Turgay Beşyıldız
Döneminin Xavi’si; Cevat Alkan! “Futbol, geometri ve matematiktir”
Büyükbabası Sarıkamış şehitleri arasında yer alan Cevat Alkan, Trabzonspor’un 1966-67 deki ilk takım kadrosunun bir kısmını, 45 yıl sonra bir araya getirip buluşturan Bordo Mavili kulübün, Abidin Dino’nun çizemediği mutluluğun resmini, kendilerine çizdiğini işaret ediyor…
Kırmızı-Beyaz formalı ve sol göğsünde kırmızı bir yıldız arması olan Trabzonspor’un, ilk kadrosunda ve ilk 11’inde yer alan Cevat Alkan, geçim derdi için saha çizgileri dışında yok
saydığı hayata atılmak adına, futbolu bırakmak zorunda kalmıştı.
-----------------------------------------------------------------------------------------------
Simon Kuper der ki; Futbol asla sadece futbol değildir.
"İstediğin kadar yetenekli ol. İyi bir takımın yoksa kaybedersin’’ sözüyle sohbete başladı Cevat Alkan.
Trabzon’a kuş bakışı bakan, o zaman yeşillikler içerisinde, şimdi ise iğrenç beton yığınına çevrilen Boztepe Mahallesi’nde doğduğunda, 2. Dünya Savaşı başlamak üzereydi. Takvimler 1939’u gösteriyordu.
İşsizlikten, yoksulluktan 7 yaşında ailesiyle Bayburt’tan göçüp gelmiş bir baba ile Oflu Lütfiye Çakıroğlu Alkan teyzemizin oğluydu. Bizim Jenerasyon da hatırlar. 1970 ile 80 yılları arasında, babası Ali amcanın dışı sarı metal, cam şişe içlerinde ayakkabı boyalarıyla, fırçaları, cilası, kadifesiyle pırıl pırıl parlayan, yatay olarak 1,5 metre boyundaki kocaman gösterişli bir boya sandığı vardı. Meydan parkına yani Atatürk alanına, Uzun Sokak tarafından tam girişte şimdi yıkılmış büfenin tam kenarındaki ağacın dibinde, boya sandığı ile oturur, müşterilerini orada önündeki sandalyede ağırlardı hep. Harika ayakkabı boyardı. Şehrin ileri gelenleri hep onun fırçasını tercih eder, ressamın fırça tuvale fırça vuruşu gibi ayakkabı boyatırdı. Dün gibi hatırlarım havalı ama ağır sandukasını omzundan aşağı asar, oradan güzel havalarda her akşam Yenimahalle Bahçeli Evler deki evine yürüyerek gelirdi. 5 çocuğunu böyle büyütmüştü. O Trabzon meydanının ilk ayakkabı boyacısıydı.
Trabzon’a geldiklerinde ilerleyen yıllarda Boztepe’den, Çömlekçiye taşınmışlardı. Büyük limanın içine giriş şimdiki gibi gelen geçene yasak değildi. Güney tarafında toprak zeminli doğal bir düzlük vardı ve mahalle maçları için ideal bir yerdi.
Cevat Alkan’ın futbolla tanıştığı yer, şimdi liman alanı içerisinde kalan saha işte orasıydı. Oradan lisanslı futbola geçmiş, Doğanspor’da resmen futbola başlamıştı Cevat Alkan. Gençlerbirliği ve İdmangücü formalarını giydikten sonra, 1966 yılında kurulan Kırmızı-Beyaz formalı, sol göğsünün üstünde kırmızı bir yıldız arması bulunan, forma renginin ne olacağının tartışıldığı yeni kurulan ilk Trabzonspor takımına transfer oldu.
"Bu işin nereye kadar ve nasıl gideceğini pek kestiremiyordum’’ diyen Alkan, orta sahada oynuyor ve her iki ayağını da iyi kullanabiliyordu. Arkadaşları da şimdilerde onu, Barcelona’nın eski oyuncularından Xavi’sine benzettiler hep.
Kendisiyle Trabzon’un tarihi ve turistlik mekanlarından Soğuksu’da ki, Atatürk Köşkü’nün güzel bahçesinde dertleştik, sohbet ettik. İlerleyen yıllarda Yenimahalle Bahçeli Evler’e taşınınca, kapı komşumuz olmuşlardı. Elinde çanta her gün idmana giderdi, çocuktum. Hatırlarım.
Futbol oynadığı dönemde, aynı zamanda ev hanımı olan Gülay hanımla evliydi. Oğlu Levent 3 yaşında kızı Kader ise henüz doğmamıştı. Şimdi oğlu Levent evli, kızı Kader’de evli ve ondan 2 torun sahibiydi.
*
Karşılıklı konuşurken etraftan bir tanıdık görünce, kalkıp birbirlerine sarılıyor, gözlerinin içi gülüyor, hasretle ayak üstü kısa bir sohbet gerçekleştiriyor, hal hatır soruluyordu. Çünkü yıllardır Trabzon’da yoktu. Ankara’da yaşıyordu. Yazları ise Altınoluk’ta ki mütevazi yazlığındaydı.
O eski güzelliğiyle o günkü Trabzon’da, o yıllar ve anılar aklına geliyor, dolan gözlerini benden saklamaya çalışıyordu. Nemli gözleriyle bana değil, önündeki demli çay dolu bardağına bakarak devam etti ’’Trabzonspor adı ile yıkılan Avni Aker’de sahaya ilk çıktığımızda, ilk aylarda, ilk 11’de ofansa yakın oynadım. Golüm hiç olmadı ama hatırı sayılır asistlerim oldu. Bugüne baktığımda arkadaşlarımın da dediği gibi, kendimi Barcelona’nın eski oyuncusu Xavi’ye benzetirim hep. Stilimiz çok benziyordu. Hele bir maçımız var unutamam. Adanademirspor’a, Adana’da 4-1 yenilmiştik. Çok ağrımıza gitmişti. Yolda dönerken uzun süre kimse konuşmamıştı. Rövanşta çok iyi oynadım ve 1-0 kazanmıştık. Bu galibiyette önemli rol oynamıştım. Kafamız bir nebze rahatlamıştı ama o tarihlerde para, pul yoktu pek’’
Evlendiğinde Yenimahalle’de babasının kiracı olarak oturduğu, halen daha aynen duran 2 katlı evinin üst katına yerleşmişti.
Alt katta 98 metre kare evde annesi, babası kız kardeşi Nebahat, erkek kardeşleri Erdoğan, Ayhan ve Aydın oturuyordu.
Açık renkli gözlerini kaldırdı ve bana baktı. Güzel gözleri rahmetli annesinin gözlerine benziyordu.
‘’Yıllarca sizle kapı komşuluğu yaptık oğul. Rahmetli annelerimiz, babalarımız. Ne güzel günlerdi, sen 10-11 yaşlarındaydın. Yıllar sonra Ankara’ya taşındığımızda sizi, mahallemizi, komşularımızı ve bu kenti hiç unutmadım, unutamadık. Nadirde olsa, annemin Of’ta ki köyüne gidip geldiğim oldu. Yıllar sonra şimdi Trabzon’a geldiğimde gittim evimi gördüm . Komşularımızla çok iyi günlerimiz oldu. Yıllarca yaşadığımız evi aynı bulacağımı hiç zannetmemiştim. Tıpa tıp bıraktığımız gibi duruyordu ama komşularımız ve yeni taşınanlar, eğitimleri, kültürleri, ekonomik yapıları, sosyal yaşam biçimleri değişmişti. O yıllar mahallemiz Trabzon’un en elit semtiydi. Futbolcular, subaylar, öğretmenler, bankacılar, doktorlar, profesörler, avukatlar, hakimler, hep bizim mahallede otururdu. Mahallede evlerin bahçesi gül ve hanım eli kokardı. Eve şöyle bir bakınca hatıralar bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden. O denemedeki ekonomik şartlar bizi göçe zorladı. Babam Trabzon’a geldiğinde 7 yaşındaydı. Büyükbabam Sarıkamış’ta donan binlerce askerden biriydi. Genel Kurmay’ın arşivinde adı geçer. Onun için biz bu vatan için gerçekte kimlerin canını nerelerde verdiğini iyi bilenlerdeniz’’
*
Cevat Alkan ağabeyimiz oturduğu tahta sandalyede arkaya doğru yaslandı. Gözü çam ağacındaki köşkün gedikli sincabına takıldı. Sincap gözlerini oynatmadan bizi kesiyordu. Cevat ağabeyimiz başını sağa çevirdi, Atatürk Köşk’üne ve ziyaretçilerine doğru baktı ve devam etti yine ‘’ Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarına halen daha can borcumuz var. Bu arada bunu da bilin arkadaşlar. Babam evlendiğinde her işte çalışmış. O zamanlarda da iş yok nerdeeee? Babamın gençlik yılları Cumhuriyetimizin kurulduğu ilk yıllar o zamanlar. Tabi zaman ilerliyor evde hanım ve 5 genç çocuk, onun ellerine bakıyor. Biz okuduk, büyüydük bankaya girdik. Bir yıl Yapı Kredi bankasında çalıştım. Trabzonspor’da oynuyordum kulüp başkanımız Ali Osman Ulusoy idi. Aynı zamanda onun petrol istasyonunda çalışıyor, hem de futbol oynuyordum. Ali Osman beyin çok emeği vardır bu şehirde insanlara…’’
‘Yıllar artık çok çabuk geçiyor’ ifadesini kullanan zamanın Xavi’si ‘’ O yıllarda Yenimahalle Bahçeli Evler de yine Trabzonspor’da top koşturmuş önemli futbolcular oturuyordu. Özkan Sümer, Necmi Perekli, İhsan Sakaloğlu, kaleci İlhan, senin abin kaleci Rıdvan, rahmetli Mustafa Gedik, kaleci Mustafa, kaleci Argun, rahmetli kaleci İlhan gibi… Stadyum da çok yakındı bize, evden idmana, idmandan işe, işten idmana. Bu döngü içerisindeydik genelde. Malzeme sıkıntımızda vardı. O günün şartlarına göre, sahada yere sağlam basardım. Omuzlarımı rakibe karşı iyi kullanırdım. Kuvvetliydim. Futbolcu için en önemli şeylerden biri dengedir. Dengeliydim. Yani ayakta kalabilmek önemlidir’’ diyerek, konuşmasına ara verdi ve ayağa kalktı. Ayağının altındaki yeni futbol topunu hafiften de olsa saydırmaya başladı ama uzun sürmedi. Nede olsa bu sohbeti yaptığımız gün yaş 75’e merdiven dayamıştı. Ne bilsin son yıllarındaki yaşını sürüyordu.
İlkokulu Tevfik Bey İlkokulu’nda okumuştu. Ortaokulu o zamanki herkes gibi Trabzon Lisesi’nin orta bölümünde bitirdi. Ardından şimdi adı Endüstri Meslek Lisesi olan Trabzon Sanat Okulu’na gitti. Torna Tesviye Bölümü’nden diplomasını aldı. İlerleyen yıllarda boş kaldıkça da kitap okumaya devam etti. Herkese kitap okumayı tavsiye etti ve ekledi’’ Bu ülkenin en büyük düşmanı cahilliktir. Önce hepimiz rakip takımı değil, onu yenmeliyiz ‘’
Soğuksu mevkisinin çam kokan havasından derin bir nefes aldıktan sonra, söyleşimiz kaldığı yerden devam etti ’’Eskiden ekmek aslanın ağzında değil, midesindeydi. Bir an önce çalışmak ve para kazanmak zorundaydık ama futbolun cazibesi ve çevremizdeki yaşam biçimi bizi de bırakmıyordu. Özellikle bana, futbol sahasının çizgilerinin dışında sanki, hiç bir şey yokmuş gibi geliyordu. Bir ailem olduğu da aklımdan çıkmıyordu ve ben onlara bakmak zorundaydım. Bu yüzden futbol hayatım kısa sürdü. Parasız, pulsuz başladık. Cep harçlıklarıyla bitirdik.’’
*
Beyefendi kişiliğiyle hep yakından tanıdığım Cevat ağabeyimize ‘saha çizgileri içindeki bir anını bizimle paylaşır mısın? ’ dedik. Gözlerinin içi güldü önce ‘’Bu anım seni de ilgilendiriyor’’dedi. Birden meraklandım, kendimi toparlayıp arkama yaslandım. Anlatmaya başladı ‘’Avni Aker’de, o zamanki adıyla Trabzon Şehir Stadyumu’nda toprak zeminde oynuyoruz. Trabzonspor’a transfer olmadan bir yıl önce 1965. İdmangücü’n deyim, Yolspor ile karşılaşıyoruz. Mutlaka galip gelmemiz gereken bir maç. Yolspor’a sağdan, soldan kanatlardan saldırıyoruz. Çok sıkıştırdık, çok bunalttık onları, nefes nefese kaldılar. Turuncu, siyahlılarda Kenan diye de bi arkadaşım vardı. Nihayet golü attık bende Kenan ile göz göze geldim. Sonra sevinmeye başladık. Döndüm orta göbeğe doğru yürüyorum. Bu Kenan arkadan geldi, birden bire bana sert bir yumruk attı. Beklemiyordum, görmedim. Kısa bir hır, gür oldu. Maç durdu. Çenem kırılmıştı. Ben oyundan ağrıyan çenemle çıktım. Kenan kırmızı kart gördü. Sonra karşılaşma devam etti ve bizim 1-0’lık galibiyetimizle bitti. Çenem felaket ağrıyordu. Hemen Uzun Sokağın doğu yönünde, sonunda Cumhuriyet Bakkalı vardı, üst katında muayenehanesi olan, kentin ender diş doktorlarından ülke çapında da tanınan Diş.Dr.Cemil Bulak ağabeyimize getirdiler beni. Yanında da yıllardır kendi yetiştirdiği teknisyenlerinden, senin baban yani kapı komşumuz Hasan abi vardı. Beni koltuğa ardından çenemi de yerine oturttular. İkisine de Allah rahmet eylesin. Günlerce tedavim devam etti. Bir müddet futbol oynayamamıştım. Kenan’a gelince dargın kalmadık, arkadaştık zaten bir anlık öfke ile yapmıştı. Daha sonra bir ara Ankara’da oda oturdu. Ankara’da karşılaşınca yolda takılırdım ona ‘ Sen aslında futbolcu değil, iyi bir boksördün’ derdim. Gülüşürdük. Albümümün ilk sırasında fotoğrafı yer alan iyi bir arkadaşımdı Kenan. Daha sonra İstanbul’a taşındığını ve rahmetli olduğunu duydum. Heyyyy gidi günler, hey gidi güzel insanlar’’
Cevat ağabeyimizle ayrılık vakti gelmiş, alaca karanlık çökmeye başlamıştı. Köşk bahçesinin diğer sakinlerinden, daldan dala zıplayan Karatavuklar da akşam ezanı ile birlikte ötmeye başlayınca, orkestra ile uğurlama gibi oldu. O kuşların sesleri arasında onu son kez gördüğüm son sözünü söyledi ‘’ Şair Nazım Hikmet şöyle demiştir, ünlü ressamımız Abidin Dino’ya ‘Abidin, mutluluğun resmini yapabilir misin? ‘ Trabzonspor’un yönetimi bizim jenerasyonu yıllar sonra Trabzon’a davet edip burada buluşturması, misafir etmesi, belki de o gün Abidin’in çizemediği mutluluğun resmini çizmiştir’’
Sözü bittiğinde gözleri yine nemliydi, hüzünlüydü ama yine tebessüm ediyordu ve de mutluydu, kendi topraklarında Cevat Alkan.
Ankara’da ve yazları ise Altınoluk'ta oturuyordu. Bu sohbetimizden bir süre sonra, rahatsızlığı nedeniyle tedavi gördüğü evinde 2017 yılının Haziran ayında, 78 yaşında vefat ettiği haberi geldi. Ankara'da Karşıyaka Camii’nde bir öğle namazı sonrasında defin edilmişti. Selam olsun sana ve arkadaşlarına… Bordo mavinin, kırmızı beyazlı ilk neferleri...