Erdoğan: Kişi laik olamaz!
Erdoğan, Türkiye gündemini Arabistan'da anlattı
Yayınlanma:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'de yaşanan gelişmeler, 15 Temmuz'daki başarısız darbe girişimi, Suriye'de yıllardır devam eden iç savaş, Türkiye ve Rusya garantörlüğündeki ateşkes, terör örgütü DEAŞ'la mücadele başta olmak üzere birçok uluslararası konu hakkında açıklamalarda bulundu.
Suudi Arabistan'ın El-Arabiya kanalına mülakat veren Erdoğan, Türkiye'de bir süre önce yaşanan terör saldırıları ve bunların arkasındaki güçlere ilişkin kendisine yöneltilen soruyu, "Tabii bu bölgede terör konusunda, hatta terörle mücadelenin de ötesinde, bu hususta birinci derecede rahatsız edilen ülke Türkiye'dir. Biliyorsunuz bizim Suriye'yle 911 kilometre sınırımız var, Irak’la 350 kilometre sınırımız var. Ve 6 yıldır ne yazık ki Suriye'nin başındaki bu zalim Esed, -her ne kadar 600 bin diyorlarsa da ben artık bu rakamın 1 milyona ulaştığına inanıyorum,- oradaki insanları, kardeşlerimizi öldürmüştür ve buralarda varil bombaları kullanmıştır. Oradaki insanları tanklarla, toplarla öldürmüştür. Bütün o tarihi kentler, tarihi şehirleri yerle bir edilmiştir. Tüm bunları acımasız yapmıştır ve hala da yapmaya devam etmektedir." şeklinde cevaplandırdı.
Esed ailesiyle geçmişteki ilişkilerini halihazırda sürdürmenin mümkün olmadığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tabii geçmişte bizim Esed'le ailece ilişkilerimiz, irtibatlarımız vardı. Ama zulüm olduğu zaman her şey bir anda kopar. Nitekim öyle oldu, koptu. Şimdi 6 yıldır tabii ki bizim bu zulüm estiren, kan, kin kusan Esed'le aynı konumda olmamız artık mümkün değil. Fakat şunu da görmemiz lazım; malum, zulme rıza zulümdür. Eğer burada bir zulüm var, buna birileri de rıza gösteriyorsa, tabii ki onlar da onlar gibi hareket ediyor demektir. Onları da bizim tasvip etmemiz mümkün değildir. Kim olursa olsun, hangi ülke olursa olsun burada eğer böyle bir zulme destek veriyorsa, aynen onlardandır; bizim bakışımız onlara da böyledir." ifadelerini kullandı.
Erdoğan, mevcut durumda esas aldıkları konunun "Suriye'de akan kanı durdurma" düşüncesi olduğunu vurgulayarak, şunları dile getirdi:
"Şu anda tabii ki bizim asıl derdimiz şu: Acaba Suriye'deki bu kanı nasıl durdururuz, nasıl bir ateşkes sağlayabiliriz? Bununla ilgili olarak da yoğun bir çabanın içerisindeyiz. Rusya'yla bu konuda ciddi ilişkilerimiz oldu. Bu ilişkiler neticesinde olayı belli bir noktaya taşıyabildik, getirebildik. Biliyorsunuz bir Astana süreci oldu, bu Astana sürecinde görüşmeleri yaptık. Fakat, Astana sürecine giderken Doğu Halep’in boşaltılması süreci oldu ve Doğu Halep'ten bizler 45 bin kişiyi İdlib'e taşıdık. İdlib'e taşıdıktan sonra tabii sağlık hizmetleri noktasında onlara gereken hizmetler var; gıda, ilaç, giyim kuşam, bütün bunlar noktasında Türkiye olarak kendilerine ciddi desteklerimiz oldu, bu desteklerimiz hala da devam ediyor ve devam edecektir; çünkü onları biz bu halde bırakamayız."
"DEAŞ denilen bu terör örgütüyle de mücadelemiz sürüyor"
Terör örgütü DEAŞ'ın Türkiye'deki saldırılarına ve bu örgütle mücadeleye değinen Erdoğan, "Ayrıca da tabii DEAŞ denilen bir terör örgütü var. DEAŞ denilen bu terör örgütüyle de mücadelemiz sürüyor. Tabii bu süreç nerede başladı? Bu süreç DEAŞ'ın Cerablus'tan Gaziantep'e bir düğün merasiminde yaptığı canlı bomba saldırısıyla 56 vatandaşımızı, çocuk, yaşlı, kadın, erkek demeden maalesef öldürmesiyle bu süreç hızlandı. Bu olayın ardından biz Özgür Suriye Ordusu'yla beraber Cerablus'a girdik. Biz Özgür Suriye Ordusuyla beraber oraya girince DEAŞ Cerablus'u boşalttı. Fakat tabii bizim için Cerablus yeterli değildi. Çünkü orada bir de PYD denilen, YPG denilen ayrı bir terör örgütü vardı. Yani tek cephede bir mücadele vermiyorsunuz, başka terör örgütleri de var. Dolayısıyla onunla da kalmadık, bir taraftan da El-Rai'den başladık. El-Rai’deki DEAŞ terör örgütünü de oradan boşalttık." dedi.
"El-Bab'dan sonra yeni hedef Münbiç'tir"
Sürecin ayrıntılarına dair Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: "Ve güneyde Dabık kasabası. Dabık'ı bu noktada boşaltmamız gerekir dedik, DEAŞ biraz direndi, Dabık da boşaltıldı. Şimdi geldiğimiz nokta El-Bab. El-Bab'da yoğun bir mücadele sürüyor. Öyle zannediyorum ki şöyle birkaç gün içerisinde El-Bab da temizlenmiş olacaktır. El-Bab temizlendikten sonra hedef Münbiç’tir. Çünkü Münbiç Araplara ait olan bir yerdir. Orada YPG var, orada PYD var, onların orayı boşaltması gerekiyor. Bunu Amerikalılara daha önce de söyledik, Obama yönetimi döneminde söyledik; bize ‘Boşaldı, boşaltılıyor’ dediler, ama maalesef boşalmadı. Şu anda oranın boşaltılması gerekiyor, buranın tamamıyla oradaki Arap kardeşlerimize teslim edilmesi gerekiyor. Ondan sonra bir hedef kalıyor, Rakka. Rakka, biliyorsunuz DEAŞ’ın en önemli merkezi. İşte burada koalisyon güçleriyle bizler el ele vererek, Rakka’dan DEAŞ’ı da temizle hedefinde beraber olduğumuzu ben Sayın Donald Trump’a da söyledim. Gelen diğer temsilcilerine de söyledik: ‘Burada beraber hareket edersek biz Rakka’yı da DEAŞ’tan temizlemek suretiyle, orayı da yine oranın sahipleri olan Arap kardeşlerimize teslim ederiz. Böylece bölge sükunete kısmen kavuşmuş olur’ dedik. Şu anda süreci takip ediyoruz."
"Suriye'nin kuzeyinde Cerablus ile El-Rai arasında 'güvenli bölge' ilan edelim"
Bu noktada Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin desteğine ihtiyaç duyulduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tabii burada özellikle başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinin de ciddi desteğine ihtiyacımız var. Bunu niye söylüyorum? Öncelikle büyük bir mülteci krizi var. Nerede bu insanlar? Bu insanların büyük bir kısmı Türkiye'de; Şu anda 2 milyon 800 bin Suriyeli kardeşimiz bizde. Çadırlarda, konteyner kentlerde, Türkiye'nin değişik vilayetlerinde şu anda biz kendilerini misafir ediyoruz. Tabii bunu biz yeterli bulmuyoruz. Diyoruz ki Suriye'nin kuzeyinde Cerablus ile El-Rai arasında güneye doğru şöyle bir 30-40 kilometre, bu bölgede bir terörden arındırılmış güvenli bölge ilan edelim. Orayı aynı zamanda uçuşa yasak bölge ilan edelim. Eğit-donat yapmak suretiyle de oradaki milli orduyu yetiştirelim.Ben Suudi Arabistanlı kardeşlerimle de bu konuları görüştüm. Bunları ABD’yle de görüştüm, Avrupalılarla da görüştüm. Bu bölgede oradaki insanların yerleşimi için konutlar yapabiliriz. Böylece Suriye'den çıkmayı düşünen kardeşlerimizi buralara yerleştirebiliriz. Bizdeki mültecileri de gerekirse oralara alabiliriz. Bütün sosyal donatı alanlarıyla birlikte burada bu güvenli bölgeyle beraber bir huzur kenti kurmak suretiyle oralara huzur getirelim, refah getirelim; bu da bizim en önemli arzumuzdur." diye konuştu.
Terör örgütü "DEAŞ'ın bazı devletlerin dostu" olarak görünmesi yönündeki soruya ilişkin Erdoğan, "Önce bir defa şunu tespit etmemiz lazım. DEAŞ İslam'la alakası olmayan bir terör örgütü. Bunu bileceğiz. El Kaide'den koparak ayrı bir örgüt olarak ortaya çıktığı andan itibaren, tüm bunları hep birer terör örgütü olarak değerlendirdim. Bu bir terör örgütüdür, bunun İslam'la alakası yoktur. İslam adına hareket ettiğini iddia etmesi bizi ilgilendirmez; çünkü bunların yaptıklarının İslam'da yeri yok. Bunlar savunmasız, günahsız birçok insanı bugüne kadar öldürdüler; bulundukları bölgelerde insanları adeta haraca bağladılar, çaldılar, çırptılar, bu tür şeyler yaptılar. Dolayısıyla bunların bütün bölgedeki terör örgütleriyle müşterek hareket ettikleri; ben güçlüyüm diyerek farklı terör örgütlerini de yanlarına çekmek suretiyle attıkları adımlar olduğu biliniyor. " değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, DEAŞ'ın El Kaide'den ayrılışını da "çıkar mücadelesi" şeklinde nitelendirerek, şunları dile getirdi:
"Şimdi El Kaide bir terör örgütüydü. Bunların oradan ayrılışı da bir çıkar mücadelesidir, bir çıkar kavgasıdır. Ayrılmıştır, daha sonra yanlarına başka terör örgütlerini çekmiştir, süreç böyle devam etmiştir. Ama bu bir yere kadar gidecektir, sonuna kadar bunun gitmesi mümkün değil. Çünkü bunlar çok ah alıyorlar, çok zulmediyorlar. Dolayısıyla bu zulüm onları hiçbir zaman ihya etmeyecektir.
Şu anda DEAŞ Suriye'de adeta can çekişiyor daha ileri gitmesi mümkün değil. Biz kararlıyız, inanıyorum ki koalisyon güçleri de kararlı. İnanıyorum ki başta Suudi Arabistan olmak üzere koalisyon güçleri de bu noktada kararlıdır. Çünkü bu mücadele bizim ortak mücadelemizdir. Eğer teröre karşı ortak mücadele vermezsek, veremezsek, bu terör örgütleri yarın değişik yerlerde, Türkiye'nin de, Suudi Arabistan'ın da, Körfez ülkelerinin de hepsinin başına bela olacaktır. Nitekim biz şu anda sınırlarımız içerisinde düzenlediğimiz operasyonlarla da yüzlerce, binlerce DEAŞ'lıyı evlerinden, adreslerinden toplayıp alıyoruz. Türkiye'ye giriş-çıkış vesaire, bunlar ciddi manada kontrol altındadır. Bugüne kadar 40 bin teröriste giriş yasağı koyduk. Şu anda bütün bunların yanında, bu tarafa gelmeden bir gün önce de bin tane DEAŞ'lıyı güvenlik güçlerimiz toparladılar; çünkü bu mücadele kararlı bir şekilde sürmezse bunda başarısız oluruz. Ama bunu kararlı bir şekilde sürdürdüğümüz takdirde, ben inanıyorum ki neticede Suriye'nin o samimi insanları aradıkları mutluluğu, aradıkları refahı bulacaklardır. Burada bizler, hakikaten birbirini seven, birbirine inanan Müslümanlar olarak, mezhep çatışmaları içerisine girmemiş Müslümanlar olarak oradaki kardeşlerimizi bekledikleri, aradıkları huzura kavuşturabiliriz."
DEAŞ'a destek olan ülkelerle ilgili soruyu ise Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle cevapladı: "Şimdi burada tek tek isim vermeye kalkmayalım. Ama uluslararası camia içerisinde bunların çok ciddi destekler aldığı belli; çok ciddi sermaye çevrelerinin bunlara destek verdiği belli. Bunları bir defa bilmemiz lazım. Yani bu sadece DEAŞ için geçerli değil, Boko Haram için de geçerli, El Şebab için de geçerli, El Kaide için de geçerli; hepsinin arkasında bu noktada ciddi destekler var, yoksa bu parasal kaynakları nereden buluyorlar? Yani isim şeyine girersek yanlış olur. Onlar zaten kendilerini gayet iyi biliyorlar. Ama bu bölge içerisinde, aynı zamanda Batı'da, İslam dünyasını parçalama amacıyla elbette bunların arkasında olanlar var. Bu sadece İslam ülkelerinden kaynaklanmıyor, İslam ülkelerinin dışındaki ülkelerden de bunlara verilen destekler var. Mesela bunların elinde kullandıkları silahlar, bu silahlar kalkıp da İslam ülkelerinden gelen silahlar değil, zaten yok onlarda öyle silahlar. Mesela bakıyorsunuz, Batı'nın değişik ülkelerinin silahları bunların elinde; bu silahlarla terör estiriyorlar. Sadece DEAŞ'ta değil, PYD'de, YPG'de, bunların elinde de bu silahlar var; Batı ülkelerinin hemen hemen hepsinin silahları var. Bunu görmemiz, bilmemiz lazım. Burada, silah olarak söylüyorum; ABD'nin silahları var, Rusya'nın silahları var, Almanya'nın, Fransa'nın, bütün bunların silahları var. Bunları ben o ülkelerin yetkililerine de söylüyorum: ‘Sizin silahlarınızla bunlar bizleri vuruyorlar, Müslümanları vuruyorlar, bunları takip ediyor musunuz, bunları kontrol ediyor musunuz?’ diye sorduğumuzda, hepsi topu birilerinin üzerine atıyorlar. Bunları da görmemiz, bilmemiz lazım." - "FETÖ'nün 170 ülkede faaliyetleri var" Cumhurbaşkanı Erdoğan, El- Arabiya kanalına verdiği mülakatta, "FETÖ'nün 15 Temmuz başarısız darbe girişimi, bu tarihten sonra yaşanan gelişmelere" ilişkin de konuştu "Bizim milletimiz, 15 Temmuz'daki o hain, zalim darbe girişimini gerçekten o samimi duruşuyla, o inançlı duruşuyla, adeta şehadete yürüme aşkıyla, sevdasıyla püskürttü." diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "248 şehidimiz, 2 bin 193 yaralımız, gazimiz oldu. Girişimin mimarının da Fetullahçı Terör Örgütü, yani FETÖ olduğu anlaşıldı. Bu terör örgütü, 40 yıllık çalışmasının ürününü ne yazık ki almaya başladı. Türkiye'de 40 yıldır bu mücadeleyi verdi, veriyor. Bunların başı ABD'ye yerleşti; 19 yıldır da orada. Bütün dünyadaki çalışmalarını ABD'den yürütüyor. Fethullahçı Terör Örgütü'nün 170 ülkede faaliyetleri var; Eğitim faaliyetleri var, çeşitli vakıf, dernek faaliyetleri var, ticari faaliyetleri var vesaire. Çünkü parasal kaynağın çok ciddi olması lazım. Bunlar tabii Suudi Arabistan’da da bu faaliyetleri sürdürdüler, sağ olsun Suudi kardeşlerimiz bunlara gerekli müdahaleyi yaptı. Diğer Körfez ülkelerine de sızmaya çalıştılar, çalışıyorlar. "diye konuştu. - "El ele verirsek, bu terör örgütleriyle mücadelede başarılı olacağımıza kesinlikle inanıyorum"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kardeşlerimizin, özellikle Arap kardeşlerimizin, bunlara karşı dikkatli olmaları lazım. Çünkü bunlar öyle bir çalışma yapıyorlar ki, yetiştirdikleri elemanlar o ülkenin ileri gelenlerinin çocukları. Hatta hatta Afrika'da falan yönetici kadroların çocuklarını alıyorlar; bu çocukları yetiştirip, devlet mekanizmalarının içine sokuyorlar. Aynen kendi ülkemizde olduğu gibi. Bunu bizim ülkemizde yaptılar, şimdi dünyanın değişik ülkelerinde yapıyorlar. Amerika'da sadece charter schoollardan elde etikleri yıllık para 500 milyon dolar; diğer faaliyetleri söylemiyorum. Dünyanın değişik ülkelerinde hakeza öyle. Bizde de bir dönem öyleydiler. Ama biz musluğu kapatınca bize karşı çok ciddi bir mücadele başlattılar. Çünkü musluk kapanmadan önce gelir kaynakları çok büyüktü; kurslardan vesaire büyük paralar elde ediyorlardı.
Her şeyden önce bizim bütün bu terör örgütlerine karşı inşallah hep birlikte mücadelemiz önemli. Körfez'deki tüm ülkelerle birlikte bunlarla mücadele edeceğiz. Biz şu anda İslam İşbirliği Teşkilatının dönem başkanlığını yürütüyoruz. Bahreyn, Körfez İşbirliği Konseyinin şu anda biliyorsunuz dönem başkanlığını yürütüyor. Suudi Arabistan’ın zaten farklı bir konumu var. Hepimiz ele ele verdiğimiz zaman, bu terör örgütleriyle mücadelede başarılı olacağımıza ben kesinlikle inanıyorum. Bunu başardığımız andan itibaren de bölgemiz bir huzur bölgesi olacaktır; bu mücadeleyi sürdürenler gelecek nesillerden de çok büyük hayır dualar alacaktır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya, İran ve İsrail'le 15 Temmuz'dan sonra başlayan yakınlaşmaya dair, "Şunu bir defa çok açık, net söylemem gerekiyor: Maalesef o talihsiz olayın öncesinde bizim Rusya'yla ikili ilişkilerimiz ticaret hacmi itibarıyla zaten zirve yapmıştı. Aramızdaki ticaret hacmi 38 milyar dolara kadar çıkmıştı. Tabii her şeyden önce Rusya'dan biz, stratejik bir ürün olarak petrol ve doğalgaz alıyoruz. Bu noktada Rusya'nın birinci elde en önemli pazarı Türkiye'dir. Bundan sonraki sürece yönelik olarak da Rusya’yla attığımız farklı adımlar var. Mesela Türk Akımı, bilahare başlatılan stratejik bir adımdır. Buradan Batı'ya açılma, hatta Türkiye'ye vereceği doğalgazı bu kanalla vermesi olayı da aramızdaki söz konusu stratejik bağı daha da güçlendiriyor."
Erdoğan Rusya ile yaşanan uçak krizine dair şunları ifade etti:
"Tabii o talihsiz olayın arkasından da şu anda FETÖ terör örgütünün pilotlarının çıkmış olması, şu anda yapılan şeyde de bütün aldığımız istihbarat bilgilerinde bu görünüyor. O adım belki de bizim Rusya’yla ilişkilerimizi bozmaya yönelik bir adımdı diye şimdi düşünüyorum; biz de o anda farkında olmamış olabiliriz. Yaşananların ardından Rusya’yla münasebetlerimizin şimdi yeniden düzeliyor olması bölgede birilerini rahatsız ediyor olabilir. Ama Türkiye'nin Rusya'yla, Rusya'nın Türkiye'yle münasebetlerinin iyi olması, aslında bölgenin sağlıklı bir geleceğe ulaşması bakımından da çok çok önemli. Aslında şu anda atılması gereken çok adım var, bu adımların başında tabii Rusya'nın Suriye'ye bakışının bence çek edilmesi de gerekiyor; Ben Sayın Putin'le de bunu defaatle görüştüm, görüşüyorum. Çünkü bizim müşterek olarak burada atacağımız adım, bölgenin huzuru için büyük anlam taşıyor. Sağ olsun kendileriyle yaptığımız görüşmelerde de bu konuda birlikte neler yapabileceğimizi konuşuyoruz, bunları istişare ederek adımlarımızı da bu çerçevede yürütüyoruz, bu çerçevede atıyoruz." - "Kuzey Suriye’de bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyiz"
Terör örgütü PKK'nın Suriye'deki uzantısı PYD'nin bu ülkenn kuzeyindeki faaliyetleri hakkında Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Elbette bölgedeki terör örgütlerinin, başta bizdeki PKK terör örgütünün uzantısı PYD olmak üzere terör örgütlerinin, Kuzey Suriye'yi kendileri için adeta bir devlet kurma alanı olarak kabul etmesi, bizim tarafımızdan kabul edilir bir şey değildir. Bunu ta başından beri söyledik. ‘Kuzey Suriye’de bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyiz’ dedik. ‘Burada atılacak bir yanlış adım karşısında kesinlikle Türkiye'yi bulacaktır. Bunun bedelini, faturasını da çok ağır öderler’ dedik. Nitekim şu anda PYD böyle bir adımı atamıyor, atamayacaktır da. Mesela YPG bunların silahlı gücüdür. Ama hangi isim altında olursa olsun Türkiye için tehdit oluşturan tüm terör örgütlerine karşı tavrımız nettir, kesindi. ‘Bunun bedelini çok ağır öderler’ diye öteden beri uyarıyoruz." ifadelerini kullandı.
"Bakın, bu örgütlerin ellerindeki silahlar nerelerden destek aldıklarını gösteriyor" diyen Erdoğan şunları kaydetti:
"Bunların hepsinin silahları, yakaladığımız silahlarla da ortada. Hatta hatta o ülkelerin askerlerini bu örgütlerin içerisinde gördük; bunların resimlerini de tespit ederek istihbarat örgütümüzle kendilerine verdik. ‘Bakın yokuz diyorsunuz, işte buyurun. Silahlarınız, buyurun. İşte şu zaman gitti, bu zaman gitti. Siz bunlara silah desteği veriyorsunuz. Hatta hatta sizin siyasetçileriniz, askerleriniz gidip bunların yanında yer alıyor, bunlarla beraber fotoğraf çektiriyorlar’ diyerek, bunların hepsini kendilerine gösterdik. Tabii oralarda biliyorsunuz Hizbullah da var; onlar da bunlarla beraber çalışıyorlar, bunlarla beraber hareket ediyorlar. Bunları da biz kendileriyle paylaştık. Bakın gelin, İran olarak eğer siz, ‘Burada biz böyle bir katliama dahil değiliz, katliamın karşısındayız’ diyorsanız, o zaman yapmanız gereken bir şey var: El ele verelim ve Suriye’deki bu katliamı, bu gidişatı durduralım. Onun için Astana sürecinde gerek Rusya, gerek İran, gerek Türkiye, alt düzeyde de olsa hep beraber orada bir süreç başlattılar. Ki bu bir ateşkes süreciydi. Şimdi bu ateşkes sürecini, Cenevre'de devam ettirme gayreti içerisindeyiz. Şimdi Cenevre’deki sürecin içerisinde malum Körfez ülkelerinin temsilcileri de yer almak suretiyle orada bir an önce bu ateşkesi sağlayalım, bunu başarıya ulaştıralım istiyoruz. Suriye'de bu kan dursun istiyoruz, Irak'ta bu kan dursun istiyoruz."
Trump'ın "ABD’ye giriş yasağına" ilişkin değerlendirme
Trump’ın özellikle yedi İslam ülkesinden insanların ABD’ye girişiyle ilgili yapmış olduğu açıklamayı “talihsiz bir açıklama” olarak nitelendiren Erdoğan şöyle devam etti:
"Çünkü bu ülkelerin insanları belli bir seyahat hürriyetine hakim; seyahat hürriyetinin yanında da bu insanların bir çoğu çifte vatandaşlık sayesinde aynı zamanda ABD vatandaşıdır. Şimdi ABD’nin vatandaşı olan bu insanlara karşı, kalkıp da belirli ülkelerden hareketle böyle bir yasak getirilmesi, atılmış hatalı bir adımdır diye düşünüyorum. Nitekim yargı kurumları da bu konuyla ilgili olarak şu anda, ABD’de malum farklı adımlar atmak suretiyle o ülkelerin mensubu insanların haklarını koruma noktasında belli kararlar alıyorlar. Tabii özellikle şu anda Körfez’de, özellikle yine Suudi Arabistan’da atılacak olan birlik ve beraberliğe dayalı adımlar, birçok şeyi inanıyorum ki çözecektir. Burada mesele duruş meselesidir. Bu duruşu başarılı bir şekilde bizim sürdürmemiz lazım."
"Tabii bizim telefonla görüşmelerimizden sonra yakın zamanda Sayın Trump’la öyle zannediyorum ki bir yüzyüze görüşmemiz de olacaktır." ifadelerini kullanan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu yüz yüze görüşmede NATO’nun mensubu iki ülke olarak, birçok şeyleri ele alma fırsatımız olacak. NATO’nun dışında bizim Amerika’yla tabii bir stratejik ortaklığımız var. Bu stratejik ortaklığımızın gereği olan adımları da atma fırsatını bulacağız. Bugüne kadar bunu bu şekilde getirdik, bundan sonra da bunu bu şekilde getirmemiz lazım. Bu askeri alandadır, siyasi alandadır, ekonomik, ticari, bütün bu alanlarda Amerika’yla olan bu münasebetleri Sayın Trump’la birlikte de bu dönemde sürdürme arzusu, niyetinde olduğumuzu zaten telefon görüşmesinde de kendilerine söyledik. Onların da niyetinin bu olduğunu telefon görüşmesinde bizzat kendilerinden duyma fırsatını buldum. Temennim odur ki dünyada Müslümanların tefrik edildiği, Müslümanların bir kenara konulduğu bir yaklaşım tarzı olmamalı, olamaz. Yani her inanç mensubu bu özgürlükten istifade etmek suretiyle her ülkeye girmelidir, girebilmelidir. Eğer buraya bazı yasaklar gelirse, bu bir defa gerek inanç özgürlüğü, gerek seyahat hürriyeti noktasında bu tür özgürlüklerin engellenmesi anlamına gelir ki bu modern dünyada kesinlikle karşılaşmamamız gereken bir durumdur diye düşünüyorum.
"İhvan-ı Müslimin'i bir terör örgütü olarak görmüyorum”
Erdoğan ayrıca Müslüman Kardeşler Teşkilatına ilişkin değerlendirmelerde de bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları dile getirdi:
"Ben o konuyla ilgili olarak da söylüyorum; ben İhvan-ı Müslimin’i bir terör örgütü olarak görmüyorum. Çünkü İhvan-ı Müslimin silahlı bir örgüt değildir. İhvan-ı Müslimin bir düşünce örgütüdür. Kaldı ki şu anda da zaten dağınık bir konumdalar, öyle bir durumları söz konusu değil. Silahlı bir eylemlerini gördüğüm anda, silahlı bir eylemlerine şahit olduğum anda ben Müslüman Kardeşler’e karşı da aynı tavrı takınırım. Ama şu anda Müslüman Kardeşler Cemiyeti’nin silahla bir alakası yok. Bunlar bir düşünce kuruluşu konumundadır. Silahlı bir eylemin içerisinde olmayan böyle bir derneğe, vakfa, cemiyete veya örgüte kalkıp da siz terör örgütü muamelesi yaparsanız, bu pek şık düşmez diye düşünüyorum. Bizim ülkemizde de her cemiyet, her vakıf normal faaliyetlerini yapabilir. Ama teröre bulaştıkları anda biz gereği neyse yaparız; diğer teröristlere ne uyguluyorsak aynısını onlara da uygularız."
"Siz ABD'den FETÖ'nün liderlerini talep ediyorsunuz. Bu konuya benzer olarak, Müslüman Kardeşler liderlerinin talep edilmesine nasıl cevap vereceksiniz? şeklindeki soruyu Erdoğan şöyle yanıtladı:
"Şimdi zaman zaman buna benzer bazı durumlarla karşılaşıyoruz. Ama bizim kendilerine yönelttiğimiz tek soru var: Bu istediğiniz bir silahlı terör örgütü mensubu mudur veya silahlı bir terör eylemine bulaşmış mıdır? Peki, biz kimi istiyoruz? Biz Türkiye’de darbe girişiminde bulunmuş ve bu darbe girişimi neticesinde devletimizi yıkmaya çalışmış; devletin bütün uçaklarını, tanklarını, helikopterlerini halkına karşı kullanmış; 248 şehit vermemize, 2193 gazimiz olmasına yol açmış, Emniyet Binamızın, Özel Kuvvet Binamızın vesaire birçok yerlerin yerle bir etmiş bir terör örgütünün başını istiyoruz. Fethullahçı Terör Örgütü, silahlı bir terör örgütü durumuna dönüşmüştür. On yıllardır bunun hazırlığı içerisinde olduğu ortaya çıkan bu örgüt, bunun adımını da atmıştır. Ama bizim ülkemizde İhvan-ı Müslimin’den olan, ama teröre bulaşan varsa, biz kesinlikle onlara da müsamaha göstermeyiz. Ama onların böyle bir durumunu biz şu ana kadar müşahede etmedik."
İslam ve laiklik kavramı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Siz İslam ile laiklik kavramını güzel birleştirebiliyorsunuz. Bu konuda Arap dünyasına tavsiyeniz nedir? şeklindeki soruyu şu şekilde cevapladı:
"Yani ben bu bağ kurmayı niye bu kadar İslam dünyası geciktirdi onu anlamakta zorlanıyorum. Biz partimizi kurduğumuz zaman laikliğin tanımını getirdik. Sayın Mursi, Mısır'da iş başındayken Mısır'a yaptığım ziyarette Kahire'deki Opera Binasında bir konferans verdim. Bu konferansta o akşam laikliği anlattım ve İslam'la ilişkisini anlattım. Peki, neydi bizim kurduğumuz partimizdeki laiklik tanımı? Laiklik… Bir defa kişiler laik olmaz, devlet laik olur. Laiklikte devlet, her inanç grubuna eşit mesafededir, her inanç grubunun inancını yaşamasını teminat altına alır. Bunun İslam’a ters olan bir yanı var mı? Yok. Ama bunu hala farklı yerlere çekenler var. Bize de tabii geçmiş yıllarda laikliği, ladinilik diye, dinsizlik diye anlattılar. Ama biz şu anda partimizdeki tanımına bunu koyduk, dedik ki: Laiklik devletin bütün inanç gruplarına eşit mesafede olmasıdır ve bu inanç gruplarının inancını güvence altına almasıdır. Bu tanım bizim ülkemizde de çok kabul gördü. Mısır’daki o konferanstan sonra Müslüman Kardeşler’in lideriyle ertesi sabah kahvaltı yaptım, o da, ‘Biz böyle bilmiyorduk, böyle olduktan sonra bizim de söyleyecek bir şeyimiz yok’ dedi. Rahmetli Seyfülislam El Benna da ‘Ben bunun altına imzayı atarım’ dedi. Demek ki ‘Onlarla istişare edin’ hükmünü çok daha geniş ele almamız lazım, istişarelerimizi genişletmemiz lazım. Tabii ki düşüncelerimizi de güncellememiz gerekiyor."
Dünyada birçok alanda değişim, dönüşüm yaşandığına dikkati çeken Erdoğan, "Bu değişim-dönüşümü yaşarken inanıyorum ki düşüncelerin, mefhumların, kavramların da bir gelişme kaydettiği ortadadır. Dolayısıyla laiklik tanımıyla dinimizin bu noktadaki yaklaşımını da biz bu şekilde tanımladık; ülkemizde anlattık ve kabul de gördü." diye konuştu.
"Kişi laik olamaz, devlet laik olur"
Araplar açısından laikliğin tanımına ilişkin değerlendirmede bulunması istenen Erdoğan, şunları söyledi:
"Şu anda yaptığım tanım onlar için de geçerli. Ben diyorum ki: Biz laikliği, ladinilik olarak görmüyoruz, dinsizlik olarak görmüyoruz. Kişi laik olamaz, devlet laik olur. Laik devlet de, her inanç grubunu koruma altına alır, güvence altına alır, hepsine de eşit mesafededir. Yani laik devlette her inanç grubu inancını rahatlıkla yaşayabileceği gibi, hatta ateistler de ateistliğini yaşayabilir. Bunlara karşı kalkıp da ben laik bir devletim, dolayısıyla size gereğini yaparım, vururum, asarım, keserim, böyle bir şey olamaz. Nitekim biz bunu açıkladıktan sonra da zaten ülkemizde ciddi manada bizim hareketimiz ilgi-alaka görmüştür. Çünkü her inanç grubu özgürce inancını yaşadığı andan itibaren o topluma huzur geliyor. İnsanlar ‘Ben bu ülkede inancımı rahatça yaşayabiliyorum, bize herhangi bir sıkıntı verilmiyor’ diyor. Bu sağlandığı andan itibaren de zaten o toplumun içerisindeki halkın birbiriyle dayanışması çok daha farklı bir şekilde artıyor, gelişiyor. Tabii farklı anlayışlar da var: Bir Kara Avrupa’sındaki laiklik anlayışı var, Anglosakson ülkelerdeki laiklik anlayışı var, bunların hepsi birbirinden farklı. Ama bizim şu andaki getirdiğimiz, ülkemizdeki kurucusu olduğum partime ait laiklik anlayışı tüm bunlardan daha da farklı."
"Türkiye'nin öyle bir hilafet derdi, bir hilafet meselesi ya da benzeri bir şey söz konusu değil"
Programda yöneltilen "Hilafetin geri getirilmesi gibi bir hayaliniz ya da isteğiniz var mı?" sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan şu açıklamalarda bulundu:
"Az önce bir şey söyledim, artık dünya bir değişim-dönüşümün içerisinde. Bu değişim-dönüşüm içerisinde bizler zaten hangi sistemi getirmek istediğimizi, hangi şu anda nasıl bir dönüşümün olması gerektiğini bugüne kadar anlattık. Şu anda mesela Türkiye bir referanduma gidiyor. Bu, cumhurbaşkanlığı sistemi referandumu. Bu cumhurbaşkanlığı sistemi seçiminde, sorduğunuz sorudaki türden bir şey kesinlikle yer almıyor. Yani şu anda Türkiye'nin öyle bir hilafet derdi, bir hilafet meselesi ya da benzeri bir şey söz konusu değil."
"Batı'nın çok daha önünde olan bir ülke konumuna geldik"
"Mesele nedir? Mesele, insanların inandıklarını hür bir şekilde yaşamasıdır. Düşündüklerini hür bir şekilde ifade etmesidir. Ülkenin devletin bütün imkanlarından, gelirlerinden hakça paylaşımda bulunmasıdır. Sağlıkta, eğitimde, adalette, emniyette, ulaşımda, her şeyi rahatlıkla bulan bir insan niçin huzursuz olsun, niçin çok daha farklı şeyleri istesin, arzu etsin." diyen Erdoğan şunları da ekledi:
"Şu anda Türkiye bütün bu saydığım alanlarda artık diğer Batı ülkeleriyle yarışabilen, yarışan bir ülke konumuna gelmiştir. Gelirini bir defa bire 5 katlamıştır, böyle bir konuma gelmiş durumdayız. Ve herkes sandığa gider, oyunu özgürce kullanır. Kimseye sen niçin böyle oy kullandın veya niçin şöyle yaptın diyemez. Genci-yaşlısı, bakın biz şimdi 18 yaşı seçme ve seçilme yaşı ilan ediyoruz, çok önemli bir adım. İki; Türkiye'de kadınlar siyasetin içerisinde, bütün sosyal faaliyetlerde çok aktiftir, bunlar biz gelmeden önce yoktu, ama şimdi var. Yani başı örtülü olarak üniversiteye gidemiyordu kızlarımız, ama şu anda başörtülü olarak üniversiteye gittiği gibi parlamentoda da yerini alıyor, devletin kurumlarında da yerini alıyor, üniversitelerde rahatlıkla gidip dersini veriyor, oralarda da yerini alıyor; laiklik bu. Ve demokrasinin sağlamış olduğu imkanları, hakları en güzel şekliyle 7’den 70’e herkes kullanırken kadın-erkek herkes kullanabilir duruma geldi. Beklenti buydu. Şimdi bunların yerine geldiği bir ülke, herhalde Batı'nın ulaştığı seviyenin çok daha üstünde bir ülkedir. İddialıyız, biz şu anda Batı'nın çok daha önünde olan bir ülke konumuna geldik."
Osmanlı geleneği: Huzur dersleri
"Siyaset dışında kendinize vakit ayırabiliyor musunuz, kitap okuyabiliyor musunuz?" sorusuna Erdoğan, "Şimdi siyasette tabii ki okumamak diye bir şey olmaz. Ancak tabii bu konuda ekibim sağ olsun kitap özetleri yaparlar, bu özetleri bana sunarlar, ben bu özetlerden istifade etmek suretiyle okuma noktasındaki sıkıntımı gideririm. Bu tabii benim işimi doğrusu kolaylaştırıyor." diye cevap verdi.
Bütün bunların yanı sıra sürekli farklı etkinliklerin içinde yer aldığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bizim hayatımız çok çok etkinliklerle dolu dolu geçiyor. Yani bir taraftan açılışlar yapıyorsunuz, bir taraftan birçok vakıfların, derneklerin, kuruluşların birçok törenlerine katılıyorsunuz, tabii bütün buralarda konuşmalarınız oluyor. Bütün bu konuşmaları yapmak, böyle hazırlıklı olmadığınız zaman yapacağınız iş değildir. Onun için bu ekibimiz sağ olsun bu konudaki açığımızı da gideriyor. Ve bu açığı gidermek suretiyle bizler de toplumla hem yeni ufuklar açmak, yeni yeni mesajlar verme noktasında bunu gideriyoruz.
Ve bizim tabii bir şu anda başlattığımız adet de var, bu aslında geçmişte de vardı, Osmanlı'da vardı. Mesela huzur dersleri diye bizim bir çalışmamız vardır. Ayda bir biz herhangi bir konuda bir ilim adamına biz bir ders verdiririz, ondan sonra o dersi müzakere ederiz. Ve buna benim yakın çevremdeki mesai arkadaşlarım katılır, hatta bazıları da aileleriyle katılır. Yani yaklaşık 30-40 kişinin katıldığı bir huzur dersidir. Bir diğeri; ilim adamlarımızdan yine buna benzer ayda bir belli konularda toplantı yaparız. Bu bir yemekli sohbettir ve bu yemekli sohbette de yine bu konuları müzakere ederiz, tartışırız."
Her hafta muhtarlarla yaptığı görüşmelere de değinen Erdoğan şunları kaydetti:
"Ve bütün bunlarla beraber tabii benim bir de çok farklı bir alışkanlığım var, o da şudur: Bizde biliyorsunuz muhtarlık müessesesi vardır ve muhtarlar seçimle gelir. Ve her hafta 400-450 muhtarı davet ederim ki Türkiye'de 50 bini aşkın muhtar vardır. 400-450 muhtara hitap ederim, konuşurum, ondan sonra bu muhtarlarla yemeğimizi yeriz, yemeğimizi yedikten sonra da kendilerinin tek tek elini sıkmak suretiyle hediyemi de verir kendilerini uğurlarım."
"Tabii bizim şimdi bizim çok daha önemli bir adımımız daha var inşallah, şu anda çok amaçlı büyük bir sergi salonunun da içinde yer alacağı bina inşa ediyoruz. İnşallah şöyle 1-1,5 sene içinde bitecek" diyen Erdoğan konuşmasını şöyle tamamladı:
"Onun yanında da 5 milyon cilt kitap kapasitesi olan bir Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi inşa ediyoruz, o da devam ediyor. Bütün bunlar tabii bizim, yani özellikle Türkiye'ye sınıf atlatma noktasında ki kütüphanemiz 24 saat açık olacaktır, gençler, vatandaş 24 saat gelip orada çalışmasını yapabilecektir. Şu anda bu çalışmamız da hızla devam ediyor, bizim Cumhurbaşkanlığı Külliyesi içerisinde bu dediğim inşaatlar da devam ediyor. İnşallah sonucu çok güzel olacak, buna inanıyorum."
Suudi Arabistan'ın El-Arabiya kanalına mülakat veren Erdoğan, Türkiye'de bir süre önce yaşanan terör saldırıları ve bunların arkasındaki güçlere ilişkin kendisine yöneltilen soruyu, "Tabii bu bölgede terör konusunda, hatta terörle mücadelenin de ötesinde, bu hususta birinci derecede rahatsız edilen ülke Türkiye'dir. Biliyorsunuz bizim Suriye'yle 911 kilometre sınırımız var, Irak’la 350 kilometre sınırımız var. Ve 6 yıldır ne yazık ki Suriye'nin başındaki bu zalim Esed, -her ne kadar 600 bin diyorlarsa da ben artık bu rakamın 1 milyona ulaştığına inanıyorum,- oradaki insanları, kardeşlerimizi öldürmüştür ve buralarda varil bombaları kullanmıştır. Oradaki insanları tanklarla, toplarla öldürmüştür. Bütün o tarihi kentler, tarihi şehirleri yerle bir edilmiştir. Tüm bunları acımasız yapmıştır ve hala da yapmaya devam etmektedir." şeklinde cevaplandırdı.
Esed ailesiyle geçmişteki ilişkilerini halihazırda sürdürmenin mümkün olmadığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tabii geçmişte bizim Esed'le ailece ilişkilerimiz, irtibatlarımız vardı. Ama zulüm olduğu zaman her şey bir anda kopar. Nitekim öyle oldu, koptu. Şimdi 6 yıldır tabii ki bizim bu zulüm estiren, kan, kin kusan Esed'le aynı konumda olmamız artık mümkün değil. Fakat şunu da görmemiz lazım; malum, zulme rıza zulümdür. Eğer burada bir zulüm var, buna birileri de rıza gösteriyorsa, tabii ki onlar da onlar gibi hareket ediyor demektir. Onları da bizim tasvip etmemiz mümkün değildir. Kim olursa olsun, hangi ülke olursa olsun burada eğer böyle bir zulme destek veriyorsa, aynen onlardandır; bizim bakışımız onlara da böyledir." ifadelerini kullandı.
Erdoğan, mevcut durumda esas aldıkları konunun "Suriye'de akan kanı durdurma" düşüncesi olduğunu vurgulayarak, şunları dile getirdi:
"Şu anda tabii ki bizim asıl derdimiz şu: Acaba Suriye'deki bu kanı nasıl durdururuz, nasıl bir ateşkes sağlayabiliriz? Bununla ilgili olarak da yoğun bir çabanın içerisindeyiz. Rusya'yla bu konuda ciddi ilişkilerimiz oldu. Bu ilişkiler neticesinde olayı belli bir noktaya taşıyabildik, getirebildik. Biliyorsunuz bir Astana süreci oldu, bu Astana sürecinde görüşmeleri yaptık. Fakat, Astana sürecine giderken Doğu Halep’in boşaltılması süreci oldu ve Doğu Halep'ten bizler 45 bin kişiyi İdlib'e taşıdık. İdlib'e taşıdıktan sonra tabii sağlık hizmetleri noktasında onlara gereken hizmetler var; gıda, ilaç, giyim kuşam, bütün bunlar noktasında Türkiye olarak kendilerine ciddi desteklerimiz oldu, bu desteklerimiz hala da devam ediyor ve devam edecektir; çünkü onları biz bu halde bırakamayız."
"DEAŞ denilen bu terör örgütüyle de mücadelemiz sürüyor"
Terör örgütü DEAŞ'ın Türkiye'deki saldırılarına ve bu örgütle mücadeleye değinen Erdoğan, "Ayrıca da tabii DEAŞ denilen bir terör örgütü var. DEAŞ denilen bu terör örgütüyle de mücadelemiz sürüyor. Tabii bu süreç nerede başladı? Bu süreç DEAŞ'ın Cerablus'tan Gaziantep'e bir düğün merasiminde yaptığı canlı bomba saldırısıyla 56 vatandaşımızı, çocuk, yaşlı, kadın, erkek demeden maalesef öldürmesiyle bu süreç hızlandı. Bu olayın ardından biz Özgür Suriye Ordusu'yla beraber Cerablus'a girdik. Biz Özgür Suriye Ordusuyla beraber oraya girince DEAŞ Cerablus'u boşalttı. Fakat tabii bizim için Cerablus yeterli değildi. Çünkü orada bir de PYD denilen, YPG denilen ayrı bir terör örgütü vardı. Yani tek cephede bir mücadele vermiyorsunuz, başka terör örgütleri de var. Dolayısıyla onunla da kalmadık, bir taraftan da El-Rai'den başladık. El-Rai’deki DEAŞ terör örgütünü de oradan boşalttık." dedi.
"El-Bab'dan sonra yeni hedef Münbiç'tir"
Sürecin ayrıntılarına dair Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: "Ve güneyde Dabık kasabası. Dabık'ı bu noktada boşaltmamız gerekir dedik, DEAŞ biraz direndi, Dabık da boşaltıldı. Şimdi geldiğimiz nokta El-Bab. El-Bab'da yoğun bir mücadele sürüyor. Öyle zannediyorum ki şöyle birkaç gün içerisinde El-Bab da temizlenmiş olacaktır. El-Bab temizlendikten sonra hedef Münbiç’tir. Çünkü Münbiç Araplara ait olan bir yerdir. Orada YPG var, orada PYD var, onların orayı boşaltması gerekiyor. Bunu Amerikalılara daha önce de söyledik, Obama yönetimi döneminde söyledik; bize ‘Boşaldı, boşaltılıyor’ dediler, ama maalesef boşalmadı. Şu anda oranın boşaltılması gerekiyor, buranın tamamıyla oradaki Arap kardeşlerimize teslim edilmesi gerekiyor. Ondan sonra bir hedef kalıyor, Rakka. Rakka, biliyorsunuz DEAŞ’ın en önemli merkezi. İşte burada koalisyon güçleriyle bizler el ele vererek, Rakka’dan DEAŞ’ı da temizle hedefinde beraber olduğumuzu ben Sayın Donald Trump’a da söyledim. Gelen diğer temsilcilerine de söyledik: ‘Burada beraber hareket edersek biz Rakka’yı da DEAŞ’tan temizlemek suretiyle, orayı da yine oranın sahipleri olan Arap kardeşlerimize teslim ederiz. Böylece bölge sükunete kısmen kavuşmuş olur’ dedik. Şu anda süreci takip ediyoruz."
"Suriye'nin kuzeyinde Cerablus ile El-Rai arasında 'güvenli bölge' ilan edelim"
Bu noktada Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin desteğine ihtiyaç duyulduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tabii burada özellikle başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinin de ciddi desteğine ihtiyacımız var. Bunu niye söylüyorum? Öncelikle büyük bir mülteci krizi var. Nerede bu insanlar? Bu insanların büyük bir kısmı Türkiye'de; Şu anda 2 milyon 800 bin Suriyeli kardeşimiz bizde. Çadırlarda, konteyner kentlerde, Türkiye'nin değişik vilayetlerinde şu anda biz kendilerini misafir ediyoruz. Tabii bunu biz yeterli bulmuyoruz. Diyoruz ki Suriye'nin kuzeyinde Cerablus ile El-Rai arasında güneye doğru şöyle bir 30-40 kilometre, bu bölgede bir terörden arındırılmış güvenli bölge ilan edelim. Orayı aynı zamanda uçuşa yasak bölge ilan edelim. Eğit-donat yapmak suretiyle de oradaki milli orduyu yetiştirelim.Ben Suudi Arabistanlı kardeşlerimle de bu konuları görüştüm. Bunları ABD’yle de görüştüm, Avrupalılarla da görüştüm. Bu bölgede oradaki insanların yerleşimi için konutlar yapabiliriz. Böylece Suriye'den çıkmayı düşünen kardeşlerimizi buralara yerleştirebiliriz. Bizdeki mültecileri de gerekirse oralara alabiliriz. Bütün sosyal donatı alanlarıyla birlikte burada bu güvenli bölgeyle beraber bir huzur kenti kurmak suretiyle oralara huzur getirelim, refah getirelim; bu da bizim en önemli arzumuzdur." diye konuştu.
Terör örgütü "DEAŞ'ın bazı devletlerin dostu" olarak görünmesi yönündeki soruya ilişkin Erdoğan, "Önce bir defa şunu tespit etmemiz lazım. DEAŞ İslam'la alakası olmayan bir terör örgütü. Bunu bileceğiz. El Kaide'den koparak ayrı bir örgüt olarak ortaya çıktığı andan itibaren, tüm bunları hep birer terör örgütü olarak değerlendirdim. Bu bir terör örgütüdür, bunun İslam'la alakası yoktur. İslam adına hareket ettiğini iddia etmesi bizi ilgilendirmez; çünkü bunların yaptıklarının İslam'da yeri yok. Bunlar savunmasız, günahsız birçok insanı bugüne kadar öldürdüler; bulundukları bölgelerde insanları adeta haraca bağladılar, çaldılar, çırptılar, bu tür şeyler yaptılar. Dolayısıyla bunların bütün bölgedeki terör örgütleriyle müşterek hareket ettikleri; ben güçlüyüm diyerek farklı terör örgütlerini de yanlarına çekmek suretiyle attıkları adımlar olduğu biliniyor. " değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, DEAŞ'ın El Kaide'den ayrılışını da "çıkar mücadelesi" şeklinde nitelendirerek, şunları dile getirdi:
"Şimdi El Kaide bir terör örgütüydü. Bunların oradan ayrılışı da bir çıkar mücadelesidir, bir çıkar kavgasıdır. Ayrılmıştır, daha sonra yanlarına başka terör örgütlerini çekmiştir, süreç böyle devam etmiştir. Ama bu bir yere kadar gidecektir, sonuna kadar bunun gitmesi mümkün değil. Çünkü bunlar çok ah alıyorlar, çok zulmediyorlar. Dolayısıyla bu zulüm onları hiçbir zaman ihya etmeyecektir.
Şu anda DEAŞ Suriye'de adeta can çekişiyor daha ileri gitmesi mümkün değil. Biz kararlıyız, inanıyorum ki koalisyon güçleri de kararlı. İnanıyorum ki başta Suudi Arabistan olmak üzere koalisyon güçleri de bu noktada kararlıdır. Çünkü bu mücadele bizim ortak mücadelemizdir. Eğer teröre karşı ortak mücadele vermezsek, veremezsek, bu terör örgütleri yarın değişik yerlerde, Türkiye'nin de, Suudi Arabistan'ın da, Körfez ülkelerinin de hepsinin başına bela olacaktır. Nitekim biz şu anda sınırlarımız içerisinde düzenlediğimiz operasyonlarla da yüzlerce, binlerce DEAŞ'lıyı evlerinden, adreslerinden toplayıp alıyoruz. Türkiye'ye giriş-çıkış vesaire, bunlar ciddi manada kontrol altındadır. Bugüne kadar 40 bin teröriste giriş yasağı koyduk. Şu anda bütün bunların yanında, bu tarafa gelmeden bir gün önce de bin tane DEAŞ'lıyı güvenlik güçlerimiz toparladılar; çünkü bu mücadele kararlı bir şekilde sürmezse bunda başarısız oluruz. Ama bunu kararlı bir şekilde sürdürdüğümüz takdirde, ben inanıyorum ki neticede Suriye'nin o samimi insanları aradıkları mutluluğu, aradıkları refahı bulacaklardır. Burada bizler, hakikaten birbirini seven, birbirine inanan Müslümanlar olarak, mezhep çatışmaları içerisine girmemiş Müslümanlar olarak oradaki kardeşlerimizi bekledikleri, aradıkları huzura kavuşturabiliriz."
DEAŞ'a destek olan ülkelerle ilgili soruyu ise Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle cevapladı: "Şimdi burada tek tek isim vermeye kalkmayalım. Ama uluslararası camia içerisinde bunların çok ciddi destekler aldığı belli; çok ciddi sermaye çevrelerinin bunlara destek verdiği belli. Bunları bir defa bilmemiz lazım. Yani bu sadece DEAŞ için geçerli değil, Boko Haram için de geçerli, El Şebab için de geçerli, El Kaide için de geçerli; hepsinin arkasında bu noktada ciddi destekler var, yoksa bu parasal kaynakları nereden buluyorlar? Yani isim şeyine girersek yanlış olur. Onlar zaten kendilerini gayet iyi biliyorlar. Ama bu bölge içerisinde, aynı zamanda Batı'da, İslam dünyasını parçalama amacıyla elbette bunların arkasında olanlar var. Bu sadece İslam ülkelerinden kaynaklanmıyor, İslam ülkelerinin dışındaki ülkelerden de bunlara verilen destekler var. Mesela bunların elinde kullandıkları silahlar, bu silahlar kalkıp da İslam ülkelerinden gelen silahlar değil, zaten yok onlarda öyle silahlar. Mesela bakıyorsunuz, Batı'nın değişik ülkelerinin silahları bunların elinde; bu silahlarla terör estiriyorlar. Sadece DEAŞ'ta değil, PYD'de, YPG'de, bunların elinde de bu silahlar var; Batı ülkelerinin hemen hemen hepsinin silahları var. Bunu görmemiz, bilmemiz lazım. Burada, silah olarak söylüyorum; ABD'nin silahları var, Rusya'nın silahları var, Almanya'nın, Fransa'nın, bütün bunların silahları var. Bunları ben o ülkelerin yetkililerine de söylüyorum: ‘Sizin silahlarınızla bunlar bizleri vuruyorlar, Müslümanları vuruyorlar, bunları takip ediyor musunuz, bunları kontrol ediyor musunuz?’ diye sorduğumuzda, hepsi topu birilerinin üzerine atıyorlar. Bunları da görmemiz, bilmemiz lazım." - "FETÖ'nün 170 ülkede faaliyetleri var" Cumhurbaşkanı Erdoğan, El- Arabiya kanalına verdiği mülakatta, "FETÖ'nün 15 Temmuz başarısız darbe girişimi, bu tarihten sonra yaşanan gelişmelere" ilişkin de konuştu "Bizim milletimiz, 15 Temmuz'daki o hain, zalim darbe girişimini gerçekten o samimi duruşuyla, o inançlı duruşuyla, adeta şehadete yürüme aşkıyla, sevdasıyla püskürttü." diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "248 şehidimiz, 2 bin 193 yaralımız, gazimiz oldu. Girişimin mimarının da Fetullahçı Terör Örgütü, yani FETÖ olduğu anlaşıldı. Bu terör örgütü, 40 yıllık çalışmasının ürününü ne yazık ki almaya başladı. Türkiye'de 40 yıldır bu mücadeleyi verdi, veriyor. Bunların başı ABD'ye yerleşti; 19 yıldır da orada. Bütün dünyadaki çalışmalarını ABD'den yürütüyor. Fethullahçı Terör Örgütü'nün 170 ülkede faaliyetleri var; Eğitim faaliyetleri var, çeşitli vakıf, dernek faaliyetleri var, ticari faaliyetleri var vesaire. Çünkü parasal kaynağın çok ciddi olması lazım. Bunlar tabii Suudi Arabistan’da da bu faaliyetleri sürdürdüler, sağ olsun Suudi kardeşlerimiz bunlara gerekli müdahaleyi yaptı. Diğer Körfez ülkelerine de sızmaya çalıştılar, çalışıyorlar. "diye konuştu. - "El ele verirsek, bu terör örgütleriyle mücadelede başarılı olacağımıza kesinlikle inanıyorum"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kardeşlerimizin, özellikle Arap kardeşlerimizin, bunlara karşı dikkatli olmaları lazım. Çünkü bunlar öyle bir çalışma yapıyorlar ki, yetiştirdikleri elemanlar o ülkenin ileri gelenlerinin çocukları. Hatta hatta Afrika'da falan yönetici kadroların çocuklarını alıyorlar; bu çocukları yetiştirip, devlet mekanizmalarının içine sokuyorlar. Aynen kendi ülkemizde olduğu gibi. Bunu bizim ülkemizde yaptılar, şimdi dünyanın değişik ülkelerinde yapıyorlar. Amerika'da sadece charter schoollardan elde etikleri yıllık para 500 milyon dolar; diğer faaliyetleri söylemiyorum. Dünyanın değişik ülkelerinde hakeza öyle. Bizde de bir dönem öyleydiler. Ama biz musluğu kapatınca bize karşı çok ciddi bir mücadele başlattılar. Çünkü musluk kapanmadan önce gelir kaynakları çok büyüktü; kurslardan vesaire büyük paralar elde ediyorlardı.
Her şeyden önce bizim bütün bu terör örgütlerine karşı inşallah hep birlikte mücadelemiz önemli. Körfez'deki tüm ülkelerle birlikte bunlarla mücadele edeceğiz. Biz şu anda İslam İşbirliği Teşkilatının dönem başkanlığını yürütüyoruz. Bahreyn, Körfez İşbirliği Konseyinin şu anda biliyorsunuz dönem başkanlığını yürütüyor. Suudi Arabistan’ın zaten farklı bir konumu var. Hepimiz ele ele verdiğimiz zaman, bu terör örgütleriyle mücadelede başarılı olacağımıza ben kesinlikle inanıyorum. Bunu başardığımız andan itibaren de bölgemiz bir huzur bölgesi olacaktır; bu mücadeleyi sürdürenler gelecek nesillerden de çok büyük hayır dualar alacaktır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya, İran ve İsrail'le 15 Temmuz'dan sonra başlayan yakınlaşmaya dair, "Şunu bir defa çok açık, net söylemem gerekiyor: Maalesef o talihsiz olayın öncesinde bizim Rusya'yla ikili ilişkilerimiz ticaret hacmi itibarıyla zaten zirve yapmıştı. Aramızdaki ticaret hacmi 38 milyar dolara kadar çıkmıştı. Tabii her şeyden önce Rusya'dan biz, stratejik bir ürün olarak petrol ve doğalgaz alıyoruz. Bu noktada Rusya'nın birinci elde en önemli pazarı Türkiye'dir. Bundan sonraki sürece yönelik olarak da Rusya’yla attığımız farklı adımlar var. Mesela Türk Akımı, bilahare başlatılan stratejik bir adımdır. Buradan Batı'ya açılma, hatta Türkiye'ye vereceği doğalgazı bu kanalla vermesi olayı da aramızdaki söz konusu stratejik bağı daha da güçlendiriyor."
Erdoğan Rusya ile yaşanan uçak krizine dair şunları ifade etti:
"Tabii o talihsiz olayın arkasından da şu anda FETÖ terör örgütünün pilotlarının çıkmış olması, şu anda yapılan şeyde de bütün aldığımız istihbarat bilgilerinde bu görünüyor. O adım belki de bizim Rusya’yla ilişkilerimizi bozmaya yönelik bir adımdı diye şimdi düşünüyorum; biz de o anda farkında olmamış olabiliriz. Yaşananların ardından Rusya’yla münasebetlerimizin şimdi yeniden düzeliyor olması bölgede birilerini rahatsız ediyor olabilir. Ama Türkiye'nin Rusya'yla, Rusya'nın Türkiye'yle münasebetlerinin iyi olması, aslında bölgenin sağlıklı bir geleceğe ulaşması bakımından da çok çok önemli. Aslında şu anda atılması gereken çok adım var, bu adımların başında tabii Rusya'nın Suriye'ye bakışının bence çek edilmesi de gerekiyor; Ben Sayın Putin'le de bunu defaatle görüştüm, görüşüyorum. Çünkü bizim müşterek olarak burada atacağımız adım, bölgenin huzuru için büyük anlam taşıyor. Sağ olsun kendileriyle yaptığımız görüşmelerde de bu konuda birlikte neler yapabileceğimizi konuşuyoruz, bunları istişare ederek adımlarımızı da bu çerçevede yürütüyoruz, bu çerçevede atıyoruz." - "Kuzey Suriye’de bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyiz"
Terör örgütü PKK'nın Suriye'deki uzantısı PYD'nin bu ülkenn kuzeyindeki faaliyetleri hakkında Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Elbette bölgedeki terör örgütlerinin, başta bizdeki PKK terör örgütünün uzantısı PYD olmak üzere terör örgütlerinin, Kuzey Suriye'yi kendileri için adeta bir devlet kurma alanı olarak kabul etmesi, bizim tarafımızdan kabul edilir bir şey değildir. Bunu ta başından beri söyledik. ‘Kuzey Suriye’de bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyiz’ dedik. ‘Burada atılacak bir yanlış adım karşısında kesinlikle Türkiye'yi bulacaktır. Bunun bedelini, faturasını da çok ağır öderler’ dedik. Nitekim şu anda PYD böyle bir adımı atamıyor, atamayacaktır da. Mesela YPG bunların silahlı gücüdür. Ama hangi isim altında olursa olsun Türkiye için tehdit oluşturan tüm terör örgütlerine karşı tavrımız nettir, kesindi. ‘Bunun bedelini çok ağır öderler’ diye öteden beri uyarıyoruz." ifadelerini kullandı.
"Bakın, bu örgütlerin ellerindeki silahlar nerelerden destek aldıklarını gösteriyor" diyen Erdoğan şunları kaydetti:
"Bunların hepsinin silahları, yakaladığımız silahlarla da ortada. Hatta hatta o ülkelerin askerlerini bu örgütlerin içerisinde gördük; bunların resimlerini de tespit ederek istihbarat örgütümüzle kendilerine verdik. ‘Bakın yokuz diyorsunuz, işte buyurun. Silahlarınız, buyurun. İşte şu zaman gitti, bu zaman gitti. Siz bunlara silah desteği veriyorsunuz. Hatta hatta sizin siyasetçileriniz, askerleriniz gidip bunların yanında yer alıyor, bunlarla beraber fotoğraf çektiriyorlar’ diyerek, bunların hepsini kendilerine gösterdik. Tabii oralarda biliyorsunuz Hizbullah da var; onlar da bunlarla beraber çalışıyorlar, bunlarla beraber hareket ediyorlar. Bunları da biz kendileriyle paylaştık. Bakın gelin, İran olarak eğer siz, ‘Burada biz böyle bir katliama dahil değiliz, katliamın karşısındayız’ diyorsanız, o zaman yapmanız gereken bir şey var: El ele verelim ve Suriye’deki bu katliamı, bu gidişatı durduralım. Onun için Astana sürecinde gerek Rusya, gerek İran, gerek Türkiye, alt düzeyde de olsa hep beraber orada bir süreç başlattılar. Ki bu bir ateşkes süreciydi. Şimdi bu ateşkes sürecini, Cenevre'de devam ettirme gayreti içerisindeyiz. Şimdi Cenevre’deki sürecin içerisinde malum Körfez ülkelerinin temsilcileri de yer almak suretiyle orada bir an önce bu ateşkesi sağlayalım, bunu başarıya ulaştıralım istiyoruz. Suriye'de bu kan dursun istiyoruz, Irak'ta bu kan dursun istiyoruz."
Trump'ın "ABD’ye giriş yasağına" ilişkin değerlendirme
Trump’ın özellikle yedi İslam ülkesinden insanların ABD’ye girişiyle ilgili yapmış olduğu açıklamayı “talihsiz bir açıklama” olarak nitelendiren Erdoğan şöyle devam etti:
"Çünkü bu ülkelerin insanları belli bir seyahat hürriyetine hakim; seyahat hürriyetinin yanında da bu insanların bir çoğu çifte vatandaşlık sayesinde aynı zamanda ABD vatandaşıdır. Şimdi ABD’nin vatandaşı olan bu insanlara karşı, kalkıp da belirli ülkelerden hareketle böyle bir yasak getirilmesi, atılmış hatalı bir adımdır diye düşünüyorum. Nitekim yargı kurumları da bu konuyla ilgili olarak şu anda, ABD’de malum farklı adımlar atmak suretiyle o ülkelerin mensubu insanların haklarını koruma noktasında belli kararlar alıyorlar. Tabii özellikle şu anda Körfez’de, özellikle yine Suudi Arabistan’da atılacak olan birlik ve beraberliğe dayalı adımlar, birçok şeyi inanıyorum ki çözecektir. Burada mesele duruş meselesidir. Bu duruşu başarılı bir şekilde bizim sürdürmemiz lazım."
"Tabii bizim telefonla görüşmelerimizden sonra yakın zamanda Sayın Trump’la öyle zannediyorum ki bir yüzyüze görüşmemiz de olacaktır." ifadelerini kullanan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu yüz yüze görüşmede NATO’nun mensubu iki ülke olarak, birçok şeyleri ele alma fırsatımız olacak. NATO’nun dışında bizim Amerika’yla tabii bir stratejik ortaklığımız var. Bu stratejik ortaklığımızın gereği olan adımları da atma fırsatını bulacağız. Bugüne kadar bunu bu şekilde getirdik, bundan sonra da bunu bu şekilde getirmemiz lazım. Bu askeri alandadır, siyasi alandadır, ekonomik, ticari, bütün bu alanlarda Amerika’yla olan bu münasebetleri Sayın Trump’la birlikte de bu dönemde sürdürme arzusu, niyetinde olduğumuzu zaten telefon görüşmesinde de kendilerine söyledik. Onların da niyetinin bu olduğunu telefon görüşmesinde bizzat kendilerinden duyma fırsatını buldum. Temennim odur ki dünyada Müslümanların tefrik edildiği, Müslümanların bir kenara konulduğu bir yaklaşım tarzı olmamalı, olamaz. Yani her inanç mensubu bu özgürlükten istifade etmek suretiyle her ülkeye girmelidir, girebilmelidir. Eğer buraya bazı yasaklar gelirse, bu bir defa gerek inanç özgürlüğü, gerek seyahat hürriyeti noktasında bu tür özgürlüklerin engellenmesi anlamına gelir ki bu modern dünyada kesinlikle karşılaşmamamız gereken bir durumdur diye düşünüyorum.
"İhvan-ı Müslimin'i bir terör örgütü olarak görmüyorum”
Erdoğan ayrıca Müslüman Kardeşler Teşkilatına ilişkin değerlendirmelerde de bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları dile getirdi:
"Ben o konuyla ilgili olarak da söylüyorum; ben İhvan-ı Müslimin’i bir terör örgütü olarak görmüyorum. Çünkü İhvan-ı Müslimin silahlı bir örgüt değildir. İhvan-ı Müslimin bir düşünce örgütüdür. Kaldı ki şu anda da zaten dağınık bir konumdalar, öyle bir durumları söz konusu değil. Silahlı bir eylemlerini gördüğüm anda, silahlı bir eylemlerine şahit olduğum anda ben Müslüman Kardeşler’e karşı da aynı tavrı takınırım. Ama şu anda Müslüman Kardeşler Cemiyeti’nin silahla bir alakası yok. Bunlar bir düşünce kuruluşu konumundadır. Silahlı bir eylemin içerisinde olmayan böyle bir derneğe, vakfa, cemiyete veya örgüte kalkıp da siz terör örgütü muamelesi yaparsanız, bu pek şık düşmez diye düşünüyorum. Bizim ülkemizde de her cemiyet, her vakıf normal faaliyetlerini yapabilir. Ama teröre bulaştıkları anda biz gereği neyse yaparız; diğer teröristlere ne uyguluyorsak aynısını onlara da uygularız."
"Siz ABD'den FETÖ'nün liderlerini talep ediyorsunuz. Bu konuya benzer olarak, Müslüman Kardeşler liderlerinin talep edilmesine nasıl cevap vereceksiniz? şeklindeki soruyu Erdoğan şöyle yanıtladı:
"Şimdi zaman zaman buna benzer bazı durumlarla karşılaşıyoruz. Ama bizim kendilerine yönelttiğimiz tek soru var: Bu istediğiniz bir silahlı terör örgütü mensubu mudur veya silahlı bir terör eylemine bulaşmış mıdır? Peki, biz kimi istiyoruz? Biz Türkiye’de darbe girişiminde bulunmuş ve bu darbe girişimi neticesinde devletimizi yıkmaya çalışmış; devletin bütün uçaklarını, tanklarını, helikopterlerini halkına karşı kullanmış; 248 şehit vermemize, 2193 gazimiz olmasına yol açmış, Emniyet Binamızın, Özel Kuvvet Binamızın vesaire birçok yerlerin yerle bir etmiş bir terör örgütünün başını istiyoruz. Fethullahçı Terör Örgütü, silahlı bir terör örgütü durumuna dönüşmüştür. On yıllardır bunun hazırlığı içerisinde olduğu ortaya çıkan bu örgüt, bunun adımını da atmıştır. Ama bizim ülkemizde İhvan-ı Müslimin’den olan, ama teröre bulaşan varsa, biz kesinlikle onlara da müsamaha göstermeyiz. Ama onların böyle bir durumunu biz şu ana kadar müşahede etmedik."
İslam ve laiklik kavramı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Siz İslam ile laiklik kavramını güzel birleştirebiliyorsunuz. Bu konuda Arap dünyasına tavsiyeniz nedir? şeklindeki soruyu şu şekilde cevapladı:
"Yani ben bu bağ kurmayı niye bu kadar İslam dünyası geciktirdi onu anlamakta zorlanıyorum. Biz partimizi kurduğumuz zaman laikliğin tanımını getirdik. Sayın Mursi, Mısır'da iş başındayken Mısır'a yaptığım ziyarette Kahire'deki Opera Binasında bir konferans verdim. Bu konferansta o akşam laikliği anlattım ve İslam'la ilişkisini anlattım. Peki, neydi bizim kurduğumuz partimizdeki laiklik tanımı? Laiklik… Bir defa kişiler laik olmaz, devlet laik olur. Laiklikte devlet, her inanç grubuna eşit mesafededir, her inanç grubunun inancını yaşamasını teminat altına alır. Bunun İslam’a ters olan bir yanı var mı? Yok. Ama bunu hala farklı yerlere çekenler var. Bize de tabii geçmiş yıllarda laikliği, ladinilik diye, dinsizlik diye anlattılar. Ama biz şu anda partimizdeki tanımına bunu koyduk, dedik ki: Laiklik devletin bütün inanç gruplarına eşit mesafede olmasıdır ve bu inanç gruplarının inancını güvence altına almasıdır. Bu tanım bizim ülkemizde de çok kabul gördü. Mısır’daki o konferanstan sonra Müslüman Kardeşler’in lideriyle ertesi sabah kahvaltı yaptım, o da, ‘Biz böyle bilmiyorduk, böyle olduktan sonra bizim de söyleyecek bir şeyimiz yok’ dedi. Rahmetli Seyfülislam El Benna da ‘Ben bunun altına imzayı atarım’ dedi. Demek ki ‘Onlarla istişare edin’ hükmünü çok daha geniş ele almamız lazım, istişarelerimizi genişletmemiz lazım. Tabii ki düşüncelerimizi de güncellememiz gerekiyor."
Dünyada birçok alanda değişim, dönüşüm yaşandığına dikkati çeken Erdoğan, "Bu değişim-dönüşümü yaşarken inanıyorum ki düşüncelerin, mefhumların, kavramların da bir gelişme kaydettiği ortadadır. Dolayısıyla laiklik tanımıyla dinimizin bu noktadaki yaklaşımını da biz bu şekilde tanımladık; ülkemizde anlattık ve kabul de gördü." diye konuştu.
"Kişi laik olamaz, devlet laik olur"
Araplar açısından laikliğin tanımına ilişkin değerlendirmede bulunması istenen Erdoğan, şunları söyledi:
"Şu anda yaptığım tanım onlar için de geçerli. Ben diyorum ki: Biz laikliği, ladinilik olarak görmüyoruz, dinsizlik olarak görmüyoruz. Kişi laik olamaz, devlet laik olur. Laik devlet de, her inanç grubunu koruma altına alır, güvence altına alır, hepsine de eşit mesafededir. Yani laik devlette her inanç grubu inancını rahatlıkla yaşayabileceği gibi, hatta ateistler de ateistliğini yaşayabilir. Bunlara karşı kalkıp da ben laik bir devletim, dolayısıyla size gereğini yaparım, vururum, asarım, keserim, böyle bir şey olamaz. Nitekim biz bunu açıkladıktan sonra da zaten ülkemizde ciddi manada bizim hareketimiz ilgi-alaka görmüştür. Çünkü her inanç grubu özgürce inancını yaşadığı andan itibaren o topluma huzur geliyor. İnsanlar ‘Ben bu ülkede inancımı rahatça yaşayabiliyorum, bize herhangi bir sıkıntı verilmiyor’ diyor. Bu sağlandığı andan itibaren de zaten o toplumun içerisindeki halkın birbiriyle dayanışması çok daha farklı bir şekilde artıyor, gelişiyor. Tabii farklı anlayışlar da var: Bir Kara Avrupa’sındaki laiklik anlayışı var, Anglosakson ülkelerdeki laiklik anlayışı var, bunların hepsi birbirinden farklı. Ama bizim şu andaki getirdiğimiz, ülkemizdeki kurucusu olduğum partime ait laiklik anlayışı tüm bunlardan daha da farklı."
"Türkiye'nin öyle bir hilafet derdi, bir hilafet meselesi ya da benzeri bir şey söz konusu değil"
Programda yöneltilen "Hilafetin geri getirilmesi gibi bir hayaliniz ya da isteğiniz var mı?" sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan şu açıklamalarda bulundu:
"Az önce bir şey söyledim, artık dünya bir değişim-dönüşümün içerisinde. Bu değişim-dönüşüm içerisinde bizler zaten hangi sistemi getirmek istediğimizi, hangi şu anda nasıl bir dönüşümün olması gerektiğini bugüne kadar anlattık. Şu anda mesela Türkiye bir referanduma gidiyor. Bu, cumhurbaşkanlığı sistemi referandumu. Bu cumhurbaşkanlığı sistemi seçiminde, sorduğunuz sorudaki türden bir şey kesinlikle yer almıyor. Yani şu anda Türkiye'nin öyle bir hilafet derdi, bir hilafet meselesi ya da benzeri bir şey söz konusu değil."
"Batı'nın çok daha önünde olan bir ülke konumuna geldik"
"Mesele nedir? Mesele, insanların inandıklarını hür bir şekilde yaşamasıdır. Düşündüklerini hür bir şekilde ifade etmesidir. Ülkenin devletin bütün imkanlarından, gelirlerinden hakça paylaşımda bulunmasıdır. Sağlıkta, eğitimde, adalette, emniyette, ulaşımda, her şeyi rahatlıkla bulan bir insan niçin huzursuz olsun, niçin çok daha farklı şeyleri istesin, arzu etsin." diyen Erdoğan şunları da ekledi:
"Şu anda Türkiye bütün bu saydığım alanlarda artık diğer Batı ülkeleriyle yarışabilen, yarışan bir ülke konumuna gelmiştir. Gelirini bir defa bire 5 katlamıştır, böyle bir konuma gelmiş durumdayız. Ve herkes sandığa gider, oyunu özgürce kullanır. Kimseye sen niçin böyle oy kullandın veya niçin şöyle yaptın diyemez. Genci-yaşlısı, bakın biz şimdi 18 yaşı seçme ve seçilme yaşı ilan ediyoruz, çok önemli bir adım. İki; Türkiye'de kadınlar siyasetin içerisinde, bütün sosyal faaliyetlerde çok aktiftir, bunlar biz gelmeden önce yoktu, ama şimdi var. Yani başı örtülü olarak üniversiteye gidemiyordu kızlarımız, ama şu anda başörtülü olarak üniversiteye gittiği gibi parlamentoda da yerini alıyor, devletin kurumlarında da yerini alıyor, üniversitelerde rahatlıkla gidip dersini veriyor, oralarda da yerini alıyor; laiklik bu. Ve demokrasinin sağlamış olduğu imkanları, hakları en güzel şekliyle 7’den 70’e herkes kullanırken kadın-erkek herkes kullanabilir duruma geldi. Beklenti buydu. Şimdi bunların yerine geldiği bir ülke, herhalde Batı'nın ulaştığı seviyenin çok daha üstünde bir ülkedir. İddialıyız, biz şu anda Batı'nın çok daha önünde olan bir ülke konumuna geldik."
Osmanlı geleneği: Huzur dersleri
"Siyaset dışında kendinize vakit ayırabiliyor musunuz, kitap okuyabiliyor musunuz?" sorusuna Erdoğan, "Şimdi siyasette tabii ki okumamak diye bir şey olmaz. Ancak tabii bu konuda ekibim sağ olsun kitap özetleri yaparlar, bu özetleri bana sunarlar, ben bu özetlerden istifade etmek suretiyle okuma noktasındaki sıkıntımı gideririm. Bu tabii benim işimi doğrusu kolaylaştırıyor." diye cevap verdi.
Bütün bunların yanı sıra sürekli farklı etkinliklerin içinde yer aldığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bizim hayatımız çok çok etkinliklerle dolu dolu geçiyor. Yani bir taraftan açılışlar yapıyorsunuz, bir taraftan birçok vakıfların, derneklerin, kuruluşların birçok törenlerine katılıyorsunuz, tabii bütün buralarda konuşmalarınız oluyor. Bütün bu konuşmaları yapmak, böyle hazırlıklı olmadığınız zaman yapacağınız iş değildir. Onun için bu ekibimiz sağ olsun bu konudaki açığımızı da gideriyor. Ve bu açığı gidermek suretiyle bizler de toplumla hem yeni ufuklar açmak, yeni yeni mesajlar verme noktasında bunu gideriyoruz.
Ve bizim tabii bir şu anda başlattığımız adet de var, bu aslında geçmişte de vardı, Osmanlı'da vardı. Mesela huzur dersleri diye bizim bir çalışmamız vardır. Ayda bir biz herhangi bir konuda bir ilim adamına biz bir ders verdiririz, ondan sonra o dersi müzakere ederiz. Ve buna benim yakın çevremdeki mesai arkadaşlarım katılır, hatta bazıları da aileleriyle katılır. Yani yaklaşık 30-40 kişinin katıldığı bir huzur dersidir. Bir diğeri; ilim adamlarımızdan yine buna benzer ayda bir belli konularda toplantı yaparız. Bu bir yemekli sohbettir ve bu yemekli sohbette de yine bu konuları müzakere ederiz, tartışırız."
Her hafta muhtarlarla yaptığı görüşmelere de değinen Erdoğan şunları kaydetti:
"Ve bütün bunlarla beraber tabii benim bir de çok farklı bir alışkanlığım var, o da şudur: Bizde biliyorsunuz muhtarlık müessesesi vardır ve muhtarlar seçimle gelir. Ve her hafta 400-450 muhtarı davet ederim ki Türkiye'de 50 bini aşkın muhtar vardır. 400-450 muhtara hitap ederim, konuşurum, ondan sonra bu muhtarlarla yemeğimizi yeriz, yemeğimizi yedikten sonra da kendilerinin tek tek elini sıkmak suretiyle hediyemi de verir kendilerini uğurlarım."
"Tabii bizim şimdi bizim çok daha önemli bir adımımız daha var inşallah, şu anda çok amaçlı büyük bir sergi salonunun da içinde yer alacağı bina inşa ediyoruz. İnşallah şöyle 1-1,5 sene içinde bitecek" diyen Erdoğan konuşmasını şöyle tamamladı:
"Onun yanında da 5 milyon cilt kitap kapasitesi olan bir Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi inşa ediyoruz, o da devam ediyor. Bütün bunlar tabii bizim, yani özellikle Türkiye'ye sınıf atlatma noktasında ki kütüphanemiz 24 saat açık olacaktır, gençler, vatandaş 24 saat gelip orada çalışmasını yapabilecektir. Şu anda bu çalışmamız da hızla devam ediyor, bizim Cumhurbaşkanlığı Külliyesi içerisinde bu dediğim inşaatlar da devam ediyor. İnşallah sonucu çok güzel olacak, buna inanıyorum."
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.