Zeynep Eyüpoğlu

Zeynep Eyüpoğlu

Bulut Köyü Dedektifleri Bölüm 3 : Tablodaki Hayalet

“Bu mağarada ne işimiz var ki! Ben korkmaya başladım!”

“ Kestane toplamaya çıkmasaydık yağmura da yakalanmazdık!" dedi ıslanan saçlarını düzelterek Ömer.“ Kimin fikriydi? Yusufff! Hep senin şu doğa merakın yüzünden, al işte bak ! Şimdi ne yapacağız? Bu mağarayı da yaz doğa defterine!”

“ Tamam sakin olun Meryem, Ömer! Birazdan yağmur dinince eve geri dönebiliriz!” Arkadaşları aralarında tartışırken Osman etrafı incelemeye başlamıştı. Mağaranın tavanından sızan soğuk yağmur damlaları taş zeminde birikiyordu. İçerisi buz gibiydi. Sesler ise sürekli yankılanıyordu. Osman duvarlara bakınca çok ilginç çizimler fark etti.

“ Duvarlara bakın, inanılmaz, tablo gibi detaylıca çizilmiş! Adeta bir örümcek ağı!” diye söze başlayan Osman’ın bir anda başından aşağı kaynar sular döküldü. Korkudan kekelemeye başladı çocuk. ” Bi-bir dakika ! Ha – hayalet resmi mi yoksa ! Ki-kim çizdiyse ha-hayaleti de görmüştür! ”

“ Ne hayaleti Osman! “ dedi Meryem.” Dünya haritasına benziyor, baksana !”

Arkadaşları şimdi tartışmayı bırakmış ve şaşkınlıkla duvardaki çizimlere bakıyorlardı. Koca bir dünya haritasıydı bu! Mağaranın tüm duvarlarına kıtaların, ülkelerin , şehirlerin isimleri tek tek yazılmıştı. Taşla oyularak çizilmiş gibiydi. Çocukların hepsi, ellerini çizilen haritanın üstünde gezdirmeye başladı. Pütürlü ve sertti. Bir kamyon büyüklüğündeki mağaranın tüm duvarları haritalarla doluydu. Girişte sağ taraftaki duvarda ise rakamlar, aylar dağınık şekilde yazılmıştı.

“Şuraya bakın, burada harita değil, rakamlar var.” dedi Meryem. “ Bazıları derste gördüğümüz roma

rakamları! Kim , neden çizmiş ki , ne işine yarayacak, ve neden mağaraya çizmiş ?”

“Bazıları da çivi yazısı gibi! ” diye ekledi Ömer. “ Mağaraya çizdiğine göre gizli bir iş çeviriyor, kimsenin bilmesini istemiyor olabilir! Ne işine yarayacak ki? ” düşündükçe başını kaşıyordu.” Mağarayı biraz daha incelersek anlarız belki !” Meryem ve Ömer hem zeki hem de meraklıydı. Yusuf ise mağarada tüm gördüklerini doğa defterine not ederken Osman korkudan tir tir titriyordu.

“ A- araştırmaya ne gerek var, zaten ya- yağmur diner birazdan. “ dedi Osman. “ Yine başımıza bir şey gelecek! ”

“ Korkmayı bırak da şu taşları eline al Osman. İnanılmaz, pamuk kadar beyaz ve kılıç kadar keskinler!

Her kim çizdiyse bu taşlarla çizmiş olmalı, yoksa taş, duvarı nasıl oysun?” dedi Ömer, zeminde solucan gibi kıvrılan taşları göstererek. Hepsi de kıvrık beyaz solucanı anımsatan taşları ellerine aldılar. Mağaradaki harita çizimleri üzerinde gezdirmeye başladılar.

“Olamaz, Ömer haklı, mağara bu taşlarla çizilmiş!” diye heyecanla atıldı Meryem. “Biz de çizdikçe oyuklar iyice açılıyor!”

Osman’ın, elindeki beyaz solucan taş ile çizimlerin üstünden geçmek ve oyuklar açmak çok hoşuna gitmişti. Korkusu biraz geçince iyice çizmeye devam etti. Bir taraftan da tombul göbeği kikirdemekten hopluyordu. Yusuf ise doğa defterine yazmak için adeta bir hazine bulmuştu. Sağa sola bir böcek gibi pıtır pıtır yürüyor ve gördüklerini yazıyordu. Defteri elinde, buz gibi yağmur sularında ayakları ıslansa da yürümeye devam etti. Yosun tutmaya başlayan karanlık duvarın dibinde bir mektubu anımsatan yazılar fark etti. Çığlığı bastı.“ Heyyy, buraya gelin, burada haritadan farklı bir şey var! Çizimleri yapan, haritaya dair bilgiler yazmış olabilir!” Ömer ve Meryem soluk soluğa Yusuf’un gösterdiği duvarın dibine fırladı. Gösterdiği alana mikroskopla inceler gibi bakmaya başladılar. Harfler eğri büğrü yazılmıştı. Meryem’in gözleri iyi görebiliyordu. Karanlık ve eğri büğrü de olsa bir kaplumbağa gibi yavaşça okumaya başladı.

“Projemi tamamlamaya çok az kaldı. Lütfen mektubu dikkatle okuyun ve benden haber alamazsanız yetkili birilerine haber verin. Büyük bir buluş üzerine çalışan bilim adamıyım.

Mağaranın duvarlarına haritalar çizdim. Bir duvara da rakamlar yazdım. Mağaradaki beyaz solucana benzeyen taşların dünyada eşi benzeri yok! Güçleri inanılmaz! Tıpkı bir zaman makinesi gibi kullanılabiliyor! Taşlarla hangi yıla ve nereye gitmek isterseniz gidebilirsiniz! Öncelikle gitmek istediğiniz tarih ve ayları beyaz taşlarla çizin! Ardından haritalarda şehrin sınırlarını beyaz taşlarla iyice belirginleştirin! Çevresini oymaya devam edin! Sınırda açılan oyuk siz çizdikçe genişleyecek ve siz de kayaların arasından kayıp gideceksiniz! Ancak unutmayın, gideceğiniz yerden geri gelmek için taşları yanınızdan ayırmamanız gerek! Sadece o taşlar sizi geri getirebilir! Dönmek istediğinizde her nerdeyseniz olduğunuz yerin zeminine mağaranın şeklini çizmelisiniz! Mağara dışardan bir..”

“Okusana Meryem –dışardan bir neye benziyor, neyi çizeceğiz ki? “ dedi Ömer.” Mağara sırlarla dolu! Macera deposu gibi! “

“Bir kaplumbağaya benziyormuş!”

“ Bilim adamı ortada yok! Mağaranın girişini otlar kapatmıştı. Demek ki adam ne zamandır kayıp!” dedi Yusuf.” Ona yardım etmeliyiz. Kim bilir nerede , bir bilim adamının kaybolmasına göz yumamayız değil mi!” Defterine de harıl harıl notlar alıyordu. Birden Osman’ın titreyen ve korkuyla inleyen sesi duyuldu. Mektuba dalıp onu unutuvermişlerdi!

“İmdaattttttt, ka-kayalar yarılıyorrrr! O-oyuklar açılıyorrrr, kayıp gidiyorummm Yusufff, Ömerrr, Merrrr-!”

Çocuklar, Osman’ın çığlığını duyunca bilim adamının mektubunda yazanların da doğru olduğunu anladılar. Hemen Osman’a doğru koşmaya başladılar. Su birikintilerine bastıkça iyice de ıslanmışlardı. O da ne! Osman’ın başı ve göbeği kayanın içerisine doğru kayarken, ayakları dışarda kalmıştı! Dostları Osman’ı ayaklarından yakalayıverdi. Ancak kayalar bir elektrik süpürgesi gibi Osman’ı içeriye çekiyordu. Hepsi son bir gayretle dışarıya çekmek istediler ama kayalar çocukların hepsini içine yutuverdi. Şimdi karanlık bir rüzgarın içinde yaprak gibi uçuşuyorlardı. Göz kapakları uykuya dalar gibi kapanmıştı.

Dostluk birbirine yardım etmektir, diye düşünürken haritadan içeriye birlikte savrulmuşlardı.

Gözlerini açtıklarında ise soğuk bir rüzgar esiyordu. Denizin sert dalgaları ise sanki onları uyandırmaya çalışıyordu! Oldukları yerde sağa sola da sallanıyorlar mıydı ne ! Ahhhh! Evet! Bir geminin güvertesine gelmişlerdi! Üstelik acımasız, zorba bir korsan gemisine!

“Nasıl olur, buraya nasıl geldik ki? Mağaradaydık! Haritalar..”

“ Haritaları o kadar oymasaydın şimdi güvende olabilirdik Osman! “ diye söze başladı Ömer.” Buradan hemen kurtulmalıyız!”

“ Şu te-tepedeki elinde dü-dürbün , şapkasında kafatası resmi olan, tek gözü siyah ba-bantla kapalı..”

“ Veee bize doğru bakan, bir korsannnnn, korsan gemisine gelmişiz! “ dedi korkuyla Meryem.” Hemen mektubu hatırlayın, taşları çıkarın , şeyi çizecektik, şeyin resmini!”

“ Mağaranın!” dedi Yusuf heyecanla.” Meryem bir kaplumbağaya benziyor demişti.”

Tam bu sırada dürbünüyle uzakları gözetleyen nöbetçi korsan bir anda güvertedeki çocukların sesini işitti. Gergedan boynuzunu andıran borazanını eline alıp tüm gücüyle üfledi. Ardından çatallı , boğuk sesiyle kükremeye başladı. “Güvertedeki yabancıları yakalayınnn!” Güvenlik alarmıydı bu! Geminin üst tarafından ‘ yabancıları yakalayınnnn’ sesini duyan tüm korsanlar çocukların olduğu yere doğru koşmaya başlamıştı.

“ Olamaz, hayır şu an bibilgisayar oyunundayım. “ dedi titreyerek Osman. “ Bu ko-korsanlar gerçek değil! Şimdi oyun bitecek!

“Gevelemeyi bırak Osman. “ dedi Ömer. “ Hemen taşları çıkarın, korsanlar inmeden kaplumbağayı çizip mağaraya geri dönmemiz gerek!”

“Ben Cin Ali bile çizemem ki!”

“ Al şu taşları, ve başla Yusuf ! “ dedi Meryem. “ Birlikte hareket edersek kurtulabiliriz. “

“Elim ayağım titriyorrrr!” Osman taşları eline almış ve dostları gibi zeminde kaplumbağa çizmeye başlamıştı.

“Çizilen hatları iyice oymamız gerek! “ dedi Meryem.” Ardından oyuklar arasından kayıp gidebiliriz!”

“Ma- mağarada ben de çizince böyle olmuştum, ka-kayıverdim!”

“ Zaten hepsi bu yüzden oldu Osman. “ dedi Ömer. “ Her neyse mağaraya dönünce anlatırız, sen çiz ve oymaya devam et!

Bu sırada tek gözlü, kafatası şapkalı korsanlar da karınca sürüsü gibi yaklaşıyordu. Sesleri ise savaşa hazırlanan ordu gibiydi. Bastıkları ahşap merdivenlerden gelen gıcırtılar ve nefeslerindeki hırıltılar öfkelerini gösteriyordu. Çocuklar ise elleri taş yüzünden kanasa bile durmadılar. Oyuklar iyice açılmıştı. Ayaklarını, çizilen mağara resminin sınırlarından -kaplumbağa- içeriye bastırınca vücutlarının kalan kısmı da su gibi akıp geçti. Bu kez korku değil başarı çığlıkları atıyorlardı. Karanlık hava akımında sürüklendikten sonra nihayet mağaranın ıslak buz gibi zeminine düştüler. Duvardaki tüm haritalar ise oyuklar açılmadan önceki halini çoktan almıştı. Kalpleri yerinden fırlayacakmış gibi atıyor, sesleri titriyordu. Başlarına gelen korkunç yolculuktan sonra sakinleşince her şeyi en baştan konuştular. Mağarayı, bilim adamını, haritaları, mektubu, beyaz solucan taşlarını. Kıyafetlerinden sular damlıyordu. Saçları yapış yapıştı. Ellerinde kocaman bir hazine vardı. Dikkatli davrandıkları ve tehlikeli olmadığı sürece istedikleri her yere ve zamana gidebilirlerdi. Kayıp bilim adamını bile bulmaları imkansız değildi. Çözüm bulacaklardı. Yağmur dinmişti. Mağaraya tekrar gelmek üzere su dolan ayakkabılarıyla evlerine doğru yol aldılar.

Sevgili Çocuklar,

Bulut Köyü Dedektifleri’nin yerinde siz olsaydınız nereye ve hangi zamana gitmek isterdiniz? Niçin?

Görüş ve önerileriniz olursa ,yorum kısmına ya da mailime (zeynepeyupogluofficial@gmail.com) ailenize de danışarak gönderebilirsiniz. Gitmek istediğiniz , merak ettiğiniz yer ve zaman dilimi ile ilgili çizim yaparsanız aralarından kura yöntemiyle seçerek paylaşabiliriz. Bir sonraki bölümde isminizle birlikte yer alabilir , ne dersiniz? :) Tüm çocukların ve çocuk kalabilen yetişkinlerin önerilerini bekleriz. :) Biz şimdiden heyecanlandık. :)

Gülümseyerek büyümeniz dileğiyle…

Sizi Seviyoruz Çocuklar!

Önceki bölümler:

Bulut Köyü Dedektifleri - 2 Kayıp Günlüğün Peşinde

Hikayenin ilk bölümü için tıkla... 'Sen! Gözlüklü, başla bakalım!” Çocukların dördü de evin duvarının dibine oturmuş, birbirlerine sarılmıştı. Alınlarından sıcacık terler akıyordu. Tangur tungur devrilen tencerelerden fırlayan...

Bulut Köyü Dedektifleri -1

BÖLÜM 1: Köyde bir ajan nine mi var? ‘'Bana tombul bir fare gibisin diyemez'' dedi ve arkasına bakmadan uzaklaşmaya başladı Osman. Okul çıkışıydı. Tüm öğrenciler kendilerinden daha ağır olan sırt çantalarını yüklenmişler...

YAZIYA YORUM KAT
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.