Spor Kulübü’nde sanat söyleşisi…
Haber61/Haber Servisi - Trabzon’da Düzenlenen 6. Sanat Günleri’nin arından Uluslararası Trabzon Edebiyat Festivali başladı. Bu kapsamda Trabzon’da devam eden etkinliklerin 4. Gününde Erdoğdu Spor Kulübü yazar Serkan Türk’ü konuk etti.“Güneşli Bayır Erdoğd
Haber61/Haber Servisi - Trabzon’da Düzenlenen 6. Sanat Günleri’nin arından Uluslararası Trabzon Edebiyat Festivali başladı. Bu kapsamda Trabzon’da devam eden etkinliklerin 4. Gününde Erdoğdu Spor Kulübü yazar Serkan Türk’ü konuk etti.
“Güneşli Bayır Erdoğdu” adlı kitabından bölümler seslendiren Türk’ü festival için İran, Gürcistan ve Rusya’dan gelen yazarlar da yalnız bırakmadı. Erdoğdu mahallesinin muhtarları, kulüp başkanı ve semt sakinlerinin ilgiyle takip ettikleri programda kent kültürü, kentsel dönüşüm ve Erdoğdu’nun genel sorunları da konuşuldu.
Çeşitli dillerde şiirlerin seslendirildiği program bir spor kulübünde gerçekleşmesi bakımdan bir ilk oldu. Serkan Türk’ün 2011 yılında yayımlanan kitabı “Güneşli Bayır Erdoğdu” Heyamola Yayınlarının “Trabzon’dur Yolumuz” serisinin 22 kitabından biri.
ROMANLARA KONU OLUR
Burada kitabını anlatan Türk, tarihi Erdoğdu mahallesinin de ilginç bir özelliğini yazısından alıntı yaparak açıkladı: “Erdoğdu semtinde Buzlu dere sokak ve çevresinde öyle isimlerden bahsedilir ki aradan geçmiş kırk elli sene onların güncelliğini yitirmediğinin kanıtı gibidir. Şişko Hala, Deli Fuat, Muşmul Temel, Hamsici Hemit, Koyuncu Celal ve Kazuk Menşure gibi zamanla çok sayıda lakap türemiştir. Bu insanların hayatlarına baktığınızda öyle detaylarla karşılaşırsınız ki filmlere aratmayacak, romanlara konu olacak olaylarla karşılaşırsınız.
GELENİ GİDENİ TAKİP EDER
Şişko Halanın minderinin üzerinde oturup gelip geçenle sohbet ettiği apartman önü, mahalleye gireni çıkanı istemeden takip edişi… Bir nevi yaşadığı sokağın muhtarı konumuna zaman içinde getirilmesi… Hızla kilo almış bir kadının geçirdiği sıkıntılı süreçler. Dışarıdan bakıldığında meraklı biri görüntüsü veren buna benzer insanların aslında geçmişlerine yönelik ufak bir araştırma yaptığınızda pek adil olmayan bir hayatın içinde olduklarını görürsünüz. Eşi Cemal Amcanın ayakkabı dükkânı vardır.
Şişko Halanın güneşli günlerde oturduğu minderinden dünya başka türlü görünürdü muhtemelen. Yaban Kavunu yetiştirir. Koca karı ilaçları yapar. Sinüzit rahatsızlığı olanlara kendince yardım etmeye çalışırdı. Böyle küçük semtlerde her şeyden ve herkesten haberdar olan birileri mutlaka vardır. Bana nedense Selim İleri’nin Bir ayrılığın ilkyazı romanını hatırlatıyor Şişko Halanın durumu.
Romanda bahsedilen apartman sakini yaşlı kadının kapı dürbününden gelenlere bakışı, arada sırada ayak sesi duyduğunda kendi kapısını aralayıp konuşma ihtiyacı üst katta oturan genç adamı rahatsız etmiş olsa da sonraki zamanlarda bunun nedenini öğrenip üzüldüğünü hissediyorum kitabı okurken. Yaşlı kadın tek başına yaşayan bu genç adamın hayatında birileri olsun, kendi gibi tek başına yaşlanmasın istiyordur.
Bizim mahallelerde de yaşayan insanların bu duyguyu taşıdıklarını düşünürüm. Bazen merakla açılmış bir kapı aslında apartmana girmiş yabancı birinin hırsızlık yapma ihtimalini azaltmıştır. Bu isimlerden çoğuyla daha önce karşılaşmadım. Birkaç sene evvel Koyuncu Celal amcanın bizim nalbur dükkânına uğradığı bir sabah uzun uzun konuşmuş tanışmıştık. Eskimiş bir maviyi andıran yorgun gözleri arasında gülümseyen bir ihtiyar adamdı. Üç aylık maaşına göre hayatının düzenini sürdürmeye çalışan bu adamcağız çocukluğundan beri koyun yetiştiriciliği yapmıştır.
Erdoğdu’nun Bahçecik mahallesine bakan cephesinde ağaçlar arasındaki küçücük evinde yaşam mücadelesini birkaç küçükbaş hayvanıyla vermekteydi. Kurban bayramının yaklaştığı günlerde daha neşeli olduğu gözlemlenirdi. Yaşına rağmen verdiği sözlerin arkasında duran ve dediği zamanda borçlarını ödeyen insan canlısı bir adamdı.
Muşmul Temel’in lakabının nereden geldiğini sorduğum arkadaşların anlattığı olaylar sonucunda Ömercik filmi gözümün önüne geliyor. Bahçesindeki meyve ağaçlarına hiçbir çocuk çıkmasına izin vermeyen bu adam aksi, huysuz ve lanet biriymiş gibi anılırken aslında işin gerçeği başka türlüdür. Küçük yaşta oğlunun bu ağaçlardan birinden düşerek öldüğünü filmin sonlarında öğreniyoruz. Seyirci olarak yaşlı adama kızgınlığımız geçiyor, hatta onun hassasiyetini algılayıp üzülüyoruz.
Muşmul Temel’de bahçesindeki muşmula ağaçlarına çocukların çıkmasını istemiyordur. İlk duyduğumda onun da bu filmdekine benzer bir olay yaşayıp yaşamadığını sorguladım. Meyvelerini kimseyle bölüşmeyen bu adamcağızın benzer bir olay yaşamamasına rağmen elinin sıkı olduğunu öğrendim. Lakaplardan bahsetmişken benim çocukluğumda da değişik kişilerce farklı şekilde çağrıldığım zamanlar olmuştur.
Amcam bana uzun seneler doktor diye seslendi. Büyük babamsa adımı telaffuz etmekte zorlandığı için mi ya da böyle söylemek daha çok hoşuna gittiğinden mi bilemeyeceğim ama bana Seksen veya Siran diye seslenirdi. Ne doktoru, ne de Seksen ve Siran’ı yadırgadığımı hatırlamıyorum. Buzlu Dere sokağının genel yapısına baktığımız zaman Erdoğdu semtinin köyle bağlantısının kopamadığını görmek mümkün. Hala geçimini hayvancılıkla sürdüren bu insanların evlerinin önünden geçerken gübre kokusunu alırsınız.
Yasemin sokakta ilerlerken bazı kapı önlerinde hala tavukların dolaştığını görürsünüz. Beton binaların arasından görünen fındık bahçelerine doğru uzanan manzara sizi doğal yaşama çağırır. Bir yanda mahallenin çıkışında bulunan Nuraniye Caminin geçmişten günümüze mahallenin değişmeyenlerinden biri olarak hala aynı yerde dururken eski fotoğraflarda olmayan Erdoğdu’nun tepelerinde ağaçların arasında yükselen apartmanların görüntüsü doğanın yavaş yavaş bu bölgede de tahrip edildiğinin apaçık göstergesi.