Zeynep Eyüpoğlu

Zeynep Eyüpoğlu

Bulut Köyü Dedektifleri -1

BÖLÜM 1: Köyde bir ajan nine mi var?

‘’Bana tombul bir fare gibisin diyemez’’ dedi ve arkasına bakmadan uzaklaşmaya başladı Osman.

Okul çıkışıydı. Tüm öğrenciler kendilerinden daha ağır olan sırt çantalarını yüklenmişler ve hızlı hızlı adımlarla evlerine doğru yol alıyorlardı. Teneffüs zili hala kulakları çınlatıyor, çocuk sesleri serçe seslerine karışıyor, gökyüzünde bir çığlık seremonisi oluşuyordu. Yürüdükleri toprak yoldaki tümseklerde biriken sulara basınca –şlapppppp- sesleri gelir gelmez çocukların –oyhhhhhhhh- sesleri de geliyordu. Çamurların nokta nokta önlüklerde birikmeye başlamasının ve annelerinden işitecekleri azarın da sesiydi bunlar. Baharın gelişiyle yeşeren taze otların çimen kokusu ve başlarını topraktan çıkarmaya başlayan sevimli beyaz papatyaların kokusu birleşmiş, büyülü bir masal köyüne dönüşmüştü.

Yeşil fındık ağaçları çiçeklenmeye durmuş, köy yeniden doğmaya başlamıştı.

Osman kaşları çatık ve burnundan soluyarak evine doğru yürürken göbeği tavada kızaran hamsi gibi hopluyordu. Yanaklarının içine gömülmüş gamzeleri, fındığı andıran burnu ve kıvır kıvır saçlarıyla sevimli mi sevimli bir çocuktu. Kilosu biraz fazla olduğu için arkadaşları ona takılır, ve yanaklarını sıkar, göbeğiyle oynarlardı. Bunu sadece yakın arkadaşları elbette yapardı. Yusuf ve Ömer. Ancak Ömer bu kez Osman’ı kızdırmıştı. Tombul fare de ne demek!

‘’Böyle bir şeyi nasıl söylersin Ömer.

İnsan arkadaşına fare der mi’’ dedi Meryem.

fare değil, Tombul Fare ‘’diyerek ekledi Yusuf.

‘’ Bak nasıl da üzüldü, yanımızda bile yürümüyor,

ya bizimle artık konuşmak istemezse,

hem neden durup dururken böyle bir şey söyledin ki ’’diye sordu Meryem.

‘’Sadece şaka yapmak istemişti’’ dedi Yusuf.

‘’ Evet Avukat Yusuf bey , başka neler oldu, Hey Allah’ım , bir dakika Yusufcuğum, bırak da Ömer anlatsın, değil mi ama’’

‘’Şeyyy, ben ortam gerilmesin diye ‘’ dedi Yusuf.

‘’ Müzik dersinde farelerle ilgili bir şarkı öğrenmiştik , benimde çok hoşuma gitmişti, Osman’ı sevdiğim için dedim, onu üzmek istememiştim’’

‘’Bunu Osman’a da güzel bir şekilde açıklamalı ve özür dilemelisin. Hem düşünsene ben sana fasulye desem hoşuna gider miydi’’ dedi Meryem.

‘’ Ömer, fasulye yemeğini çok sevdiğini bilmiyordum dostum’’ dedi Yusuf.

‘’ Fasulye sevdiğim için değil , boyum uzun olduğu için diyor ‘’

‘ ‘ Tamam haydi gidelim ve Osman’a yetişelim, Ömer konuşmasını yapsın ve evlerimize dağılalım artık.

Ayrıca bugün çok önemli bir görevimiz var biliyorsunuz, tepeye gideceğiz, köyün diğer çocuklarının söylediğine göre oradaki yaşlı nine pek tuhafmış. Odasında kasetler, teypler varmış. Bir ajan olabilir, köyü ele geçirebilirmiş’’ dedi Meryem.

‘’Anammmmmm, bu ninede bir tuhaflık olduğunu ben anlamıştım’’ derken dişleri titriyordu Yusuf’un.

‘’Yoksa kulaklıkları da var mı, sakın yabancı devletlerle görüşüyor , bizim hakkımızda bilgi veriyor olmasın, ha ha haaaaaa’’ diyen Ömer bastı kahkahayı.

‘’Ajan mı, yabancılar mı, şeyyyy benim biraz karnım ağrıyor bugün gelmesem olur mu’’

‘’Korkaklık etme Yusuf. Hep birlikte gidip , ninenin foyasını ortaya çıkaracağız’’ dedi Ömer.

‘’Dedektiflik gibi bir şey mi, iz mi süreceğiz, nineyi mi arayacağız yani ’’

‘’ Nine kayıp mı ki arayalım Yusuf. Ninenin yeri belli. Sen Sherlock Holmes okumadın mı hiç. Bugün dedektif şapkanı tak, büyütecini al ve buluşma yerimize gel’’

‘’ Bir buluşma yerimiz mi vardı ki’’ dedi Meryem. Şaşırmıştı.

‘’ Artık var, mahallenin çıkışındaki armut ağacının önünde buluşacağız’’

Herkes bugün ki dedektiflik ve ninenin foyasını ortaya çıkarma konusunda heyecanlanmıştı. Sadece Yusuf korkudan tir tir titriyordu. O kadar hızlı yürümüşlerdi ki Osman’a da yetişmişlerdi. Ömer, sarı saçları ve gülümseyen yüzüyle Osman’ın sırtına elini uzatmış ve özür diliyordu. Osman’a göre zayıf ve uzun olması ikisini yan yana görenler için sevimli görünüyordu. Yusuf ise kalın çerçeveli gözlüklerinin arasından arkadaşlarına bakıyor, sorunun çözülmesine seviniyordu. Osman biraz alıngan ancak çok kolay affedebilen bir çocuktu. Ömer onu asla üzmek istemediğini, bir daha tekrarlanmayacağını söyleyince çok sevdiği arkadaşını affetmişti. Ömer’in , bazen arkadaşlarını kıracağını tahmin etmese de tuhaf davranışları olurdu. Sonrasında ise hatasını fark eder , özür dilerdi ve tekrarlamazdı.

‘’Gerçekten tombul bir fare olduğumu düşünmüyorsun değil mi’’

‘’Asla. ‘’

Uzun yıllardan beri arkadaştılar. Hatta şarkıları bile vardı. Kol kola girer bu şarkıyı daima hep bir ağızdan söylerlerdi. ‘’Bir gün belki’’ evet bu onlara ait bir şarkıydı.

Tepedeki evinde tek başına yaşayan nine için yardımsever Bulut Köyünün sakinleri her akşam yemek götürme konusunda çocukları görevlendirmişti. Yaşlı kadıncağızın yemek yapamayacağını düşünmüş, ve köylü ona yardımcı olabilmek için bu yolu seçmişti. Zira yaşlı nine İstanbul’daki evlatlarının yanına gitmeyi kabul etmemişti. Koca bina yığınlarının arasında yaşamanın yaşlı bir nine için zor olacağını öyle bir anlatmıştı ki, köylüler bu cümleleri kurduğuna inanamamış, ağızları açık dinlemişlerdi. O emekli bir öğretmendi. Kelimeleri de çocukları da çok severdi. Bulut köyünde , ahşap evinde bir başına kalsa da fındık ağaçları ve tavuk çeteleri ona arkadaşlık ediyordu. Kulağında sürekli kulaklıklarıyla dolaşan, bastonuyla zarif adımlar atan çizgi filmlerden fırlamış biri gibiydi.

Bulut Köyünde çocuklara sorumlulukları tüm köy halkı verirdi, ancak kimin hangi gün ne yapacağını Bakkal Yaşar Abi belirlerdi. Bugün ise yemek götürme sırası Bulut Köyü Dedektiflerindeydi-ki bu ismi bizim çocuklar kendi kendilerine koymuşlardı-. Çocuklar evde yemeklerini yiyip, armut ağacının altına gelmişler , toplantılarını yapmışlardı. Herkesin kafasında bir şapka ve elinde büyüteç vardı. Yaşar abi şaşırmıştı.

‘’Çocuklar neler oluyor, hayırdır, yoksa yine Yusuf mu kayboldu, onu mu arayacaksınız’ ’diye sordu gülümseyerek.

‘’Şşşşşşşştttttt, sessiz ol Yaşar Abi. Eğer bizim tarafımızda olursan sana planı anlatırız’’ dedi Ömer.

‘’ Ninenin foyasını ortaya çıkaracağız ‘’ dedi Yusuf.

‘’ Çok iyi sır saklıyormuşsun Yusuf’’ dedi Meryem.

‘’ Nineye getireceğimiz pastadan bir dilim alabilir miyim’’ dedi Osman. Bu konu onun dikkatini pek çekmemişti. Tarçınlı elmalı kurabiyedeydi aklı.

‘’Haydi çocuklar karanlık basmak üzere, hemen yemekleri götürüp gelin, çok film izliyorsunuz çoookkkkk’’ dedi Yaşar Abi.

Çocuklar Bakkal Yaşar Abi kendilerine inanmasa da kararlıydılar. Kıvrımlı toprak yoldan evlerin önünden geçerken sağlarına ve sollarına bakıyorlar, ve hızlı adımlarla yürüyorlardı. Çok geçmeden evler geride kalmaya başlamıştı, ve tepeye de varmışlardı. Köyleri buradan bakılınca oyuncak bir yeşil tablo gibi duruyordu. Ninenin ahşap evinin önüne gelince durdular. Ömer hemen elindeki yemeği bahçeye bırakıp, pencereye koştu. Arkasından Meryem, Osman ve Yusuf da koştu. Ellerini birleştirmiş, nefeslerini tutmuş ve içeriye doğru bakıyorlardı ki ne görsünler.

‘’Şşşşşşttttt sessiz olun , nine birileriyle konuşuyor’’ dedi Meryem. ‘’Neden bekliyoruz kiiiiii, onu dinlediğimizi anlarsa , bizi taaaa bu tepeden eve kadar bir ok gibi fırlatırrr’’ derken korkudan kıpkırmızı kesilmişti Osman.

‘’Nine bizi fark ederse kaynar kazanlarda kaynatır’’ dedi Yusuf. Korkudan Osman’a sarılmıştı.

‘’Abartmayın, yok daha neler, nine bastonla zor yürüyor, bizi nasıl fırlatacakmış’’

‘’ Sen de çok rahatsın Ömer. Böyle nine nerede gördün. Nine , nine değil istihbarat teşkilatı , baksana böyle nine odası mı olur’’ dedi Meryem.

‘’ Benim ninemin baş ucunda meyve tabağı var, bu ajan ninenin baş ucunda bilgisayarlar var’’

‘’ Haklısın Yusuf, benim de ninem bizi bile zor duyuyor, ajan nine görüntülü konuşuyor mübarek’’ dedi Osman. Göbeği biraz gülünce yine hoplamaya başlamıştı.

Çocuklar içeriyi sessizce dinlemeye devam ediyordu ki Osman gülmeye başlayınca tencerelerden birini fark etmeden deviriverdi. Tencere tangur tungur sesini duyan nine başını o tarafa doğru dönünce bizim dedektifleri korku bastı. Donakaldılar. Tam nine dışarıya çıkmak üzereydi ki, Osman’ın çığlığı Bulut Köyünü inletmeye başlamıştı.

‘’ Yetişinnnnnn, bu nine bir ajannnnnnn, tüm köyü ele geçirecek, elinde mikrofon bile var ’’ Tombul göbeği yine hopluyordu. Ömer ve Meryem çok korkan Yusuf ve Osman’ı sakinleştirmeye çalışıyordu. Ama ne yazık ki çığlıkları yaşlı nine de duymuştu. Kapıyı gıcırdatarak açıverdi. Elinde mikrofon ve kulağında kulaklıkları vardı.

‘’ Burada neler oluyor! Sen gözlüklü başla bakalım’’ dedi ajan nine.

Haydi! Hikayenin nasıl devam edeceğine aşağıdaki seçeneklerden birini işaretleyerek sen karar ver ve bir sonraki bölümü bekle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Zeynep Eyüpoğlu Arşivi