Recep Ergenç

Recep Ergenç

Gün Işığı Altında Yönetim

Başlık bir yasa adı, kulağa ne kadar hoş geliyor. Kulağa hoş gelmesi bir tarafa çok da işe yarayan bir yasa bu.

Keşke böyle kulağa hoş gelen, akılda kalan yasalar yapılabilsek. Bizimkilerin isimleri de öyle (!) at duvara geri gelsin…

Gün ışığı altında yönetim yasasının Türkçesi “Şeffaf Yönetim” anlamına geliyor.

Yasa ile;

Devletin,

Yerel Yönetimlerin,

STK’ların,

İşletmelerin ve

Bireylerin hesap verebilirliği, şeffaflığı sağlanıyor.

Yasa, devletin en gizli kalması gereken icraatlarını bile makul bir süre sonra vatandaşının bilgisine sunmayı sağlıyor ya da vatandaş bu makul süre sonunda gizli bilgiye de serbestçe ulaşabiliyor. Soracağı hesap varsa sorabiliyor.

Siyasi partiler de “gün ışığı altında” yönetilmelidir

Bir siyasi parti kimlerden bağış ya da hibe aldığı bilinmeli ki; bağışların yapıldığı siyasi parti iktidar olduğunda ihale kayırmacılığı yapıp yapmadığını anlayalım.

Haksız rekabeti de önlüyor

Bağışçılar, ihalelerde eşit rekabet koşullarının dışında korunup kollanıyorsa, bu bir bireysel çıkar ilişkisi gibi görünse de, ülkeye uzun vadede rekabet yeteneğini kaybettirdiği için sonuçları çok ağır oluyor. Yasa bu nedenle de önemlidir?

Devlet zor kullanır, vergi toplar

Devlet olabilmenin bir koşulu da budur. İnsanlık tarihi; toplayıcılık dönemi hariç (bu dönemde devletten söz edemeyiz);  ilk günden bugüne, vergi verenler (çalışanlar, üretenler, tacirler, sanayiciler…)  ile vergi toplayanlar (feodal, kral, padişah, siyasi partiler) arasında” amansız bir vergi mücadelesinden ibarettir” denebilir.

Partilere yapılan bağışların tarihi

Siyasi partilere yardımın başlangıcı İngiltere’de hem de muhalefet partisine Kral tarafından daha iyi muhalefet (denetleme yapsın diye) verilmiştir.

Siyasi partilerin gelirleri denetlensin diyenler kesin çoğunluktadır. Dayanakları ise seçimlerde destek aldıkları finans kaynaklarına iktidar olduklarında ağır bedeller ödedikleri öngörüsüdür. Bunun sonunda en büyük iki olumsuzluktan bir  “ülkenin cari açığının büyüklüğü” ile “bir türlü belini doğrultamaması” olarak gösteriliyor.

Tarih boyunca biz ya koruyan ya da korunan olmuşuz

 

Asla kendi ayaklarımız üzerinde durmayı becerecek ne eğitim sistemi kurabildik ne de yasalar çıkararak “Gün ışığı altında yönetim”e geçebilmişiz.

Günümüzde adı gelişmiş ülke olarak geçen tüm ülkelerde “gün ışığı altında yönetim” yasasını;  üretenler, tacirler ve sanayiciler ağır bedeller ödeyerek hayata geçirmişlerdir. Belliki bizde de öyle olacak.

Bu “Gün ışığı altında yönetim”  yasası ile yönetilen ülkelerde altyapılar neredeyse tastamamdır. Yurttaşlık kavramı yerine oturmuş ve birey devlet karşısında çok güçlendirilmiştir.

Neden bizde böyle bir yasal düzenleme yapılamıyor?

Hükümetlerin oportunist yaklaşımlarını geçiyorum ancak muhalefet de diğer taraftan fırsat kollamaktadır: “İktidar olursak var ya, biz daha iyi koruyucu olacağız” yaklaşımında.

Demek ki neymiş;

Biz ya koruyan ya da korunan olmaya kodlanmışız.

Bu “ Gün Işığı altında yönetim” ülkemizde geçerli olsaydı, korunan ya da kollayan olmak yerine yurttaş olabilseydik; şu sözleri de asla duymayacaktık;

 

-         Verdimse ben verdim…

-         Ben yaptım oldu…

-         Sizin aklınız kesmez !!!

-         Her yağmur yağdığında oluşan zararlar yetkililere fatura edilir,

-         Kamunun faaliyet zararları diye bir şey asla olmaz.

 

Biz yurttaş olabilseydik;

Vergilerimizi kullanma hakkını verdiğimiz siyasi partiler ve yerel yönetimler hiç bu kadar verimsiz olurlar mıydı?

Yeri gelmişken şu verimlilik formülünü de yazayım:

Verimlilik= Çıktı:Girdi (Eğer elde ettiğiniz -çıktı- yatırdığınızdan fazlaysa –çıktı- bu yapılan iş için “verimli” denilir)

Bağımsız, iki bacağı üzerinde durmayı beceremiyoruz.

Ya ordanız ya burdan…

Ya korunan ya da kollananız...

Dünya tarihini farklı yazanlar gerekli bedeli ödeyerek özgür yurttaş olmayı başardılar; rekabette öne geçtiler. Yüksek katma değerli ürünler üretmeyi başardılar refah içinde yaşayabiliyorlar.

Güneş ışığı altında yönetim gibi muhteşem yasaları çıkararak, hiçbir alanda meşru olmayan rekabete izin vermiyorlar artık.

En somut örneğini futbolda yaşamıyor muyuz? Bunca olanın ardından şikeyi aklamaya çalışıp üstüne birde yeni çıkarılan yasayı ortadan kaldırmaya çalışmıyor muyuz? İtalya’da Almanya’da nasıl oluyor peki bu işler? Güneş ışığı altında yönetim yasası ile şikeyi de önleyebiliyorlar ya da yapana da ağır cezalar veriyorlar. Aklınıza şikenin, yasa ile korunabileceği geliyor mu?

Gün ışığı altında yönetim, her alanda karanlıkta kalan noktaları şeffaflaştırır.

Sorun; demokrasinin ülkemizde de evrilmesi, çağdaşlaşması sürecinde yaşadıklarımız ve bizim bunu ne kadar isteyip istemediğimizle ilgilidir.

Bizim eski kalecimiz, şimdi Beşitaş’ın kalecisi Tolga Zengin’in medyaya düşen bir sözünü son söz olarak alıyorum; Futbolu gereğinden çok konuşuyoruz.

NOT: Bu yazımı  manidar bulanlara hatırlatırım: 16 Ekim 2011 Pazar

YAZIYA YORUM KAT
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.