KTÜ Mimarlık Fakültesinden Yrd. Doç. Hamiyet Özen; M. Reşat Sümerkan ve rahmetli İbrahim Okman ile Giresun/ Zeytinlik Mahallesinde (2000-2001'de) neredeyse gönüllü olarak yürüttükleri "kentsel sit alanının kültürel miras değerinin ortaya çıkarmak için yapılan tespit çalışmalarının" hikayesini DOĞA TARİH’de paylaştı. Şahsen şehircilik konusunda çokça yazan çizen biri olarak gözlerim buğulu dinledim sunumu. Bu yazı da biraz duygusallık, biraz isyan yazısı oldu.
Kültür aktarılır
Hamiyet Hoca, mimarların elinin değmediği iki katlı, bahçeleri olan yapılar arasında, sokaklarda tarihsel bir yolculuk yaptırdı bizlere.
Kendi adıma gördüklerimiz, çocuk cıvıltılarının doldurduğu sokakları özlemle anımsattı.
İki katlı evlerin her biri, yaptıranın beğenisini yansıtıyor. İçimizi ısıtan evler ve sokakları özlemişiz. Soğuk(!) imar yasa ve yönetmeliklerinin şekillendirmediği bir dönemde yolculuk etmek, kendi anılarımızın da canlanmasına yol açtı.
Komşulukların tadını da anımsatan bir yolculuk oldu sunum.
Yaşam alanı olan evlerimiz aynı zamanda kültürümüzün de göstergesidir ve kültür aktarılan bir gerçekliktir. Tek tek evleri ve sokakları görseller eşliğinde gezerken, Doğa Tarih'in üye ve dostları için oluşturmaya çalıştığı “varlıklarımıza” (zenginlik kaynaklarımıza) bakış & farkındalığımızın da gelişmesine önemli bir katkı yaptı.
Şehirlerde kan bağı olmayan “hemşehriler”, yaşanılan yere sahip çıkmak ve yaşam kalitesini geliştirmek için " sivil toplum" kuruluşlarında bir araya gelirler. Kültürüm aktarılsın diye onlarca dernek, kimi zaman rant sevdalılarıyla, kimi zaman da siyaset ve bürokrasiyle “savunuculuk” yapar.
Kavga etme pahasına uğraşır durur. Ağaçbaşı turba bataklığının korunması için girişilen çabalar kadar, Köprübaşı'nın Karacakaya mahallesinin "Kırsal sit alanı ilan edilmesi" sürecindeki çabalar da bu nedenledir. Mücadele etmek güzeldir de , toplum tarafından anlaşılamamak, destek görmemek en kötüsü.
Sorun şimdi kendinize lütfen. Yeşil içinde yaşam alanlarından, denizin kıyıcığından, temiz havamızdan ne zaman ve ne uğruna vazgeçtik?
Çok katlı beton yapılar ile herşeyi baskılamaya ne zaman karar verdik? Bu kadar vicdansızlığı ne ara yaptık veya yapanlara göz yumduk?