Selçuk Dereli yazdı
Her şey Kuddusi Müftüoğlu’nun, Zokora’nın, Melo’ya hareketine hatalı bir şekilde kırmızı kartını göstermesiyle başladı. Sonrasında ise en çok merak edilen, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'ndan çıkacak olan karardı. PFDK’dan çıkan 3 maçlık ceza normal o
Her şey Kuddusi Müftüoğlu’nun, Zokora’nın, Melo’ya hareketine hatalı bir şekilde kırmızı kartını göstermesiyle başladı. Sonrasında ise en çok merak edilen, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'ndan çıkacak olan karardı. PFDK’dan çıkan 3 maçlık ceza normal olarak taraflı, tarafsız tüm futbol ailesinde şaşkınlık yarattı.
Çünkü bu ve buna benzer hareketlere daha önce verilen cezalar apaçık ortadaydı. Örneğin; Fenerbahçeli Alex kamuoyunda yanlış olduğu kabul edilen bir kırmızı kartla oyundan atılmıştı. Hatta hakem raporunda şiddetli hareketten dolayı atıldığı belirtilen Alex’e, PFDK bana göre de çok doğru kararla 1 maç ceza verdi.
Galatasaray’dan Engin ve Elmander’in cezaları ise 2’şer maç olarak açıklanmıştı. Hatta Elmander’in rakibine yaptığı ancak kasıtlı olmayan bu hareketi, Tahkim Kurulu tarafından 1 maça bile indirildi.
Trabzonspor-Galatasaray maçından sonra Zokora’nın ihracı ile ilgili olarak kararın yanlış olduğunu yazmıştım. Benim gibi bir çok eski hakem ve futbol yorumcusunun da kabul ettiği bu yanlış karar kamuoyunda gündemi belirledi.
Kamuoyu haklı çıktı
Kamuoyu tarafından Zokora için PFDK’dan çıkması beklenen karar, tıpkı Alex'te olduğu gibi doğrudan 1 maç ceza verileceğiydi. Ama ne oldu? Zokora daha önce hiçbir yerde eşi, benzeri görülmemiş bir şekilde 3 maç ceza aldı ve Tahkim de bunu 2 maça indirdi. Yani PFDK kendisi hakkında kamuoyunda yapılan bütün spekülasyonları haklı çıkartırcasına bir karar aldı.
Bu karar neden bu kadar önemliydi? Eğer Zokora 1 maç ceza alırsa Gençlerbirliği maçında bu cezasını çekecek ve sezonun en kritik ve anlamlısı olan Fenerbahçe maçında oynayabilecekti. Ama PFDK’nın sıkıntılı kararıyla bu mümkün olmadı. PFDK bu kararıyla çifte standart uyguladı ve kamu vicdanının yaralanmasına sebebiyet verdi.
Üstelik PFDK Başkanı Halit Fahri Gültekin hakkında ortaya atılan ve yenilir yutulur cinsten olmayan iddiaları doğrular bir kararın ortaya çıkması TFF’ye olan güveni daha da sarstı. Sezon başından bu yana çok badireler atlatan federasyonu da zor durumda bırakan PFDK, bu kadar kaos yetmezmiş gibi halkaya bir yenisini daha ekledi.
Trabzonspor için son derece önemli ve yararlı bir oyuncu olan Zokora ile ilgili bu karar Fenerbahçeli taraftarları da son derece rahatsız etti. Takip ettiğim Fenerbahçeli futbolseverler, yazarlar bile "Zokora'nın cezası skandal" derken, PFDK’nin neyin peşinde olduğunu anlamak mümkün değil!
Olanlara şaşırmamak lazım
Aslında Türk futbolundaki ceza, adalet ve hukuk mekanizması uzun süredir arıza verdiğinden Zokora’ya verilen bu cezaya çok fazla şaşırmamak gerekiyor. Hatırlanacağı gibi federasyon daha önce TFF ve hakemler hakkında sert açıklamalar yapan Ali Dürüst ve Ali Koç’u, Disiplin Kurulu'na sevk edememişti. Hatta hakemler hakkında çok sert konuşan Dürüst’ün açıklamalarını MHK Başkanı Yusuf Namoğlu bir de haklı (!) bulmuştu.
Ancak Zokora’ya verilen cezayla ilgili haklı açıklamalar yapan Sadri Şener ve yöneticisi Tuncay Bekiroğlu ise PFDK'ye sevk edilmekten kurtulamadılar. Sormak isterim TFF’ye... Bunun hangisi doğru? Ya da hangisi yanlış? Bu çifte standart değil de nedir? Esasında bu sorunun cevabı her ne olursa olsun ortada bir gerçek var o da; Futbol Federasyonu'nun, Trabzonspor’u defterden sildiğidir.
Tutarsız yönetimler
Cüneyt Çakır, Fenerbahçe-Trabzonspor maçında çok kötü bir yönetim sergiledi. Gökhan Gönül’ü, Cech’e yaptığı hareketten dolayı maçın 26. dakikasında ikinci sarı kartla ihraç edemedi.
Sonrasında kararlarında çifte standart uygulayan Çakır'ın, Gökhan Gönül’ün "bir şey yapmadı" demesine rağmen Aykut’u oyundan ihraç etmesi ise enteresandı. Acaba bunun tersi olsa, yani Gökhan Gönül’e kart gösterirken Aykut gelip aynısını söylese Çakır yine Gökhan’ı da böyle rahat atabilir miydi merak ediyorum doğrusu? Üstelik henüz daha Bursasporlu Turgay’ın, Kamil Abitoğlu ile yaşadıkları ve Abitoğlu’nun uygulaması da henüz hafızalarda ki yerini korurken...
Çakır’ın en önemli hatalarından biri de kramponunu değiştirmek için oyun alanı dışına çıkan Emre'yi oyun oynanırken sahaya almış olmasıydı.
Kural 4, giysi ve gereçler bölümünde açık olarak der ki; "Giysi ve gereçlerini değiştirmek için oyun alanı dışına çıkan oyuncu maç durduğu bir anda olmak şartıyla hakem tarafından teçhizat kontrolü yapılarak oyuna alınır."
Bu bir kural hatası gibi görünse de bu hata Emre oyuna girdikten hemen sonra sonuca etkisi olmadığı için maçın tekrarını gerektirecek şekle dönüşmemiştir. Eğer Emre oyuna girer girmez topla buluşup bir gol atsa ya da attırsa idi bu uygulama hatası maçı tekrara bile götürebilirdi. Çakır ve ekibi bir il hakeminin dahi yapmayacağı bu uygulama hatasıyla sınıfta kaldılar.
Halis Özkahya, Orduspor-Galatasaray maçında çok başarılıydı. Yer alma konusunda bu defa daha dikkatli davranan Özkahya çok iyi avantaj uygulamaları yaptı. Penaltı beklenen iki pozisyondaki devam kararında da çok haklıydı.
Fırat Aydınus, Samsunspor-Beşiktaş maçını tempolu oynattı. Yardımcı hakemleriyle uyumu üst düzeydeydi. Aydınus bu maçta oyuncularla iletişiminde alışılmış olan sakin yapısından daha uzaktaydı. Ceza alanı içinde gelişen Ernst-Hakan Arslan mücadelesine penaltı verse kimse bir şey diyemezdi. Edu’ya, Yenal’ın yaptığı müdahaleye verdiği penaltı ve sarı kart kararı çok doğruydu.
Bülent Yıldırım, Karabükspor-Mersin İdmanyurdu, Hüseyin Sabancı ise Büyükşehir-Sivasspor maçlarındaki önemli yorum hatalarıyla müsabakaların sonuçlarına etki ederek haftanın en başarısız performans gösteren hakemleri arasındaki yerlerini aldılar.