Minderde Trabzonlu aslanın hikayesi
Trabzonlu Milli Gururumuz güreş branşında Dünya Şampiyonu Selçuk Çebi’nin ilginç spor hayatı. “Trabzon’dan güreşçi mi çıkar? Herkesin Trabzonspor formasını giymeyi hayal ettiği bir şehirde güreşmek de nereden çıktı!” Sorusuna iki dünya şampiyonluğu, bir d
Trabzonlu Milli Gururumuz güreş branşında Dünya Şampiyonu Selçuk Çebi’nin ilginç spor hayatı.
“Trabzon’dan güreşçi mi çıkar? Herkesin Trabzonspor formasını giymeyi hayal ettiği bir şehirde güreşmek de nereden çıktı!” Sorusuna iki dünya şampiyonluğu, bir dünya ikinciliği bulunuyor 74 kilo sporcumuzun. “Güreşe yönelmeme vesile olan bilmeden de olsa babamdı.” diyor.
Vakti zamanında babası köylerde güreşirmiş ve bu güreşlerini çocuklarına anlatırmış. Hatta Selçuk’u, 3 yaş büyük abisiyle güreştirirmiş. Televizyonda gösterilen güreş müsabakalarını da kaçırmazmış. 1992’de Mehmet Akif Pirim Barcelona’da olimpiyat şampiyonluğuna ulaştığında Selçuk’un babası da ekran başındaymış. Selçuk, güreş müsabakalarını izleyen babasına bakarak “Ben de güreşçi olabilsem, babam beni de izlese ve benimle gurur duysa.” diye iç geçirirmiş.
Tam da o sıralar Trabzon Araklı İmam Hatip Lisesi’nin güreş şubesi olduğunu duymuş. İlkokulu bitirince de İmam Hatip’e gitmeye karar vermiş. Babası ise onun hafızlık okumasını istiyormuş. Selçuk’un cevabı, “Abim hafız, sen hafız, annem hafız. Bir evde bu kadar hafız yeter. Ben İmam-Hatip okuyacağım.” olmuş. İmam Hatip Lisesi’nde Aydın Özkan hocayla güreşe başlamış. Ama ne başlayış! Babasına da güreşe gittiğini hiç söylememiş. Fakat çok geçmeden babası güreş yaptığını öğrenmiş ve hocayla konuşmuş: “Benim oğlumda karaciğer büyümesi var. Güreş yapamaz.” Selçuk Çebi, “Vücudum şişerdi. İki defa 15 gün süreyle hastanede yattım. Ama güreş yapmaya başlayınca hastalığımdan eser kalmadı.” diyor.
Araklı İmam Hatip’te belli bir seviyeye gelen 1982 doğumlu Selçuk, Trabzon’a gitmesinin kendisi için daha uygun olacağına karar verir. Öyle de yapar. Bunun için tam gün eğitim veren İmam Hatip Lisesi’ni değiştirir. Yarım gün eğitim veren düz liseye geçer. “Öğlene kadar okula gidiyordum. Öğleden sonra antrenmana...”
Ama bölgeyi bilmeyeler için bu kolay bir serüven sanılabilir. Biraz daha açalım. Selçuk henüz lise çağındadır. Evi Araklı’ya 8 kilometre uzaklıkta, sahilden içeride bir köydedir. Her gün köyden yürüyerek Araklı’daki okula varır. Sonrasında 33 km uzaklıktaki Trabzon’a gider. İndiği yerden güreş antrenmanına gitmek için yaklaşık 3 kilometre daha yürür. Akşam saatlerinde aynı şekilde geri döner. Bu çileli yolculuk aralıksız lise bitene kadar devam eder. Artık hayatını güreş şekillendirmiştir Selçuk’un:
“Gençtik, çocuktuk. O zorluklar gözümde hiç büyümüyordu. Bugün her gün özel arabayla o mesafeleri gider misin diye sorsan ‘Çok zor’ derim.”
1998’de Rize Çaykur takımına transfer olur Selçuk. Trabzon’daki hocası Mustafa Şahin bunun daha uygun olacağını söyler ona. Trabzon’daki idmanlarına da devam eder. Ve o sene Selçuk kendini gösterir. Yıldızlarda dünya şampiyonudur. Bu sefer çileli yolculuğu daha da uzar. Lise bitmiştir. Sabahleyin yine 8 kilometre Araklı’ya yürüyüş. Bu sefer doğuya, 42 kilometre ötedeki Rize’ye gidiş. Orda Rüstem Koyuncu ile beraber Öğleye kadar idman. Sonrasında 75 kilometre batıya, Trabzon’a varış. Orada idman ve 33 kilometre doğuya dönüş. Araklı’dan da 8 kilometre köye varış. İnanılmaz bir çile. Ama hedef; babasının gurur duyacağı bir güreşçi olmak...
Hayat hikâyesine devam ediyor Selçuk: “4 erkek, 3 kız kardeşiz. Aynı anneden 5 kardeşiz. Babam iki kere evlendi. Ben 10 yaşındayken annem hacda tünel faciasında öldü. Annem orada kaldı.” Gözler biraz doluyor: “Annemi Cennet-ül Baki kabristanına defnettiler.”
Annesinin ismi Elmas’tı Selçuk’un: “Emine annem ise bize öz annemizi hiçbir zaman aratmadı. Allah ondan razı olsun. iki tane de ondan kardeşim var. Kız kardeşim hemşirelik okuyor. Kadir ise İstanbul Belediye’de güreş yapıyor.” Selçuk’un ilk annesi Elmas Hanım, yakınlarına hep “Ben hacca gideceğim, orada kalacağım.” dermiş. Kalp hastalığı varmış. Tam sıkışmanın olduğu anda ayakta vefat etmiş: “Annem, babama ‘Kendini kurtar. Çocuklara dikkat et.’ demiş. Son anında bile bizi düşündü.”
Selçuk Çebi, Çaykur’da güreşirken yıldızlarda ikinci kez dünya şampiyonluğuna ulaşır. Ardından gençlerde aynı dereceler gelir. 1996’da gençlerde ilk kez Türkiye şampiyonu olur. Hamza Yerlikaya’yı, Akif Pirim’i ve şu anki takım arkadaşı Nazmi Avluca’yı görür milli takım kampında.
1998’den 2006’ya kadar Çaykur’da güreşir Selçuk. 2006’da Başbakan Erdoğan’ın kardeşi Mustafa Erdoğan, onu İstanbul Büyükşehir Belediyespor çatısı altına alır. 2009’da grekoromen güreş milli takımına girmek nasip olur ona. Aslında 2001’de, yani 17 yaşında takıma girmiştir. 69 kiloda Avrupa 5.’si olur. Sonra 66 kiloya düşer. Şeref Eroğlu ile aynı kiloda olduğu için 6-7 yıl takıma giremez. Başarısız olduğundan değil, hocaların tercihi yüzünden. Zira neredeyse her sene Türkiye şampiyonalarında Şeref’in önündedir ama hocalar daha tecrübeli olduğu için Şeref’i götürürler uluslararası şampiyonalara. Tecrübe kazanamadığı için 2009’da gittiği ilk Avrupa Şampiyonası’nda bir hata yüzünden 3. olur Selçuk. Aynı yıl 74 kiloda Danimarka’daki Dünya Şampiyonası’na gider güreşçimiz. 27 yaşındadır. Danimarka’da altın madalya alır. Üstelik şampiyonaya 15 gün kala günlerini sakatlığı yüzünden sadece yatmakla geçirmesine rağmen: “Yanımda oda arkadaşım Abdullah Coşkun vardı. Müsabakalar bitti. Odama çıktım. Duşumu aldıktan sonra eşofmanımı giymek için eğilemiyordum.” Coşkun da onaylıyor anlattıklarını: “Odaya geldiğinde yere eğilemiyordu ama dünya şampiyonu oldu.”
Selçuk nasıl şampiyon olmasın? Yıllarca bu günü beklemişti. Finalde Danimarkalıyı yendi. İlk arayan da Başbakan Erdoğan oldu.
Şampiyonadan sonra ise 6 ay yürüyemez. Gittiği beyin cerrahı ameliyat olması gerektiğini söyler. Ameliyat demek spor hayatının bitmesi demektir. Hatta namazı bile oturarak kıldığı bu günlerde bir arkadaşı ona çeşitli bitkilerden bir ilaç yapar: “O ilaç belime iyi geldi. Ama iyice yağlanmıştım. Bastonla yürüyordum. 2010’da Rusya’da yapılacak dünya şampiyonasına ise sadece 3 ay vardı. Biraz idman derken bir turnuvaya gittim. Durumumu gördüm. ‘Güreşebilirim’ dedim.”
Selçuk Çebi, Rusya’da bir kez daha dünya şampiyonudur. Finalde Ermeni sporcu ile güreşir. Kıran kırana bir müsabaka olur. İki güreşçi birer galibiyet alır. Kurallara göre son devrede kura ile bir sporcunun puan alması gerekiyordur. Kurada puan alma Ermeni sporcuya düşer. Fakat Selçuk puan vermez ve güreşi kazanır: “Ramazana denk geldi. Duayı bol aldık galiba.” Londra Olimpiyatları da Ramazan’a denk geldi; ey okur bu çocuklara bol dua...
Selçuk, 2011 Avrupa Şampiyonası’na hakkı olduğu halde gitmez. Yıllarca Şeref Eroğlu’nun arkasında beklemenin acısını yaşayan bir sporcu olduğu için kendisinden sonra sporcular yetişsin, fırsat bulsun diye böyle bir karar alır.
Ancak hedefinde Dünya Şampiyonası vardır. Ve şampiyona İstanbul’dadır. Şampiyonadan bir hafta önce yaptığı antrenmanda sol kolundan bir bağ kopar. ‘Sol kolumu kullanamıyordum. Doktorlar güreşirsen Londra hayal olur dediler. Dinlemedim. Güreştim. Ama en kuvvetli olduğum kolumu istediğim gibi kullanamadım.” İstanbul’da maalesef üst üste 3. dünya şampiyonluğu ona nasip olmaz. Finalde kaybeder. Gözyaşlarına boğulur. O finalde kaybederken bir başka takım arkadaşı Rıza Kayaalp ise dünya şampiyonluğuna ulaşır.
İstanbul’da Selçuk ile birlikte gözyaşlarını tutamayanlardan biri de eşi Kübra’dır. 2004’te evlenmiştir Kübra hanımla: “Ailesi bana ‘Ne kadar daha güreşeceksin?’ diye sordu. ‘4 yıl daha’ dedim. 2012’ye geldik, yine aynı soruyu soruyorlar. Yine ‘4 yıl daha’ diyorum.” Evlendikten bir gün sonra, Atina’ya giden güreşçilerden Şeref Eroğlu’na idman vermek için milli takım kampının yolunu tutar Selçuk. “Sporda büyük ödünler vermeden büyük başarılar gelmiyor. Bizim en büyük sıkıntımız, özlem. En zoru evlattan ayrılmak. Şu an çocuğumu, eşimi ve ailemi çok özledim.”
Selçuk’un Yusuf isminde bir oğlu var. 2009’da Dünya Şampiyonası’na gitmeden bir gün önce dünyaya gelmiş Yusuf. Selçuk’un bir de uğuru var: Maçlara çıkmadan önce küçük parmağına mavi bandana bağlamak… “Oğlumu, sevenlerimi, ezanı, İstiklâl Marşı’nı, her şeyi düşünerek onu sararım. Müsabaka esnasında o bandanayı görünce, o düşündüğüm her şey aklıma gelir. İnanın bütün yorgunluğum geçer.”
Selçuk, ilk defa olimpiyatlara gidecek. Londra için her zamankinden daha çok çalıştığını söylüyor: “Arkaya dönüp baktığımda ‘keşke’ dememek için her anımı çok iyi değerlendiriyorum. Allah bana ilk gittiğim her yerde şampiyon olmayı nasip etti. İnşallah Londra’da da o olur.”
19 rakibi var Selçuk Çebi’nin. Hepsini tanıyor. Ve onlara her zamankinden farklı, sır gibi sakladığı bir oyun hazırlıyor. Olimpiyat şampiyonluğu önceleri hayaliydi, şimdi hedefi: “İnsan başta hayal kuramazsa olmaz. Hayali kurar da onu hayal olarak bırakırsa yine olmaz. Ama hayali hedef haline getirirse bu hayal gerçekleşir. Ben hayallerimi hep hedef haline getirdim.”