Gül'ün Dikenli Hayatı
12 Eylül döneminde Abdullah Gül, Sakarya Üniversitesi'ndeki bir dinci örgütlenmeyle ilgili sorgulanırken, kardeşi de "Laik düzeni yıkmaya çalışmak" iddiasıyla yargılandı. İkisi de davalardan suçsuz bulundu.Abdullah ve Hayrünnisa Gül, evlendikten sonra 3 h
12 Eylül döneminde Abdullah Gül, Sakarya Üniversitesi'ndeki bir dinci örgütlenmeyle ilgili sorgulanırken, kardeşi de "Laik düzeni yıkmaya çalışmak" iddiasıyla yargılandı. İkisi de davalardan suçsuz bulundu.
Abdullah ve Hayrünnisa Gül, evlendikten sonra 3 hafta kadar Kayseri'de kaldılar, sonra İstanbul'a, Erenköy'deki kiralık evlerine gidip yerleştiler.
Orada bir gece kaldılar.
Daha bavullarını açmamışlardı.
Ertesi gün sabaha karşı 6'da kapıları çalındı.
Kapıdaki üsteğmen ordunun yönetime el koyduğunu söyledi, elindeki kağıdı gösterip Abdullah Gül'ü götürmeye geldiğini açıkladı.
Gece Bayrak Operasyonu başlayınca, güvenlik görevlileri ilkin Gül'ün asistan olduğu Sakarya Üniversitesi'ne gitmiş, idarecilerden birini çağırtarak Gül'ün ikametgahını bulmaya çalışmıştı. Orada, İstanbul'daki bekar evinin adresi vardı. O evi bastılar. Evlenip çıktığı yeni evin adresini aldılar. Ve kapıya dayandılar.
Gül şaşkınlıkla üstünü giyinirken Hayrünnisa Hanım bu kibar üsteğmene kahve pişirdi.
Üsteğmene, eşiyle yeni evlendiklerini, onu yalnız bırakamayacağını söyledi. Erenköy'de halasının kızı vardı. Eşini oraya bırakıp bırakamayacaklarını sordu; "olur" dediler.
Kolunda üsteğmen olduğu halde askeri bir jipe bindirildi. Diğer 12 Eylül tutuklularına pek sağlanmayan bir ayrıcalıkla halasının evine gidildi. Eşi orada emin ellere teslim edildi. Oradan Kayseri'deki ailesini aradı. Babasına "Sıkıyönetim'den geldiler, beni götürüyorlar" diye haber verdi.
Ve sonra o cip, Türkiye'nin gelecekteki Cumhurbaşkanını, daha sonra üzerine türküler yakılan Metris Ceza ve Tutukevi'ne götürdü.
Sakarya'ya nakil
Bu süre içinde "en ufak bir rencide edici davranış olmadı."
Ama "aklına her şey geliyor"du; neden alınmıştı, ne yapılacaktı, ne kadar tutulacaktı?
Metris cezaevinde gözaltına alınan diğerleriyle birlikte koğuşa kondu. Akın akın insan geliyordu:
Hocalar, öğrenciler, yazar çizerler, sendikacılar, işadamları...
Gül, balayının bir kısmını burada geçirdi.
Sorguya çekildi. Soruşturma Sakarya Üniversitesi'ndeki dinci örgütlenme ile ilgiliydi. O nedenle Gül, 15 gün kadar Metris'te tutulduktan sonra bir otobüse bindirilip mevcutlu olarak Sakarya'ya sevk edildi. Gitmeden bir evde annesi ve eşiyle 1 saat görüşmesine müsaade edildi.
Sakarya'da Taşkısığı'ndaki bir askeri birlikte yeniden sorgulandı.
Arkadaşları ve ailesiyle ancak orada görüşme imkanı buldu.
Babası Kayseri Hava İkmal Komutanlığı'nda görevli olduğu için oğluyla rahat görüşebildi. O görüşmede iyi olduğunu söyledi. "Mahkeme günü gelsin, inşallah çıkarım" dedi.
Ama bir ayın sonunda mahkemeye çıkarılmadan salıverildi. Bir yakınına göre, "Sakarya'daki öğrencileri örgütlemesin diye bir süre gözaltında tutulması uygun görülmüş"tü.
Kardeşi işkence gördü
O ucuz kurtulmuştu, ama bir süre sonra bu kez Akıncılar Derneği üyesi olan erkek kardeşi Macit Gül gözaltına alındı.
Bir grup arkadaşıyla birlikte Erbakan'ın talimatıyla "Hicri 1401" yürüyüşünü organize etmek ve "laik düzeni yıkıp, şeriat devleti getirmeye çalışmak"la suçlanıyorlardı.
O soruşturmada tutuklananlardan biri de MSP'nin Kayseri Merkez İlçe Başkanı Şaban Bayrak'tı. Bayrak bugün de Abdullah Gül'e en yakın olanlardan biri..
O dönemi bugün şöyle anımsıyor:
"Erbakan'ın dosyasına bizim suçlayıcı ifadelerimizi koymak istediler. Biz o ifadeleri vermedik. Bir ay boyunca işkence gördük. Son mahkemeye çıktığım gün tırnaklarım simsiyahtı, ayakkabı ayaklarıma olmuyordu. Bu durumda mahkemeye çıktık."
Sonunda beraat ettiler.
Ama kırılmış, bilenmişlerdi.
Şaban Bayrak, birlikte eziyet görüp hapis yattığı Gül'ün kardeşini kendi kızıyla evlendirecek, Abdullah Gül'ü de politikaya girmeye ikna edecekti.
Gül, belki de Cumhurbaşkanlığı ile sonuçlanan siyaset yolculuğunu, o dönem çektiklerine ve yıllar sonra koltuğuna oturacağı Kenan Evren'e borçluydu.
İlk maaşıyla eşine özendiği otomobili aldı
Abdullah Gül, askerliğini 1981 yılında kısa dönem olarak Tuzla Piyade Okulu'nda yaptı.
12 Eylül'ün kasvetli ortamında gözaltını tattıktan sonra Sakarya Üniversitesi'ndeki görevine dönmüştü.
Ama geçinmekte zorluk çekiyorlardı. Aldığı asistan maaşının çoğu kiraya gidiyordu.
Bir gün kayınpederinin otomobilinde Boğaz Köprüsü'nden geçerken yanında oturan Hayrünnisa Hanım karşıdan gelen çağla rengi bir Honda'yı görüp, "Ah, ne güzel arabaymış" diye iç çekti.
O gün, genç eşine beğendiği bir şeyi alamamanın, onu dilediğince yaşatamamanın sıkıntısını hissetti Abdullah Gül...
Tutukluluk, askerlik, geçim derdi derken üstüne üstlük, bir de çocuk bekliyorlardı.
Böyle gitmeyeceği belliydi.
Bir şey yapmak zorundaydı.
Aradığı fırsat bir gün İngiliz Economist dergisinde karşısına çıktı:
"İslam Kalkınma Bankası ekonomi uzmanı arıyor"du.
Ortadoğu ülkeleri arasındaki ekonomik işbirliği üzerine doktora tezi yazan biri için ideal fırsattı. Hemen müracaat etti. İstanbul'da mülakata alındı. Mülakatta başarılı olunca Cidde'ye davet edildi.
Yıl 1983'tü ve oğlunun doğumuna bir ay vardı.
Gitti Cidde'ye... ve oğlunun doğumunda bulunamadı.
Bunu, her zaman hüzünle hatırlayacaktı.
Ama İslam Kalkınma Bankası'nda çok iyi koşullarda bir iş bulmuştu. Hemen Türkiye'ye dönüp eşini ve yeni doğan oğlu Ahmet Münir'i aldı, yeni bir hayata kanat açtı. Cidde'de ilk maaşıyla gidip eşine çağla rengi bir Honda alacaktı.
Gül'ün özeleştirileri
Abdullah Gül, söyleşimiz boyunca bugün eleştirildiği bazı konularda özeleştiriler de yaptı, kimi pişmanlıklarını dile getirdi:
DEĞİŞİP DEĞİŞMEDİĞİ KONUSUNDA;
"Biz AKP'yi kurarken bütün eski siyasi tecrübelerden ders çıkardık. Bu dersleri de açık bir şekilde kendi aramızda konuştuk."
RADİKAL DEMEÇLERİ KONUSUNDA:
"Siyasette önde gözüken insanların o günkü konjonktür içerisinde zaman zaman ileri geri konuşmaları oluyor. Sonra baktığınızda, 'Keşke onu öyle söylemeseydim' dediğim olmuştur."
EŞİYLE ÜNİVERSİTE KAYDINA GİTMESİ KONUSUNDA:
"Eşimle beraber kayda gitmem herhalde doğru değildi. Ama o zaman bir tedirginliği vardı. 'Bak, Bülent Bey, her zaman Rahşan Hanım'ın yanında' dedi. Onu yalnız bırakmamak istedim, ama milletvekili olduğum için, konu da tartışmalı olduğu için, sonra o da çok üzüldü, ben de çok üzüldüm."
AİLESİNE VAKİT AYIRAMAMASI KONUSUNDA
"Bu konuda çok pişmanım. Bakın, kızımın düğünü var, en küçük katkım olmuyor. Bunlar insani konular. İnsan kendi çocuğunun mutluluğuna katkı yapmak istemez mi? Ama maalesef siyasette bunlar mümkün olmuyor."
Sünnet için geldi, 'siyaset'e girdi
Gül'ler Cidde'de 8 yıl kaldılar.
Bu süre içinde Abdullah Gül, İslam ülkeleri arasında mekik dokudu. Sevdiği işi yapıyor, iyi para kazanıyordu.
Eşi ise geniş evlerinde Ahmet Münir'i büyütüyordu. 1985'te kızları Kübra orada doğdu. Türkiye'dekinden daha müreffeh yaşasalar da, diplomatik ayrıcalıklardan yararlansalar da, çok farklı ülkelerden dostlar edinseler de, özgürlükleri kısıtlıydı.
Hayrünnisa Hanım, yasak nedeniyle otomobil süremiyor, o sıcakta çıkıp yürüyemiyordu. Çocuklarla her akşam eşinin dönüşünü dört gözle bekliyordu. Abdullah Gül gelir gelmez otomobile atlayıp bir alışveriş merkezine dalıyorlardı.
Bir süre sonra Hayrünnisa Gül, otomobil sürmeyi öğrenmek istedi. Ama bu ağır cezası olan bir suçtu. Tehlikeyi göze alıp tatil sabahları erkenden kent dışındaki bir arazide eşine direksiyon kursu verdi Abdullah Gül...
Televizyonların henüz kıtalararası yayın yapmadığı, internetin olmadığı dönemde, Türkiye'deki gelişmeleri BBC Türkçe Servisi'nden dinliyor, memleketten gelenlerden öğrenmeye çalışıyordu.
1991 yazında Ahmet'in sünnet düğünü için Türkiye'ye geldiler. Hayrünnisa Hanım, 3. çocuğuna 7 aylık hamileydi. Doğum için hemen dönmesi gerekiyordu. "Birkaç hafta kalır, döneriz" diyorlardı.
Türkiye seçime gidiyordu. 12 Eylül'de kader ortaklığı yaptıkları Şaban Bayrak, Refah Partisi'nin Kayseri İl Başkanı olmuştu. Kayseri 1. sıradan aday olan Bayrak, Gül'e kendi yerini teklif etti. "Size ihtiyacımız var" dedi.
"Olmaz" dedi Gül... Siyaset aklında yoktu. Hem orada hayatından memnundu; hem bu seçimde kazanmaları hiç mümkün görünmüyordu.
Kayseri'de son seçimde yüzde 8 oy almışlardı. Meclis'e girmek için yüzde 10'luk Türkiye barajı ile yüzde 25'lik il barajını geçmeleri lazımdı. Daha da zoru, kendisinin "eş barajı"nı aşması gerekiyordu.Çünkü Hayrünnisa Hanım siyaseti hiç istemiyor, ısrar eden arkadaşlarına da darılıyordu. Hatta bir ara Abdullah Gül'ü ikna etmiş, "Tamam dönüyoruz" sözünü almıştı. Ancak o gece haberlerde Gül'ün adı Kayseri 1. sıradan milletvekili adayı olarak ilan edildi.
Kaldılar. Aslında kaybedecek bir şeyleri yoktu. Gül kazanamazsa geri döneceklerdi. İşinden 1 ay izin aldı.
Hayrünnisa Hanım için Türkiye'de doğum hazırlığı yapıldı. Çocuklar geçici misafir öğrenci belgesiyle okula yazdırıldı. "Geçici" diye düşünüyorlardı.
Kaldılar.
Gül, hummalı bir kampanyaya daldı; 8 yıldır her akşam düzenli evine gelen adam, bir anda kayıplara karışmıştı. Röportajda o dönemi şöyle tanımlayacaktı: "Beni tamamen kaybettiler, ben de onları kaybettim." O günden sonra çocuklarının nasıl büyüdüğünü fark edemeyecekti. Siyaset yolu böylece açıldı.
Yolun sonu, cumhurbaşkanlığına varacaktı.
can.dundar@e-kolay.net