Kurtulmuş Başbakan olacak mı?

AK Parti'ye geçtikten sonra kongre sonrası genel başkan yardımcısı olan Numan Kurtulmuş, o soruya ilginç bir cevap verdi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Kürt sorununun acil bir şekilde çözülmesi gerektiğini söylerken, özel okullarda Kür

Kurtulmuş Başbakan olacak mı?

AK Parti'ye geçtikten sonra kongre sonrası genel başkan yardımcısı olan Numan Kurtulmuş, o soruya ilginç bir cevap verdi.

 AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Kürt sorununun acil bir şekilde çözülmesi gerektiğini söylerken, özel okullarda Kürtçe eğitim olabileceğini belirtti. Tayyip Erdoğan sonrası başbakanlığa dönük hesap yapmadığını vurgulayan Kurtulmuş, ”Başbakan olup olmayacağımı Allah bilir” dedi. HAS Parti lideriyken partisiyle beraber AK Parti’ye katılan ve kongre sonrası genel başkan yardımcısı olan Numan Kurtulmuş, yeni yılın ilk röportajını Radikal’e verdi.

AK Parti eski reformcu kimliğini kaybedip statükoya mı yöneliyor?

Bugünkü parlamento atmosferine baktığınız zaman en reformist partidir. Söylemlerine, değişim-dönüşüm ideolojisine bakıldığında oturmuş bir partidir. 2002 ile 2012 arası eski Türkiye ’nin tasfiye süreciydi. Önemli mesafeler alınmıştır. Her şey bütünü ile bitti mi? Sayın Başbakanımız da diyor ki:” Derin devleti tamamen tasfiye ettik diyemeyiz.”

Hangi alanlarda reform gerekiyor?

Şimdi burada hem “yeni Türkiye” hem de “yeni ekonomi”den bahsetmek durumundayız. Bu çerçevede baktığımızda yeni Türkiye’nin istikameti reformlardan geçiyor. Bu da, öncelikle Türkiye’nin önünü açacak yeni bir anayasa yapmaktan geçiyor. Yeni, özgürlükçü, demokratik, katılımcı, toplumun geniş kesimleri ile devletin arasındaki sorunları çözecek bir anayasayı yapmak boynumuzun borcudur.

Yeni anayasa ile yeni Türkiye nasıl olacak?

Her anayasa yeni bir siyasal sistem kurar. 1982 Anayasası da bir sistem kurdu. Bu sistemin içerisinde millet sadece bir figürandır. Evet, çok değişiklikler oldu, 2010’daki referandumda önemli adımlar atıldı. Ama sonuçta hem haklar, özgürlükler bakımından hem sivil-asker ilişkileri bakımından, hem de YÖK’ünden Milli Güvenlik Kurulu’na kadar 12 Eylül Anayasası’nın kurmuş olduğu anti-demokratik kuruluşların değiştirilmesi bakımından Türkiye’de yeni bir anayasaya ihtiyaç vardır. Yeni Türkiye dediğimiz sürecin başlangıç adımı da budur zaten.

Has Parti ile AK Parti kaynaştı mı?

Yaklaşık üç aylık bir sürede fevkalade olumlu bir süreç geçti. AK Parti tabanının, teşkilatlarının büyük bir hüsnü kabulünü görmekten dolayı hakikaten memnuniyet duyuyorum. Beklediğimizden çok daha kolay bir süreç oldu.

“Harun gibi gelip, Karun gibi olmama” sözünüz halen geçerli mi?

Evet. Tabii ki. Söylediğimiz şey şudur; siyaset sadece siyasi sözlerden ve işlerden ibaret değildir. Siyaset aslında bir medeniyet perspektifi içerisinde şekillenir. Bizim medeniyetimizin de en temel hususlarından birisi insanların yaradılışta eşitliği prensibidir. Toplumun hiçbir ferdi bir diğerinden herhangi bir gerekçe ile üstünlük iddiasında bulunamaz. Tarihte bize üç örnek veriliyor. Bunlardan biri Karun, bir diğeri Firavun, bir diğeri Belam. Firavunlaşmak, yönetimde sahip olduğu statü dolayısıyla insanlara üstünlük taslamak demektir. Karunlaşmak da, serveti sebebi ile üstünlük iddiasında bulunmak demektir. Belamlaşmak ise, dini bilgisi ve otoritesi sebebi ile üstünlük taslamaktır. Bizim medeniyetimiz bunların üçünden de uzak durmamızı öğütler.

AK Parti’nin güçlendikçe otoriteleştiği görüşüne katılır mısınız?

Böyle bir kaygı duymaya gerek yok. AK Parti’nin on yıllık geçmişi ortada. Bu on yıllık süreç içinde insanların hayat tarzına, düşüncesine müdahale edilmemiştir. Böyle bir şeyin olması, yüzde 50’nin üzerinde oy almış, bugün de halkın desteği artarak devam eden bir parti için düşünülemez. Bu demokrasinin ruhuna aykırıdır.

AK Parti’de bütün hesaplar cumhurbaşkanlığı seçimine göre mi yapılıyor?

Bana AK Parti’nin on yılda yaptığı en önemli iş nedir derseniz, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilecek olmasını ilk sıraya koyarım ve bu devrim niteliğinde bir adımdır. Anayasa Tanzimat’tan beri hep sorun oldu. Cumhurbaşkanını seçmek de çok partili hayatımızda hep bir problem oldu. 2007’deki referandumla birlikte cumhurbaşkanını halkın seçecek olması halkın doğrudan doğruya siyasal sistem üzerinde “Evet bu sistemin sahibi benim” iddiasının tescillenmesidir. Dolayısıyla herkesin, bütün Türkiye’nin, cumhurbaşkanın seçiminin nasıl olacağı, kimin seçileceği tartışmalarından daha çok bu noktaya odaklanmasını tavsiye ederim. Biz, evet bir seçim yapacağız ve Türkiye güzel bir seçim yaparak birinci turda cumhurbaşkanını seçecek. Doğru olan budur. Türkiye şimdiye kadar bölgesel bir güç oldu, 2023’te artık küresel bir güç olma istidadında olan bir ülkedir. Onun için de değil bizim 2014’e kadar olan süreyi tartışarak düşünerek geçirmek, bir dakikamızı bile kaybetmeden 2023’te nasıl olur da Türkiye’yi bir dünya devleti haline getirebiliriz anlayışı ile çalışmamız lazım.

Başbakan Erdoğan Köşk’e çıkarsa, Partide “kardeş kavgası” yaşanmaz mı?

Hiç sanmıyorum. Her seçim belki kendi bünyesinde bir takım tartışmalar getirir ancak mühim olan AK Partinin Türkiye’yi dönüştüren, dönüşümcü, reformcu parti olma özelliğini arttırarak devam ettirmesidir. AK Parti bunu sürdürdüğü oranda büyüyerek devam edecektir. Ben de bugünden baktığım zaman AK Parti’nin bu özelliğini sürdüreceğine inananlardanım.

Siz de ‘başbakan adayı’ olarak görülüyorsunuz. Sizin 2014 hesabınız var mı?

Ben 14 yıldır aktif siyasetin içerisindeyim, hayatımın hiçbir gününde ben ne olacağım diye siyaset yapmadım. Hep bu ülkeye, bu millete ne faydamız olabilir kaygısı ile hareket ettim. Dün de bu böyleydi, bugün de. Dolayısıyla benim kişisel olarak ne olacağımın bir önemi yok. Nihayetinde geleceği Allah bilir. Bu tür sorular ya birtakım sevgi ve sempati dolayısıyla ortaya çıkmış sözlerdir ya da maksadını aşan yorumlardır. Bizim hedefimiz yeni Türkiye’nin inşası için, medeniyetimizin ihyası için karınca kararınca katkıda bulunmaktır.

Cumhurbaşkanı Gül, AK Parti’ye girişinizi nasıl karşıladı? İlişkiniz nasıl?

Sayın Cumhurbaşkanımız benim AK Parti’ye geçişimin ardından, zannediyorum ertesi günü tebrik etti. Kendisinin de zaten böyle bir şeyin olmasını yıllardır beklediğini, temenni ettiğini ifade etti. Geçmişte aynı partide çalıştık.

Başkanlık sistemi, yeni anayasa kadar önemli mi?

Biz bütün diğer meseleleri bir kenara bırakıp sadece başkanlık sistemini tartışırsak yanılırız. Başkanlık tartışması Türkiye’deki demokratikleşme sürecinin bir parçasıdır. Başkanlık sistemi topyekûn demokratikleşmeyi sağlayacak bir sistemin bir parçası olarak tartışılabilir.
‘Nerede kalmıştık’ deyip Kürt sorununu çözmeliyiz

Kürt sorunu niye çözülemiyor? Türkiye, terörün oluşturmaya çalıştığı, anti-demokratik bu yapıya ve baskılara rağmen, Kürt sorununu çözmek mecburiyetindedir. Bu yolda çok mesafeler alındı ancak “uluslararası terör siyaseti” Türkiye’nin sorunu çözme iradesini kırmaya çalıştı. Bunlardan bir tanesi Habur’da ortaya çıkan görüntülerdir. Bu aslında, “Kürt meselesini çözdürmek istemiyoruz” diye bir uyarıydı. Ardından Oslo görüşmelerinin deşifre edilmiş olması; bu da kanaatimce bu sorunun çözülmesini önlemeye yönelik bir operasyondu. Üçüncüsü de milletvekilleri ile teröristlerin kucaklaşma görüntüleri. Bu da aslında ciddi bir şekilde bu süreci baltalamaya yönelik bir görüntüydü. Ama terör zaten bunu istiyor. Kürt meselesi çözülsün, Türkiye’de vatandaşlar ile devlet arasında uyum olsun, Türkler ile Kürtler arasında tam manası ile barış ve kardeşlik tesis edilmiş olsun; terör örgütü zaten bunu istemiyor. İstemediği için de bu üç somut adımla terör örgütü ve arkasındaki uluslararası terör siyaseti barışın yolunu baştan kesmeye çalıştılar.

Peki ne yapmalı?

Kürt meselesini demokrasi, insan hakları ve eşit yurttaşlık seviyesinde çözmek mecburiyetindeyiz. ‘Nerede kalmıştık ‘diyerek 2009’da duraksatılan bu süreci bir an önce bitirmek mecburiyetindeyiz. Zaten bu süreçte çok şey yapıldı, mesela Kürtçe seçmeli ders olarak okutulmaya başlandı, Kürtçe dil enstitüleri kuruldu, Dicle ve Artuklu üniversitelerinde olduğu gibi Kürtçe araştırma merkezleri kuruldu, Bütün bunların bir lütuf şeklinde değil, demokratik haklar olarak verildiğini görüyoruz. Bu yönde atılacak adımların süratle tamamlanarak terör örgütünün propaganda yapmasının önüne geçilmesi gerekmektedir diye düşünüyorum.

Kürtçe eğitim olamaz mı?

Ayrılıkçı hareketlerin temelde kullandığı iki argüman vardır. Bunlardan birisi din, diğeri dil faktörüdür. Kürtler bu ülkede Müslüman çoğunluğun içerisinde yer alan dindar bir halktır. Din konusunda hiçbir tartışmamız yoktur. Geriye kalıyor dil meselesi. Bu konuda da TRT Şeş ile, seçmeli Kürtçe dersi ile, Kürtçe enstitüleri ile anadilde savunma ile zaten atılabilecek adımların çoğu atılmıştır. Belki burada nasıl seçmeli ders konuluyorsa, özel okullarda Kürtçe eğitimin önü açılabilir. Ancak bütün bunları söylerken Türkiye’de resmi dilin Türkçe olduğu konusunda kimsenin tereddüdü yoktur. Zaten bu bir arz-talep meselesidir, bir süre sonra belki talep de olmayacağı için özel okullar da o talebe göre hareket edecektir.
ODTÜ dendi mi bağımsız Türkiye akla gelir

ODTÜ’de yaşanan olayları nasıl karşıladınız?

Türkiye’de ODTÜ deyince akla gelen slogan ‘Bağımsız Türkiye’dir. O gün “Türkiye’nin bağımsızlığı” yolunda atılmış önemli adımlardan biri gerçekleştiriliyordu. Ancak kimse duruma bu yönü ile bakmadı. Keşke Göktürk 2 uzaya fırlatılırken ODTÜ öğrencisi arkadaşlarımız, hocalarımız da tören salonuna gelselerdi ve uydunun uzaya gönderilmesi coşkusuna alkışlar arasında eşlik etselerdi. Eğer hükümetin politikalarını beğenmiyorlarsa bunu başka platformlarda başka şekillerde ifade edebilirlerdi. Göktürk 2’yi alkışlar ile göndermek ODTÜ’nün de geleneğine uygun olurdu.


AK Parti’nin ekonomiden sorumlu genel başkan yardımcısı olan Kurtulmuş, ekonomiyi insan vücuduna benzetiyor. İleri teknoloji üreten, marka değeri yüksek sektörleri “beyin” olarak gören Kurtulmuş’un, Özal’ın “orta direk” sözüne benzer “orta sınıf” kavramını gündeme getirmesi dikkat çekici. Üretim odaklı ekonomi anlayışını benimseyen Kurtulmuş’un ‘fakir-fukara’ya mesajı şöyle: ”Alt gelir gruplarının ise mutlaka alım gücünü arttıracak tedbirlerin alınması gerekiyor. Bu çerçevede, sosyal yardımların ötesinde sosyal politikaların geliştirilmesi de çok önemli. Asgari ücretin vergi dışı bırakılması ve dolaylı vergilerin oranının hızla azaltılması gibi.”

HABERE YORUM KAT
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler