Trabzon'da çalışma sırasında bir tarih daha ortaya çıktı
Ruslar’ın Trabzon’u işgali sırasında 1916 yılında gemilerden atılan bombalarla yıkılan Yanbolu Vadisi’nin girişindeki tarihi taş kemer köprünün ayağı Karayolları’nın bölgedeki çalışması sırasında ortaya çıktı
Ruslar’ın Trabzon’u işgali sırasında 1916 yılında gemilerden atılan bombalarla yıkılan Yanbolu Vadisi’nin girişindeki tarihi taş kemer köprünün ayağı Karayolları’nın bölgedeki çalışması sırasında ortaya çıktı. Gazi kemer taş köprünün aslına uygun olarak yeniden inşa edilerek bölgenin turizme açılacağı belirtildi.
Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Trabzon Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği Başkanı Yrd. Doç. Dr. Coşkun Erüz, Yanbolu Vadisi’nin Trabzon’un şu ana kadar değerlendirilmemiş ama büyük bir potansiyele sahip bir turizm bölgesi olduğuna vurgu yaptı. Vadi boyunca 22 tane taş köprü bulunduğuna dikkat çeken Erüz “Vadinin üst kotunda Santa Harabeleri var. Daha yukarısında tarihi ipek yolunun geçtiği taşköprü bölgesi var. Alt kodlarda ise gerçekten inanılmaz bir kültür havzası ve buralarda 22 tane taş köprüsü olan bir havza. Buralar bölgede en fazla taş köprünün bulunduğu bir havza. Bu taş köprülerde en önemlisi de Yanbolu’nun girişinde Araklı ile Arsin arasında bulunan hemen denizin kenarına yakın bölgede 26 metre genişliği ile dikkat çeken Yanbolu Köprüsü. Osmanlı Dönemi’nde yapılan bu köprü, sahil yolunun ana köprülerinden birisiydi. Bu köprü 1916 yıllarında Rus işgali döneminde Ruslar tarafından Osmanlı kuvvetlerinin hareketini ve yerel halkın muhacir çıkıp batıya doğru gidişini engellemek için gemilerden atılan top atışıyla yıkılmış. Yıkılan bu köprünün ayakları dere yatağında Karayolları’nın çalışması sırasında ortaya çıktı” dedi.
"Trabzon'a çok güzel bir eser kazandırılacak"
Bu yapının ne olduğunun araştırıldığını kaydeden Erüz “Yöredeki yaşlılarla yapılan görüşmeler, Osmanlı arşivleri ve diğer Rus ve İngiliz haritalarına bakıldığında burada bir tarihi yol olduğu ve bir köprüden geçişten bahsedildiğini tespit ettik. Bu köprünün de ayakları şu anda dere yatağında mevcut. 3,5 metre genişliğinde iki ayak arasında 26 metreyle büyük bir kemer köprü varmış. Bu köprü yörede Birinci Dünya Savaşı’nın gazi köprülerinden birisidir. Biz bu köprünün bir şekilde ayağa kaldırılarak gazi ünvanı ile tekrar kültürümüze kazandırılmasını istiyoruz. Ayrıca o köprünün altında bulunan dere yatağının da geçmişte olduğu gibi temizlenip düzeltilerek deniz kenarıyla birlikte kayıklarla gezinti yapılabilen kenarında yüzülebilen ve insanların gidip dinlenebileceği oturabileceği bir mekan oluşturulmasını arzu ediyoruz. Bu amaçla köprünün hem tarihe hem de turizme hizmet eden ve Santa’ya açılan bir kapı olarak tekrar yerini alması için koruma kurulu nezdinde ve İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü nezdinde çalışmalarda bulunduk. Sağ olsunlar konuya olumlu yaklaştılar ve inşallah el birliği ile bu gazi köprü tekrar aslına uygun olarak restore edilip Trabzon’a çok güzel bir eser kazandırılmış olacak” diye konuştu.
Turizmi planlarken...
Bölgede bu tür eserlerin ortaya çıkartılarak turizme kazandırılmasını arzu ettiklerini kaydeden Yrd. Doç. Dr. Coşkun Erüz, şunları söyledi:
“Bölge son yıllarda turizmde bir cazibe merkezi haline geldi. Biz deremizle, yamaçlarımızla, yaylalarımızla, dolayısıyla dere havzalarıyla şu an turizmi pazarlamaya çalışıyoruz. Doğa turizmi dediğimiz şey aslında bizim her birinin ayrı bir adı olan her birinde ayrı bir kültür, her birinin ayrı bir kendine has karakteri olan akarsuların havzalarını pazarlamaktan başka bir şey değil. Örneğin Yanbolu havzasının karakteri farklı, Santa’yı içinde barındırıyor. Uzungöl’ün olduğu Solaklı havzası farklı içinde Uzungöl’ü barındırıyor. Diğer tarafa gidiyorsun örneğin Sis Dağı’na çıkıyorsunuz, Ağasar Havzası diyorsunuz. Tonya Vadisi’ne gidiyorsunuz keza orda Fol Deresi var. Hepsinin kendine has bir karakteri kendine has bir doğası ve cazibesi var. İşte o cazibeyi kaybetmemek için o coğrafyayı o dereleri turizm adına doğru planlamamız gerekiyor. Karayolları kendi bildiğini, DSİ kendi bildiğini, Enerji Kurumu HES’lerle kendi bildiğini yaparsa turizmi unuturuz. Yani turizm dediğimiz şu anda Arap turizmini genelde bölgede yoğun bir şekilde var ama onların tercihleri genelde doğa olması yeşil olması yetiyor. Eğer yarın bölgeden Araplar ayaklarını çekerse bizim burada turizm yapmamız zorlaşır. O yüzden yapılan yatırımlar sadece Arap turistler için değil dünyadaki standart kültür ya da doğa turizminde olması gerekenler sağlanmalı. Çünkü Araplar giderse o tesislerin kapanması kadar büyük bir felaket olamaz bölge için. O yüzden biz yatırımlarımızı ortak akla dayalı sürdürülebilir ve geleceği planlayan yatırımlar olarak yapmalıyız.”