İbrahim Değil

İbrahim Değil

Türk’ün Türkçeyle İmtihanı

Bizde “dilbilgisi, yazım kuralları” türünden lüzumsuz kitaplar ilk 1.000’e giremez. Fakat yüce halkımızın “de” ve “ki”den çektiğini de hiçbir toplum çekmemiştir.

Fıkradaki haham efendinin, “Paşam, bu ne keçidir ne koyundur ne buzağıdır; bu, Allah’ın bir belasıdır.” dediği gibi bir durum var sanki. O yüzden, bugünden kelli divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda bütün “ki”ler, “de”ler bitişik yazılacaktır, diye bir ferman çıkaralım da yazarçizer arkadaşlarımızı bir vebalden kurtaralım derim. Zaten çok vebalimiz var Türkçe hususunda.

Okulda anma programı yapılacak. Müdür yardımcısı hemşehrimiz, etrafı güllerle süsleyelim istiyor. Çocuklara duyuru yapmış. Yarın gelirken herkes okula gül getirecek. Ama “gül” diyemiyor, “tiksiyon” dersi almamış. Çocuklar ertesi gün okula poşet poşet “kül” getiriyor.

Yöresel konuşmaların mizahına girmeyelim şimdi. Konu çok boyutlu.

Bir ilçemizde trafik kazalarını azaltmak için üst geçit yapılmış. Öğretmen arkadaş çocukları uyarıyor:

“Herkes eve giderken üst geçitten geçecek…”

Çocuklar da söz dinliyor. O gün okul çıkışı üst geçitten geçiyorlar, sonra geri dönüp evlerine gidiyorlar.

Meramını anlatamamak sorunlardan biri. Bir de “Vatandaş, Türkçe konuş!” meselesi var.

Genç Türkçe öğretmeni arkadaşımız iş başvurusuna gelmiş. “Size si-vi’mi bırakayım…” diyor.

Hee, bırak arkadaşım. Sen Türkçeyi nerede öğrendin ki?..

Ortaokulda bir öğrencim, yazılı kâğıdına şöyle yazmıştı:

“Cahillik kötü bir şeydir. Eğer cahil olursak onu hemen geri düzeltmeliyiz.”

O yüzden diyorum ki hazır “öğretmen” mintanımı giymişken dil yanlışları konusuna ücretsiz ders tadında devam edeyim…

Tabelayı siz de görmüşsünüzdür. “Saç kavurma” yazmış esnaf arkadaş. Ben saçın kavurmasının yapıldığını öyle öğrendim.

“Biz onun seceresini biliriz…” diyor bir bilen adam.

- Secere diye bir kelime yok, birader.

- Hiç mi yok?

- Hiç yok.

Doğrusu “şecere”...

- Sen hiç hunharca güldün mü Abidin?

- Yok ama bir deneyeyim.

- Hiç deneme kardeşim. O senin işin değil.

Hunhar, “kana susamış, kan dökücü” demek…

Komutan Logar bir film karakteri.

Logar ya da lögar diye bir tür adı yok.

Kanalizasyon baca kapağının adı “rögar”.

Bahçenizde yazın oturmak için yaptırdığınız çardağın adı da “kamelya” değil, “kameriye”.

Kamelya bir süs bitkisi.

Mezbahane diye bir kelime yok. Doğrusu “mezbaha”. Göz var nizam yok, çünkü “göz var izan var”. “Şartel”leriniz -böyle bir sözcük olmadığı için- atamaz. “Fışkıye” ancak bir küfür olabilir. Bu “fasülye” de yedi buçuk lira olamaz: fasulye. Peki, bir şey çok vasat olabilir mi? Olamaz. Çünkü vasat “orta” demek…

Yanlış çok da her birini sayıp dökmenin “olabilite”si yok, efendim. “Olabilite, yapabilite” diye bir şey de yok. Türkçe “olabil- yapabil-” fiillerine Fransızca -ite ekini ekleyince “atma/syon” kadar “uydurma/syon” sözcükler çıkıyor ortaya…

YAZIYA YORUM KAT
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.