''CHP'nin geleceği yok''

Baykal'la 32 yıl kader birliği yapan Eşref Erdem'e göre CHP'nin geleceği yok. Erdem'e göre CHP yaklaşan yerel seçimlerde büyük bir hezimet yaşayacak. Kısa bir süre öncesine kadar CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın sağ kolu olan Eşref Erdem parti içinden ve
''CHP'nin geleceği yok''

Baykal'la 32 yıl kader birliği yapan Eşref Erdem'e göre CHP'nin geleceği yok. Erdem'e göre CHP yaklaşan yerel seçimlerde büyük bir hezimet yaşayacak.

Kısa bir süre öncesine kadar CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın sağ kolu olan Eşref Erdem parti içinden ve dışından Baykal'a yönelen bütün saldırılara karşı kendini siper ediyordu.

Dostları, arkadaşları Baykal'ı terk ettiğinde de o hep Baykal'ın yanındaydı. Dile kolay tam 32 yıl! Ama sonunda o da diğer dostları gibi terk etti Baykal'ı… CHP'nin eski Genel Başkan Yardımcısı Ankara Milletvekili Eşref Erdem, kısa süre önce ayrıldığı CHP yönetimindeki mücadelesini, partideki yanlışları ve hedeflerini yeni genel başkanın seçileceği CHP Kurultayı'ndan hemen önce Yeni Aktüel'e anlattı.

Daha önce açıkladınız ama 32 yıllık kader birliğinden sonra neden “Baykal'la olmuyor” deyip yolunuzu ayırdınız?

Deniz beye insan olarak söyleyeceğim bir şey yok. Elbette benim dostumdur, arkadaşımdır, ama siyasette gerçekçi olmak lazım. İstifa etmeden 1,5 yıl öncesinden başlayarak CHP içinde temel politikalarda önemli ve ciddi yanlışlıkların yapıldığını ifade ederek geldim. Bir Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi olarak bu yanlış yaklaşımları kamuoyu önünde seslendirmeyi siyasi ahlak ve etiğe aykırı buldum. Çünkü hem o kurulda oturup bazı şeyleri paylaşmanın, hem de bunları dışarı sızdırmanın doğru olmadığına inanıyorum. O nedenle uzunca bir süre bu anlayışımı ve muhalefetimi parti içinde götürmeye çalıştım. Ama genel seçimde ortaya çıkan tablo, benim için biraz daha aydınlatıcı oldu.

İçinden geçmekte olduğumuz konjonktörü göz önünde bulundurduğumuzda, CHP'nin yüzde 20'lik oyu üzerinde ciddi olarak durmamız gerektiğine inanıyorum. Bu düşüncelerimi de Deniz beyle paylaştım ama nedense rağbet görmedim. 22 Temmuz seçiminden sonra hiç olmazsa MYK'nın değişmesi gerektiğini ifade ettim. Genel Başkan'ın da bu düşüncemi uygun görmesiyle MYK istifa etti. Ama bir süre sonra gördüm ki, MYK'nın istifası geçici ve parti içindeki dalgalanmayı önlemeye yönelik bir anlayışmış. Çeşitli ısrarlarıma rağmen MYK üyelerinin istifaları işleme konmadı. Bunun üzerine bu kadronun içinde bulunmanın bir anlamı olmadığını anladım

22 Temmuz seçiminden sonra partinin eski yöneticileri bir basın toplantısı düzenleyip seçim sonuçlarını başarısızlık olarak değerlendirdi ve Baykal'ı istifaya davet etti. Siz ise bu kişilerin parti üyesi bile olmadıklarını söyleyip istifa çağrılarına karşı çıktınız. Bu bir çelişki değil mi?

Parti dışındaki insanların partiyle ilgili bir müdahalede bulunmalarının doğru olmadığını ifade etmek istedim. Seçimden sonraki anlayışım şuydu: Deniz Baykal, toplumun karşısına çıkar, kendisine verilen desteğe teşekkür eder, sonuçlarının bir başarı olmadığını ifade eder, sorumluluğu üstlenir ve çekilir. Keşke Baykal o gün çekilebilseydi; sosyal demokrasiyi yönlendiren bir insan konumuna gelse ve partideki bir yönetim değişikliğinin ortamını yaratmış olsaydı… Bugün de böyle düşünüyorum. CHP'de genel başkanın da dahil olduğu bir yönetim değişikliği zorunlu hale gelmiştir. Bunu gerçekleştiremezsek önümüzdeki yerel seçimlerde çok büyük bir bozgun yaşayacağız diye düşünüyorum.

“Kürtlerle ilgili tutumundan rahatsızım”

Bir dost sohbetinde “Baykal'ın Kürtlerle ilgili tutumu yüzünden vicdan azabı çekiyor, geceleri uyuyamıyorum” dediniz mi?

Rahatsız olduğumu Sayın Baykal'ın yüzüne karşı söyledim. Bu rahatsızlığım sadece Kürt meselesiyle ilgili de değil, CHP'nin Türkiye'ye ve dünyaya bakışıyla da ilgilidir. Bir kere CHP sol politikalardan kesinlikle uzaklaşmıştır. 22 Temmuz seçimi öncesinde CHP'nin söylemi, maalesef bir aşırı sağ partinin söylemleriyle paralel hale gelmiştir. Mesela 27 Nisan'da Genelkurmay Başkanlığı sitesinde yayınlanan bildiri karşısında CHP Genel Başkanı'nın bir tavır koymaması da son derece rahatsız edicidir. Tam tersine gece yarısından başlayarak partinin bazı yetkili ağızları bu bildiriyi destekler biçimde bir anlayış sergilemiştir. Elbette halkımız Türk Silahlı Kuvvetlerimizi sever, ama kışlasında sever. Siyasete müdahale etmeye başladığı noktada çok ciddi tepkiler olur. 27 Mayıs bunun en belirgin örneğidir.

22 Temmuz seçiminden önce toplumda “Seçimden sonra CHP-MHP koalisyonu olacak” şeklinde bir kanaat oluşmuştu. Bu yöndeki yorumlar karşısında kulağımızın üzerine yatıp, topluma sanki olacakmış gibi bir izlenim verdik. Halbuki kategorik olarak bunun olmayacağını topluma söylememiz lazımdı. Bana göre bu tutumu da CHP'ye oy kaybettirmiştir. Partinin genel başkanı ve parti yetkilileri son altı, yedi yılda Doğu'ya, Güneydoğu'ya gidemez olmuşlardır. CHP, Türkiye'nin bir coğrafyasında artık yoktur. Parti'nin Türkiye'nin bir coğrafyasında bu hale düşmüş olması, CHP'yi giderek bir Türkiye partisi olmaktan uzaklaştırmıştır.

Kürt sorununun çözümü konusunda ne yapılması gerekir?

Türkiye'nin misakı milli sınırlarını koruyarak, bu sınırlar içerisinde Türk-Kürt herkesi bir arada yaşatmayı amaçlayan bir mekanizmayı devreye sokmak gerekir. Türkiye'deki Kürtler'in büyük bir bölümü hâlâ bu ülkede yaşamak istemektedir. Diyarbakır'da bir sorunla karşı karşıya kaldığında insanlar Kerkük'e gitmiyor; İstanbul'a, Bursa'ya geliyor. Bu birlikte yaşama arzusunun en önemli işaretidir. Onun için “Kürtler'in Ankara umudunu kırmayın” diyorum. Bu önemli bir şeydir. Bu umudun kırılması noktasına gelirsek çok tehlikeli bir tabloyla karşı karşıya kalırız.

“Umut Oran iyi yetişmiş bir arkadaşımız”

Deniz Baykal'ın karşısına aday olarak önce Süheyl Batum'u gündeme getirdiniz, sonra da Umut Oran'da karar kıldınız. Oran'ı Batum'a tercih etmenizin nedenlerini öğrenebilir miyiz?

Süheyl Batum da değerli bir arkadaşımızdır ama parti üyesi olmaması büyük bir handikap olarak ortaya çıktı. Sayın Batum'un kendisi de bunu böyle değerlendirdi. Dolayısıyla partiye üye kaydedilip edilmeyeceği konusundaki tereddütler vesilesiyle bir adım geri attı. Umut Oran ise yeni bir isim değil. 10 Aralık hareketinin toplantılar düzenlediği dönemlerde de adı liderlik için öne çıkan isimlerden birisidir. Çağdaş, iyi yetişmiş, değerli bir partilidir. 45 yaşında, genç, dinamik, sola ve özgürlüklere açık, dünyayı ve Türkiye'yi bilen, gelecek için umut veren bir arkadaşımızdır. Bu çerçevede Umut Oran'ın genel başkan olması konusuna olumlu baktığımı ifade etmek isterim. Elimden gelirse de destek vermeye çalışıyorum.

Oran'ın Baykal'ın karşısında kazanma şansı var mı?

Şans diye bir şey yok. Bu bir mücadeledir. Bir aylık şans gibi bir fırsat kolluyor değiliz. Bu Türkiye'nin ve CHP'nin değişimi mücadelesidir. Türkiye'de değişim istiyorsak CHP'de de değişiklik olması lazım. Parti içi demokrasiyi daha yaygın, daha kullanılır hale getirmek lazım. Önce parti içinde demokrasi egemen kılınacak; ondan sonra da CHP'yi değiştirecek, CHP'den de hareketle Türkiye'yi değiştirecek bir hareket lazım. O hareket bugün olur, yarın olur ama bu hareket devam edecektir. Hiç kimse yola çıkarken “Başarısız olacağım” demez. Dolayısıyla buna karar verecek olan CHP'nin kurultayıdır, kurultay delegeleridir.

Baykal'ın kurultayı kazanıp yerinde kalması halinde CHP'yi nasıl bir gelecek bekliyor? Parçalanma veya dağılma olabilir mi?

Bir felaket senaryosu hazırlayarak onun üzerinde bir gelecek inşa etmek, böyle düşünmek istemiyorum. Ama bir yönetim değişikliği gerçekleştirilmeden yerel seçime gidildiği takdirde, büyük bir hezimet yaşayacağımız yönünde yaygın bir kanı var. Genel Başkan'a toplumda haklı, haksız önemli bir tepki var. Kamuoyunda Genel Başkan'ın değiştirilmesi konusunda çok yüksek bir talep var. Bu talep ne biçimde kurultayımıza yansıyacaktır, onu bilemiyorum.

AKTÜEL

HABERE YORUM KAT
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler
Bunlar da İlginizi Çekebilir