Trabzon'da HES'lere tepki!
Doğu Karadeniz Çevre Platformu Sözcüsü Coşkun Erüz, milyonlarca yıldır bölgeye bereket sunan akarsu havzalarını, halkı, tarihi ve kültürel yapıyı yok sayarak elde edilen enerjinin temiz enerji olmadığını söyledi. Erüz, beraberindeki Çevre ve Kültür Girişi
Doğu Karadeniz Çevre Platformu Sözcüsü Coşkun Erüz, milyonlarca yıldır bölgeye bereket sunan akarsu havzalarını, halkı, tarihi ve kültürel yapıyı yok sayarak elde edilen enerjinin temiz enerji olmadığını söyledi.
Erüz, beraberindeki Çevre ve Kültür Girişimcileri Derneği Başkanı Mustafa Yazıcı ile birlikte Trabzon Gazeteciler Cemiyeti'nde düzenlediği basın toplantısında, Türkiye'nin enerji açığını kapatmak için su kaynaklarının özelleştirilerek verimliliklerinin arttırılacağı gibi ucu açık ve tartışmalı gerekçelerle aceleye getirilen, sınırlamaları net olmayan havza tahsislerine konu edildiğini ileri sürdü.
Mevcut uygulamaların sosyal, kültürel, ekolojik değerler ve ulusal çıkarlara geri dönülemez zararlar verecek düzeyde sorunlara neden olduğunu savunan Erüz, ''Doğu Karadeniz'in akarsuları, temiz su potansiyeli ile küresel ısınma sürecindeki Türkiye ve dünya su sektörünün ilgi alanında olan su kaynaklarıdır. Yıllık hat kaybı yüzde 10 ile 15 ve kaçak kullanım oranı yüzde 23 olan Türkiye'de, bölge su kaynakları hidroelektrik enerjinin (HES) sadece yüzde 7'sini sağlama potansiyeline sahiptir. Bu enerji ülke enerji ihtiyacının sadece bir yıllık artışını sağlayabilecektir'' dedi.
Erüz, bölgede sudan enerji elde edecek şirketlere suyla birlikte alan da tahsis edildiğini, 49 ila 99 yıllığına suyun tüm haklarının devredildiğini vurgulayarak, ''Su hakkı insan hakkıdır ve bu hak kamu adına saklı tutulmalıdır. Su hakkının yerli ya da yabancıya satışı konusunda herhangi bir kısıtlama yoktur. Küresel ısınma etkisindeki ülkemizde, bir gün bu su kaynaklarına ihtiyaç olduğu zaman, ancak hak sahibi firmanın istediği fiyatın verilmesi durumunda su kaynağından yararlanabilinecektir.
Uluslararası bir firma su hakkını devir almışsa hukuki olarak uluslararası tahkim devreye girerek, ulusal çıkarlar yok sayılacaktır'' diye konuştu.
Su kaynaklarının tahsisinde, sözleşmelere konulan sudan içme ya da kullanma suyu hakkı tanımının var olan kullanım haklarını değil, gelecekte bölge ve ülkenin ihtiyaçları göz önüne alınarak belirlenmesi gerektiğine dikkati çeken Erüz, şöyle devam etti:
''Bu haklar bugün gözardı edilmektedir. Enerji üretiminde kullanılacak kaynakların seçiminde çevresel etki değerlendirmesi her geçen gün daha belirleyici hale gelmektedir. Ancak yapılan HES projelerinde hazırlanan ÇED'ler, ruhsat alınan HES alanı için yapılıp havzaya etkisi irdelenmemektedir. Mevcut ÇED uygulamaları da yeterince duyarlı hazırlanmamakta, özellikle en çok zarar gören akarsu ekosistemi ya hiç ya da çok az irdelenmektedir. HES yapılarının alt ve üst havzalarındaki ekosistemler birbirinden koparılmaktadır. ÇED projeleri, hiçbir zaman halka veya ilgili sivil toplum kuruluşlarına, halk görüş toplantısı öncesinde incelenerek görüş oluşturulması için verilmemektedir. Proje hazırlama ve ÇED aşamasında yerel halk bilgilendirilen ve görüşü alınan taraf durumundadır. Halk ve temsilcileri karar verme sürecine katılan olmalıdır.''
-''YAPIM YETKİSİ VERİLEN HES PROJELERİ YENİDEN İNCELENMELİ''-
Erüz, sudan elde edilen enerjinin temiz enerji olduğunu ifade ederek, ''Dünyanın en temiz, verimli enerjisi şeklinde lanse edilen HES'lerin yapım aşamasında akarsuya karışan betonarme ve yan katkı kimyasalları ve akarsu yatağına sürekli müdahale ve moloz dökümü nedeniyle, işletme aşamasında ise akarsuyun akış dengesinin ortadan kalkması sonucu yaşam ortamını kaybederek ölen tonlarca balık, milyonlarca organizma ve ekosistemlerin yok olmasının birer çevre felaketi olduğu görmemezlikten gelinmektedir. Yok edilen milyonlarca yıllık ekosistemler göz ardı edilerek, hidroelektrik enerjisinin temiz enerji olduğu, HES yapılarına giren çıkan suyun kimyasal ve bakteriyolojik olarak kirlenmediği varsayımına dayalı olarak söylenmektedir'' diye konuştu.
Temiz enerjinin yok etmeyen, sürdürülebilir olan enerji olduğunu belirten Erüz, şöyle devam etti:
''50 yıllık kar ve enerji temini için dünyada biyolojik çeşitlilik bakımından korumada öncelikli 200 ekolojik alandan biri olan bölge ekosistemlerini, milyonlarca yıldır bölgeye bereket sunan akarsu havzalarını, halkı, tarihi ve kültürel yapıyı yok sayarak elde edilen enerji temiz enerji değildir. Enerji eldesi için suyun alınması ve mevcut uygulamalarda 'ölüm öncesi pamukla dudağa sürülen su' olan can suyu havzalardaki ekosistemlerin ölüm suyu olarak bırakılmaktadır. Uluslararası standartlara göre, alabalık gibi soğuk ve bol oksijenli sularda yaşayan canlı türlerinin devamı için mevsime ve akarsu yatağının yapısına göre değişecek şekilde, suyun ortalama debisinin en az yüzde 25'i akarsu yatağına bırakılmalıdır.''
Yapım yetkisi verilen HES projelerinin yeniden incelenerek, ekosistemin sürdürülebilirliği için iptal edilmesi gerektiğini savunan Erüz, ''Havza ve akarsuyun kaldırma kapasitesi belirlenmeden projelere yapım izni verilmemelidir'' dedi.