Yıl 1989, henüz 6 yaşındayım.
Bir akşam amcam eve geldi.
Elinde bir forma vardı, arkasında ise 7 yazıyordu.
Gerçi ben henüz okuma ve yazma bilmiyordum. "Hadi uyu, senin ikinci adresine götüreceğim" dedi.
Çocuk aklım ile ne demek istediğini anlamadım.
Sabah oldu, amcam çok heyecanlı bir şekilde beni kaldırdı.
Çok sevinçli ve heyecanlıydı.
6 yaşında olan ben, bir anlam veremiyordum.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra gece getirdiği ve arkasına 7 yazan formayı bana giydirdi.
Biraz büyük olmuştu… Sonra bana şöyle bir baktı.
Saatler sonra beni aldı ve evden çıktık.
Gazipaşa Mahallesi'ndeki, evimizin bulunduğu dar bir sokakta yürüyerek meydana geldik.
Kalabalık bir grubun içerisine girdik.
Amcam yere eğildi, “Hadi yeğenim?” diyerek omuzuna çıkmamı söyledi.
Ben zaten çok severdim amcamın omuzlarına çıkmayı...
Hemen atıldım ve omuzlarına çıktım. Ayak bileklerimden tuttu.
Kalabalık birazdan hiç bilmediğim bir yere doğru yürümeye koyuldu.
Bir şeyler bağırıyordu kalabalık… Her geçtiğimiz sokak arasında kalabalığa insanlar katılıyordu.
En önde bir adam, elinde kırmızı bir davul. Hep birlikte bir tempo tutuyorlardı.
Amcam bir taraftan zıplıyor, diğer taraftan benim düşmem için caba sarf ediyordu.
Uzun bir sokağın içerisinde araçların arasında yürüyorduk.
Kalabalığın sesi, İstanbul’a, Rusya’ya, Dünya’ya hatta Ay’a bile ulaşmıştı.
Artık bende minik ellerimle alkış tutmaya başlamıştım.
Neden bağırdığımı bilmeden “Trabzon Trabzon" diye bağırıyordum.
Ama çocuk ruhuma zevk veriyordu…
Bir iki viraj döndük… Uzun ve yol ortasında ağaçlar bulunan bir caddeye geldik.
Kalabalık durdu. Tempo iyice artmıştı…
Birazdan önümüzde dumanlar yükseldi. Görmeniz gerekirdi
Kalabalık yeniden yürüyüşe geçti.
Amcam hiç yorulmamıştı, ben omuzundaydım.
Yanından geçtiğimiz bir adam naylondan bozma bir bayrak verdi.
Sallıyordum.
Amcamın henüz bıyıkları yeni terlemişti.
Bir köftecide durduk… Cebinden bir miktar para çıkardı…
Belli ki bir yerde çalışmış kazandığı parayı bugün benle bu şekilde yiyecekti…
Köfte arabasının yanında durdu… “Sar iki 3,5’luk” söyledi… “İki de ayran”
Adam amcamın istediklerini verdi.
Sonra büyük duvarları olan bir yere geldik.
İnsanlar etrafında kalabalık. Herkesin elinde amcamın bana aldığı köfteden var.
Sırayla herkes içeri giriyor…
Bize sıra geldi. İçeri girdik. Ortada bir yeşil alan etrafta insanlar…
Hepsi bir anda bağırıyordu “Trabzon Trabzon” diye…
Amcam beni taştan bozma basamak mı yoksa koltuk mu belli değil oraya oturttu.
Beton soğuktu, üşüdüm. Amcam üşüdüğümü anladı, içi sızladı.
Bir karton buldu onun üzerine oturttu. Isındım.
Aradan yıllar geldi geçti…
Amcamın bana burası senin ikinci evin olacak dediği yer gerçekten de öyle olmuştu…
Sonrasında çocukluk arkadaşlarımla gittim, sonra dostlarımla, sevdiklerime, Kardeşimle…
Ama bilir misiniz o soğuk hiçbir zaman içimden gitmedi…
Her görmemde aklıma o içimin üşümesi geldi…
Dün önünden geçtim… Yıkıyorlarmış…
Gördüm ve 29 sene önceye gittim yine içim üşüdü.
Ama bu sefer ısınmam için yanımda ne amcam, ne karton, ne de oturabileceğim bir Avni Aker vardı…
Elveda Efsane…
- Anasayfa
- Yazar Yazıları
- Elveda efsane...
Şükrü Üçüncü
Elveda efsane...
Yayınlanma:
Güncelleme:
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.