef 21. yüzyılda dünyada gelişmiş ülkelerin standartlarında bizim insanımızın yaşayabileceğimiz ve o anayasada her bireyin kendisini bulabileceği bir vasatı yaratmaktır. Anayasada herhangi bir etnik gruba, dini gruba, mezhebe tarif ederek onu dökerek bir ayrıcalık vermek anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır. İnsanların etnik kökeni ne olursa olsun, mezhebi, inancı var veya yok ne olursa olsun anayasada bireye Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına eşit vatandaşlık bağlamında bir tarif yapıp o hakkı verebildiğin anda Kürt kökenlisi de başka kökenlisi de hepsi arkadaş bu anayasada benim hakkım savunuluyor diye bakar. Buradaki gereksiz bahane olarak gösterilen bu problemlerin çoğu hallolur. Bunu yapmaya çalışıyoruz. Sizin günlük hayatınızdan günlük yaşayışınızdan çok da kopuk çok da alakasız bir konu değil anayasa."
"DEMOKRASİ EN AZ HATALI YÖNETİM TARZIDIR"
Başkanlık sistemiyle ilgili konuşan Tuğrul Türkeş, şunları kaydetti:
"Demokrasi en az hatalı yönetim tarzıdır. En ideali dünyada ideal diye bir şey olmaz. Yarın daha iyi bir yönetim tarzı çıkar ona bakarız. Ama bugüne kadar denenmiş, tarih içindeki en az hatalı yönetim demokrasi. Demokrasinin iyiliği ne, iki ana sebepten demokrasiye iyi diyoruz. Bir halk seçiyor. Sizin karar veriyorsunuz. Sizin karar verdiğiniz iş başına geliyor. Bir de akarsu gibi biri gelip kakılıp kalmıyor. Siz istemediğiniz anda toparlanıyor gidiyor. Bu ikisi sebebiyle demokrasiye iyi diyoruz. Bunda iki farklı yöntem var. Biri parlamenter sistem bizim şimdi yaşadığımız, biri de başkanlık sistemi. Biri diğerinin tam olarak alternatifi olarak ifade edilemez. İkisinin de uygulamada pratik tarafları var, zor tarafları da var. Başkanlık sistemiyle ilgili bir zihin açmak bakımından da Türkiye'de bu çok tartışılacak ama düşünmeniz için bir örnek vereceğim. 7 Haziran seçimlerinde 4 parti Meclise girdi. Tek bir partinin iktidar olabilme ihtimali olmadı. Arkasından bir hükümet krizi çıkar gibi oldu. Ben bu işe girmem diye herkes ipi ayrı tarafa germeye başladığında bu sefer bir gerilim oldu. Aynı dönemle ilgili fikir olsun diye, diyelim ki Cumhurbaşkanlığı seçimi başkanlık seçimi olsaydı. Bir devlet başkanı seçecektik. O devlet başkanı yasamanın içinden değil, dışarıdan görevlendirmeler atama yaparak kendine bakanlar kurulu oluşturacaktı. Bu bakanlar kurulu da Meclis'ten güvenoyu alıp, çalışmaya başlayacaktı. Arkasından 7 Haziran yasamanın seçimleri geldiğinde 3 parti 5 parti neyse yasamayla ilgili halkın iradesi Meclise yansıdığında bu ülkede bir hükümet krizine bir otorite boşluğuna sıkıntıya vesile olmazdı. Niye olmazdı? Seçilmiş bir başkan, onun güvenoyu almış kabinesi olacaktı. Sadece yasamayla ilgili Meclis parçalı olurdu. Bunun gibi her birinin artısı eksisi olan konular var. Bunun gibi birçok konuda çalışıyoruz, çalışmaya devam ediyoruz."