İşte yeni hükümetin yol haritası

Başbakan Ahmet Davutoğlu, hükümet programını TBMM Genel Kurulu’nda okudu. Başbakan Davutoğlu tarafından okunan hükümet programı ’İleri demokrasi’, ’İnsani Kalkınma’, Yaşanabilir Mekanlar ve Çevre’, ’Güçlü Ekonomi’ ve ’Önce Ülkü’ başlıklarından oluşuyor. T
İşte yeni hükümetin yol haritası
Başbakan Ahmet Davutoğlu, hükümet programını TBMM Genel Kurulu’nda okudu.
 
Başbakan Davutoğlu tarafından okunan hükümet programı ’İleri demokrasi’, ’İnsani Kalkınma’, Yaşanabilir Mekanlar ve Çevre’, ’Güçlü Ekonomi’ ve ’Önce Ülkü’ başlıklarından oluşuyor. Toplam 185 sayfadan oluşan hükümet programı şöyle:
 
"Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 10 Ağustos 2014 tarihi, ülkemizin siyasi tarihinde iftiharla hatırlanacak son derece anlamlı bir gün olmuştur. Cumhuriyet tarihimiz boyunca, halkımız, Cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısıyla ilk defa sandığa gitmiş, hür iradesiyle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 12. Cumhurbaşkanını ilk turda doğrudan belirlemiştir. Bu sayede, geçmişte krizlere konu olan, vesayet odakları tarafından suistimal edilen Cumhurbaşkanlığı makamı yepyeni bir anlam kazanmıştır.
 
Seçimler, huzur içinde, özgür ve adil bir şekilde, hiçbir vesayet tartışmasına konu olmadan gerçekleşmiştir. 10 Ağustos’ta milletimizin iradesi hiçbir tereddüde mahal vermeyecek bir netlikte tecelli etmiş, halkın tercihi yönetime güçlü bir şekilde yansımış ve demokrasimiz ileri bir aşamaya geçmiştir. Bu seçim ile yeni Türkiye’nin kapıları ardına kadar açılmıştır. 10 Ağustos ile birlikte yeni Türkiye’yi inşa süreci başlamıştır. Şüphesiz ki son 12 yılda atılan adımlar ve yapılan reformlar olmasa bugün yeni Türkiye’den bahsedemezdik. Bu vesileyle 21. yüzyılın başlarında ülkemizin bu atılımı yapmasına katkı veren herkese ve her kesime şükranlarımı ifade etmek istiyorum.
 
Meyvelerini son dönemde aldığımız bu demokrasi ve kalkınma mücadelesine tarih içinde omuz vermiş, destek olmuş, bugünlere zemin hazırlamış tüm kişileri de huzurunuzda saygıyla anıyorum. Halkın doğrudan seçtiği Cumhurbaşkanımız ile hükümetimizin birlikte ve uyumlu çalışması, hiç şüphesiz, büyük bir sinerji ortaya çıkaracaktır. Bu sinerji, milli gücün ve milli iradenin daha da tahkim edilmesini sağlayacaktır. Yeni dönemde seçilmiş ve güçlü bir Cumhurbaşkanı, seçilmiş ve güçlü bir başbakan ve hükümet olarak halkımıza çok daha etkili bir şekilde hizmet etmenin gayreti içinde olacağız. Şunu önemle belirtmek isterim; bugüne kadar görev yapan AK Parti hükümetleri, sadece bir devleti, bir siyaseti, bir otoriteyi tesis etmek üzere değil, yeni bir medeniyet ihyası için ayağa kalkmış ve yeni bir yola koyulmuştur.
 
Bu çerçevede, 62. Hükümet de, önceki AK Parti hükümetleri gibi ülkemizin kritik bir döneminde tarihi bir sorumluluk üstlenmektedir. Hükümetimiz, üzerinde yükseldiği parlak geçmişi önüne hedef olarak koyduğu parlak gelecek ile buluşturan güçlü bir köprü olacaktır. Son 12 yılda yapılanları yeni bir atılım dönemi ile taçlandırmak hükümetimizin temel misyonu olacaktır. İkinci bir değişim ve dönüşüm dönemi ile ulaşmayı öngördüğümüz 2023 Vizyonu artık uzak bir vizyon olmaktan çıkmıştır. Geçmişte elde edilmiş olan başarılarımız dolayısıyla asla rehavete kapılmayacağız. Yeni dönemde de ülkemizin hızlı, istikrarlı ve insan odaklı bir şekilde kalkınması için bizden önce gelen dört AK Parti hükümetinin tecrübesine yaslanarak aşkla, heyecanla çalışma azmindeyiz.
 
Bizden önce gelen hükümetlerin başarısı çıtamızı yükseltmekte, daha ileri adımlar atma kararlılığımızı güçlendirmektedir. Amacımız çok daha güçlü, müreffeh, saygın ve demokratik bir Türkiye’ye ulaşmak; ekonomisi, bilim ve teknolojisi, siyaseti, sosyal ve kültürel politikaları ile örnek alınan bir ülke olmaktır. Tüm politikalarımızın temeli halkımızın bizlerden talep ve beklentilerini karşılamak olacaktır. Sorumluluğumuzun büyüklüğünün farkında olduğumuzu, omuzlarımıza yüklenen mukaddes emaneti titizlikle ve onurlu bir şekilde taşıyacağımızı ifade etmek istiyorum. Küresel kriz ortamında büyümeye devam eden ve milyonlarca insanımıza yeni istihdam imkânları sunan ekonomimiz temel önceliklerimiz arasında yer almaya devam edecektir. Yeni Türkiye’nin güçlü ekonomisi, güven ve istikrar içinde çok daha rekabetçi ve yenilikçi bir zeminde 2023 Hedeflerine emin adımlarla yürüyecektir.
 
Çözüm süreci başta olmak üzere ülkemizin iç meselelerinin çözümüne yönelik güçlü adımlar kararlılıkla atılacak, millet olarak dünyadaki yarışta konumumuz güçlendirilecektir. Milletimiz, odağında, çokluk içinde birlik ve kardeşlik olan büyük bir medeniyetin mirasçısı ve taşıyıcısıdır. Biz de hükümet olarak devletimizin tüm kurum ve kuruluşları ile bu medeniyet mirasına sahip çıkacak, vatandaşlarımızın kadim medeniyet değerlerimize aidiyetlerini güçlendirmek için var gücümüzle çalışacağız.
 
Zira, devletler ve milletler ancak ve ancak aidiyet bilinciyle ayakta dururlar, eğer bir toplumda aidiyet bilinci zayıflamışsa, devlet bir grup vatandaşını dışlamışsa, ötekileştirmişse, o andan itibaren o devletin ayağa kalkması, o milletin felah ve sükun bulması mümkün değildir. Dünyada hiçbir ülke medeniyet mirası bakımından bizim ülkemiz kadar şanslı ve birikimli değildir. Eğer insanlık tarihi kadim, modernite ve küreselleşme gibi evrelere ayrılırsa şunu çok açık bir şekilde söyleyebiliriz ki, bu ülke, bu aziz topraklar, jeostratejik önemi kadar jeokültürel önemi de haiz bu topraklar, kadimin bütün renklerini bünyesinde barındırırlar.
 
Şimdi büyük ve yeni bir kültürel uyanışın arifesindeyiz. Bu yeni kültürel uyanış, bütün insanlığa evrensel bir medeniyet çağrısıdır. Bu bakımdan, içselleştirici ve bütünleştirici kültürü egemen kılacağız. Müstesna bir coğrafyada genç ve dinamik nüfusu ile bu milletin sahip olduğu muazzam enerjiyi iç çekişmelere değil, Cumhuriyetimizin 100. yılında 2023 Vizyonu ile çerçevesi çizilen yeni hedeflere yönlendireceğiz. Bir tek insanımızın bile kendisini kıyıda köşede kalmış hissetmediği, fırsat eşitliğini ve sosyal adaleti en üst düzeyde yaşayan bir ülkede, vatanımızın her karışını, milletimizin bütün kesimlerini kucaklayan bir hükümet olma azmindeyiz. Bir yandan ekonomik ve sosyal politikalarımızı etkili bir şekil¬de uygularken, diğer yandan nereden gelirse gelsin, ülkemizin bu kutlu yürüyüşünü akamete uğratmaya çalışan ve ulusal güvenliğimizi tehdit eden eski ve yeni tüm vesayet unsurlarıyla mücadelemizi kararlılıkla devam ettireceğiz. Süreklilik içinde değişim ve reform irademizi hayata geçirerek, 21. yüzyıl dünyası şartlarında, yeni Türkiye’yi inşa etmek ortak sorumluluğumuzdur. Köklü tarih ve medeniyetimizi, insanlı¬ğın evrensel birikimi ile harmanlayarak, bölgemizde ve dünyada barış ve istikrara aktif katkı sağlayan bir ülke olarak yolumuza devam edeceğiz.
 
Dış politikada temel ilkemiz, politikamızın Ankara merkezli olmasıdır. Hükümetlerimiz döneminde dış politikamız çok boyutlu olmuştur, çok boyutlu olmaya devam edecektir; bu, aynı zamanda coğrafyamızın bir zaruretidir. Türkiye belli bölge ve kıtalar arasına sıkıştırılamaz. Bununla birlikte, Türkiye’nin Avrupa Birliği hedefi stratejik bir hedeftir ve kararlılıkla sürdürülecektir. Gündemi başkaları tarafından belirlenen bir ülke olmayacağız. Bir yandan ülkemizin hızla yükselmesi için çalışırken, diğer yandan daha müreffeh, adil ve barış içinde bir bölge ve dünya için el birliği ile katkı sunmaya devam edeceğiz. Bugün eski Türkiye’nin tüm vesayet kurumları ve vesayetçi zihniyeti kaybetmiş, Yeni Türkiye kazanmıştır.
 
DEVAMI 2. SAYFADA
 
 
 
Ülkemizin bütün sorunlarının özgürce görüşülüp, farklı çözüm önerilerinin ortaya konduğu ve milli iradenin tecellisiyle nihai kararların alındığı yegâne çatı Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Eski Türkiye’nin vesayetçi anlayışını ve uygulamalarını değişik kılıklar altında yeniden canlandırmaya çalışanlar karşılarında milleti ve temsilcilerini bulacaklardır. Aziz milletimiz, demokrasi tarihimizde görülmemiş, dünyada da eşine az rastlanır bir şekilde, sonuncusu 2011 Haziran ayında olmak üzere birbiri peşi sıra üç dönem partimizin oylarını artırarak iktidarımıza olan güvenini tazelemiştir. 30 Mart yerel seçimleri ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimi halkımızın yönetimde istikrarı güçlü bir şekilde sürdürme kararlılığını açıkça ortaya koymuştur.
 
Siyaset tarihimize silinmez harflerle yazılan tüm bu başarılar, aynı zamanda sorumluluğumuzu ve aziz milletimize olan hizmet aşkımızı artırmaktadır. Sahip olduğumuz kişisel ve kurumsal tecrübe ile hiç eksilmeyen heyecanımızı birleştirerek, bu millete efendi değil hizmetkâr olmaya devam edeceğiz. Milletimiz, Meclisimizi tüm sorunların çözüm adresi olarak görmekte ve Meclisimize dair büyük beklentiler içindedir. Bizlere düşen milletimizin bu beklentisi doğrultusunda millet ile devleti kucaklaştırmak, iktidarı ve muhalefeti ile yeni Türkiye’yi inşa etmektir.
 
Adalet ve Kalkınma Partisi başından beri yeni bir siyaset anlayışını temsil etmiştir. Yıllarca hırpalanan, güven erozyonuna uğrayan, milleti temsil etme yeteneğini yitiren siyaset, AK Parti kadroları ile birlikte milletle olan bağlarını güçlü bir şekilde kurmuş ve siyasi alanı yeniden inşa etmeye başlamıştır. Bu yeni inşa sürecinin temelinde insanı, insan onurunu merkez kabul eden bir anlayış yer almaktadır. İnsan onurunu korumak bizim asli görevimizdir. Bu onurun esası da özgürlük ve güvenliğin teminidir. Özgürlüğü garanti edilmemiş insanın onur duyması, güvenliği tehdit altında olan birinin de özgürlüğü¬nü yaşaması mümkün değildir. Onun için, daha ilk hükümet programlarında bugüne kadar hep özgürlük, güvenlik dengesi dedik.
 
Şimdi bir kez daha söylüyoruz, Türkiye’de düşünce öz-gürlüğü, inanç özgürlüğü, ifade özgürlüğü, girişim özgürlüğü AK Parti hükümetlerinin teminatı altındadır. Biz, köklü tarihimizden ve medeniyetimizden aldığımız özgüvenle hareket ettik ve insanımızın özgüvenini pekiştirdik. Ülkemizin sahip olduğu muazzam potansiyeli harekete geçirmek üzere şeffaf, ülke gerçekleri ile tutarlı ve güven verici politikalarla milletimizin huzuruna çıkmayı en önemli ilke olarak benimsedik. Milleti esas alan bir siyaseti hayata geçirdik. Siyaset kurumunu milletle, milleti devletle kucaklaştıran bir anlayışla hareket ettik. Siyasetimizde insanımızın değerlerini, talep ve beklentilerini esas aldık, siyaset kurumuna güvenin ancak böyle sağlanacağına inandık.
 
Ülkeler arasında kıyasıya bir rekabetin yaşandığı dünyamızda kaybedecek bir tek günümüz yoktur. Hükümetimiz 2023 perspektifi ile 2015 Haziran ayında yapılacak seçimlere kadar icraatını yoğun bir şekilde gerçekleştirecek ve reformlara devam edecektir. Devamı mahiyetinde olduğumuz 61. Hükümetin programı ülkemizin sorunlarına gerçekçi ve son derece somut çözümler içermektedir. Dünyadaki ekonomik kriz ve bölgemizin yaşadığı çeşitli siyasi çalkantılara rağmen, bu çözümlerin büyük bir bölümünü hayata geçirmiş durumdayız. İstikrar ve süreklilik içinde yenilenme ve daha ileri hedeflere yürüme anlayışı ile hareket eden hükümetimiz, geçmiş başarılar ile gelecek vizyonumuz arasında köprü olacak ve ülkemizi 2015 ve sonrasına hazırlayacaktır.
 
Adalet ve Kalkınma Partisi kurulduğu günden bugüne ezber bozan bir parti oldu, bundan sonra da ezber bozmaya devam edecektir. 62. Hükümet de alışılageldik kalıplarla değil, ülkemizin ve milletimizin ihtiyaçları doğrultusunda hareket edecektir. Hükümetimiz değişimin gerektirdiği cesaret ve dirayeti göstermeye devam edecektir.
 
AK Parti iktidarıyla birlikte devlet büyük bir restorasyondan, ihya sürecinden geçti. AK Parti hükümetlerinin dirayeti devlette karar alma yeteneğini geliştirdi. Fakat, şimdi o geçmiş vesayetler bittikten sonra yeni vesayet türleri çıkmaya başladı. Ancak, kimden kaynaklanırsa kaynaklansın ve hangi niyetle olursa olsun devlet otoritesinin parçalanmasına yönelik hiçbir faaliyete asla izin vermeyeceğiz. Hem kadim kültürümüzün siyaset felsefe metni olan Nizamülmülk’ün Siyasetname’sindeki ehliyet esasları açısından, hem de modern rasyonel bürokrasinin şartları açısından bürokraside aranacak temel nitelikler ehliyet, liyakat ve dürüstlüktür. İktidara geldiğimiz günden bugüne birçok iç ve dış badireyi dirayetle atlattık. Milletin iradesine ve bizlere yüklediği emanete sahip çıktık, milletimizin ekmeğinden de özgürlüğünden de taviz vermedik.
 
Çeşitli kılıflarda sergilenen ve demokratik siya¬set kurumunu bir bütün olarak zayıflatmaya yönelik her türlü tahrik ve tertibi aştık. Bundan sonra da milletimizle birlikte aşmaya kararlıyız. Demokrasimize ve ulusal güvenliğimize kasteden yapılanmalara karşı, hukuk içinde kararlılıkla mücadele etme görevi halkımızın bizlere yüklediği bir sorumluluktur. İktidarımız hiçbir dönemde sorunlardan kaçmadı, yapay gün-demlere takılıp kalmadı. 62. Hükümet döneminde de sorunlardan değil, sorunları çözme iradesinden beslenen ve büyüyen bir iktidar olacağız. Yaptığımız tüm reformlarda, yaşadığımız sessiz devrimde milletimiz ve milli iradenin tecelligâhı olan Meclisimiz en büyük desteğimiz oldu.
 
Bundan sonra da yeni Türkiye’nin inşa sürecinin adresi Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun çok değerli üyeleri olacaktır. Anti demokratik hiçbir baskıya boyun eğmeden, gerekli adım¬ları atacak, meclisimizin çizdiği rotada ilerleyeceğiz. Önümüzdeki dönemde de Meclisimiz içinde diyaloğa, uzlaşma arayışına ve işbirliğine önem vermeye devam edeceğiz. Şu anda sizlere sunmakta olduğum hükümet programımız, 2023 Vizyonuyla şekillendirdiğimiz son seçim beyannamemizde yer alan hedeflerimizi, 61. Hükümet programımızı, 10. Kalkınma Planımızı ve kamuoyu ile paylaştığımız çeşitli taahhütlerimizi ve politika belgelerimizi esas almaktadır. 2023 Vizyonumuz çerçevesinde bu dönemde atacağımız her adım bizi Cumhuriyetimizin 100. yılı hedeflerine daha da yaklaştıracaktır. 2053 ve 2071 gibi çok daha uzun vadeli bir bakış açısından hareketle istikrarlı bir şekilde hedeflerimize yürüyoruz. Takdirinize sunduğumuz ve güveninizi beklediğimiz bu Program, Yeni Türkiye’nin ikinci atılım dönemini açacaktır. 21. yüzyılın yükselen ülkesi olarak, bölgemizde ve dünyada hak ettiğimiz konumu pekiştirecektir.
 
Bu ikinci atılımın ana kaynağı, gücü, insanımız ve coğrafyamızdır. Dünyada hiçbir güç ekonomik anlamda insan kaynağından daha önemli değildir. Bu nedenle eğitim reformu en öncelikli alanlarımızdan biri olacaktır. Rekabet gücümüzün artırılması, katma değeri yüksek ürünlerin üretimi için ar-ge yatırımlarına da öncelik vereceğiz. 2023 Vizyonu ile Cumhuriyetimizin 100. yıldönümüne yürürken, her alanda daha ileri bir ülke haline gelme ideali yeni Türkiye’nin temelidir. Halkımızın temel değer ve beklentileri ile dünya şartlarının bize getirdiği değişimler büyük oranda örtüşmektedir. Bu büyük imkânı da kullanarak, en geniş toplumsal ve siyasi ittifak zemininde yeni Türkiye’nin hızla netleşmesine ve derinleşmesine katkıda bulunmak hepimizin ortak sorumluluğudur.
 
Ekonomide, sosyal hayatta, siyasette ve dış politikada devletin rolü yeniden tanımlanmakta, milletin her alanda çok daha etkili olduğu bir dönem şekillenmektedir. Devlet ile millet arasındaki mesafenin giderek azaldığı bu yeni dönem devletin güç kaybetmesi anlamına gelmemektedir. Tam aksine milli irade ve değerler üzerinde, demokratik ilkelere ve hukuk normlarına dayalı devlet eskisinden de güçlü bir konuma yükselmiştir. Meşruiyetin sağladığı bu güç, devletin milleti yerine milletin devleti olmanın bir sonucudur. Bizim için siyaset bir erdem ve ahlak vesilesidir. Siyaset, ahlak ve erdeme dayandığı zaman anlam taşır, var oluşumuza cevap teşkil eder. Onun için siyasetimizin ahlakı Şeyh Edebali’nin ahlakıdır; ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ ahlakıdır.
 
Siyasetimizin odağında yer alan kavramlardan biri de adalettir. “Adalet mülkün temelidir” dendiğinde sadece şahsi mülk kastedilmez, aynı zamanda devlet kastedilir. Adaletin olmadığı yerde devletin yaşaması mümkün değildir. Uzun tarihi ve kültürel tecrübemiz, milletimizin temel değerleri, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi ve demokratik dönüşüm sürecimiz yeni Türkiye’nin temel parametrelerini oluşturmaktadır. 21. yüzyılın evrensel standart ve normları ile birleştiğinde bu temel parametreler çeşitli alanlarda atmamız gereken ilave adımları ve yapılacak ileri reformları büyük oranda ifade etmektedir.
 
Önümüzdeki dönemde yapacağımız temel tercih açıktır. Yeni Türkiye’yi her alanda büyütmek ve güçlendirmek. 2015 genel seçimlerine kadar ve sonrasında ortaya konacak politikalar ile yapılacak reformlar bu temel tercihi tereddütlere yer bırakmayacak bir şekilde netleştirmiş olacaktır.
 
DEVAMI 3. SAYFADA!
 
 
İLERİ DEMOKRASİ
 
Demokratikleşme, AK Parti iktidarlarının büyük reformlar gerçekleştirdiği bir alandır. Hükümetlerimiz, demokrasiyi ve demokratikleşmeyi dinamik bir süreç olarak görmekte, insanı ve toplumu, siyasetin asli öznesi olarak kabul etmektedir. Bu anlayışla, zamanın ruhunu, dönemin ihtiyaçlarını ve toplumsal talepleri referans kabul ederek, geçmiş dört hükümetimiz döneminde gerçekleştirdiğimiz demokrasi mücadelemizi 2023 vizyonumuz çerçevesinde derinleştirerek devam ettirme kararlılığındayız.
 
Demokrasi yürüyüşümüzü, toplum siyaset-devlet arasındaki engellerin kaldırılması ve toplumsal talep ve eğilimlerin siyasette ve devlet idaresinde esas alınması anlayışı üzerine bina ediyoruz. Toplumu siyasetin öznesi kılmak için, bütün hükümetlerimiz döneminde siyaseti ve toplumun iradesini rehin alan vesayet sistemine karşı aktif bir mücadele yürüttük. Vesayet sistemine temel teşkil eden sivil ve askeri bürokratik kurumları dönüştürme ve demokratikleştirme mücadelesi verdik, siyasete siyaset dışı yollardan müdahale etme ve onu etkileme dönemini sona erdirdik. Bunun sonucu olarak, bugün artık ne bürokratik kurumlar siyasete yön verebiliyor, ne de Meclisimiz, iradesini seçilmemiş kurumlara devrediyor.
 
Ortaya koyduğumuz 12 yıllık demokrasi mücadelemizle, siyasete itibar, Meclis’e saygınlık kazandırdık. Millete güven aşıladık; halkı hakem, demokratik süreç ve mekanizmaları yegâne yol belirledik. Geçmiş AK Parti hükümetlerinin oluşturduğu bu demokratik mirası derinleştirerek devam ettireceğiz. Bu mirası yeni Türkiye’nin harcına katacağız.
 
Yeni Türkiye’de kurumlar ve aktörler ancak milletten aldıkları yetki ve meşruiyet ölçüsünde siyasal güç sahibi olabilecektir. Geniş halk kitlelerini dar kadrolara karşı güçlü kılan ve tüm dünyada demokrasinin olmazsa olmazı kabul edilen sandığın onurunu korumaya devam edecek, çoğunluğun yönetme haklarının gasp edilmesine müsamaha göstermeyeceğiz.
 
Hükümetlerimiz, temsili demokrasiyi katılımcı demokrasinin bir alternatifi değil, hazırlayıcısı olarak görmektedir. Katılımcı demokrasinin hayata geçmesi için öncelikle temsili demokrasinin kurumsallaşması, milli iradeyi örseleyen siyaset dışı odakların etkinliklerinin sınırlandırılması, toplumsal eğilimlerin demokratik süreçlerle siyasete yansımasının garanti altına alınması gerektiğine inanıyoruz. Yeni dönemde demokrasimiz artık yeni bir evreye geçiyor. Temsili demokrasimizi siyasi ve demokratik katılım ile taçlandırmak bu dönemdeki ana hedefimiz olacaktır. Bu hedefe yönelik olarak, hükümetimiz sivil toplum kuruluşlarının yönetime daha aktif katılımı ile temsili demokrasinin katılımcı demokrasiye doğru gelişmesine katkı sağlayacaktır. Türkiye’de demokrasi açığına kaynaklık eden ana sebep, devleti yönetenlerin kimlik dayatan, toplum mühendisliği yapan zihni-yeti olmuştur. Bu zihniyet ve uygulama, siyasetimizi zayıf, demokrasimizi ayıplı, devlet-toplum ilişkilerimizi sorunlu kılmıştır.
 
AK Parti hükümetleri, iktidara geldiği günden beri, devletin topluma kimlik biçme, dikte etme hakkının olmadığını dile getirerek, bu vesayetçi zihniyetle mücadele etmiş, siyaseti demokratik meşruiyete kavuşturma hedefini öncelemiştir. İktidarımız döneminde topluma kimlik dayatmadığımız gibi daha önce izlenen ret ve inkâr siyasetini de sona erdirdik. Hiçbir insanımızın kendisini dışlanmış veya ikinci sınıf hissetmediği, kapsayıcı ve evrensel değerlere dayalı bir vatandaşlık anlayışı içerisinde birliğimizi ve bütünlüğümüzü pekiştiriyoruz.
 
Hükümetlerimiz, temel hak ve özgürlüklerin doğumla elde edildiği ve evrensel nitelikte olduğu; yani zamana, mekâna, kültüre veya inanca bağlı olarak hak ve özgürlüklerde ayrımcılık yapılamayacağı gerçeğine inanır. Hukuk devleti anlayışımız, vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerini kullanırken devlet merkezli herhangi bir engellemeye takılmamalarını öngörmektedir. Bu nedenle, hukuk devletinin hedefi vatandaşın temel hak ve özgürlüklerini garanti altına almak, bunların kullanımını kısıtlayan engelleri ortadan kaldırmayı sağlamak olmalıdır. Bu anlayış, vatandaşın hak ve özgürlüklerini devlete ve diğer güç merkezlerine karşı korumayı gerektirmektedir. Bu anlayışımızın bir yansıması olarak, artık devlet kapılarından geri çevrilen başörtülü kızlarımız, anadilini konuştuğu için zulüm gören kardeşlerimiz yok.
 
Alevi vatandaşlarımız artık kimliklerini gizlemek zorunda kalmıyor. Gayrimüslim cemaat vakıflarının malları iade ediliyor. Avrupa’da Romanlara karşı ayrımcı politikaların uygulandığı bir ortamda, Roman Dili ve Kültürü Enstitüleri kurarak, Roman vatandaşlarımızın yaşam koşullarını iyileştirme kararı aldık. Bütün etnik, mezhebi ve dini kesimlere, başörtülü veya başı açık, köylü veya şehirli, kadın veya erkek, yoksul veya zengin, şu veya bu siyasi görüşten tüm vatandaşlarımıza eşit mesafede duruyor, her bir bireyin temel hak ve özgürlüğünden en ileri derecede yararlanacağı bir Türkiye’yi hedefliyoruz. Etnik, dini ve mezhepsel aidiyetlerden önce tarihdaşlık ve vatandaşlık anlayışını benimsiyoruz. Bu anlayış, devletin bütün kimliklerle hakkaniyet ölçüsünde, eşitlik temelinde ve demokratik bir ilişki geliştirmesini gerekli kılıyor; bu da hükümetimizin toplumsal zenginliğimizin unsuru olan etnik, dini ve mezhepsel çoğulculuğumuza yaklaşımındaki temel felsefesini oluşturuyor.
 
Yeni Türkiye yolunda hedefimiz; etnik kimliği, mezhebi ve inancı ne olursa olsun herkesi kucaklayan, onları eşit vatandaşlık ile evrensel ilkeler ve değerler temelinde demokratik bir ortak yaşam bilincine ulaştıran bir anlayışın hayata geçirilmesidir. Bugüne kadar nasıl toplumdaki her bir ferdin yaşam tarzına saygı gösterdiysek, bundan sonra da farklı yaşam tarzlarına saygı gösteren, onları güvence altına alan bir Türkiye hedefliyoruz. Kişisel özgürlüklerin önünü kapatan değil, açan bir iktidar olmaya devam edeceğiz. Hükümetimiz, yeni Türkiye’yi inşa misyonu doğrultusunda diğer toplumsal kesimler gibi, Alevi vatandaşlarımızın da inanç ve kültür temelli taleplerini karşılamayı hedeflemektedir.
 
Hükümetimiz bu süreci Alevi vatandaşlarımızın kanaat önderleri ve temsilcileriyle koordine ederek yürütmeye devam edecektir. Demokrasi alanında atılacak adımlar aynı zamanda kalkınmamıza da yeni bir ivme ve seviye kazandıracaktır. Dünya deneyimleri demokrasi ile ileri derecede kalkınma arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Bir ülke demokrasisini tahkim etmeden ancak belli bir seviyeye kadar kalkınabilir, cazibe merkezi haline gelebilir. Bu çerçevede, insani kalkınma için demokrasimizin standartlarının daha ileri düzeylere taşınması şarttır.
 
Hükümetlerimiz iktidara geldiği ilk andan itibaren demokrasi ile kalkınmayı birbirinin karşısına konumlandırıp, birinden diğeri lehine feragat etmekten ziyade, ikisini içeren, hatta biri için diğerini gerekli gören bir söylem ve siyaset geliştirmiştir. Bunun neticesinde Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en hızlı ekonomik kalkınma ve demokratik gelişim dönemini yaşamıştır.
 
Yeni dönemde, son 12 yılda verilen demokrasi mücadelesinde elde edilen kazanımları kurumsallaştırarak, Türkiye demokrasisini sağlam, öngörülebilir ve kalıcı kılmayı hedefliyoruz. Demokrasimizin bu şekilde kurumsallaşması, toplumsal refahın daha da artmasına ve refahın daha adil dağılımına yol açmaktadır. Çoğulcu, eşitlikçi ve katılımcı demokrasi hedefimiz, Türkiye’ye dünya demokrasileri sıralamasında sınıf atlatacaktır. Bu bağ-lamda, daha önce gerçekleştirdiğimiz, iç hukukumuz ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalar arasında ihtilaf çıkması halinde, uluslararası antlaşmaları esas alan politikamızla uyumlu olarak, temel hak ve özgürlükler alanında uluslararası normlar, bundan sonra da tüm politikalarımıza temel teşkil edecektir.
 
AVRUPA BİRLİĞİ
 
Cumhuriyetimizin ilanından sonraki en önemli çağdaşlaşma projesi olan Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecimiz ilk defa AK Parti Hükümetleri döneminde sistematik bir çerçeveye oturtulmuş ve siyaset vizyonunun bir parçası haline getirilmiştir. Hükümetimizin kararlı tutumu sayesinde 3 Ekim 2005 tarihinde tam üyelik müzakereleri başlamıştır. Gerek 2009 yılında ilk kez münhasıran AB’den sorumlu bir Devlet Bakanı ve Başmüzakereci atanması, gerekse 2011 yılında Avrupa Birliği Bakanlığı’nın kurulması, AK Parti hükümetinin AB sürecine verdiği önemin en açık ifadesidir. Katılım müzakereleri başladığında ortaya konulan tam üyelik hedefi, AB kaynaklı gecikmelere ve engellere rağmen, bugün de aynı şekilde devam etmektedir.
 
17 fasıl üzerindeki siyasi blokaja rağmen 14 fasıl müzakereye açılmış, bir fasıl geçici olarak kapatılmıştır. AB müktesebatı çerçevesinde yapılan anayasal düzenlemeler, yargı reformları ve yasal değişiklikler Türk demokrasisine derinlik kazandırmıştır. 2002-2004 yılları arasında sekiz Uyum Paketi ile 2001, 2004 ve 2010 yıllarında da kapsamlı üç Anayasa Değişiklik Paketi TBMM tarafından kabul edilmiştir. Bu süreçte Avrupa Birliği’nin tahsis ettiği mali yardımlardan da etkili bir biçimde faydalanılmıştır. Öte yandan 2014-2020 yıllarını kapsayan dönemde ülkemize tahsis edilmesi planlan toplam bütçe 4,5 milyar avrodur.
 
Hükümetimiz 2013 yılında tarihi bir adım atarak, vatandaşlarımızın 3-3,5 yıl içinde Schengen ülkelerine vizesiz seyahat edebilmesine imkân verecek Vize Muafiyeti Diyaloğu’nu resmen başlatmıştır.
 
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 2014 yılını AB yılı ilan ederek bu süreçteki kararlılığı bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu çerçevede, AB sürecine yeni bir ivme kazandırmak ve her alanda reform çalışmalarını hızlandırmak amacıyla 2014-2017 dönemini kapsayan “AB’ye Katılım için Ulusal Eylem Planı” hayata geçirilecektir. Avrupa’dan Ortadoğu’ya geniş bir coğrafyada tarihin yeniden yazıldığı bu kritik dönemde, AB üyeliğinin ülkemiz açısından stratejik önemi ortadadır. Geçmişte olduğu gibi, gelecekte de çok yönlü dış politikamızın en önemli ayaklarından biri AB ile katılım müzakereleri olacaktır.
 
Türkiye, her zaman Avrupa’nın üzerinde yükseldiği evrensel değerlerin arkasında olmuştur ve olmaya devam edecektir. AB sürecine ve bu süreçte yaşanan değişime, dönüşüme inanan Hükümetimiz AB üyeliği konusunda kararlı ve istikrarlı politikasını sürdürecektir. Sürecin tüm zorluklarına rağmen, bizim için AB ile yürütülen müzakerelerin amacı tam üyeliktir. Hedefimiz Cumhuriyetimizin 100. yıldönümünü AB üyeliği ile taçlandırmaktır."
 
 
DEVAMI 4. SAYFADA
 
 
YENİ ANAYASA
 
İktidara geldiğimiz 2002’den beri bütün AK Parti hükümetlerinin programlarında, ağırlıklı olarak üzerinde durduğumuz konulardan birisi yeni Anayasa vaadi olmuştur. Mevcut anayasa, yeni Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu açılımlara imkân verecek anlayış ve yapıda değildir. Mevcut anayasa milletimizin ulaştığı olgunluğa, sahip olduğu beklenti, talep, anlayış ve hedeflere dar gelmektedir. Eski anlayışlar ve yönetim araçları yeni Türkiye’ye uyum sağlayamamaktadır. 1924 ve sonraki anayasalar 1920 ruhundan giderek uzaklaşmıştır. Vesayetçi eğilimler ve uygulamalar milli iradeyi dışlamıştır. Millet tarafından sevk ve idare edilmesi gereken devlet, milleti kontrol edecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır. Milli iradenin kendini gösterdiği zamanlarda ise, anayasa gerekçe gösterilerek darbeler yapılmıştır. Farklılıklar düşman kabul edilmiş, tek tipçi bir toplum yaratılmaya çalışılmıştır.
 
1982 Anayasası darbe ikliminin bir anayasasıdır ve ülkemize dar geldiği konusunda, toplumun her kesiminde ciddi bir mutabakat bulunmaktadır. Mevcut Anayasa demokratik denge ve denetim araçlarına sahip değildir. Temel mantığı, vesayetçi yapıların milletin iradesini denetim altında tutmasıdır. Katı merkeziyetçi yapısı katılımı engellemektedir. Biz, topluma dayatılan, dışlayıcı, toplum mühendisliğine dayanan bu Anayasa’nın yerine yeni bir Anayasa yapılması gerektiğine inanıyoruz. Yeni Türkiye, toplumsal barışın ve dinamiklerin önünü açan, yüzü geleceğe dönük bir Anayasa’yı gerektirmektedir. Milletimizin güven duyacağı, milletimizin demokrasi, refah, güç ve gelecek beklentilerini ve taleplerini karşılayacak bir yeni Ana yasa’ya ihtiyaç bulunmaktadır.
 
Yeni Türkiye’de artık sivil, katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü bir demokratik ve sivil anayasa vaat olmaktan çıkarılmalıdır. Yeni Türkiye, sivil ve demokratik yeni anayasası ile yönetilmelidir. Geçmiş hükümetlerimiz döneminde olduğu gibi 62. hükümetimiz de, sadece AK Parti’nin değil bütün siyasi partilerin ve sivil toplum unsurlarının beklentisi olan bu vaadi gerçekleştirmeyi ana hedeflerinden birisi olarak görmektedir.
 
Yeni bir anayasanın gerekliliği konusunda oluşan geniş toplumsal uzlaşmayı, yeni Anayasa konusundaki vaadimizin en temel meşruiyet kaynağı olarak görüyoruz. Hükümetlerimizin inisiyatifiyle gerçekleştirilen 2004, 2007 ve 2010 Anayasa değişikliklerinin ayrıca Meclis’te oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarının, yeni Anayasa için zemin hazırladığına inanıyoruz. Kapsayıcı, kucaklayıcı, bütünleştirici, özgürleştirici sivil bir Anayasa hazırlamak için esasında önümüzde hiçbir engelin olmadığını görüyoruz. Bu çerçevede, milli iradeye rağmen üretilen “kırmızı çizgiler” anlayışının, yeni Anayasa için engelleyici bir faktör olarak gösterilmesini kabul etmediğimizi belirtmek istiyoruz.
 
Önceki hükümetlerimizde olduğu gibi 62. Hükümetimizin de bu konuda temel olarak kabul ettiği kıstasların, birisi haklar ve hürriyetler, diğeri de toplumsal beklentiler olmak üzere, iki ayağı vardır.
 
Yeni Türkiye’nin yeni Anayasası’nda her türlü temel hak ve hürriyetin, demokrasinin, hukukun üstünlüğü ilkesinin ve düşünce ile inanç özgürlüğünün temeli, toplumsal meşruiyet olacaktır. Diğer yandan, bireysel hak ve özgürlükleri esas alırken, Türkiye’nin son 12 yılda her alanda kat ettiği mesafe ve artan toplumsal beklentiler yanında, başta Birleşmiş Milletler insan
 
Hakları Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi taraf olduğumuz uluslararası normları gözeten demokratik bir anlayışa sahip olmamız da bir zorunluluktur.
 
Ayrıca, yeni Anayasa’nın şekil açısından kısa, açık ve her vatandaş tarafından anlaşılabilir olması da hedeflerimiz arasındadır. Yeni Anayasa, ortak aidiyetimizi en geniş kapsamıyla benimse-yen, eşit vatandaşlık anlayışını kendisine temel kabul eden bir anayasa olmalıdır.
 
TOPLUMSAL BÜTÜNLEŞME VE ÇÖZÜM SÜRECİ
 
Ülkemizin birlik ve bütünlüğünü tehdit eden şiddet olayları neticesinde on binlerce vatandaşımız hayatını kaybetmiş, yüz milyarlarca liralık milli servet heba olmuş, ülkemiz tarifi imkânsız zararlar görmüştür. Bu sorun iç siyasetten dış politikaya, ekonomiden toplumsal kardeşliğe kadar bütün temel bütün alanları esir almıştır. Sorunu görmezden gelen, bastırmaya ya da yanlış reçetelerle çözüm aramaya çalışan girişimler meseleyi derinleştirmekle kalmamış, toplumsal birlik ve bütünlüğümüzü tehdit etmiştir. 12 yıllık iktidarı döneminde hükümetlerimiz, Türkiye’nin ayağına bağ olan her meseleye yapısal demokratikleşme adımlarıyla çözüm bulmayı kendisine şiar edinmiş, her sorunu daha çok demokrasi, daha çok refah, daha çok vatandaşlık hakkı ve hukuku ile çözme gayretinde olmuştur.
 
Vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerini geliştirmek, kimlik ve aidiyet sorunlarını ortadan kaldırmak, ayrımcılık yapılmaksızın tüm kesimlere siyasi katılım kanallarını açmak ve ortak aidiyet temelinde herkesi eşit vatandaş olarak konumlandırarak ulusal bütünleşmeyi sağlamak yeni Türkiye’nin inşası açısından son derece önemlidir.
 
Hükümetlerimiz, devlet ile millet arasında örülen duvarların yıkılması, kardeşliğin yeniden tesisi, birlik ve beraberlik ikliminin güçlendirilmesi amacıyla Cumhuriyet tarihi boyunca dokunulmaya cesaret edilememiş başlıkları gündemine alarak çözme iradesini ortaya koymuştur. Farklı etnik, dini, mezhebi kesimlere yönelik ayırımcı politikaları sona erdirmek üzere hayata geçirilen Demokratik Açılım-Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci, sorunların tartışılmasına katkı sağlamış, toplumun farkındalığını arttırmış, çözüm iradesinin geniş bir tabana yayılmasına hizmet etmiştir.
 
AK Parti hükümetleri, iktidara geldiği ilk günden itibaren ret, inkâr ve asimilasyon politikalarına son vererek hak ve özgürlükleri tüm yurttaşlar için eşit düzeyde gerçekleştirmeye çalışmıştır. Tarihin en kapsamlı demokratik değişim, dönüşüm ve normalleşme süreçlerini uygulamaya koymuştur. Doğu ve Güneydoğu’daki illerimizi, yatırım teşvikleriyle, kamu yatırımlarıyla, özellikle eğitim, sağlık ve sosyal yardımlarla destekleyip, kayıplarını telafi etmenin gayreti içinde olmuştur. Bu çerçevede;
 
- Olağanüstü hal (OHAL) uygulamasına son verilmiştir.
 
- Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) kaldırılmıştır.
 
- Yerleşim birimlerinin eski isimlerini kullanmalarının önü açılmıştır.
 
- Faili meçhul cinayetler dönemi sona erdirilmiştir.
 
- Farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi, geliştirilmesi ve yayını imkânı sağlanmıştır.
 
- Farklı dil ve lehçelerde siyasi propaganda imkânı tanınmıştır.
 
- Kamu hizmetlerinden yararlanmada vatandaşlarımızın kendi ana dillerinde tercüman istihdamı ve çağrı merkezlerinin kurulması sağlanmıştır.
 
- 24 saat Kürtçe yayın yapan TRT Şeş açılmıştır.
 
- Vatandaşlarımızın çocuklarına arzu ettikleri isimleri verebilmelerinin önündeki engeller kaldırılmıştır.
 
- Köye dönüş ve rehabilitasyon projesi uygulamaya konulmuştur.
 
- Terör mağdurlarının zararları tazmin edilmiştir.
 
- Çözüm Süreci başlatılmıştır.
 
- Çözüm Süreci Çerçeve Yasası çıkarılmıştır.
 
 
DEVAMI 5. SAYFADA!
 
 
Yürüttüğümüz bu çalışmalarda esas ilkemiz, toplumsal birlik ve bütünlüğümüzü daha da sağlam hale getirerek güçlü Türkiye’nin atağa kalkmasını sağlamak olmuştur. Bu anlayışla, 61. Hükümetimiz döneminde başlatılan çözüm süreci Türkiye’nin aydınlık geleceği açısından hayati önemdedir. Bu doğrultuda, 61. Hükümetin başlattığı ve çıkarılan çerçeve yasa ile birlikte artık devlet politikası haline gelen Çözüm Süreci’ni daha güçlü bir şekilde sürdürmek için ilgili tüm kurumları etkili bir şekilde koordine etmeye, çözümün ivedilikle sağlanması için gerek duyulan yeni yöntemleri devreye sokmaya ve en önemlisi toplumun her kesiminin bu sürece sahip çıkmaları için gerekli çalışmaları yapmaya devam edeceğiz.
 
“HÜKÜMETİMİZ DÖNEMİNDE BU SÜREÇ YİNE AYNI SORUMLULUK BİLİNCİYLE ELE ALINACAKTIR”
 
62. Hükümet olarak çözüm süreci kapsamında yeni yol haritasının hedeflerini; terörün bitmesi, silahsızlandırma, toplumsal hayata kazandırma ve demokratik siyasete katılımın önünü açmak şeklinde koyacağız. Çözüm Süreci, bölünmenin değil birleşmenin, küçülmenin değil büyümenin, parçalanmanın değil bütünleşmenin ve kalıcı bir bölgesel güç olabilmenin yegâne anahtarı konumundadır. Çözüm Süreci’yle, makbul vatandaşlık kurgusunu bozup eşit vatandaşlık ve ortak aidiyet anlayışını hayata geçirmeyi hedefledik. Bu süreç, toplumda psikolojik restorasyon yaparak, yeni bir aidiyet bilincini ortaya çıkaracak ve tahkim edecektir.
 
62. Hükümet olarak bizler, Türkiye’nin kaderini değiştirecek bu Kardeşlik Projesine dört elle sarılmaya devam edeceğiz.
 
GÜVEN VEREN ADALET VE YARGI
 
Adalet ve yargı konusunda partimizin vizyonu “güven veren adalet”tir. Hükümetlerimiz bu vizyonun gerçekleşmesi için adaletle ilgili sorunları tek tek masaya yatırmış ve çözümler üreterek hayata geçirmiştir. Hükümetlerimiz, güncelliğini yitirmiş ve toplumun taleplerini karşılamaktan uzak tüm yasal mevzuatı yenilemiştir. Bu kapsamda Türk Ceza Kanunu, Kabahatler Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Çocuk Koruma Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu, Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu, Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun, Türkiye Adalet Akademisi Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu sayılabilir.
 
Diğer yandan yargının hızlanması ve uygulama süreçlerinde ortaya çıkan sorunların çözülmesine yönelik yargı paketlerinin kanunlaşması sağlanmıştır. Uzun yargılama sürelerinin kısaltılması amacıyla, yüksek mahkemelerin kapasiteleri arttırılmıştır.
 
Ulusal Yargı Ağı Projesi’nin (UYAP) hayata geçirilmesiyle, adliye, nüfus, tapu ve kolluk kuvvetleri gibi birçok kurum elektronik ağlarla birbirine bağlanmıştır. Bu proje hem yargılamanın hızlanmasına katkı sağladı, hem de çok önemli tasarruflar getirmiştir. UYAP projesiyle uyumlu olan diğer bir projemiz ise Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi, SEGBiS’dir. SEGBiS ile adliyelerde ve cezaevlerinde uzaktan ifade alınabilmektedir. Şu an ceza mah-kemelerinin neredeyse tamamında aktif olan SEGBiS’i önümüz-deki süreçte tüm mahkemelere yaygınlaştıracağız. Yargıda zaman yönetimine geçilmesi amacıyla ülkemiz, 2013 yılı itibariyle Avrupa Konseyinin SATÜRN adı altındaki çalışmasına katılmıştır. Bu kapsamda, pilot mahkemeler ideal yargılama sürelerini belirlemiş ve vatandaşlarımıza taahhüt eder hale gelmiştir. Pilot adliyelerdeki uygulamalar ülke geneline yaygınlaştırılacak ve yargıda zaman yönetimine uyulmasına ilişkin tüm tedbirler alınacaktır. Bu uygulama sonucunda vatandaşlarımız, açtığı veya kendisine karşı açılan davanın ne zaman sona erebileceğini daha işin başında bilme imkanına kavuşacaktır.
 
Ceza yargılamasında uzlaşma, hukuk yargılamasında alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerini yargı sistemimize kazandırdık. Hukuk yargılamasında arabulucu olarak çalışmak üzere ilk sertifikalı arabulucular 2013 yılında görevlerine başladı. Önümüzdeki süreçte arabuluculuk uygulamasının yaygınlaştırılmasını hedeflemekteyiz.
 
“YARGI HİZMETLERİNİN HIZLANDIRILMASI İÇİN ELEKTRONİK TEBLİGAT YAYGINLAŞTIRILACAKTIR”
 
Adli Tıp Kurumu’nun kapasitesinin artırılması ve hizmetlerinin ülke geneline yaygınlaştırılması için de önemli çalışmalar yapılmıştır. Şu an 9 grup başkanlığı ve 56 şube müdürlüğünce hizmet veren Adli Tıp Kurumu, 2015 yılı içinde tüm ülkede yapılandırılmış olacaktır. AK Parti iktidarı döneminde hakim-savcı ve personel sayılarında önemli artışlar yapılmıştır. 2002’den bu yana hakim-savcı sayısında yüzde 50 dolaylarında artış sağlanmıştır. Önümüzde¬ki süreçte ise yüz bin kişiye düşen hakim sayısının AB ortalaması olan 20, savcı sayısının ise AB ortalaması olan 10 seviyesine çıkartılmasını hedefliyoruz.
 
Ülke genelinde hizmete açılan modern adalet saraylarıyla yargı mensupları ve çalışanlarının daha rahat hizmet sunmasına ve vatandaşlarımızın adalete daha rahat erişimine imkân sağlanmıştır. Adalet hizmet binalarının tasarımında avukatlar, engelli vatandaşlar ve diğer yararlanıcıların memnuniyetleri de hedeflenmiştir. 2002 yılından bu yana 188 yeni adliye sarayı inşa edilmiştir. İnşa halinde olanlar ve planlananlarla birlikte ülke genelindeki tüm adliye sarayları yenilenecektir.
 
Yargı hizmetlerinin kalitesini artıracak olan adli ve idari yargı istinaf mahkemelerini süratle hayata geçirmeyi hedefliyoruz. Adli yardım sistemi adalete erişimin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Adli yardım maddi durumu yargılama masraflarını karşılamaya elverişli olmayanlar için bazı önlemler alınmasını içermektedir. Bugün için ülkemizde ceza yargılamasının tüm aşamalarında, mağdur da dahil olmak üzere, isteyene avukat tayini imkânı getirilmiştir. Hukuk yargılamasında da gerek mahkemeler, gerekse barolarca bu hizmet verilebilmektedir. Ülkemiz dava başına tahsis edilen adli yardım miktarı bakımından İngiltere, İrlanda ve Avusturya’nın ardından dördüncü sırada yer almaktadır.
 
Demokratikleşme, insan hakları ve hak arama araçları arasında doğrudan bir ilişkinin olduğu açıktır. Bu bağlamda yeni bir hak arama yolu olarak Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını hayata geçirdik. Yargılama sürecinde kendini daha iyi ifade etmek istediği dilde savunma hakkına ilişkin düzenleme de hayata geçirilmiştir.
 
Demokratikleşme kapsamında yürütülen çalışmalar arasında ayrıca Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve bu mahkemelerin yerine kurulan özel yetkili mahkemelerin kaldırılması da önemli bir yer tutmaktadır. Adalet Bakanlığı bünyesinde insan Hakları Daire Başkanlığı ve uzun yargılamalardan kaynaklanan AiHM önündeki başvuruları çözmek için iç Hukukumuzda Tazmin Komisyonu kurulmuştur. AiHM içtihatlarına uyulması hakim ve savcıların terfilerinde dikkate alınacak temel kriter haline getirilmiştir. İnsan hakları alanında var olan sorunlu alanların tümü tek tek tespit edilerek çözüm için atılacak adımları içeren bir eylem planı hazırlanmış ve uygulanmaya konulmuştur. Türkiye bu alanda aldığı önlemler yönünden Avrupa Konseyi ve Avrupa insan Hakları Mahkemesi tarafından diğer ülkelere örnek gösterilir hale gelmiştir. Tüm bu çalışmalarla, AİHM’e başvuru sayısı bakımından ülkemiz 2’nci sıradan 4’üncü sıraya gerilemiştir. Bu alandaki çalışmalar titizlikle izlenecek ve muhtemel sorunlara anında müdahale edilecektir.
 
Mağdur haklarını korumak ve güçlendirmek için Adalet Bakanlığı bünyesinde Mağdur Hakları Daire Başkanlığı kurul-muştur. Mağdur haklarının korunmasına yönelik mevzuatın en kısa sürede yasallaşması sağlanacaktır. Hükümlü ve tutuklular lehine önemli düzenlemeler hayata geçirilmiştir. Hükümlü ve tutukluların ailelerinin cenazelerine katılabilmeleri, önemli hastalıkları halinde ziyaret edebilmeleri, cenaze amacıyla izne ayrılanların evde kalabilmeleri bu alana ilişkin yeniliklerdir. İyi halli hükümlü ve tutukluların aileleri ile görüşebilmeleri ve birlikte kalmalarına ilişkin düzenleme ile hayatını tek başına idame ettiremeyen ağır hasta veya sakat olan mahkumların infazının ertelenmesine ilişkin düzenlemeler de önemlidir. Önümüzdeki süreçte infaz mevzuatı kapsamında, hükümlü ve tutuklular lehine olan düzenlemelerin sürdürülmesine ve modern infaz yöntemlerinin yaygınlaştırılmasına devam edilecektir.
 
Yargı hizmetlerinde insan kaynaklarının geliştirilmesine de önem verilmiştir. Mahkeme ve savcılıklar bünyesinde adalet uzmanlarının görev alması ve bu suretle daha etkin hizmet sunulması sağlanacaktır. Türkiye Adalet Akademisi, hakim ve savcıların mesleğe kabul öncesi eğitimlerini yaptığı gibi meslek içi eğitimlerini de yap-maktadır. Türkiye Adalet Akademisi, yabancı ülkelerin hakim ve savcılarına da eğitim vermektedir. Hakim ve savcıların mesleğe kabul öncesi ve meslek için de daha iyi eğitim alabilmeleri için hükümetimiz, her türlü tedbiri alacaktır. Hakim ve savcıların gerek yurtiçinde ve gerekse yurtdışında yabancı dil eğitimine yönelik çabalar artırılarak sürdürülecektir. Yargının bağımsızlığı kadar tarafsızlığı da hayati öneme sahiptir. Yargı alanındaki temel sorunumuz, bazı yargı mensuplarının siyasi-ideolojik bir misyon üstlenmesi ve hakem olma vasfını yitirerek taraf haline gelmesidir. Demokratik bir ülkede bireyi devlete, özgürlüğü güvenliğe ve adaleti statükoya üstün tutmak hepimizin ortak ideali olmalıdır.
 
Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hukuk devletinin en önemli vasfıdır. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, yargı görevi yapanların anayasa, kanun ve hukuka uygun vicdani kanaatlere bağlı olmayı, bunun dışındaki bütün bağlılıkları reddetmeyi gerektirir. Yargı görevi yapanın anayasa, kanun ve hukuka bağlılık dışında başka bir bağlılıkla hareket etmesi, yargının bağımsızlığını da tarafsızlığını da yok eder.
 
Yargının bağımsız ve tarafsız olması, yargı üzerinde kurulmak istenen vesayetlerin yok edilmesi, yargının milletin yargısı olması için yapılması gerekenleri tereddütsüz yapmak hükümetimizin ana öncelikleri arasında yer alacaktır.
 
ULUSAL GÜVENLİĞİMİZİ TEHDİT EDEN UNSURLARLA MÜCADELE
 
Hükümetlerimizin bütün gayesi ve hedefi, ülkenin yönetilmesinin ve ülkeyi yöneten iradenin denetlenmesinin, siyaset mekanizmaları yoluyla, milli iradeye dayalı şekilde gerçekleştirilmesi olmuştur. Bu mücadele neticesinde, Türkiye tarihin¬de hiç olmadığı kadar demokratikleşmiş; sorunlarının üzerine cesaretle gider hale gelmiş ve siyaset mekanizmasının önündeki engelleri kaldırarak siyasi, ekonomik ve demokratik bir istikra¬ra kavuşmuştur.
 
Türkiye’nin normalleşmesi ve demokratikleşmesi yolunda at-tığımız adımlar, bu çerçevede gerçekleştirdiğimiz reformlar bir yandan toplumun önünü açmaya, halkın yargıya ve adalete güvenini tesis etmeye ve diğer yandan da geçmiş dönemlerde olduğu gibi herhangi bir kurumun veya kuruluşun siyasi iradeyi zaafa uğratmasını engellemeye dönük olmuştur.
 
Bu kapsamda, hükümetlerimiz, vesayetçi aktör ve kurumların siyaset üzerindeki nüfuzunu kırmak üzere kararlı bir irade sergilemiş ve siyasal sistemi demokratikleştirme hedefinde ciddi ilerlemeler kaydetmiştir. Ancak, geleneksel vesayetçi aktör ve kurumlarla yürüttüğü mücadele neticesinde hükümetlerimiz, milli iradeye dayalı demokratik bir siyasal sistemi inşa etme hedefine odaklanmışken, 7 Şubat, 17-25 Aralık hadiseleri ve takip eden gelişmelerle yeni bir vesayet odağının saldırılarına maruz kalmıştır.
 
Yargı ve güvenlik bürokrasisini ve sivil toplumun çeşitli kesimlerini tesiri altına almaya çalışan bu yeni vesayet odağının siyaseti kendi hedefleri doğrultusunda dizayn etme çabalarıyla, bürokrasi içinde şeffaflığı yok eden gayretleriyle, milli güvenliği tehdit eden faaliyetleriyle ve artık eski dönemlerde kalması gereken vesayetçi anlayışıyla, milli iradeden aldığımız güçle, hukukun içinde kalarak mücadele etmeye devam edeceğiz.
 
Ne amaçla olursa olsun, hiç bir çeteleşmeye müsaade etmeyeceğiz. Bu yeni vesayet odağının, toplumu, siyaseti ve devleti baskı altına almasına ve ulusal güvenliğimizi tehdit etmesine izin vermeyeceğiz. Uluslararası bağlantıları da değerlendirildiğinde, bu yapılanmalar sadece hükümetimize yönelmiş bir tehdit olarak değil, devletin varlığına kast eden, onun yapısını çökertmeyi hedefleyen bir ulusal güvenlik sorununa dönüşmüştür. Bu tür teşebbüsleri, geçmişteki vesayet odaklarının oluşturdukları kadar tehdit olarak görüyor ve her türlü vesayete karşı mücadelemiz çerçevesinde ele alıyoruz. Bu konuda kararlı ve dirayetli duracağımız konusunda hiç kimsenin şüphesi olmasın.
 
 
DEVAMI 6. SAYFADA!
 
 
GÜVENLİK VE ASAYİŞ
 
Güvenlik hizmetlerini, “ileri bir demokrasi hedefine ulaşmak amacıyla temel hak ve özgürlüklerin eksiksiz bir biçimde kullanılabilmesi ve garanti altına alınabilmesi için ihtiyaç duyulan temel kamu hizmeti” olarak tanımlamaktayız.İktidarımız döneminde güvenlik hizmeti bütüncül bir yaklaşımı içeren stratejik bir anlayışla ele alınmış ve çok yönlü güvenlik politikaları uygulamaya konulmuştur. Güvenlik hizmetini toplum desteğini içeren bir zihniyetle yeniden tasarlayıp, hizmetlerin sunumunda insan odaklı bir yaklaşım benimsedik.
 
Kaygılar ve korkularla şekillenen güvenlik yaklaşımını vatandaşa güven temelinde yeniden ele alarak, devlet-toplum-fert ilişkisini güçlendirecek bir yaklaşımı öne çıkardık. Asayiş olaylarından terörle mücadeleye kadar her alanda daha etkin ve sonuç alıcı güvenlik politikalarını hayata geçirerek, hem ülkemizin güvenliğini en üst düzeyde tesis etmenin, hem de toplumsal barışı ve huzuru geliştirmenin gayreti içinde olduk.
 
Terörle mücadele alanındaki politika ve strateji koordinasyonunu sağlamak amacıyla Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığını kurduk. Terör ve terörün finansmanıyla mücadele etmek üzere Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanunu çıkardık. Uluslararası ve bölgesel teröre destek veren çevre ve odaklarla, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kararlılıkla mücadele edeceğiz. Coğrafyamızda hangi nedene dayanırsa dayansın ve kimden gelirse gelsin terörün karşısında ilkeli duruşumuzu sürdüreceğiz.
 
Güvenlik birimlerimizin imkân ve kabiliyetlerini geliştirmeye, ihtiyaçlarını azami seviyede karşılamaya önem verdik. 81 ilimiz ve başta turizm bölgelerimiz olmak üzere büyük ilçelerimiz, suçu önleme ve aydınlatmada büyük katkı sağlayan MOBESE siste-mine kavuşturulmuştur. Suç ve olay aydınlatmada en ileri teknolojik imkânlara sahip modern kriminal laboratuvarlar kurulmuştur. Birden fazla olan acil çağrı numaralarının, tek numara (112) altında toplanmasını amaçlayan Acil Çağrı Merkezleri Projesi başlatılmıştır. Şu an itibarıyla 12 ilde faaliyet geçirilmiş olan Acil Çağrı Merkezlerini önümüzdeki yıl 13 ilde daha faaliyete geçirecek, 2023’e kadar ülke geneline yaygınlaştıracağız.
 
Suçla mücadelede temel politikamız suçları işlenmeden önce önleyebilmektir. Önleyici kolluk hizmetlerine büyük önem ve öncelik verilmiştir. Suçların işlenmeden önlenmesi politikamızda büyük başarı sağlanmıştır. Uygulanan yeni politikalar, şehirlerimizdeki önleyici kolluk tedbirleri ve ileri teknoloji kullanımı, suç işlenme oranlarında önemli azalmalara sebep olmuştur.
 
Günümüz dünyasının yeni suç alanı olan siber suçlarla mücadele için eylem planı hazırlayıp Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde özel bir birim kurduk. Toplum Destekli Polislik uygulamasıyla, polisimizin vatandaşlarımızla daha yakın ilişki içinde olması polise duyulan güveni artırmış, polis-halk yardımlaşması, suç oranlarının düşmesinde büyük katkı sağlamıştır.
 
Uyguladığımız politikalarla, Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (EUROSTAT) tarafından yayınlanan verilere göre Türkiye, Avrupa’nın suç oranı en düşük ülkeleri arasında yer almıştır. Ülkemiz, suç aydınlatma oranları açısından da Avrupa’nın önde gelen ülkeleri arasındadır.
 
2007 yılında başlattığımız “Güvenli Okul-Güvenli Eğitim” projesi başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. İlk ve orta öğretim kurumlarımızda gençlerimizin suç ve suç ortamlarından korunması ve okul çevrelerinin temizlenmesi yönünde en güvenli dönemi yaşıyoruz.
 
Uyuşturucu ile mücadeleye yönelik güvenlik önlemleri artırılarak, bu alandaki suç örgütlerinin üzerine kararlılıkla gidilecektir. Uyuşturucu maddelerin yasadışı imal, ticaret ve kullanımıyla mücadelede personel ve teknik kapasite güçlendirilecektir. Uyuşturucu ile mücadelede faaliyet gösteren kuruluşlar arasındaki koordinasyon geliştirilecek, çevre ülkelerle ve uluslararası alandaki işbirliği artırılacaktır. Bu kapsamda yeni ortaya çıkan zararlı maddeler hızla tespit edilecek ve hukuki açıdan suç tanımına dahil edilip etkin tedbirler alınacaktır.
 
Geliştirilen ileri teknoloji ve uzmanlık sayesinde, işlenen suçları ve olayları aydınlatmada en başarılı ülkelerden biri haline geldik. Geçmişte “faili meçhul” konusunda suçlanan ülkelerden biri olan Türkiye, iktidarımız döneminde eleştirilen değil, övülen bir sicile kavuşmuştur.
 
Sınır güvenliği alanında çalışan birimlerimizin idari ve teknik kapasitelerini arttırmaya yönelik olarak Avrupa Birliği katkısıyla çeşitli projeler yürüttük. Sınırlarımızın korunmasından sorumlu olacak yeni, profesyonel bir sınır kolluğu teşkilatının kurulması için çalışmaları sürdürüyoruz. AK Parti iktidarı, güvenlik alanında organize suç örgütleriyle, çetelerle, illegal yapılarla etkin bir mücadele yürütmüştür. Ülkemizde, geçmişte görülen mafya ve çete örgütlenmeleri önemli ölçüde çökertilmiştir. Çağımızın suç üretme mekanizmaları olan, suç işleme¬yi organize eden bu yapılar üzerine kararlılıkla gidilmiştir. Suç oranlarının düşmesinde organize suç örgütlerinin çökertilmesinin büyük payı vardır.
 
Hükümet olarak demokratik hukuk devletinde asla kabul edilemez olan insan hakları ihlallerinin üzerine şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da büyük bir kararlılıkla gidilecektir. Hükümetimizin esas aldığı, işkenceye sıfır tolerans ilkesi kararlılıkla uygulanmaktadır. Artık Türkiye işkence ile anılan bir ülke olmaktan çıkmıştır.
 
Bütün polis merkezleri ve jandarma karakolları gerçek anlamda modernize edilmiş, şeffaf hale getirilmiştir. Bu merkezlerin, güvenlik birimlerimizin topluma açılan pencereleri olduğu gerçeği ile bütün personel yeniden eğitilmiş, gelen vatandaşa nasıl davranılacağı yeniden tanımlanmış, bütün nezarethaneler evrensel insan hakları standartlarına uygun hale getirilmiştir.
 
Uyguladığımız başarılı güvenlik politikaları sonucu gelinen nokta, vatandaşlarımız tarafından da takdirle karşılanmaktadır. 2013 yılında TÜIK tarafından yapılan “Yaşam Memnuniyeti Araştırması” sonuçlarına göre, kamu hizmetleri sıralamasında vatandaşlarımızın en fazla memnun olduğu asayiş hizmetleri olmuştur ve yüzde 79,4 ile birinci sırada yer almıştır.
 
Bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da bireylerin, kurumların ve mülkiyetin güvenliğini, özgürlük ve güvenlik arasındaki hassas dengeyi dikkate alarak, insan haklarını ve evrensel değerleri esas alan bir asayiş ve güvenlik ortamının sağlanması temel amacımızdır.
 
Özellikle mafya, çeteler ve organize suç örgütleri ile başarılı mücadelemiz sürecektir. Vatandaşlarımız için baskı ve tehdit oluşturabilecek bütün yapıların üzerine kararlı bir şekilde gidilecektir.
 
Terörizm, örgütlü suçlar, siber suçlar, narkotik suçlar ve kaçakçılıkla mücadelede ulusal ve uluslararası kuruluşlar arasında¬ki işbirliği güçlendirilecek, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bu suçlarla ilgili kararlı mücadelemiz devam edecektir. Önleyici ve koruyucu güvenlik hizmetlerine öncelik verilecek ve risk yönetimine geçilerek, vatandaşla kolluk güçleri arasındaki ilişki güven esasına dayalı olacaktır.
 
Güvenlik kuruluşlarımızın personeli nitelik ve nicelik bakımından iyileştirilerek verimliliği artırılacaktır.
 
Vatandaşın kamu güvenliğine duyarlılığı artırılacak, toplum destekli kolluk yaklaşımı geliştirilecektir.
 
Güvenlik hizmetlerinde şeffaflık, katılımcılık ve hesap verebilirliği artıracak mekanizmalar etkili bir şekilde kullanılacaktır.
 
Kolluk teşkilatlarının fonksiyonları gözden geçirilecek, kamu yararı ve kolluğun asıl misyonu gözetilerek yeniden düzenlenecektir.
 
Bu bağlamda, toplumun bütün kesimlerini kucaklayan, özellikle kadın, çocuk, engelli ve yaşlı vatandaşlarımızın güvenlik hizmetlerine erişimini kolaylaştıran politikalarımızı uygulamaya devam edeceğiz.
 

HABERE YORUM KAT
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler
Bunlar da İlginizi Çekebilir