TBMM'de yeni yasama yılı başladı
Meclis yeni yasama dönemi için toplandı.
Meclis yeni yasama yılı için 2 aylık bir tatilin ardından yeniden toplandı.
Meclis'in yeni yasama yılındaki öncelikli işlerinden biri, ekimde süresi dolacak Irak ve Suriye tezkeresi olacak.
Meclis Genel Kurulu, saat 14.00'te özel oturumla toplandı.
Meclis’te yeni yaşama yılı açılış oturumuna koronavirüs önlemleri nedeniyle hiç kimse davet edilmedi.
Kor diplomatik loca boş olacak ancak Azerbaycan’a destek veren TBMM anlamlı bir davette bulundu. Meclis Genel Kurulu özel davetli olarak kor diplomatik locada sadece Azerbaycan’ın Ankara Büyükelçisi Hazar İbrahim izliyor. Böylece Meclis Genel Kurulu partilerin ortak imzasıyla Ermenistan’ı kınama bildirisinden sonra yaşama yılı açılışında da destek mesajını bu özel davetle vurgulamış oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı tarafından resmi törenle Celal Adan tarafından karşılandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM Genel Kurulu'nda şunları söyledi:
"Cumhuriyetimizin 100'üncü sene-i devriyesinde, sembolik yıldönümlerine önem veriyoruz. Tarihimizi ne kadar iyi bilir, ona ne kadar iyi sahip çıkarsak geleceğimize o derece güvenle bakabiliriz. Henüz birkaç asırlık geçmişe sahip devletlerin kendilerine köklü tarihler uydurmalarının gerisinde bu hakikat vardır. Türkiye çok geniş bir coğrafyaya yayılmış, 2 bin 200 yılı aşkın devlet geleneğine sahip bir ülkedir. TBMM'nin yasama alanında temsilcisi olduğu kadim ve asil duruş evlatlarımıza bırakacağımız en kıymetli hazinedir. Kıbrıs ve Azerbaycan Türklerinden Balkanlar ve Kuzey Afrika'ya kadar destek veren Meclisimiz tüm dostlarımızın umut kaynağı olduğunu göstermiştir.
Bu yıl TBMM'nin dualarla, tekbirlerle, coşkuyla açılışının 100'üncü yıldönümüydü. Bu önemli yıldönümünü arzu ettiğimiz gibi kutlayamadık.
Yeni reformlarla, hukuki ve icrai olarak tespit ettiğimiz aksaklıkları gideriyoruz. Türkiye bu konuda da dünyaya örnek olacak, başarılara imza atacaktır. Meclisimizin yeni yasama yılında bu çerçevede çok önemli çalışmalar gerçekleştireceğine inanıyorum. Meclis çalışmalarına katkı verecek her partiye şimdiden teşekkür ediyorum.
"KÜRESEL YÖNETİM MODELİ KURMALIYIZ"
Sizlerin de dikkatini çekmiştir. Millet olarak son dönemde, her yılımızı geçmişte yaşanan gelişmelere ve bir kesafete geçiriyoruz. Birincisi Türkiye'nin istikrarsızlıklar, kavgalar nedeniyle ihmal ettiği demokratik ve ekonomik atılımları hayata geçirmiş olmasıdır. Bunlar direnişlerle, saldırılarla karşılaştı. Karşımıza çıkan engelleri aşarak bugünlere geldik. Gelişmelerin bu derece hızlanmasının ikinci nedeni dünyanın geldiği yol ayrımıdır. 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan düzen çatırdıyor. Salgın döneminde yaşananlar bu yıkılışı göstermektedir. BM'den başlayarak sorumlu kurumlar tıkanmıştır. Dünyanın karşılaştığı yeni krizler, yeni ihtiyaçlar konusunda bu kurumlar kırılganlığı artırıyor. Bu çarpık düzenin aynı şekilde devam etme şansı kalmamıştır. Bir süredir her platformda dile getirdiğimiz 'Dünya 5'ten büyüktür' ifadesinin bunun gerçeğidir. Ya mevcut kurumlar yeniden yapılanacak, ya da bu ihtiyacı karşılayacak yeni kurumlar inşa edilecek. Dünyanın doğusu ve batısıyla, kuzeyi ve güneyiyle her köşesinin güvenliğe ihtiyacı vardır. Dünyanın herkese yetecek kaynaklarının adaletli şekilde dağılımına ihtiyaç vardır. Bunları sağlayacak küresel yönetim modeli kurmamız şarttır. Meclisimizin de üzerine düşenleri yerine getirdiğinden memnuniyet duyuyoruz.
AZERBAYCAN'IN MÜCADELESİ
Ülke olarak küresel krizlerin en çok yaşandığı coğrafyada yer alıyoruz. Karadeniz'de Kırım'ın işgaliyle başlayan kriz her an yeniden tırmanabilir. Kafkasya yeni çatışma potansiyeline sahip kriz vasfını sürdürüyor. Dağlık Karabağ'ı işgal eden Ermenilerle başlayan çatışmalar bunun en somut örneğidir. Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanlarında olduğunu belirtmek istiyorum. Minsk-3'lüsü denilen ülkelerin 30 yıla yakın zamandır bu sorunu ihmal ettikleri için bu olumsuz gelişmeler karşısında ateşkes arayışı içinde olmaları kabul edilebilir değil. Bir şey mi istedin, işgalcilerin bu topraklardan çıkmaları gerekir ki bir çözüm olsun. Azeri kardeşlerimiz topraklarına döneceği günü bekliyor. Önce bunu masaya yatırın. Bunları Sayın Putin, Sayın Macron ile görüştük. Oturdular, konuştular netice yok. Şimdi netice zamanı. Azeri kardeşlerimiz de kendi göbeklerini kesmenin adımını attılar. Rabbim, Azerbaycanlı kardeşlerimizin yar ve yardımcısı olsun.
IRAK VE SURİYE'DEKİ TERÖR
Kriz haritasında biraz daha güneye baktığımızda karşımıza Körfez bölgesi çıkıyor. Pek çok sorunla boğuşan Körfez bölgesi hala kaynamaya devam ediyor. Biz bu coğrafyada bayrağımızı dalgalandırmayı sürdüreceğiz. Irak'ta Körfez Savaşı'ndan beri süren istikrarsızlıklar en çok ülkemize zarar vermiştir. Bölücü terör örgütü kanlı eylemler yapmıştır. Son dönemde Irak sınırındaki örgüt yuvalarını ortadan kaldırıyoruz. Bu fitne çukurlarını bitirene kadar operasyonlarımız sürecektir. Bağdat yönetiminin Türkmen kardeşlerimizin haklarını da gözeterek toprak bütünlüğünü sağlaması en büyük temennimizdir. Suriye krizi en trajik, en kanlı meseledir. Bu meselenin her boyutu bizi çok yakından ilgilendiriyor. Sınırın her iki yanında yaşayan halklar binlerce yıllık geçmişi taşıyor. Türkiye'nin 40 yıllık terörle mücadelesinde de Suriye kritik konumda yer almıştır. Son 10 yılda DEAŞ ve PKK/YPG olmuş, bunu hala dirayetle sürdürmeye gayret ediyorlar. Suriye'deki zulümden kaçan 4 milyona yakın insanı biz misafir ediyoruz. Türkiye sınır güvenliğini korumak için her türlü operasyonu sürdürecektir. Son teröristi imha edene kadar operasyonları sürdüreceğiz. Mazlumlara sahip çıkmayı biz sürdüreceğiz. Suriye'dkei krize çözüm bulunması için uluslararası platformların en etkin destekçisi Türkiye'dir. Hem sınırlarımızı korumayı, hem mazlumlara sahip çıkmayı sürdüreceğiz.
DOĞU AKDENİZ KONUSU
Doğu Akdeniz'deki gelişmeler, Türkiye'nin denizlerde verdiği en önemli mücadeledir. 482'inci yıldönümünde Preveze Deniz zaferinde bölgeye barış hakim olmuştu. Çanakkale Harbi'nde de denizde büyük zaferler kazanmıştık. Barış mirasına sahip çıkmak bu ülkenin her evladının boynunun borcudur. Türkiye olarak Akdeniz'de çatışma, haksızlık, hukuksuzluk peşinde değiliz. Ülkemizin haklarına, hukukuna saygı gösterilmesidir. Yunanistan'ın ve Kıbrıs Rum Kesiminin 2003 yılından beri ortaya koydukları tavır bunun uzağındadır. AB ise, Yunanistan'ın esiri olarak, etkisiz ufuksuz ve sığ yapıya dönmüştür. Birliğin müdahil olduğu her kriz yeni boyutlar kazanarak büyümüştür. Türkiye'nin önünde kendi polikalarını hayata geçirme dışında bir seçenek kalmamıştır. Bizi sahillere hapsedecek haritalarla karşımıza çıkanlar önce tehdit ve şantaj dilini denediler. Türkiye'nin kahraman ordusunun desteklediği kararlı duruşuyla diyaloğu kabul etmek zorunda kaldılar. Çatışma çıkarmak da kendilerinin tercihidir. Çatışmaların yaşandığı dünyada Türkiye kadar fedakarlık yapan kaç ülke vardır... BM'den İİT'ye kadar her platformda gücümüzü ve inisiyafitimizi arabuluculuktan yana kullanmamız bunun ispatı değil midir?
FİLİSTİN VE KUDÜS'ÜN DURUMU
İsrail'in Filistinlilere yaptığı zulümdür. Burada şunun altını çizmekte fayda görüyorum. Kudüs meselesi jeopolitik bir sorun değildir. Ecdadımız bu şehri el üstünde tutarak hürmetini göstermiştir. Hala Osmanlı'nın direniş izlerine rastlamak mümkündür. Kudüs bizim şehrimizdir, bizden bir şehirdir. Kudüs'ün ve bölgenin binlerce yıllık sakinleri olan Filistinlilerin topraklarının işgal edilmesi, haklarının çiğnenmesi bu meseleyle yakından ilgilenmemizi gerektiriyor. Bu anlayışla hem küresel vicdanın kanayan karası Filistin ve Kudüs davasının sonuna kadar takipçisi olacağız.
EKONOMİYE SALDIRILAR
Türkiye'nin Gezi olaylarıyla başlayan yoğun saldırı sürecinde en çok hedef alınan alan da ekonomidir. 2019 yılında güçlü bir görünüme kavuşmuştuk. Salgın sürecinde milletimizin sağlığını korumaktı. Destek paketleriyle ekonomimizi salgından en az hasarla çıkmasını temin etmeye çalıştık. Toplam ekonomik büyüklüğü 495 milyar lirayı bulmuştur. Sosyal koruma kalkanı çatısı altında 35 milyar lirayı aşkın karşılıksız ödeme yaptık. Bugüne kadar 19 milyar liraya yakın kaynağı çalışanlarımıza aktardık. Nakti ücret desteği için 4,5 milyar liraya yakın kaynak kullandık. Ertelediğimiz SGK ve Bağ-Kur ödemeleri 40 milyar lirayı bulurken, vergi ödemeleri 30 milyar liraya yaklaştı. Kamu bankalarını teşvik ederek 267 milyar liranın üzerinde finansmanın ekonomimize aktarılmasını sağladık. Her kesimin finansman ihtiyacının giderilmesini temin ettik. 9,9 eksi büyüme üzüntü vericidir. Türkiye OECD ve AB ortalamalarının çok altında bu süreci geride bırakmıştır. 3. çeyreğe ilişkin göstergeler hızla toparlanmaya işaret ediyor. Açıklanan her endeks ve veri bunu kanıtlıyor. Eylül ihracatımız geçen yılın aynı ayına göre yüzde 4,8 artmıştır. Amacımız V tipi bir toparlanmayı sağlayıp bu yılı artı büyümede kapatmaktır. Önümüzdeki yıl ise beklentimiz 5,8 büyümedir. Türk ekonomisi yaşadığı bunca saldırnını ardından kırılganlıklara karşı daha dayanıklı bir yapıya kavuşmuştur. Türkiye gösterdiği olumlu ayrışmayla bölgesinin ve dünyanın önde gelen ülkeleri konumuna gelmiştir. OECD, Türk ekonomisini dünyada salgından en az etkilenen 3'üncü ülke olarak göstermiştir. Dünya Bankası'nın işyapma kolaylığı endeksinde 10 basamak yükselerek 33'üncü sıraya çıkmamız yapısal reformların başarısını gösteriyor. Türkiye'yi her alanda olduğu gibi ekonomide de 2023 hedeflerine ulaştıracağız.
KORONAVİRÜS SALGINI
Çin'de başlayan ve kısa sürede dünyaya yayılan Covid-19'un kesin tedavisi bulunamamıştır. Türkiye diğer ülkelerdeki aşı çalışmalarını yakından takip etmenin yanında, kendi aşısını üretme gayreti içindedir. Sadece salgının ülkemize sıçradığı mart ayından bu yana hizmete açtığımız hastanelerin yatak kapasitesi 15 bini geçmiştir. Yarın Konya'da şehir hastanemizin resmi açılışını yaparak sağlıktaki bu tabloyu bir adım daha ileriye taşıyacağız. Türkiye sağlık sistemini ve kapasitesini bu denli geliştirmemiş olsaydı, bu salgının altında kalabilirdi. Salgın sürecinde fedakarca görev yapan sağlık çalışanlarına şükranlarımı sunuyorum. Bu süreçte ebediyete intihal eden sağlık çalışanlarına Allah'tan rahmet diliyorum. Salgınla mücadele ederken, kendi vatandaşlarımıza sunduğumuz hizmetleri sürdümenin yanında 153 ülkenin destek çağrısına koştuk. Ayrıca, dünyanın 141 ülkesinde geçici olarak bulunan vatandaşlarımızı ülkemize getirdik. Salgın döneminde Türkiye içeride ve dışarıda erdemli bir duruş ortaya koymuştur. Ne ülkemiz ne de dünya salgının önüne geçebilmiş değildir. Aldığımız tedbirler ve tedavi programlarıyla süreç kontrol altında tutulmuştur. Salgının tehdit olmaktan çıkacağı güne kadar bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Bu virüsü hep birlikte yenecek, el ele kol kola bir geleceğe yürümeyi sürdüreceğiz."
ŞENTOP KONUŞMA YAPTI
Meclis Başkanı Mustafa Şentop, Meclis açılışında yaptığı açıklamada şunları söyledi:
"Büyük bedeller ödeyerek kanımız, canımızla kazandığımız bağımsızlıktır. Biz tam bağımsızlık diyoruz. Bölgemizde ve yakın coğrafyada yaşananları gördükçe, tam bağımsızlığın önemini anlıyoruz. İkincisi, büyük bir devletin küllerinden cumhuriyeti kurmamızdır. Üçüncüsü de demokrasimizdir. Milletimizin bu kazanımları elde etmesinde Meclisimiz öncülük etmiştir. 15 Temmuz gecesi hain terör örgütü FETÖ'nün saldırısına uğrayan ilk kurum Meclisimiz olmuştur. İkinci defa gazi unvanını almıştır. Böyle büyük bir Meclisin mensubu olmak ne büyük bir şereftir. Bu şerefli görevin üzerimize sorumluluklar yüklediği aşikardır. Bizler ülkemizin ve dünyanın bütün sorunlarını bu yüce çatının altında usulüyle konuşacağız, tartışacağız.
Tarihin önemli bir kavşak noktasından geçiyoruz. Değişim sürecinin içindeyiz. Virüs salgınının bu büyük değişime katalizör etkisi yaptığını takip etmekteyiz. Koronavirüs salgını hayatta etkilerini gösterecektir. Bu tablo yapıları ve işlevleri tartışılan uluslararası kuruluşları da gündeme getirdi. Başta BM olmak üzere birçok kuruluş iflas bayrağı çekmiş durumdadır. Böyle dönemleri bizim gibi devletler için yeni imkanlar sunduğunu belirtmem gerekir.
Türkiye uluslararası alanda hukuktan, meşruiyetten, anlaşmalardan yana olmuştur. Türkiye, Doğu Akdeniz'de kendi haklarını aradığı kadar, hakça paylaşımın gerçekleşmesi için vardır. Ağır ekonomik sorunlarla boğuşan bazı küçük ülkelerin tetikçi olarak kullanıldığına şahit oluyoruz. Batılı bazı devletlerin, bir takım kukla devlet yönetimlerine de işaret etmek gerekir.
Türkiye bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Azerbaycan'ın yanında olacaktır. Tek millet, iki devlet prensibi sadece bir slogan değildir. Diplomasiden sahaya her alanda yaşayan bir ilkedir. Bu husus ve Türkiye'nin desteği Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından ifade edilmiştir.