Anahtar Deliği 17.03.2017
Anahtar Deliğinden bakmaya devam edeceğiz...
Yayınlanma:
TRABZON SİVİL KANAAT PLATFORMU’NDA KİMLER VAR?
Trabzon’dan 50’den fazla isim bir bildiriye imza attılar. O bildiriyide medyada ilanla yayınlayacaklar. Bildiriyi okudum. ‘Evet’ hiç demeden ‘evet’ diyorlar. Evet yanlış duymadınız. Türkiye’de yaşanan istikrarsızlıklardan tutun da geçmişte yapılan istikrarsız koalisyon dönemlerine falan.. Herşey var. 7 Haziran’da kurulamayan kriz yaşanan o döneme de atıfta bulunulmuş. “Siyaset yapmıyoruz biz ama bu şart” diyorlar kısaca..
O bildiride Trabzonspor Başkanınından tutunda bir çok tanınmış isim var.
İşte o isimler;
Sait ACAR Sayım ADANUR Bekir AKTÜRK Volkan ALBAYRAK Turan ALTUNTAŞ Aşkın ASAN Mehmet ATMACA Ergin AYDIN Nuri AYDIN Tufan AYDOĞAN Hüseyin BALABAN Ali Haydar BAŞ Süleyman BAYKAL Adnan BAYRAM İmdat BAYRAM Cemal BİNLER Erol BİRSEN Köksal BOZ Figar BOZKURT Şaban BÜLBÜL İhsan BÜLBÜL Yılmaz BÜYÜKAYDIN Mehmet CİRAV Kaya ÇAKIR Mihmail ÇAKMAK Cemil ÇARKACI Ragıp ÇİLENK Ali ÇOLAK Eyüp ÇUVALCI Nihat DEMİR Tayar DEMİR Ertuğrul DOĞAN Abdulkadir DURSUN M.Şadan EREN Muzaffer ERMİŞ Hamza ERTUNGA Oktay GÜL Metin GÜNEŞ M.Suat HACISALİHOĞLU Davut İLİK Murat İSKENDER Ali KAAN Zeyyat KAFKAS Fatih KALKIŞIM Metin KARA Mehmet KARA Hacı KAYA İrfan KELEŞ Şükrü Güngör KÖLEOĞLU Yılmaz Bahattin KUZUR Mustafa MANGAN Necmi MAZLUM Osman MEMİŞ İsmail MERCAN Mehmet SAĞIR Ahmet SARI Emirhan SEÇKİN İlyas Edip SEVİNÇ Ahmet SİVRİKAYA Muhammet SİYAH Mehmet ŞENTÜRK Tuna TAŞKIN Fatih TEKKE Ömer TOPALOĞLU Muharrem USTA Gürol USTAÖMEROĞLU Adem YARDIM Mustafa YAYLALI Taner YAZICI Hikmet YILMAZ Nusret YILMAZ
SÜLEYMAN SOYLU ‘BEN ORAYA GİDİCEM’ DEDİ ONLAR KARŞI ÇIKTI
Kubilay Gülbek, “İçişleri Bakanı ve Lice'de yaşanan o gece” başlıklı yazısında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun terörle mücadele edilen bölgeye girmeye çalışmasını anlatırken Bakan Soylu’nun nasıl kararlı duruş sergilediğini, canı pahasına neleri göze aldığını gösteriyor.
İşte yazıda ki o kısım;
…. Burada son 20 yıldır görev yapan polis, jandarma ve istihbaratçılara baktığımızda maalesef acı gerçekle karşı karşıya geliyoruz... Bir çoğu FETÖ terör örgütüyle bağlantılı ve ByLock kullanıcısı.. 15 Temmuz'un ardından Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven'in de aralarında bulunduğu bir çok yetkili isim tutuklanarak cezaevine konmuş durumda... Asıl sorun da burada.. Kritik görevlerde bulunan insanların organize bir şekilde kurulmuş terör örgütünün üyesi olması birçok ihaneti de beraberinde getiriyor.. Sahte istihbarat raporları, "operasyon yapılırsa çok zayiat veririz" gibi yalanlar, Ankara ve İstanbul'da bombaların patlamasına neredeyse çanak tutmuş durumda.. Kim ne derse desin Güneydoğu'da yaşanan gerçekler bunlar..
Şimdi gelelim konumuza..Kısa süren Diyarbakır turu sırasında bölgedeki bir çok önemli isimle konuşma fırsatı buldum.. Terörle mücadele konusunda hepsinin ortak bir kanısı var.. "Terörle mücadele de önemli olan istikrar, kararlılık ve siyasi destek". İşte terör örgütü de bundan korktuğu için "EVET"i "HAYIR"a çevirmek için mücadele ediyor.. Ama o gece yaşanan bir olayı size anlatmak istiyorum, böylelikle 20 yıl boyunca girilemeyen Lice üçgenine neden ve nasıl girildiğini çok iyi anlama fırsatı bulacaksınız... Yanılmıyorsam operasyonun beşinci veya altıncı gecesiydi.. Diyarbakır havalimanına özel bir uçak indi.. Diyarbakır emniyeti alarma geçmiş, korumalar tüm havalimanının çevresini sarmışlardı.. Ünlü ciğercide masalar ayırtılmış komutanlar ve istihbaratçılar operasyonun detaylarını anlatmak üzere uçağın merdivenlerinde bekliyordu.. Plana göre önce Diyarbakır valiliğine geçilecek ardından Diyarbakır'ın ünlü ciğercisinde ziyafet çekilecekti.. Sizin de anladığınız gibi gelen misafir, siyasi kimliği bulunan bir bakandı... Tüm bu hazırlıklar İçişleri Bakanı Süleyman Soylu için yapılmıştı.. Bakan bey Diyarbakır'a gelerek operasyonun detayları ile ilgili bilgi almak istemişti... Önce uçağın ışıkları gözüktü merdivenlerden alelacele inen Süleyman Soylu'nun ilk sorduğu soru "Helikopterler nerede" oldu...
Anlaşılan bakan bey valiliğe gidip bilgi almaktan ziyade operasyon bölgesine geçmek istiyordu.. Önce bir soluklanın, yemek yiyelim acı bir kahvemizi için sözcüklerini havada bırakan Soylu, aprona çekilen 3 helikopter ile birlikte Lice'ye doğru yola çıktı... Helikopterler jandarma taburuna iniş yaptığı sırada saatler gece yarısını gösteriyordu.. Bilgisayarların başına geçti ve havadan gelen görüntüleri izlemeye başladı.. Tam o sırada ağzından dökülen sözcükler odada buz gibi bir havanın esmesine neden oldu.. Evet yanlış duymadınız bakan bey gecenin o saatinde kahraman Mehmetçiğin operasyon yaptığı sert araziye gitmek istiyor, onlarla birlikte karavana yiyerek varsa dertlerini dinlemek istiyordu.. Önce Vali devreye girdi, ardından Jandarma komutanı ve Emniyet müdürü sözü alarak bölgenin buna elverişli olmadığını saldırı riskinin bulunduğunu söyledi.. Ama bakan bey gitmekte ısrarlıydı.. Zor ikna edildi diyebilirim.. Aslında onlar hayatlarını hiçe sayarak gece gündüz demeden terör örgütleriyle mücadele ediyorlardı.. Sandalyenin üzerinde uyudukları 3 saat uyku bile onlara vız geliyordu ama gecenin o saatinde helikopterle o bölgeye gitmek Bakan'ın güvenliği açısından risk taşıyordu… İşte yazının başında söylediğim siyasi destek ve istikrar tam da bu.. Düşünün dağda canını hiçe sayarak terör örgütüyle savaşan Mehmetçik bir anda televizyonlarda izlemeye alıştığı Bakan beyi yanı başında görecekti.... Bu işlere hiç alışık olmayan Diyarbakır erkanı ise bakanı ciğercide ağırlamayı bırakın, bölgeye gitmesini engellemek için Lice jandarma taburunda dil döküyordu...
Bakan Bey'i tanımam ama bu olayı duyunca helal olsun dedim... İşte terörün ve teröristin tek korktuğu olay da bu... Siyasi istikrar ve destek...
İzlenimlerim bununla da sınırlı kalmadı.. Lice, Fis ovasına açılan bir kapı, uçsuz bucaksız tarlalar ve toprağı ile çok bereketli.. Ne ekersen iki katını veriyor... Ama bazı kötü niyetli kişiler köylüyü kandırmış, bu eşsiz topraklara uyuşturucu ekimi yaparak hem örgüte gelir temin ediyor hem de FETÖ'nün ekmeğine yağ sürüyor.. Nasıl mı? ..
Örgüt, Avrupa bağlantılı uyuşturucu kaçakçılığından büyük gelir temin ediyor.. Bu kaynak, yurt içi ve yurtdışın da örgütün gelişmesini ve silah için gerekli parayı karşılıyor... Bölgede örgütün aldığı haraçlar ise bunun cabası.. HDP'li belediyelerin kayyuma geçmesi ile birlikte bölücü örgütün geliri bir miktar engellenmiş.. Yani belediyelerden artık örgüte para akmıyor. İddiaya göre geçmişteki FETÖ'cü komutanlar bölgedeki uyuşturucudan pay almış.. Bu payın bir kısmı himmet adı altında FETÖ'ye giderken bir kısmı ise cebe inmiş... Bununla da yetinmeyen örgüt kurduğu sözde mahkemeler ile halkı yargılamaya ,Türk adaletini bir kenara iterek sözde kendi adaletini dağıtmaya başlamış.. Bunun karşılığında para almış.. Ama bölgede FETÖ'ye yönelik yapılan operasyonlar sonuç vermiş, örgüt neredeyse köşeye sıkışmış.. Öyle ki operasyonları durdurmak için Kandil'in dağa çıkın çağrısı bile etki yaratmamış.. Canlı kalkan olmak için dağa çıkmaya karar veren 16 kişi jandarmanın uyarısı sonucu dağılıp gitmiş... Lice Kaymakamlığının önünde yaklaşık 3 saat bekledim, sokakların vidanjörlerle yıkandığına şahit oldum.. Halk buna alışık değil, kahvelerde oturan insanlar kayyum atanan Lice belediyesinin çalışmalarını hayranlıkla izliyor.. Ha bir de unutmadan Lice dünyaca ünlü kırmızı mermerin anavatanı ama maalesef örgütün baskısı sonucu bu değerli maden işletilmiyor.. Köylü bu gelirden mahzun bırakılıyor.. Halis Toprak'ın açtığı fabrika işletilemez halde, kapısına kilit vurulmuş.. Önce terörün üstesinden gelecek olan siyasi irade ve istikrarın bunlara da çözüm bulacağı inancıyla.. Hoşçakalın…”
TRABZONLU O YAZAR ‘HAYIR’ DEDİ
Cumhuriyet yazarı Trabzonlu Nuray Mert, 18 yaşında seçilme hakkını öngören anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak "Eğer konu cidden ve samimiyetle gençliğin siyasete katılımı olsaydı da, 18 yaşın erken olduğunu düşünenlerden olacaktım" dedi. Mert, "‘Neden gençlere güvenmiyorsunuz’ sorusu popülist demagojiden başka bir şey değil, mesele güven değil, zira ona bakarsanız sizin zihniyetinizdeki yaşlılarınıza da güvenmiyoruz, mevzu o değil" diye yazdı.
Nuray Mert'in "18 yaşında seçilme hakkı" başlığıyla yayımlanan (17 Mart 2017) yazısı şöyle:
Referandum ile getirilmeye çalışılan sistem neresinden tutsanız elinizde kaldığı için, ‘evet’ kampanyası, kâh geçmiş mağduriyetleri canlı bir öfkeye dönüştürmeye çalışılıyor, kâh karşı çıkanı ‘terörist’ ilan ediyor, kâh yirmi, yirmi beş yaşındaki genç neslin hayatında hiç tanık olmadığı koalisyon krizlerinden dem vuruyor, kâh popülizmin her türüne müracaat ediyor. Popülizm konularından biri de, seçilme yaşının 18’e indirilmesi. İşin içinde sanki ‘gençlere değer vermek’ varmış gibi durduğu için, en az kurcalanan konulardan biri de bu. Diğer taraftan, öngörülen sistem değişikliğinin onca vahim sonucu arasında, bir iki gence göstermelik seçilme şansı verilmekten başka bir değişikliğe sebep olmayacak bir konu olduğu için de fazla tartışma konusu olmuyor. Oysa, ‘gençlere değer verme’ konusu açılmışken, hiç olmazsa bir iki hatırlatma yapmadan geçmemek lazım. Gençlere değer veren bir siyaset anlayışın göstergesi, bir iki tanesine rütbe vermekten ziyade, bu ülkenin tüm gençlerine, hem ekonomik, hem siyasal manada daha iyi bir gelecek vaadi olabilir. Milyonlarcasının kötü bir eğitime, daha sonra işsizliğe mahkûm edildiği bir düzen, yaşı gittikçe küçülen gençlerden bazısına seçilme şansı verse ne olur, vermese ne olur? Dahası, demokrasi, yani hak ve özgürlüklerin giderek daha fazla kısıtlanmasını öngören bir düzen gençlere nasıl bir gelecek vaat ediyor olabilir? Gençlerin siyaset alanında söz sahibi olması, sadece seçilme imkânından mı ibarettir? Üç genç bir araya gelip, bir konuda görüş beyan etse, okuldan atılan hocalarına destek için bile protesto gösterisi yapsa polis gazı yediği, biraz direnirse gözaltına alındığı bir ülkede, seçilme yaşının inip çıkmasının hiçbir anlamı olmadığını bilmiyor muyuz? Gençlerine, yaşamdan ziyade, ‘şehit’ olarak yüceltilme adına ölmenin vaat edildiği bir ülkede yaşıyoruz, daha ne söyleyeyim?
Genç veya yaşlı ne fark eder, kimsenin seçmen olarak bile özgür olmadığı, seçimini yapmak konusunda ufkunun kısıtlandığı, siyasal tercihin olmazsa olmaz koşulu olan, haber alma, tartışma, kendini ifade özgürlüğünün alabildiğine baskılandığı bir ülkede, seçilme yaşı düşse ne olur, çıksa ne olur? Bu konunun demokrasi ile alakası olmadığı, birkaç gence seçilme hevesi dışında bir şey vaat etmediği ortada. Zaten öyle bir sistem öneriliyor ki, seçilenler çoğunluk oyunu alan partiden değilse zaten, beş yıl susup oturmak dışında bir hareket alanları olmayacak. Yok, çoğunluğun oyunu alan partiden seçiliyorlarsa da, zaten ister 18, ister 68 yaşında olsunlar, partilerinin cumhurbaşkanı olacak liderinin sözünden çıkma şansları yok. Öyle olacağı için, hangi yaş seçilme sorumluluğu için uygundur tartışmasının da aslında bir anlamı yok. Amcaları, hatta dedeleri yaşındaki adamların nasıl gık diyemediğini biliyor, görüyoruz; gençleri bekleyen de aynı şey olacak. Tabii ki siyasette esas, genç veya yaşlı, kimin hangi fikir dünyasına, hangi gelecek hayaline sahip olduğu. Bu manada, kadın veya erkek olmanın esas alınmasına, bir aldatmaca, göz boyamaca olarak karşı olduğumu kadın kotası tartışması dolayısı ile ifade ettim, kadın düşmanı ilan edildim. Yine de aynı şeyi rahatlıkla gençler için de söyleyebilirim, mesele yaş değil, yani gençlerin daha küçük yaşta Meclis’e girme şansı kazanması, gençlik adına da demokrasi adına da genellenebilir bir kazanım değil, tamamıyla popülist kaygılar ile ortaya atılmış bir mevzu.
Son olarak, bence seçilme sorumluğu ile yaş arasında bir ilişki olması gerekip gerekmediği de tartışılmaya değer bir konu. Aman gençler çok kızar diye bu konudan uzak durmak cesaretsizlikten başka bir şey değil. Seçme ve seçilme tabii ki birbirinden farklı konular, değil diyorsanız, o halde talip olunan makam ne fark eder, 18 yaşından itibaren cumhurbaşkanı adayı da olsunlar. Doğrusu ben, eğer konu cidden ve samimiyetle gençliğin siyasete katılımı olsaydı da, 18 yaşın erken olduğunu düşünenlerden olacaktım. ‘Neden gençlere güvenmiyorsunuz’ sorusu popülist demagojiden başka bir şey değil, mesele güven değil, zira ona bakarsanız sizin zihniyetinizdeki yaşlılarınıza da güvenmiyoruz, mevzu o değil. Ayrıca asıl gençleri hafife alan, onları bir ‘elmaşekeri’ olarak tasarladıkları 18 yaşta seçilme vaadi ile geleceklerini karartacak bir sisteme ikna edeceğini sananlar.
EVET DEMEYECEK Mİ O VEKİLLER!
Referandum yaklaşıyor. Ak Parti’de kulisler referandum yaklaştıkça değişik tatışmalar yaşıyorlar. ‘Ak Parti il yönetiminde FETÖ’ya yakın isimler var, hatta iddianamede adı geçen isimler, bunlar tasfiye edilecek’, ‘Referandumda evet çıkarsa bazı vekiller istifa edecek’ gibi.. Bu tartışmaları Eski Bakan Koray Aydın da, “Ak Parti’de 100 vekil hayır diyecek” diyerek alevlendirdi. Neden acaba? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlık sürecini İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile mi yürütecek.. Bakın bunu da biz ekleyelim tartışmalara cuk otursun bari.. Evet böyle şeyler konuşuluyor. Evet çıkma olasılığının daha fazla olduğundan bahsediyorlar. Ama rakamlarda anlaşamıyorlar. Yüzde 60’dan fazla çıkması gerekir diyorlar. Aşağısı kurtarmaz.. Öte yandan Trabzon’da Bakan Soylu’nun beklediği rakam yüzde 80.. Kamu oyu araştırmalarında yüzde 70 çıkıyor diyen de var. Yüzde 45 diyen de… Bakalım ne olacak.. Köşe bucak konuşulanları aktarmaya çalışıyoruz.
Trabzon’dan 50’den fazla isim bir bildiriye imza attılar. O bildiriyide medyada ilanla yayınlayacaklar. Bildiriyi okudum. ‘Evet’ hiç demeden ‘evet’ diyorlar. Evet yanlış duymadınız. Türkiye’de yaşanan istikrarsızlıklardan tutun da geçmişte yapılan istikrarsız koalisyon dönemlerine falan.. Herşey var. 7 Haziran’da kurulamayan kriz yaşanan o döneme de atıfta bulunulmuş. “Siyaset yapmıyoruz biz ama bu şart” diyorlar kısaca..
O bildiride Trabzonspor Başkanınından tutunda bir çok tanınmış isim var.
İşte o isimler;
Sait ACAR Sayım ADANUR Bekir AKTÜRK Volkan ALBAYRAK Turan ALTUNTAŞ Aşkın ASAN Mehmet ATMACA Ergin AYDIN Nuri AYDIN Tufan AYDOĞAN Hüseyin BALABAN Ali Haydar BAŞ Süleyman BAYKAL Adnan BAYRAM İmdat BAYRAM Cemal BİNLER Erol BİRSEN Köksal BOZ Figar BOZKURT Şaban BÜLBÜL İhsan BÜLBÜL Yılmaz BÜYÜKAYDIN Mehmet CİRAV Kaya ÇAKIR Mihmail ÇAKMAK Cemil ÇARKACI Ragıp ÇİLENK Ali ÇOLAK Eyüp ÇUVALCI Nihat DEMİR Tayar DEMİR Ertuğrul DOĞAN Abdulkadir DURSUN M.Şadan EREN Muzaffer ERMİŞ Hamza ERTUNGA Oktay GÜL Metin GÜNEŞ M.Suat HACISALİHOĞLU Davut İLİK Murat İSKENDER Ali KAAN Zeyyat KAFKAS Fatih KALKIŞIM Metin KARA Mehmet KARA Hacı KAYA İrfan KELEŞ Şükrü Güngör KÖLEOĞLU Yılmaz Bahattin KUZUR Mustafa MANGAN Necmi MAZLUM Osman MEMİŞ İsmail MERCAN Mehmet SAĞIR Ahmet SARI Emirhan SEÇKİN İlyas Edip SEVİNÇ Ahmet SİVRİKAYA Muhammet SİYAH Mehmet ŞENTÜRK Tuna TAŞKIN Fatih TEKKE Ömer TOPALOĞLU Muharrem USTA Gürol USTAÖMEROĞLU Adem YARDIM Mustafa YAYLALI Taner YAZICI Hikmet YILMAZ Nusret YILMAZ
SÜLEYMAN SOYLU ‘BEN ORAYA GİDİCEM’ DEDİ ONLAR KARŞI ÇIKTI
Kubilay Gülbek, “İçişleri Bakanı ve Lice'de yaşanan o gece” başlıklı yazısında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun terörle mücadele edilen bölgeye girmeye çalışmasını anlatırken Bakan Soylu’nun nasıl kararlı duruş sergilediğini, canı pahasına neleri göze aldığını gösteriyor.
İşte yazıda ki o kısım;
…. Burada son 20 yıldır görev yapan polis, jandarma ve istihbaratçılara baktığımızda maalesef acı gerçekle karşı karşıya geliyoruz... Bir çoğu FETÖ terör örgütüyle bağlantılı ve ByLock kullanıcısı.. 15 Temmuz'un ardından Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven'in de aralarında bulunduğu bir çok yetkili isim tutuklanarak cezaevine konmuş durumda... Asıl sorun da burada.. Kritik görevlerde bulunan insanların organize bir şekilde kurulmuş terör örgütünün üyesi olması birçok ihaneti de beraberinde getiriyor.. Sahte istihbarat raporları, "operasyon yapılırsa çok zayiat veririz" gibi yalanlar, Ankara ve İstanbul'da bombaların patlamasına neredeyse çanak tutmuş durumda.. Kim ne derse desin Güneydoğu'da yaşanan gerçekler bunlar..
Şimdi gelelim konumuza..Kısa süren Diyarbakır turu sırasında bölgedeki bir çok önemli isimle konuşma fırsatı buldum.. Terörle mücadele konusunda hepsinin ortak bir kanısı var.. "Terörle mücadele de önemli olan istikrar, kararlılık ve siyasi destek". İşte terör örgütü de bundan korktuğu için "EVET"i "HAYIR"a çevirmek için mücadele ediyor.. Ama o gece yaşanan bir olayı size anlatmak istiyorum, böylelikle 20 yıl boyunca girilemeyen Lice üçgenine neden ve nasıl girildiğini çok iyi anlama fırsatı bulacaksınız... Yanılmıyorsam operasyonun beşinci veya altıncı gecesiydi.. Diyarbakır havalimanına özel bir uçak indi.. Diyarbakır emniyeti alarma geçmiş, korumalar tüm havalimanının çevresini sarmışlardı.. Ünlü ciğercide masalar ayırtılmış komutanlar ve istihbaratçılar operasyonun detaylarını anlatmak üzere uçağın merdivenlerinde bekliyordu.. Plana göre önce Diyarbakır valiliğine geçilecek ardından Diyarbakır'ın ünlü ciğercisinde ziyafet çekilecekti.. Sizin de anladığınız gibi gelen misafir, siyasi kimliği bulunan bir bakandı... Tüm bu hazırlıklar İçişleri Bakanı Süleyman Soylu için yapılmıştı.. Bakan bey Diyarbakır'a gelerek operasyonun detayları ile ilgili bilgi almak istemişti... Önce uçağın ışıkları gözüktü merdivenlerden alelacele inen Süleyman Soylu'nun ilk sorduğu soru "Helikopterler nerede" oldu...
Anlaşılan bakan bey valiliğe gidip bilgi almaktan ziyade operasyon bölgesine geçmek istiyordu.. Önce bir soluklanın, yemek yiyelim acı bir kahvemizi için sözcüklerini havada bırakan Soylu, aprona çekilen 3 helikopter ile birlikte Lice'ye doğru yola çıktı... Helikopterler jandarma taburuna iniş yaptığı sırada saatler gece yarısını gösteriyordu.. Bilgisayarların başına geçti ve havadan gelen görüntüleri izlemeye başladı.. Tam o sırada ağzından dökülen sözcükler odada buz gibi bir havanın esmesine neden oldu.. Evet yanlış duymadınız bakan bey gecenin o saatinde kahraman Mehmetçiğin operasyon yaptığı sert araziye gitmek istiyor, onlarla birlikte karavana yiyerek varsa dertlerini dinlemek istiyordu.. Önce Vali devreye girdi, ardından Jandarma komutanı ve Emniyet müdürü sözü alarak bölgenin buna elverişli olmadığını saldırı riskinin bulunduğunu söyledi.. Ama bakan bey gitmekte ısrarlıydı.. Zor ikna edildi diyebilirim.. Aslında onlar hayatlarını hiçe sayarak gece gündüz demeden terör örgütleriyle mücadele ediyorlardı.. Sandalyenin üzerinde uyudukları 3 saat uyku bile onlara vız geliyordu ama gecenin o saatinde helikopterle o bölgeye gitmek Bakan'ın güvenliği açısından risk taşıyordu… İşte yazının başında söylediğim siyasi destek ve istikrar tam da bu.. Düşünün dağda canını hiçe sayarak terör örgütüyle savaşan Mehmetçik bir anda televizyonlarda izlemeye alıştığı Bakan beyi yanı başında görecekti.... Bu işlere hiç alışık olmayan Diyarbakır erkanı ise bakanı ciğercide ağırlamayı bırakın, bölgeye gitmesini engellemek için Lice jandarma taburunda dil döküyordu...
Bakan Bey'i tanımam ama bu olayı duyunca helal olsun dedim... İşte terörün ve teröristin tek korktuğu olay da bu... Siyasi istikrar ve destek...
İzlenimlerim bununla da sınırlı kalmadı.. Lice, Fis ovasına açılan bir kapı, uçsuz bucaksız tarlalar ve toprağı ile çok bereketli.. Ne ekersen iki katını veriyor... Ama bazı kötü niyetli kişiler köylüyü kandırmış, bu eşsiz topraklara uyuşturucu ekimi yaparak hem örgüte gelir temin ediyor hem de FETÖ'nün ekmeğine yağ sürüyor.. Nasıl mı? ..
Örgüt, Avrupa bağlantılı uyuşturucu kaçakçılığından büyük gelir temin ediyor.. Bu kaynak, yurt içi ve yurtdışın da örgütün gelişmesini ve silah için gerekli parayı karşılıyor... Bölgede örgütün aldığı haraçlar ise bunun cabası.. HDP'li belediyelerin kayyuma geçmesi ile birlikte bölücü örgütün geliri bir miktar engellenmiş.. Yani belediyelerden artık örgüte para akmıyor. İddiaya göre geçmişteki FETÖ'cü komutanlar bölgedeki uyuşturucudan pay almış.. Bu payın bir kısmı himmet adı altında FETÖ'ye giderken bir kısmı ise cebe inmiş... Bununla da yetinmeyen örgüt kurduğu sözde mahkemeler ile halkı yargılamaya ,Türk adaletini bir kenara iterek sözde kendi adaletini dağıtmaya başlamış.. Bunun karşılığında para almış.. Ama bölgede FETÖ'ye yönelik yapılan operasyonlar sonuç vermiş, örgüt neredeyse köşeye sıkışmış.. Öyle ki operasyonları durdurmak için Kandil'in dağa çıkın çağrısı bile etki yaratmamış.. Canlı kalkan olmak için dağa çıkmaya karar veren 16 kişi jandarmanın uyarısı sonucu dağılıp gitmiş... Lice Kaymakamlığının önünde yaklaşık 3 saat bekledim, sokakların vidanjörlerle yıkandığına şahit oldum.. Halk buna alışık değil, kahvelerde oturan insanlar kayyum atanan Lice belediyesinin çalışmalarını hayranlıkla izliyor.. Ha bir de unutmadan Lice dünyaca ünlü kırmızı mermerin anavatanı ama maalesef örgütün baskısı sonucu bu değerli maden işletilmiyor.. Köylü bu gelirden mahzun bırakılıyor.. Halis Toprak'ın açtığı fabrika işletilemez halde, kapısına kilit vurulmuş.. Önce terörün üstesinden gelecek olan siyasi irade ve istikrarın bunlara da çözüm bulacağı inancıyla.. Hoşçakalın…”
TRABZONLU O YAZAR ‘HAYIR’ DEDİ
Cumhuriyet yazarı Trabzonlu Nuray Mert, 18 yaşında seçilme hakkını öngören anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak "Eğer konu cidden ve samimiyetle gençliğin siyasete katılımı olsaydı da, 18 yaşın erken olduğunu düşünenlerden olacaktım" dedi. Mert, "‘Neden gençlere güvenmiyorsunuz’ sorusu popülist demagojiden başka bir şey değil, mesele güven değil, zira ona bakarsanız sizin zihniyetinizdeki yaşlılarınıza da güvenmiyoruz, mevzu o değil" diye yazdı.
Nuray Mert'in "18 yaşında seçilme hakkı" başlığıyla yayımlanan (17 Mart 2017) yazısı şöyle:
Referandum ile getirilmeye çalışılan sistem neresinden tutsanız elinizde kaldığı için, ‘evet’ kampanyası, kâh geçmiş mağduriyetleri canlı bir öfkeye dönüştürmeye çalışılıyor, kâh karşı çıkanı ‘terörist’ ilan ediyor, kâh yirmi, yirmi beş yaşındaki genç neslin hayatında hiç tanık olmadığı koalisyon krizlerinden dem vuruyor, kâh popülizmin her türüne müracaat ediyor. Popülizm konularından biri de, seçilme yaşının 18’e indirilmesi. İşin içinde sanki ‘gençlere değer vermek’ varmış gibi durduğu için, en az kurcalanan konulardan biri de bu. Diğer taraftan, öngörülen sistem değişikliğinin onca vahim sonucu arasında, bir iki gence göstermelik seçilme şansı verilmekten başka bir değişikliğe sebep olmayacak bir konu olduğu için de fazla tartışma konusu olmuyor. Oysa, ‘gençlere değer verme’ konusu açılmışken, hiç olmazsa bir iki hatırlatma yapmadan geçmemek lazım. Gençlere değer veren bir siyaset anlayışın göstergesi, bir iki tanesine rütbe vermekten ziyade, bu ülkenin tüm gençlerine, hem ekonomik, hem siyasal manada daha iyi bir gelecek vaadi olabilir. Milyonlarcasının kötü bir eğitime, daha sonra işsizliğe mahkûm edildiği bir düzen, yaşı gittikçe küçülen gençlerden bazısına seçilme şansı verse ne olur, vermese ne olur? Dahası, demokrasi, yani hak ve özgürlüklerin giderek daha fazla kısıtlanmasını öngören bir düzen gençlere nasıl bir gelecek vaat ediyor olabilir? Gençlerin siyaset alanında söz sahibi olması, sadece seçilme imkânından mı ibarettir? Üç genç bir araya gelip, bir konuda görüş beyan etse, okuldan atılan hocalarına destek için bile protesto gösterisi yapsa polis gazı yediği, biraz direnirse gözaltına alındığı bir ülkede, seçilme yaşının inip çıkmasının hiçbir anlamı olmadığını bilmiyor muyuz? Gençlerine, yaşamdan ziyade, ‘şehit’ olarak yüceltilme adına ölmenin vaat edildiği bir ülkede yaşıyoruz, daha ne söyleyeyim?
Genç veya yaşlı ne fark eder, kimsenin seçmen olarak bile özgür olmadığı, seçimini yapmak konusunda ufkunun kısıtlandığı, siyasal tercihin olmazsa olmaz koşulu olan, haber alma, tartışma, kendini ifade özgürlüğünün alabildiğine baskılandığı bir ülkede, seçilme yaşı düşse ne olur, çıksa ne olur? Bu konunun demokrasi ile alakası olmadığı, birkaç gence seçilme hevesi dışında bir şey vaat etmediği ortada. Zaten öyle bir sistem öneriliyor ki, seçilenler çoğunluk oyunu alan partiden değilse zaten, beş yıl susup oturmak dışında bir hareket alanları olmayacak. Yok, çoğunluğun oyunu alan partiden seçiliyorlarsa da, zaten ister 18, ister 68 yaşında olsunlar, partilerinin cumhurbaşkanı olacak liderinin sözünden çıkma şansları yok. Öyle olacağı için, hangi yaş seçilme sorumluluğu için uygundur tartışmasının da aslında bir anlamı yok. Amcaları, hatta dedeleri yaşındaki adamların nasıl gık diyemediğini biliyor, görüyoruz; gençleri bekleyen de aynı şey olacak. Tabii ki siyasette esas, genç veya yaşlı, kimin hangi fikir dünyasına, hangi gelecek hayaline sahip olduğu. Bu manada, kadın veya erkek olmanın esas alınmasına, bir aldatmaca, göz boyamaca olarak karşı olduğumu kadın kotası tartışması dolayısı ile ifade ettim, kadın düşmanı ilan edildim. Yine de aynı şeyi rahatlıkla gençler için de söyleyebilirim, mesele yaş değil, yani gençlerin daha küçük yaşta Meclis’e girme şansı kazanması, gençlik adına da demokrasi adına da genellenebilir bir kazanım değil, tamamıyla popülist kaygılar ile ortaya atılmış bir mevzu.
Son olarak, bence seçilme sorumluğu ile yaş arasında bir ilişki olması gerekip gerekmediği de tartışılmaya değer bir konu. Aman gençler çok kızar diye bu konudan uzak durmak cesaretsizlikten başka bir şey değil. Seçme ve seçilme tabii ki birbirinden farklı konular, değil diyorsanız, o halde talip olunan makam ne fark eder, 18 yaşından itibaren cumhurbaşkanı adayı da olsunlar. Doğrusu ben, eğer konu cidden ve samimiyetle gençliğin siyasete katılımı olsaydı da, 18 yaşın erken olduğunu düşünenlerden olacaktım. ‘Neden gençlere güvenmiyorsunuz’ sorusu popülist demagojiden başka bir şey değil, mesele güven değil, zira ona bakarsanız sizin zihniyetinizdeki yaşlılarınıza da güvenmiyoruz, mevzu o değil. Ayrıca asıl gençleri hafife alan, onları bir ‘elmaşekeri’ olarak tasarladıkları 18 yaşta seçilme vaadi ile geleceklerini karartacak bir sisteme ikna edeceğini sananlar.
EVET DEMEYECEK Mİ O VEKİLLER!
Referandum yaklaşıyor. Ak Parti’de kulisler referandum yaklaştıkça değişik tatışmalar yaşıyorlar. ‘Ak Parti il yönetiminde FETÖ’ya yakın isimler var, hatta iddianamede adı geçen isimler, bunlar tasfiye edilecek’, ‘Referandumda evet çıkarsa bazı vekiller istifa edecek’ gibi.. Bu tartışmaları Eski Bakan Koray Aydın da, “Ak Parti’de 100 vekil hayır diyecek” diyerek alevlendirdi. Neden acaba? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlık sürecini İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile mi yürütecek.. Bakın bunu da biz ekleyelim tartışmalara cuk otursun bari.. Evet böyle şeyler konuşuluyor. Evet çıkma olasılığının daha fazla olduğundan bahsediyorlar. Ama rakamlarda anlaşamıyorlar. Yüzde 60’dan fazla çıkması gerekir diyorlar. Aşağısı kurtarmaz.. Öte yandan Trabzon’da Bakan Soylu’nun beklediği rakam yüzde 80.. Kamu oyu araştırmalarında yüzde 70 çıkıyor diyen de var. Yüzde 45 diyen de… Bakalım ne olacak.. Köşe bucak konuşulanları aktarmaya çalışıyoruz.
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.