Bir antrenörü işe almak, bir kulübün verebileceği en önemli karardır ama aynı zamanda en yanlış anlaşılan karardır.
Kulüpler, yatırım getirisini en üst düzeye çıkarmak için en ileri analizleri kullanarak oyuncuları keşfetmek, imza attırmak ve geliştirmek için milyonlar harcıyor. Ancak iş bir antrenörü işe almaya geldiğinde, birçok takım veriye dayalı mantığı bir kenara bırakır ve aşağıdaki seçenekleri tercih eder:
-
İtibar: “Daha önce büyük kulüplerde antrenörlük yaptı, o yüzden iyi olmalı.”
-
“Takımı geçen yıl ligi kazandı; başarısı garanti.”
-
“Yöneticeler onu tanıyor, onu getirelim.”
Sonuç mu?
Avrupa'nın en üst düzey liglerindeki teknik direktörlerin yarısından fazlası iki yıl içinde görevden alınıyor.
YANLIŞ YAPMANIN BEDELİ
Kulüpler, yanlış antrenörü işe almakta acele ettiğinde, sonuçlar da acımasız oluyor.
Nedir bu sonuçlar?
-
Pahalı işten çıkarmalar: Chelsea, sadece 7 ay sonra Graham Potter’ı kovmak için 13 milyon sterlin ödedi.
-
Kadro istikrarsızlığı: Farklı antrenörler = farklı taktiksel sistemler = boşa giden transferler.
-
Zaman ve momentum kaybı: Yanlış antrenör tercihi, bir kulübün gelişimini yıllarca geriye götürebilir.
Yine de bazı kulüpler aynı hataları yapmaya devam ediyorlar.
Julian Nagelsmann Bayern’e yanlış zamanda doğru antrenör müydü?
Bayern Münih, Julian Nagelsmann’ı almak için 25 milyon avro ödedi, ancak 19 ay sonra onu kovdu.
Sorun neydi?
Bayern’in oyun tarzını geliştirmesi beklenen ilerici bir antrenördü. Taktiksel fikirleri kulübün kıdemli oyuncularıyla çatıştı. Sonuçlar düşüşe geçince Bayern panikledi ve sezon ortasında kovdu.
Bayern nerede yanlış yaptı?
Onu uzun vadeli vizyon için aldı, ancak bunu uygulaması için zaman vermedi.
Burada alınacak ders:
En yetenekli antrenörler bile başarılı olmak için doğru ortama ihtiyaç duyar. Kadronun katılımı ve geçiş süresini dikkate almadan bir teknik direktörü işe almak, başarısızlık için bir reçetedir.
Çoğu kulüp, başarının peşinden geleceğini düşünerek büyük isimlerin peşinden koşar. Ancak taktiksel uyum olmadan, en iyi antrenörler bile başarısız olur.
Elit takımlar, antrenörleri sadece şöhrete göre değil, uyuma göre işe alır.
Örneğin Brighton’ın antrenör alım modeline bir göz atalım:
Graham Potter Chelsea’ye gittiğinde Brighton paniklemedi; zaten bir planları vardı.
Roberto De Zerbi’yi nasıl belirlediler?
Neredeyse aynı oyun tarzına sahip bir antrenör bulmak için taktiksel benzerlik modellerini kullandılar. Kadroda minimum değişiklik yapılarak yumuşak bir geçiş sağlandı.
Sonuç?
Performansta düşüş olmadı ve yönetim değişikliğine rağmen rekabetçi kalmaya devam ettiler.
Bir antrenör ayrıldığında telaşlanmak yerine, kulüpler her zaman veri destekli adaylardan oluşan bir kısa liste tutmalıdır.
Tüm gelişmelere rağmen bir antrenörü işe almak asla %100 öngörülebilir olmayacaktır.
Ancak, veriye dayalı yöntemleri kullanan kulüpler, içgüdülerine ve itibarlarına güvenenlere göre her zaman bir avantaja sahip olacaktır.