Sergen gay kulübüne gidiyorum
Sergen Yalçın, "gay kulübüne gidiyorum, ancak orada rahata ediyorum" demişti."İsteseydin var ya...", "İstemiyorum kardeşim! İnsanı mutlu etmeye yetecek kadar başarının dünyaya yetmediği; bütün insanların ille de potansiyellerinin tamamını piyasaya çıkartı
Sergen Yalçın, "gay kulübüne gidiyorum, ancak orada rahata ediyorum" demişti.
"İsteseydin var ya...", "İstemiyorum kardeşim!
İnsanı mutlu etmeye yetecek kadar başarının dünyaya yetmediği; bütün insanların ille de potansiyellerinin tamamını piyasaya çıkartıp daha da, daha da başarılı olması gerektiği bir dünyada yaşıyoruz. Böyle bir dünyada mutsuzluğa en yakın insanlar, aramızdaki en yeteneklilerdir. Sergen, "mutsuz yetenekliler" listesinin en tepesinin en güçlü adayıydı ama o, "dünya"ya nanik çekmesini bildi.
Spor yazarlığı tarihimizin gelmiş geçmiş en parlak yıldızı İslam Çupi, 1999'da "Sergen diye biri" başlıklı yazısında şöyle diyordu:
"Adı Sergen Yalçın. Mesleği profesyonel futbolculuk. (...) Meşin yuvarlak sanatında Türkiye'nin doruk noktalarında olan Sergen Yalçın, bu mesleğe başladığı günden 28 yaşını sürdürdüğü bugüne kadar, futbolun içinde olması gereken kolektif şuur ve mecburiyete, yardımlaşmaya, birlikte savunma yapma hücum etme ilkelerine sırt çevirmiş şekilde tek başına ve kafasının dikine yaşamaya devam ediyor. (...) Futbol sahasında Sergen san-ki tek başına... Etrafta kendisini çekip çevirecek tek kişiyi istemiyor. Onun için kendi, futbol topu ve saha var..."
İslam Çupi'ye "Sergen diye biri"ni yazdıran şey, "meşin yuvarlak sanatının doruğu"nun o sıralarda Fenerbahçe'de kadro dışı kalmasıdır. Yazı, bu gelişmeye gönderme yaparak şu satırlarla sonlanır:
"Şimdi kaybettiklerinin farkında bile değil. Üstünden zaman geçsin, kaçan balığın ve talihin ne kadar kocaman olduğunu görecek ve o zaman yaptığına binlerce kez pişman olacak."
İslam Çupi, bu satırları yazdıktan (14 Aralık 1999) bir yıl kadar sonra (6 Şubat 2001) aramızdan ayrıldı. 0 bir yıllık sürede Sergen Yalçın'ın "pişmanlığını" göremedi, yaşamaya devam etseydi, muhtemelen o sözlerini geri çekecek, bu top cambazını, "kaçan balık ve talih" ne kadar büyük olursa olsun, karakteri gereği hiç pişman olmayacağını anlatacaktı.
Hiç kuşku yok, bildiğimiz İslam Çupi nihayet anlamış olsa da asla onaylamayacaktı böyle bir karakteri. Bana gelince; karakteri Yalçın'dan çok Çupi'ye yakın biri olsam da (neredeyse püritenliğe varan bir disiplin ve ahlak arayışı) Sergen Yalçınvari bir boş vermişliğe ve "değer mi hiç"çiliğe sempatiyle, biraz da kıskançlıkla baka-geldim bugüne kadar. Zaten Sergen'in portresini yazmaya, onun, hayatı böyle algılayıp yaşayanların bütün tipik özelliklerine sahip biri olması nedeniyle heveslendim...
İnsanı mutlu etmeye yetecek kadar başarının dünyaya yetmediği; bütün insanları ille de potansiyellerinin tamamını piyasaya çıkartıp daha da başarılı olması gerektiği; böylece "dünya"nın kazanıp "insan"ın kaybettiği bir dünyada yaşıyoruz. Böyle bir dünyada mutsuzluğa en yakın insanlar aramızdaki en yeteneklilerdir. Onlar ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar, dışlarındaki bir koro hep "daha çok" diye bağırır, "daha çok çalış, yeteneğini kullanmıyorsun, sen bulunduğun yere layık değilsin, sen krallara layıksın, istersen atom mühendisi bile olabilirsin, var ya sen istersen..."
Böyle bir dünyada, mesleğinin en yeteneklilerinin en tepesinde yer alan birinin "istemiyorum ya" demesinin ne kadar zor bir şey olduğunu hissedebiliyor musunuz? Sergen Yalçın'la ilgili okumalarımda yüz tane "isteseydi... ama adam tembel" değerlendirmesine rastladıysam, belki ancak bir tane "adam öyle mutlu ya, size ne?" diyeniyle karşılaştım. Birinciler ilginç değil, geçiyorum, ama ikincilerden bir tanesini sunmak isterim:
"Çok sevdim, çünkü herkesin, pek çok arkadaşımın kariyer manyağı olduğu şu zamanlarda, kimsenin 'kariyer yapsaydı Avrupa'da kral olurdu' laflarına, baskısına aldırmadı. Kendisi olabildi, at yarışı oynarken de, sahada da. Sallamadı şu kariyer manyaklığını, keyfine bakmayı bildi. Hiç sözünü sakınmadı. Kötüsü, dudak bükülecek yanı yok mu? Vardır, vardır olmasına da büyüteçle bakacak halim yok ona, niyetim de yok. Çalışkan diye adam sevseydim ilkokulda, lisede en ön sırada oturan o tuhaf tipleri severdim, sevemedim."
Hatırlayın, "Ölü Ozanlar Derneği" filmini ne kadar çok sevmiştik, bilhassa da oradaki edebiyat öğretmeninin "yaşadığın andan haz al, günü erteleme" felsefesini... Peki, Sergen'in yaptığı tam da bu değil mi? Ama galiba, onu çok sevdiğimiz "Carpe Diem"in kanlı canlı bir örneği olarak gösterip, uygulayabilmek için can attığımız bu felsefeyi kirletemeyiz, öyle değil mi?
Ben Sergen'in dobralığını, "ânı yaşama"yı becerebilmesini ve bundan hiçbir kompleks duymamasmı, bir de müdanasızlığmı çok sevdim.
Beşiktaşlı yazar Adnan Bostancıoğlu, Sergen Yalçın müdanasızlığını çok güzel anlatmıştı bir yazısında:
"Meslektaşlarından farklı cümleler kuran, o çok bildik klişelerin dışına çıkabilen, müdanasız bir adam. Dahası, önemsemiyor. Aslına bakarsanız, önemsediği bir şey var mı, emin değilim. (...) Önemsememe hali, daha ziyade otorite ya da güç karşısında. Malum, medya hem otorite hem güç. Ama o 'takmıyor'. Öteden beri öyle... Başkanlarla, yöneticilerle, teknik direktörlerle, hasılı bir kulübün hiyerarşik yapılanmasında kim varsa takıştı."
Yakından tanıyan herkesin ittifakla şahitlik ettiği bir nokta var: Sergen dobra, sözünün arkasında duran, dürüst bir futbolcudur. Halinden, tavrından, ayaküstü mikrofonlara söyle-diklerinden ve rastladıkça okumalarımdan bunu ben de seziyordum. Ama artık onunla yapılan söyleşilerin çoğunu, onun hakkında yazılıp çizilenlerin çoğunu okumuş biriyim ve buna artık ben de şahitlik edebilirim.
Son reklam çekimleri sırasında gazeteciler "nasıl, zor mu" diye sorduklarında şu cevabı almışlar Sergen'den: "Ya valla zor aslında, hem top sektirmem hem de konuşmam falan gerekiyor, çok zorlanıyorum. Bi de uzun süredir top sektirmediğimden, unutmuşum..."
Mesleğinin zirvesindeyken, Avrupa'ya gitmesi gerektiği yönündeki tartışmalara verdiği katkı: "Burada iyiyim ben. Niye gideyim, paramı alıyorum, oyunumu oynuyorum. Avrupa'nın idman programı bana uymaz."
Gay kulüplerine gittiği söyleniyormuş, doğru muymuş bu: "Evet gidiyorum. Orada daha rahatım, kimse bana karışmıyor; içkimi içip, dansımı edip, arkadaşlarımla muhabbetimi yapıyorum."
Beşiktaşın efsanevi oyuncularından Vedat Okyar'ın kendisiyle yaptığı bir - Sergen, koşmadığın için çok eleştiriliyorsun, ne diyorsun bu konuda?
Kaynak: Kral spor