Prof.Dr. Hülya Ulusoy Koronavirüste yoğun bakım sürecini anlattı

Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi Yoğun Bakım Bilimdalı Başkanı Prof. Dr. Hülya Ulusoy, koronavirüs konusunda yoğun bakım sürecini anlattı.

Dünyayı saran ve Türkiye’de de etkisini sürdüren koronavirüste yoğun bakım sürecisini haber61 mikrofonlarına değerlendiren Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi Yoğun Bakım Bilimdalı Başkanı Prof. Dr. Hülya Ulusoy “işin ciddiyetinde olmayan bir grup var” ifadelerini kullandı.

Haber61 Genel Koordinatörü Tuncay Lakot’un sorularını yanıtlayan Ulusoy’un açıklamaları şu şekilde;

Türkiye’de Covid-19 pandemisinden nasibini alıyor. Bizler aslında her sene kış sezonunda ağır solunum yetmezliği olan hastaları yoğun bakımlarımızda tedavi eder, bir kısmında başarılı oluruz, bazılarında kaybettiğimiz hastalarda olurdu. Bundan çok fazla kimsenin haberi olmazdı. Şimdi ise dünyayı ilgilendirdiği, bulaşıcılığı yüksek ve ölümcül bir pandemi tablosu ile karşı karşıyayız. Aslında her sene görülen influenzadan çok farklı değil gibi görünse de yayılımı çok yüksek, daha önceden solumun yolu hastalığı bulunan hastalarda ölümcül olabilen bir tablo bu. Bu Aralık ayından itibaren Çin’de ortaya çıkmaya başlamıştı. Dünyanın bir kısmı bununla ilgili önlemlerini aldılar, bir kısmı izlemede kaldı, bir kısmı ise hala daha belki de önemsemiyor. Bizim ülkemizde Bilim Kurulu önderliğinde alınan tedbirler var. Ayrıca her şehirde bir pandemi kurulu var. Hastanelerinde kendi kurulları var. Bizim üniversitemizde de var. Kurumsaldan şehre şehirden ülke geneline yayınlan network sayesinde en ücra yerden gelen bir öneri Bilim Kurulu’nun önüne gidiyor, onlar değerlendiriyor ve hayata geçiriyorlar.

ALINAN ÖNLEMLER YETERLİ Mİ?

Aslında alınan önlemler tam yeterli değil ki bizim artış ivmemiz neredeyse dünyadaki üst sıralara doğru gidiyor. Test sayılarını arttıkça enfekte olan hasta sayılarını farkediyoruz. Belki de hasta sayısı çok daha fazla ama bunları biz test yaptıkça görüyoruz. Ama bunların birçoğu hastalığı yoğun bakım sürecine gelmeden atlatıyorlar. Bu hastalar dışındaki hastalar için pandemi hastaneleri sınırlı hizmet vermeye doğru kanalize oldu. Trabzon’da KTÜ Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi ve Kaşüstü Kanuni Eğitim ve Araştırma Hastanesi pandemi hastanesi. Bu hastaneler planlı ameliyatlarını durdurdu ve acil ameliyatlar için yer ayrıldı. Donanım ve mekan öneminden ziyade bizim en önemli hazinemiz eğitimli personel. Biz personeli korumak, kötü günler için ayırmak, çalışanları dinlendirmek, ortamdan ara ara uzaklaştırmak için sürekli planlamalar yapmaya çalıştık. O nedenle ameliyathane eskisinin 4’te 1’i oranla çalışıyor. Öğretim üyeleri asistanlar neredeyse vardiya sistemi ile çalışıyor. Covid olasılıklı hastalar kurumun dışında başka bir bölümde ayrılmaya çalışılıyor, olasılık olan hastalar Covid polikliniklerine yönlendiriliyor. Bu hastalar tek bir bölümüm yapacağı bir iş olmadığı için başka bölümlerden de doktor, hemşirelerle bir havuz oluşturuldu. Bunlar eğitim alarak olası hastaları yakalıyorlar.

ŞÜPHELİLER VE HASTALAR NASIL TAKİP EDİLİYOR?

Hastaneye gelmek Covid negatif olan kişilere de bulaşabileceği için insanların uzaktan yönetimleri için Aile Sağlığı Merkezleri, hekimleri ve bunları yöneten inanılmaz bir sistem var ülkede. Aile Sağlığı Hekimleri rutin işlerinin ötesinde inanılmaz yoruluyorlar. Telefonla takip ediyorlar, semptomları uzaktan değerlendirdikten sonra gerekiyorsa 2. yada 3. basamak sağlık kuruluşuna yönlendiriyorlar, oraya gelen hastalar evde karantinada kalabileceklerse gönderiliyorlar, evde karantinada hangi bulgular olursa hastaneye gelmeleri konusunda eğitiliyorlar ve bu hastalar Aile sağlığı hekimleri tarafından sürekli takip ediliyorlar. Kimde bulaş olduğuna dair inanılmaz bir çalışma yürütülüyor. Evde izolasyon denilen kişiler sadece tuvalet için odasından çıkacak, yemeği kapısına konacak, odadan 14 gün boyunca çıkmayacak. Böyle olmuyorsa pozitif kişi ve ev halkı sayısı kadar yeni hastalar olacaktır. İnsanların işi biraz daha ciddiye alması ve maske takmadan dışarı çıkmaması gerekiyor.

YOĞUN BAKIMA GİREN HER HASTA SOLUNUM CİHAZINA BAĞLANMIYOR

Bir hasta geldi olası covid hastası, hastanede tedavi görmesi gerekiyor, bir miktar solunum sıkıntısı var ama yoğun bakıma yatmasına henüz gerek yok, bunun için hastanemizde bir olası covid hastalarının yattığı bölüm var. Bu bölümde olası hastalarda kovid pozitif gibi değerlendirilerek, bütün personel Sağlık Bakanlığı’nın önerdiği kişisel koruyucu ekipmanları giyerek hastalara müdahale ediyor. Kesin pozitif olan hastalarda her an yoğun Bakıma girecek gibi yakın takip ediliyorlar. Bazı hastalar ise hiç yoğun bakım olmadan teğet geçiyor. Ölüm durumuna gelen veya yoğun bakıma alınan hastalar yaşlı hastalar. Çünkü beraberinde eşlik eden sağlık sorunları var. Ama bu sadece covid için geçerli değil. Standart erişkin yoğun bakımlarda ölüm oranını belirleyen bir numara yaştır. 65 yaş üstü hastalar normalde hangi sebeple yoğun bakıma gelirse gelsin bir numaralı ölümcül belirleyici kriter yaştır. Bu zaten böyleydi covid ile daha çok ön plana çıktı. Yoğun Bakıma giren her hasta solunum cihazına bağlanmıyor. Bu da 3 kategoride değerlendiriliyor. Hafif, orta ve şiddetli olabiliyor hastalığı düzeyi. Pozitif olanları yakalamak için tomografiler çok önemli. Bu nedenle hem Türkiye’de hem dünya genelindeki radyologlar eksta özveriyle çalışıyor. Çok sayıda farklı bölümlerdeki hekimler hastaya tanı koymak için konsensüsler yapıyor. Bu hastaları bir yerden başka bir yere talşırken çok dikkatli olmak gerekiyor. Geçilen her yeri enfekte edebiliyor. Bu nedenle onları naklederken naylonlu sedyelerle götürülmeleri gerek. Gittikleri birimin öncesinde ve sonrasında dezenfekte edilmesi gerekiyor. Bu nedenle çok sayıda tomografi de alınmaması gerekiyor. Gelen hasta bazı durumlarda entübe edilmeden yoğun bakımdan çıkabilir.

YOĞUN BAKIMDA HASTALIK YOKTUR HASTA VARDIR

Yoğun bakımda hastalık yoktur hasta vardır terminolojisi birebir geçerlidir. Her hasta farklıdır. Kovid de akciğer durumu farklı şekillerde olabilir bunu da akciğerin enseme kapasitesi belirliyor. Hastalar aynı virüsle gelse bile farklı şekilde hastalığı geçirebilir. Her hasta bağımsız şekilde değerlendirilir. Yoğun Bakım camiasında bilgiler çok çabuk paylaşılır ve tedaviler bu bilgilere göre düzenlenir. Yoğun bakımda hasta sadece yüze bir maske ile hastalığı geçirebilir. Bazı hastalara ise dalgıç maskesi gibi maskelerle de müdahale edilebilir. Bunlardan almak için şuanda yönetimimiz çaba halinde. Bu şekilde hasta sizinle iletişim kurabilir ve bu halde birkaç günden sonra yüz maskesine geçirilip ve servise çıkarılabilir. Solumun yetmezliğini kriz noktalarında tıkandığımızda hastayı tamamen uyutup, hastayı yüzükoyun yatırırız. Bu, hava almayan akciğer alanlarının yer değiştirip hava almasını sağlar ve hastanın daha fazla oksijen alır. Ama bunu olabildiğince uzaklaştırabilmek için olabildiğince durumu uzatırız. Çünkü bu çok ağır bir durumdur. Yoğun bakım tedavisi sadece solunum cihazıyla yapılan bir tedavi değil. Bunun çok faktörü var.

TEKNİK DONANIMIN YETERLİ OLMASI GEREKİYOR

Çalışanları korumak için yoğun bakım ünitelerinin negatif basınçlı ve iç içe geçişli iki odadan oluşması gerekiyor. Bizim hastanemizde negatif basınçlı yoğun bakım odamız yok. Sadece bir iki serviste var. Teknik anlamda bunları şuanda negatif basınçlı hale getiremiyoruz. Ama ameliyathanelerimizden biri negatif basınçlı hale getirildi ve Covidli hastalar buraya alınıyor. Virüs yükünün bu kadar fazla olduğu hastaya bir metreden fazla yaklaşan ve bakımlarını yapan herkes çok ciddi risk altında oluyor. Çalışanları, ortamı ve cihazları korumak için 24 saatte değişen filtreler var. Bunları değiştirilmesi gerekiyor. Bu tip teknik donanımın kurumlarda yeterince bulunması gerekiyor ki bu hastalıkla yeterince mücadele edilebilsin. Şuandan itibaren hastaneye gelen her hastaya covid gözüyle bakmak gerekiyor, personeli korumak adına. Bu hastanede yoğun bakımda 8 yatak kapasitesi var ama bu 18 yatağa çıkabilir. Covidle alakası olmayan ve yoğun bakım ihtiyacı olan hastalar var. Çevredeki hastaneler pandemi hastanesi olarak hareket ettikleri için bizim hastanemize yığılma oluyor. Başka sebeple aldığımız hasta akciğer testleri sonrasında soru işareti hale gelebiliyor. Hemen bu hastaların testleri yapılıp covid ünitesine alınması gerekiyor. 18 yataklı bu covid yoğun bakım ünitesi dolarsa 7 yataklı ikinci bir yoğun Bakım ünitesi açacağız. 2-3 haftadır uğraş veriyoruz. Bu pandemiden sonra yoğun bakımların tamamen değişime uğrayacak bir bilince erişeceğimize inanıyorum.

300 PERSONELE EĞİTİM VERDİK

Bir üniteyi Covid yoğun Bakım ünitesine dönüştürme sırasında 300 personele eğitimler verdik. Çünkü çeşitli birimlerden hekimler, hemşireler bir arada görev yapacak. Göz bölümünde çalışan bir hemşireye covid bölümünde nöbet tutturacaksanız hastaya nasıl müdahale edeceğini bilmesi gerekiyor. Bu personelin hijyenlerine çok dikkat etmeleri gerek. Evlerine gitmeden burada mutlaka duş almaları gerek. Kimse aksesuar takamaz. Özel kıyafetleri ile hastanın yanına vardiyalı olarak girecekler, cep telefonu falan hiçbir şey yok. Ve bu şekilde çalıştıktan sonra iki gün dinlenmeleri gerek. Çalışanlarda bir nevi hastanelerde karantina altında olacak. En büyük korkumuz evlerinde sevdiklerine bulaştırmaları. Bunun önüne geçmek için azami dikkat gerekiyor.

TÜRKİYE ŞUANDA HAZIR MI?

Bizim erişkin yoğun bakım ünitesi olarak Türkiye genelinde 24-25 bin yatak rezervimiz var. 4-5 bin civarında da ameliyat odası var. Bunların hepsinin yoğun bakım ünitesi olabileceğini varsayıyoruz. Şuanda Bin 500 civarında yoğun bakım hastası ve bunların hepsi se entübe halde değil. Sayın Bakan’ın söylemlerinde yüzde 60’ı doldu deniyor. Neden doluyor? Çünkü covid olasılığı olan yoğun bakım endikasyonu olan hastalarda orada yatıyor. Pandemi sonrasında bilgiler gelmeye başlayınca herkes kendi yoğun bakım ünitesini yeniden düzenlemek zorunda kaldı. Hastalığın bulaşma riskini en aza indirmek için inanılmaz projeler geliştirildi. Hastaya yaklaşmadan uzaktan kamera ile kontrol edecek cihazlara yönelindi. Şimdi sormak lazım; Türkiye’de entübasyon gereken kaç tane birimde larinkoskop var? Bu konuda açığımızı gördük ve kendi çözümümüzü geliştirdik. Yılan kameralar satın alarak, tornacılara bunların bileklerine pimler taktırarak, 70-80 TL maliyetle 20-30 Euro’luk cihazları yapıp cep telefonlarımızla o kameraları izleyecek çözümler bulma yoluna gittik. İnsanlar böyle kriz dönemlerinde inanılmaz çözümler üretiyor. Bu pandemi bir gün geçecek. Umarım az kayıpla atlatırız. Belki bundan bir kaç yıl sonra kuş gribi, domuz gribi gibi küçük enfeksiyonlar haline gelecek. Buradan aldığımız derslerle kesin çözümler bulmak ve bir sonraki için hazırlıklı hale gelmek zorundayız.

TRABZON’A UMRECİLER, İSTANBUL VE ANKARA’DAN KAÇANLAR SEBEP OLDU

Türkiye’nin ivmesinin ne zaman kırılacağı, ne zaman plato çizeceği konusunda farklı görüşeler var. Bir platoyu yakalayıp uzun süre bu şekilde gidersek de kaynakları tüketiriz, enfekte olmayan insan bulmakta zorlanırız ve umarım olmayız ama İtalya gibi zorluk yaşayabiliriz. Trabzon için şunu söyleyebiliriz; Umre baştan yasaklanmadığı için oradan gelen 15 bin vatandaş karantinaya alınmadan evlerine gittiler ve umre sonrası ritüelleri yerine getirdiler. Bunlar hastalığın yayılmasında inanılmaz etkili oldu. Bir de Trabzon, İstanbul ve Ankara’da yaşayanların hastalık dolayısıyla kaçış noktası olduğu için ben Trabzon’daki patlamanın oradan gelenlerle ilgili olduğunu düşünüyorum. Bunların birçoğu bunu taşıyordu, onlara hoş gelsin ziyaretleri, görüşmeler yemeler içmeler, insanların evlerinden çıkmasalar bile bir araya gelmeyeceklerini anlamamaları buna neden oldu. İnsanların net bir şekilde anlayacakları korkunun yerleşmesi yada topluma panik de vermek istemiyorum ama işin ne kadar ciddi olduğunu biraz olsun fark etmeleri ve üstlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeleri gerekiyor. O yüzden de muhtarlara çok fazla iş düşüyor. Yerel halkın içindeki sözü dinlenen kişilere, eğitmenlere, öğretmenlere toplumda sözü dinlenen kişilere çok fazla görev düşüyor. Medyaya da çok fazla görev düşüyor. Her akşam belki bilimsel programlarda tartışılması gereken şeyler haber programlarında tartışılıyor. Bu halkı doygunluk noktasına getirdi. İnsanlar “Yine mi Koronavirüs ile ilgili bir program mı deyip, belki de kanal değiştiriyor. Burada da işin dozunu kaçırmamak gerekiyor diye düşünüyorum. Evde doğru karantina düzenini almazsak, ev halkındaki çoluk çocuk herkesi enfekte edebileceğini belki de ölüme sürükleyebileceğini, üzerinde böyle bir sorumluluğun olduğu fark etmesi gerekiyor. Ve işi olmöayan çalışması gerekmeyen hiç kimsenin sokağa çöıkmaması, ev halkından sorunu olmayan birinin haftanın 1-2 günü gidip mecburi alışveriş yapıp getirmesi, bunun dışında insanların mecbur kalmadıkça sokağa çıkmaması, imkan varsa ev ortamında bile maske takmaları, farklı odalarda oturmaları ve az şekilde bir araya gelmeleri gerektiğine inanıyorum. Karadeniz’de biz İstanbul kadar kötü değiliz ama ölüm oranına bakarsak çok fazla vaka varmış gibi ama vaka sayıolarımız çok fazla değil. Gerçi Kaşüstü Hastanesi’nde Koronavirüs ihtimali olan hastalar için yer kalmadığını biliyoruz. Artık o hastalar da bize gelmeye başlıyor. Trabzon’un ve Türkiye’nin bir kapasitesi var. Her şehir kendi kapasitesini doldurduğu zaman diğer şehirlere nüfuz etmeye başlayacak ama biz İtalya durumuna gelmeyiz.

İTALYA’DA DURUM NE DEN BU KADAR İLERLEDİ?

İtalya yaşlı nüfusu çok fazla olan bir ülke. Türkiye bu açıdan genç nüfus bakımından çok daha avantajlı. Diğer taraftan her 10 bin kişiden 100 bin kişiye düşen yoğun bakım yatak oranları, hekim oranları ve sağlık kurumlarının kapasitesi açısından bize göre çok daha geride. Türkiye son 5-6 yılda yoğun bakım yatak sayılarını artırdı. Her 100 bin kişiye 46 yoğun bakım yatağı var ki bu hakikaten dünyada iddialı bir rakam. İtalya hem sağlıktaki alt yapısı nedeniyle hazırlıklı değildi, aynı zamanda dediğimiz gibi yaşlı nüfusu çok. Bir yandan da önlemlerin alınmasında gevşek davrandılar.

BUNDAN SONRASI İÇİN NASIL BİR TABLO BİZİ BEKLİYOR.

İnsanları bilinçlendirmek zor, tutum geliştirmek en zoru. Eğitim verirsiniz, öğretirsiniz bilgiyi verirsiniz ama bunun tutum haline gelmesini sağlamak dünyada eğitimcilerinde tam olarak çözebildiği bir konu değil. Bizim karantina kurallarına uyum, el hijyeni ve bireysel hijyene özen gösterme konusunda tutum geliştirmemiz hiç kolay olmayacak. Yasal yaptırımlar bu konuda ki en önemli destek olabilir. Bugün hiçbir amacı olmadan, maskesiz olarak o ortamda dolaşan kişiye “Neden buradasın? Bunun farkında değil misin? Şuan sen maske takmayarak ortamdaki insanları riske soktuğunun farkında değil misin?” diye hesabının sorulması gerekir. Maske ihtiyacının da devlet tarafından giderilmesi gerekiyor. Aile sağlığındaki hekimler bu konuda inanılmaz mücadele içerisindeler. Bunun farkındayım. Ama yine de algılamak isteyen bir grup hep olacaktır. Bana bir şey olmaz diye kendince kahramanlık yapmak isteyenler olacaktır ama bunu yaparken karşısındaki insanları riske soktuğunu farkına varmayacak. Ne yaparsanız bunu anlatamayacağınız bir grup olacaktır. Bizim amacımız o küçük grubu bırakıp, geri kalan toplumun uyumunu yüzde 95’in üzerine çıkartabilirsek o zaman bu durum azalabilir. Yoksa bu çıkış trendimiz devam edecektir.

SON OLARAK NELER SÖYLEMEK İSTERSİNİZ?

Toplumsal olarak zor günlerden geçiyoruz ama ruh ve beden sağlığımızı korumak zorundayız. Ciddiyetin farkında olalım, üzerimize düşeni yapalım ama bunu kabus haline de getirmeyelim. Stres bozuklukları haline de getirmememiz gerekiyor. Ev ortamında da spor yapma imkanımız var. İyi beslenelim. İnsanlardan ve temastan uzak kalalım ve mutlaka maskemizi takalım.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Önceki ve Sonraki Haberler