Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Kızılcahamam'daki İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nda konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:
Ülkemizin dört bir yanında AK Parti'nin millete hizmet davasını sırtlayan, ülkesi, milleti ve Türkiye'nin aydınlık istikbali için samimiyetle koşturan tüm kardeşlerimin her birine bufadan selamlarımı gönderiyorum. AK parti İstişare ve Değerlendirme toplantılarımızın 31'incisinde sizlerle beraber olmaktan büyük bir bahtiyarlık duyuyorum. İstişare toplantımızın ülkemiz, milletimiz ve demokrasimiz için şimdiden hayırlara vesile olmasını yüce Allah'tan niyaz ediyorum.
Bugün ve yarın belirlenen konu başlıklarında genel başkan yardımcısı ve bakan arkadaşlarımız geniş bir yelpazede sunumlarını yapacaklar. Hem partimizin gündemindeki meseleleri konuşacağız hem de ülkemizi ve tüm insanlığı ilgilendiren konuları iki gün boyunca kapsamlı şekilde değerlendireceğiz. Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz 30 istişare toplantısında olduğu gibi demokratik bir atmosferde, katılımcı bir anlayışla kardeşliğin ve muhabbetin hakim olduğu bir iklimde sizlerin kıymetli fikirlerini alacağız.
Geçen sene hem 6 Şubat depremleri hem de çok yoğun geçen 14-28 Mayıs seçimleri dolayısıyla toplantımızı ertelemek durumunda kaldık. Seçimlerin hemen ardından da tüm vaktimizi ve enerjimizi depremin yaralarının sarılması başta olmak üzere ülkemizin acil sorunlarının çözümüne teksif ettik. Elbette burada bulunan arkadaşlarımızın hemen hepsiyle çeşitli vesilelerle bir araya geldik, görüş alışverişinde bulunduk. AK Parti'yle özdeşleşmiş, Türk siyasetine AK Parti'nin kazandırdığı istişare toplantılarının farklı anlamları ve önemi olduğunu çok iyi biliyoruz. Son bir yıldır ülkemizin adeta gündemini kaplayan seçim maratonunun da tamamlanmasıyla öncelikle siz kardeşlerimizle beraber olalım istedik. İstişare toplantılarımızı devam ettireceğiz.
Temmuz'un 1 ve 2'sinde bu defa yine burada Kızılcahamam'da bu defa belediye başkanlarımızla bir araya geleceğiz. Böylece yol ve dava arkadaşlığımızın, siyasi sorumluluğumuzun gereğini yerine getirmenin yanı sıra son bir yılda yaşanan 3 seçimin de kapsamlı muhasebesini yapacağız.
Burada bir hususu sözlerimin hemen başında ifade etmek istiyorum. Rabbimiz hayat rehberimiz Kur'an-ı Kerim'de, "Onların işleri kendi aralarında istişareyledir" buyuruyor. Peygamberimiz de "İstişare edenin pişmanlık duymayacağını" bizlere müjdeliyor. Siyasi hayatımızın her aşamasında olduğu gibi partimizin kuruluşundan itibaren de istişareye, kararlarımızı ortak akılla almaya önem verdik. Halkımızla aramıza mesafe koymadık, görünmez duvarlar örmedik, siyaseti milletimiz için yaptık. Milletimizle birlikte hep istişare halinde kalarak yaptık.
Sivil toplum kuruluşlarımızla kanaat önderlerimizle istişare ettik. İlim adamlarımızla, akademisyenlerimizle, gençlerimizle istişare ettik. Türkiye'nin nüfusunun yarısını oluşturan kadınlarla, hanım kardeşlerimizle istişare ettik. Sanayicilerimizle, üreticilerimizle, emekçi kardeşlerimizle istişare ettik. Saçlarını ülkemize ve milletimize hizmet yolunda ağartmış büyüklerimizle, emeklilerimizle istişare ettik. Türkiye'nin selameti ve geleceği için söyleyecek sözü, görüşü, eleştirisi ve teklifi olan her bir insanımızla istişare ettik. Sokağın sesine kulak verdik. Çarşının, pazarın nabzını tuttuk. Hiç kimseyi ayırmadan, ayrımcılık yapmadan herkese ulaşmaya çalıştık. Ne kendimizi ne çalışma arkadaşlarımızı ne partimizi sürekli aynı seslerin duyulduğu farklı fikirlere kapalı, yankı odalarına hapsetmedik.
Türkiye adına, milletimizin huzuru, refahı, istikbali adına demokrasimizin güçlenmesi, serpilmesi, büyümesi adına söyleyecek sözü olan herkese ne kadar aykırı olursa olsun her görüşe kapımızı ve gönlümüzü açtık. Bu süreçte en fazla kendi kadrolarımızla, kendi mensuplarımızla, bu kutlu davaya gönül veren, omuz veren yol arkadaşlarımızla istişare ettik. Siyasi rakiplerimiz dahil bizi tanıyan herkes şu gerçeği kabul ve tasdik etmektedir. AK Parti siyasetinin taşıyıcı kolonları istişare ve müzakere ve katılımcılıktır.
AK Parti'nin her toplantısı aynı zamanda geniş katılımla gerçekleştirilen bir meşveret meclisidir ve bugüne kadar daima böyle olmuştur. Türk siyasi hayatında istişare kültürü bizimle anlam kazandı. İşte bugünkü toplantımız gibi bizimle ete kemiğe büründü. İstişareyi siyasette sadece kullanışlı bir söylem olmaktan çıkartıp her seviyede pratiğe döken, uygulayan ve kurumsallaştıran parti biziz. İnşallah birkaç ay sonra 23'üncü kuruluş yıldönümümüzü kutlayacağız. 23 yıldır bizi ayakta tutan, bizi rakiplerimize göre avantajlı kılan vasfımız hiç kuşkusuz ortak akla önem vermemiz ve ortak akılla hareket etmemizdir.
Kuruluşumuzdan beri farklı düşünceleri ortak akıl potasında buluşturduk. Eleştiriye, özellikle yapıcı, yol gösterici eleştiriye her zaman açık olduk. Partimiz bünyesindeki demokratik mekanizmaları en etkin şekilde işlettik.
31'inci İstişare ve Değerlendirme Toplantımızın temasını işte bu anlayışla 'Türkiye'nin ortak aklı' olarak belirledik. İnşallah bugün ve yarın bilhassa partimizin istikbali açısından kritik önemi haiz konuları sizlerle birlikte konuşacağız, görüşeceğiz, hiçbir komplekse kapılmadan meselelerimizi masaya yatıracağız. 14-28 Mayıs ile 31 Mart seçim sonuçları arasındaki negatif ayrışmayı tüm yönleriyle, asla kolaycılığa kaçmadan ele alacağız.
Bugüne kadar genel merkez kurullarımızın yanı sıra il başkanlarımızla da bir araya geldik. Kanaatlerini ilk ağızdan dinleme fırsatı bulduk. Fikrine önem verdiğimiz dostlarımızın görüşlerine başvurduk. İl ve ilçe bazında değerlendirmelerimizi tek tek yapıyoruz. Farklı kanallardan derlediğimiz bilgiler ışığında fotoğrafı netleştiriyor, yol haritamızı ve atacağımız adımları tayin ve tespit ediyoruz.
Seçmenden geçer not alamayan, bizim takdirimize mazhar olamaz. Milletimizin başta değişim ve yenilenme talebi olmak üzere sandık sonuçlarıyla bize ulaştırdığı beklentilerinin tamamının farkındayız. Mesajların gereğini vakti saati geldiğinde muhakkak yapacağız. Bu süreçte ince eleyip sık dokuyor, gerçekten çok titiz davranıyoruz. Milletimizle gönül köprülerimizi tekrar güçlendirirken AK Parti ve Cumhur İttifakı'nın surlarında gedik açma girişimlerine fırsat vermeyeceğiz.
Ne birilerinin suyu bulandırıp bulanık suda kişisel hesaplarını görmelerine seyirci kalacağız ne de hiçbir şey olmamış gibi yolumuza devam edeceğiz. AK Parti olarak 85 milyonun umudu olma vasfımızı koruyorsak bunun sırrı, milletin sesine kulak kabartıp kurucu değerlerimizin rehberliğinde kendimizi güncellemeyi başarmamızdır. Bugüne kadar Meclis'ten bürokrasiye, teşkilatlardan belediyelere, bütün bunlara uzanan zincirin her bir halkasında değişimi başarıyla gerçekleştirdik. İnşallah bundan sonra da değişim irademizi güçlü ve dinamik tutacağız. Sizlerden hiçbir perde koymadan düşüncelerinizi ne kadar keskin olursa olsun tenkit ve tespitlerinizi bizimle paylaşmanızı istirham ediyorum.
Bir defa şunu çok iyi bilmenizi isterim. Burada artılarımızı ve eksilerimizi görmek için bir aradayız. Burada yanlışlarımızı düzeltmek, doğrularımızın sayısını çoğaltmak üzere bir aradayız. Burada özeleştirimizi açık yüreklilikle yapmak, kendimize ve partimize ayna tutmak, sorunlarımıza ortak akılla çözüm üretmek üzere bir aradayız. Burada kardeşliğimizi perçinlemek, ahdimizi ve kavlimizi yenilemek, yola çok daha güçlü şekilde yola revan olmak üzere bir aradayız.
İstişare toplantımızı bugüne kadar olduğu gibi partimiz ve ülkemizin fotoğrafını çektiğimiz, sorunların tespit edildiği ve bunlara ortak akılla çözümler geliştirildiği bir platforma dönüştüreceğimize inanıyorum. Toplantımızın azami derecede faydalı olabilmesi için siz arkadaşlarımı oturumlara katılmaya ve katkı vermeye özellikle davet ediyorum. Şimdiden katılımcı arkadaşlarımıza da katkı sunacak arkadaşlarımıza da şahsım, ülkem, milletim ve AK Parti adına tek tek teşekkür ediyorum. 31. Geleneksel İstişare ve Değerlendirme Toplantımızın tekrar hepimiz için ülkemiz ve partimiz için hayırlı olmasını diliyorum.
Siyaset, ülke ve millet için verilen çetin mücadelelerin adıdır. Bizim lügatimizde siyasetin tek bir amacı vardır. O da millete hizmettir. Bunun için her fırsatta eser ve hizmet siyaseti diyoruz. İşte bunun için kardeşlik ve gönül siyaseti diyoruz. Türkiye'yi yüceltmenin, insanımızın refah ve huzurunu temin etmenin, milletimizin bin yıllık kardeşliğini diri tutmanın gayretindeyiz. AK Parti olarak 23 yıldır aziz milletimizin huzurundayız. Şahsen ise yarım asırdır siyaset yoluyla ortak vatanımız, yuvamız, çatımız olan Türkiye'ye hizmet mücadelesi veriyoruz.
Her zaman olduğumuz gibi göründük, göründüğümüz gibi de olduk. Siyasetimizi, gerilim, kutuplaşma üzerine inşa etmedik. Gerektiğinde sesimizi yükselttik, gerektiğinde kızdık öfkelendik, bir haksızlık gördüğümüzde, bir hukuksuzluk gördüğümüzde, ciğerimizi yakan kanayan bir yara gördüğümüzde merhum Akif'in deyimiyle "Adam aldırma da geç git diyemem, aldırırım" dedik ve var gücümüzle karşısında durduk.
Kim olursa olsun biri yanağımıza tokat atmaya yeltendiğinde elbette diğer yanağımızı da dönmedik, karşılığını verdik. Her zaman edep dairesinde olduk, edepten hiç taviz vermedik. Ama edepsizliği de karşılıksız bırakmadık. 27 Nisan bildirisinde, Gezi olaylarında, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimlerinde olduğu gibi gerektiğinde öne herkesten evvel biz atıldık, canımız pahasına aziz milletimizin iradesine sahip çıktık. Ancak kurulduğumuz andan itibaren siyasetimizi Türkiye'yi bir bütün olarak kucaklamak şeklinde yaptık. Yunus'un deyimiyle, yaradılanı severiz yaradandan ötürü dedik ve her canlıya, en başta rabbimize itaat ve ibadetin bir gereği olarak hürmetle baktık, hürmetle muamele ettik. Din, dil, ırk, mezhep, meşrep ayrımı yapmadık. Kimseyi dış görünüşüyle, hayat tarzıyla yargılamadık.
Bakınız bu ülkede 10 yıllar boyunca sırf kılıç kıyafetinden, başörtüsünden, sakalından, inancından dolayı milyonlarca vatandaşımız mağdur edilmişti. Gasp edilen haklarını teslim ettik. Yine bu ülkede Kürtler bir dönem uygulanan yanlış politikalar neticesinde ötelenmişlerdi, hepsiyle biz kucaklaştık. Aleviler ötekileştirilmişti, sorunlarını çözmek için samimiyetle çaba sarf ettik. Kimin sorunu varsa, kimin siyasetten meşru beklentisi varsa elimizin uzandığı, gücümüzün yettiği kadar karşılamaya çalıştık. 85 milyonun tamamının bu toprakların birinci sınıf vatandaşı olduğunu, bu toprakların asıl sahibi olduğunu defalarca vurguladık, vatan hepimizin dedik, devlet hepimizin dedik, insanı yaşat ki devlet yaşasın dedik ve her insana eşit mesafede durduk.
Biz ülkenin tamamını bir gördüğümüz, bütün gördüğümüz, 85 milyonun her bir ferdiğini kardeş gördüğümüz için tam 22 yıldır milletimizin her kesiminin teveccühüne mazhar olduk. Yüzde 52'nin oyunu alırken, geriye kalan yüzde 48'in de oyu olmasa bile beğenisine mazhar olduk. Sadece oy aldığımız kesimlere değil, Türkiye'nin tamamına hizmet, eser ürettik. Sadece oy aldıklarımızın değil, oy almadıklarımızın da hukukuna, yaşam tarzına, iradesine ve tercihlerine saygı gösterdik. Bu dün böyleydi, bugün de aynıdır, AK Parti var olduğu müddetçe inşallah Türkiye'de kardeşlik siyasetinin temsilcisi olmaya devam edecektir.
Türkiye'de siyasetin dünyanın pek çok ülkesine göre daha rekabetçi bir zeminde yapıldığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Seçim dönemlerinde rekabetin ve siyasi mücadelenin dozu doğal olarak daha da artıyor. Hem 14-28 Mayıs seçimleri hem de 31 Mart Mahalli İdareler Seçimleri, Türk siyasetinin rekabet düzeyi oldukça yüksek seçimlerden biriydi. Ülkemiz sadece 10 aylık bir zaman diliminde, siyasi tansiyonun tırmandığı üç seçim sürecini üst üste yaşadı. Seçimler sadece ekonomimizi değil, toplumumuzu da yordu, yıprattı. Bilhassa 14-28 Mayıs seçimleri öncesinde siyaset sahnesinde yapılanları hiçbiriniz unutamayız. FETÖ'nün servis ettiği argümanlar üzerinden Rusya ile aramızı bozma girişimlerinden, mezhep ve köken temalı videolara, bölücü terör örgütü elebaşlarının rakibimiz için sabah akşam oy istemesine kadar bugün aklımıza getirmek dahi istemediğimiz nice operasyona maruz kaldık.
Sandık sonuçları ayan beyan ortada olduğu halde seçim gecesi oynanan, kazanıyoruz tiyatrosu Türk siyasetinin utanç hanesine yazılmıştır. Geriye dönüp baktığımızda kimi zaman gülerek kimi zaman endişeyle hatırladığımız nice olay, skandal, provokasyon ve müsamere yaşandı. Tarih ve maşeri vicdan asıl hakem olarak elbette bunları yargılayacak, kimi zaman ne yaptığını daha net olarak ortaya koyacaktır.
Biz de demokrasimizin selameti için bunun takipçisi olacağız. Tüm tuşlara basmalarına rağmen 14-28 Mayıs seçimlerine bekledikleri neticeyi alamayanlar daha sonra sırf koltuklarını koruyabilmek uğruna maalesef siyaseti yüksek gerilim hattına mahkum ettiler. Seçim sonuçlarını kabullenmek yerine farklı tartışmalarla milletin iradesine kara çalmaya, gölge düşürmeye çalıştılar. Sorumlu siyasetçiler gibi davranarak milletin ali menfaatlerini kendi şahsi hesaplarının önüne bir türlü koyamadılar.
Sandıkta tecelli eden iradeyi yok sayan etik dışı beyanlar karşısında biz daima basiretle hareket ettik. Kışkırtmalara rağmen mutedil ve soğukkanlı tavrımızı koruduk. Enerjimizi polemiklerle israf etmek yerine ülkemize ve milletimize hizmet etmeye harcadık. Deprem bölgesinin yeniden ihyası ve ekonomideki sıkıntılar başta olmak üzere Türkiye'nin meselelerini çözmeye odaklandık.
31 Mart seçimlerinde milletimizin iradesi daha farklı tezahür etti. Biz de bunu öpüp başımızın üstüne koyduk. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak milli iradeyi sorgulama, küçümseme, başkaları gibi sandığın itibarını zedeleme gibi yollara tevessül etmedik. Sonuçların belli olmasıyla özellikle seçim tartışmalarını geride bıraktık ve önümüzdeki 4 yıllık seçimsiz dönemi ülkemiz ve milletimiz için en verimli şekilde değerlendirmeye baktık.
31 Mart sonrasında AK Parti'nin ve Cumhur İttifakı'nın sergilediği olgun tavır, siyasi partiler arasında yeni bir diyalog zemininin oluşmasına vesile olmuştur. Türkiye böylece seçim atmosferinden çıkıp asıl gündemine yoğunlaşma fırsatı bulmuştur. Bunu Türk siyasetinin ulaştığı yüksek tekamül seviyesinin bir işareti olarak görüyoruz.
Biliyorsunuz 31 Mart sonrasında CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel, AK Parti Genel Merkezi'nde bizi ziyaret etti. Arayı uzatmadan inşallah Kurban Bayramı'ndan önce ben de kendisini iadeiziyarette bulunacağım. Sayın Özel'in ziyareti akabinde siyasette bir yumuşama arzuladığımızı, bunu tesis etmeye çalıştığımızı ifade ettim. Bu yumuşamanın bir tarafı iktidarsa bir tarafı da muhalefettir. Biz bu konuda son derece rahatız, özgüvenliyiz. Tekrar ediyorum. Biz kutuplaşmanın, kamplaşmanın, gerilimin tarafında hiç olmadık. Ama eğer yine de üzerimize düşen bir şey varsa hiç çekinmeden gereğini yaparız. Burada asıl olan muhalefetin kendi politikalarını gözden geçirmesidir. İktidarı gerilim yanlısı olarak yaftalamak kolaydır. Ancak asıl muhalefet, kendisini bu noktada samimi bir öz eleştiriye tabi tutmasıdır.
Şunun altını çizmek durumundayım. AK Parti olarak bizim de ittifak ortağımız olan Milliyetçi Hareket Partisi'nin de hiç kuşkusuz kırmızı çizgileri vardır. Aynı şekilde ana muhalefet partisinin, muhalefet partilerinin de kırmızı çizgilerinin olduğunu biliyoruz. Elbette siyaset belli bir çerçevede yapılır, belli sınırlar içinde yapılır. Biz yumuşama adı altında kimliğimizden, ilkelerimizden, duruşumuzdan, hassasiyetlerimiz ve kırmızı çizgilerimizden taviz verecek değiliz. Muhalefetten de böyle bir taviz beklemiyoruz. Ancak siyasetin, özellikle de muhalefetin yıkıcı, yıpratıcı, ötekileştirici bir zemin üzerinde ilerlemesi Türkiye'ye fayda değil zarar getirir.
Türkiye bu siyaset tarzının acısını geçmişte defalarca yaşadı, çok ağır bedeller ödedi. Vesayet güçleri ve oligarşik yapılar, siyasetin bu gerilimli atmosferinde kendilerine alan açtı, hatta demokrasiye müdahale imkanı buldu. Terör örgütlerine siyaseti dizayn fırsatı veren yine aynı kasvetli iklimdi. Türkiye düşmanları da bunu ülkemizin yumuşak karnı olarak gördü.
Muhalefetin de son dönemde bu gerçeği görerek yeni üslup ve söylem geliştirme çabalarını takdirle karşılıyoruz. Şunu bir kez daha ifade etmek isterim. Bizim siyasette referansımız hukuktur. Hukuk içinde olduğu müddetçe her türlü eleştiriye, ifadeye, eyleme saygımız sonsuzdur. Ancak hukukun dışına çıkıldığında ülkenin mahkemeleri, hakimleri, savcıları elbette gerekeni yapacaklardır. Bu bizim için de geçerlidir, muhalefet için de geçerlidir, bu ülkede yaşayan her birey, her bir kurum için de geçerlidir. Terörü meşrulaştırmak hukuk dışıdır, sırtını terör örgütlerine dayamak hukuk dışıdır, şiddet hukuk dışıdır, şiddeti övmek hukuk dışıdır, darbe hukuk dışıdır, sokak eylemleriyle darbe girişimi hukuk dışıdır, hakaret, iftira hukuk dışıdır. Çok açık söylüyorum bizim hukuk karşısında boynumuz kıldan incedir. Şeriatın kestiği parmak acımaz.
Aynı tavrı, aynı tutumu muhalefetten de bekleriz, onların da hukuka saygı duymasını isteriz. Bizim siyasette yumuşamaktan kastettiğimiz hukuka, demokrasiye, insan haklarına saygı duyulmasıdır. Demokrasiyi ortadan kaldırmaya, insan haklarını çiğnemeye yönelik eylemler karşısında kimse bizden yumuşak tavır beklemesin. Özgürlükleri kısıtlamaya yönelik girişimler ya da özgürlük adı altında başkalarının özgürlüğünü daraltmaya yönelik eylemler karşısında bizden kimse yumuşak tavır beklemesin. Milletin inanç değerlerine, kutsallarına, mukaddesatına yönelik azgınlıklar karşısında kimse bizden yumuşak tavır beklemesin.
Terör, terörist, terör örgütü karşısında, terörü destekleyenler karşısında, terörle arasına mesafe koyamayanlar, sırtını teröre dayayanlar karşısında insan canına kast edenler, bölücüler, FETÖ'cüler karşısında kimse bizden yumuşak tavır beklemesin. Türkiye'ye saldıranlar, Türkiye'nin çıkarlarına zarar verenler, ülkemizin hak ve hukukunu çiğnemeye kalkan müstevliler kendi karşılarında kimse bizden yumuşak tavır beklemesin. Biz işte ana muhalefetten, muhalefetten de bunu bekliyoruz. Türkiye'nin bazı meselelerinin siyaset üstü bir yaklaşımla ele alınması, gerilimi zaten kendiliğinden düşürecektir. Milletin siyaset kurumundan beklentisi de bu yöndedir. Milletimiz bizden sandıkta kendisini temsil yetkisi verdiği siyasetçilerden ortak bir zeminde bir araya gelip derdine derman olmamızı bekliyor.
Örneğin terör karşısında, iktidarı, muhalefeti ortak bir tavır geliştirebildiğinde sadece gerilim düşmekte kalmayacak. Terör de artık tamamen miadını dolduracaktır. Mesela darbe anayasasının sivil, yeni, kuşatıcı ve özgürlükçü bir anayasa ile değiştirilmesi konusunda hep beraber el ele verebilirsek, sadece siyasetin havası değil, inşallah ülkemizin bahtı da değişecektir. Örneğin, Türkiye'nin çıkarlarını yurt dışında savunma ve başkalarına karşı koruma hususunda siyasi kimliklerin ötesine geçebilirsek, bu 85 milyonun her bir ferdine yarayacaktır.
Dar alanda siyaset yapılmaz, sıkılı yumruklarla musafaha olmaz. Bir elini tokalaşmak için uzatıp diğer eliyle arkasında hançer tutanlarla diyalog olmaz, uzlaşı olmaz. Nitekim geçmişte olmadı. 15 Temmuz ihaneti sonrasında şahsımızın ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin iyi niyetli gayretleriyle tesis edilen Yenikapı ruhu ne yazık ki birilerinin ihtiraslarına kurban edildi. Aynı aktörlerin medya ve sosyal medyadaki silahşörlerini kullanarak mevcut atmosferi kundaklamaya çalıştıklarını görüyoruz.
Milletimizin umutlarını artıran siyasetteki yumuşamanın bu sefer kelebek ömürlü olmamasını temenni ediyoruz. Her konuda aynı düşünmek, konuşmak, aynı cümleleri kurmak zorunda değiliz. Siyaset ve sosyal farklılıklarımız zenginliğimizdir, Türkiye'nin beşeri ve kültürel hazinesini yansıtan bireyler değerdir. Yöntemlerimiz farklı olabilir, üsluplarımız farklı olabilir, yaşam biçimimiz siyasetteki doğrularımız farklı olabilir. Ama hepimiz Türkiye'nin büyümesini, gelişmesini, kalkınmasını, daha fazla refaha ulaşmasını istiyoruz. Hepimiz evlatlarımızın daha müreffeh, ekonomik, askeri, siyasi ve sosyal bakımdan daha güçlü bir Türkiye'de yaşamasını arzu ediyoruz. Bunun önünde duran her ne varsa ortak tavır göstermemiz kaçınılmazdır.
Türkiye'nin 10 yıllardır ayağına pranga olan sorun terördür. Teröre karşı ortak tavır geliştirmeden Türkiye'yi daha ileriye götüremeyiz. Milletimizin kardeşlik bağlarını güçlendiren, devletimizin birliğini, bütünlüğünü perçinleyen, istiklal ve istikbal mücadelemize destek olan, içerideki ve dışarıdaki düşmanlara karşı demokrasimizi destekleyen her çabayı kimden gelirse gelsin teşvik ve takdir etmek görevimizdir.
Kaynak:TRT Haber