Bugün, asırlık Türkiye Cumhuriyeti’mizin 101. yılını coşkuyla kutluyoruz. Şehirlerin sokakları bayraklarla süslenmiş, okul bahçelerinden marş sesleri yükseliyor; ellerde Türk bayrakları, yüreklerde tarifsiz bir sevinç var. Bu özel gün, yalnızca Cumhuriyet’in kuruluşunu anmak değil, aynı zamanda bağımsızlığımız için verdiğimiz eşsiz mücadelenin ruhunu yeniden hissetmek anlamına geliyor.

Kurtuluş Savaşı, milletimizin özgürlük ve bağımsızlık aşkının en güçlü ifadesiydi. Yokluk ve yoksulluğa rağmen, ülkenin dört bir yanından gelen vatanseverler, zorluklara göğüs gerdi; kadın, erkek, genç, yaşlı demeden herkes bu mücadelenin içinde yer aldı. Bu topyekûn direniş, Cumhuriyet’in temellerini atan o güçlü iradeyi oluşturdu. Atatürk’ün liderliğinde, yüzyıllardır sömürülmeye çalışılan bir halk, kendi kaderini kendi ellerine aldı.

Cumhuriyet, sadece bir yönetim biçimi değil; aynı zamanda özgürlüğün, halk iradesinin, kendi kendini yönetme idealinin bir sembolü. Bize, özgürlüğün sıradan bir hak değil, fedakârlıkla elde edilmiş, korumamız gereken kutsal bir emanet olduğunu hatırlatıyor. Bu nedenle, Cumhuriyet Bayramı, geçmişi anmanın yanı sıra, ülkemizin geleceğini aydınlatma kararlılığımızı da pekiştiriyor.

Bugün bizler, bağımsız bir ülkede yaşamanın ne büyük bir lütuf olduğunu bilerek, Atatürk ve silah arkadaşlarını, milli mücadeleye katılan tüm kahramanları saygıyla anıyoruz. Onlardan devraldığımız Cumhuriyet, sadece geçmişin bir mirası değil; bizim gelecek nesiller için her daim güçlendirmemiz gereken bir sorumluluk. Çünkü bu topraklarda her 29 Ekim’de bağımsızlığımızı ve özgürlüğümüzü yeniden hatırlamak, aydınlık yarınlarımızı inşa etme sorumluluğunu bir kez daha bize hatırlatıyor.

Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bu mücadeleyi omuzlayan tüm kahramanlara minnetle... Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!