Turhan Eyüboğlu
Söyle Maçka
Maçka ormanları dost gibidir; her şeyi ile yardım eder.
Kimine maddi yardım eder, kimine manevi.
Kiminin ruhunu korur, kiminin maneviyatını.
Kimini soğuktan korur, kimini selden.
Kimini belki de herkesten...
Sen mi diktin bu çamları? Sen mi yaptın bu ormanları?
Söyle, ormanı korumak üzere kurulan kuruluş!
Söyle, nasıl heba ettin bu ormanları?
Söyle, hiç mi vicdanın sızlamaz?
Bilmez misin para denilen emtia ormanın yerini tutmaz!
Son pişmanlık hiçbir kesimin yerini almaz.
Bunca yaptığın bilim, bir film olmuş film!
Zaman geçtikten sonra seyretmek olmaz ilim!
Sen de inanmıyorsun yaptığın kesime!
Kafanda oluşmuş bir sürü film!
Söyle, ormanı biz senden nasıl koruyacağız?
Hayat tersine dönmüş, korumak bizlere düşmüş!
Ormanı korumakla görevli kuruluş yolunu seçmiş,
Maçka’da orman kalmayana kadar ormanları kesecekmiş.
Bağır bağıra bildiğin kadar orman, Maçkalı seni duymayacakmış.
Uydurma bir proje ile orman yeniden dirilecekmiş.
Göle maya çaldık, tutarsa modeli konuşmalar, iknalar...
Maçkalı uykuda, bol bol ninni dinleyerek ormanlar kesilecekmiş.
Söyle Maçka uyanmayacak mısın? Sessiz çığlığı duymayacak mısın?
Ormansız kalıyorsun! Acısını hissettiğinde kendinden utanmayacak mısın?
Roman yazarken şimdi günlük sorunlar için yazmaya başladım. Sorunu çözmek için şiir bile yazdım; ama nafile! İşin şakası bir yana da ağacı biliyorum, ormanı biliyorum, ormanın zenginliğini biliyorum, ormansız olmanın ne olduğunu biliyorum; ama bizi ormansız bırakmak için olağanüstü çaba sarfeden ormanı korumakla olan kuruluşun bu hırsını bir türlü anlamıyorum!
Kulin Dağının ormanları seslenir diğer ormanlara: "Güneş doğdu, denizden rüzgar geldi, tedbirinizi alın!" diye. Ormanlara bilgi vermesin diye bir insanı katleder gibi kestiler Kulin Dağının ormanlarının sesini! Bağırmasınlar, acının sesi duyulmasın diye bez bağladılar çam ağaçlarının ağızlarına! Halbuki acının sesini duyacak kimse yoktu ormanların yanında! Kulin Dağında yaşayanlar derin bir uykuya dalmış gibi veya ilaç almış gibi bakıyorlar kesilmiş, yere düşmüş gencecik çam ağaçlarına!
Güneşin, ormanların içine girme çabasını seyrediyorum; ancak ne kadar mücadele etse de ışığını sokamıyor ormanın içine! Birinci sıra olmasa ikinci sıra... O da olmasa üçüncü sıra engelliyor güneşin ışığını zarar verecek diye dallarına! Ama ormanı korumakla olan kuruluş sokuyor baltayı ormanın kalbinin içine! Ne yaparsam yapayım ne Maçka’yı uyandırabiliyorum ne de ormanın katliamını engelleyebiliyorum. Olmayınca olmuyor. Her seferinde amasız, tek başıma kalakalıyorum yazdığım orman yazısıyla.
Mulaga ormanlarının içine ateş düştü; yanıyor alevsiz bir şekilde. Yaşlısı, genci, fidanı, katliamdan kurtulamıyor! Kaçanı vadide, koşanı ırmakta, yaralıyı ise yerde katlediyorlar. Baltalar bilenmiş, motorlar tam hız önüne gelen her ağacı kesiyor planlı plansız!
Kusera ormanlarına girdiler! Paparza ormanlarını planladılar! Bağırıyor ormanlar "Biz hep sizin yanınızda olduk! Siz ne zaman bizim yanımızda olacaksınız?" diye. Maçka’da uyanan yok, duyan yok, gören yok! Yok oluyor Maçka’nın ormanları, yok!
Utanan yok, sıkılan yok, kafasına takan yok! Bundan sonra o orman alanlarına ot dikersiniz,ot!